Kanatlarıyla sürahiye vurmaya başladı. Fakat süra¬hi çok ağırdı. Hareket ettiremedi.
Sonra, bir süre düşündü.
"Şimdi buldum" diye sevinçle söylenmeye başladı. "Sürahiyi kırıp, dökülen suyu içeceğim."
Gagası, pençesi ve kanatlarıyla sürahinin üstüne at¬ladı. Ama kıramadı. Sürahi çok sertti.
Zavallı karga, durdu ve biraz dinlendi. Etrafta bir sürü küçük taş vardı. Onları tek tek toplayıp sürahiye fırlatmaya başladı. Taşlar sürahiye doldukça, sürahinin dibindeki su, daha yukarı çıkmaya başladı. Sonunda, su, içebileceği seviyeye çıkmıştı.
Kana kana suyu içerken:
"Her zorluğun bir çaresi vardır" diye düşünüyordu. "Yeter ki, arayalım."
SORULAR
1. Su bulabilmek için uzun yol alan karga yerde ne görüyor?
2. Suya ulaşmak için ilk olarak ne yapıyor? Sonuçta ne oluyor?
3. Sonra neyi deniyor? Sonucu ne oluyor?
4. Son çare olarak ne yapıyor? Sonuçta ne oluyor?
5. Bu hikayede anlatılmak istenen nedir?
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Akan suyu severim ben,
Işıldayan karı severim.
Bir yeşil yaprak
Bir telli böcek,
Yeşeren tohum
Güneşte görsem
Sevinç doldurur içime
Bir günü
Güzel bir günü
Hiçbir şeye değişmem
Necati Cumalı
1.Şiirde işlenen tema nedir?
A)Tabiatın insana verdiği sevinç
B)Güneş insanın içine sevinç doldurur
C)Akan su,ışıldayan kar insanı sevindirir
D)Güzel bir gün hiçbir şeye değişilmez
2.Şiirde duygularını dile getiren kişi için aşağıdakiler-
den hangisi söylenemez?
A)Bir yeşil yaprakla mutlu olabilen birisidir.
B)Güzel bir gün için herşeyi feda edebilir.
C)Tabiatı seven birisidir.
D)Çalışmayı seven birisidir.
3. “Gittiğin yolda bir engel yoksa;o yol seni hiçbir yere götürmez.” cümlesiyle anlatılmak istenen nedir?
A)Zorluklardır insanı,başarıya götürür.
B)Engeller insanı hiçbir yere götürmez.
C)Yollarda engel varsa başarı size uzaktır.
D)Yola çıkmadan önce engelleri düşünmeliyiz.
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
BÜYÜK TEMİZLİK
Bir kocaman kova dolusu sabunlu su,
Bir de büyük temizlik bezi.
Silmeli, silmeli, silmeli,
Evleri, bacaları, yolları, otomobilleri…
Oh, ne güzel, pırıl pırıl, tertemiz her yer, mis gibi!...
İyi de
Şu kirli su dolu koca kovayı,
Şimdi nereye dökmeli? Ayla ÇINAROĞLU
SORULAR
1. Şair, büyük temizliği nelerin yardımıyla yapmak istiyor?
2. Şair, neleri silmeli diyor?
3. Temizlik yapılınca çevre nasıl oluşuyor?
4. Temizlik bitince şairi ne düşündürüyor?
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Memleket İsterim
Memleket isterim
Gök mavi,dal yeşil,tarla sarı olsun;
Kuşların,çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert,ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir,ne sen ne ben olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak,sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikayet,ölüm olsun
Cahit Sıtkı Tarancı
Aşağıdaki soruları şiire göre cevaplayınız.
1.Şairin özlediği memleket in özlenen özellikleri nelerdir?
2.Çevre sorunlarının çözüm beklediği günümüzde göğü mavi,dalları yeşil,tarlaları sarı ve kuşlarla çiçeklerin diyarı bir ülke düşünülebilir mi?Şairi gerçekçi buluyor musunuz?
3.”Yaşamak,sevmek gibi gönülden olsun”dizesiyle anlatılmak istenen nedir?Açıklayınız.
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
TELEVZİYON TUTSAKLIĞI
Televizyon son yıllarda ülkemiz insanlarını tutsaklaştırdı. Yayın başlar başlamaz evdeki bütün etkinliklerin durduğunu, tüm ev halkının televizyonun etrafını kuşattıklarını görmüşsünüzdür. Televizyon âdeta onları esir eder.
Eskiden komşular, akrabalar bir araya gelirler, görüşüp konuşurlardı. Öldü bütün bu görüşmeler, dertleşmeler. Onların yerini bilmem hangi dizideki kahramanın serüvenleri alıyor. İnsanlarımız kendilerinden çok onların dertlerine üzülüyor, onlara acıyor.
Televizyonun insanları aşırı derecede büyülediğini ,bağımlı kıldığını gören uzmanlar ona “aptal kutusu” diyorlarmış. Eğer bu ad bir gerçeği yansıtıyorsa, insanlarımızın büyük bir bölümüne aptal demek gerekir. Çünkü insanlarımızın televizyona karşı aşırı düşkünlüğünü hepimiz biliyoruz. Bazılarımız televizyonun karşısına geçince, adeta büyülenmiş gibi, program ayrımı yapmadan ne verilirse büyük bir merakla izliyorlar.
(Basından)
NOT : İlk 2 soru yukarıdaki metne göre cevaplandırılacaktır.
Soru-1. Televizyon insanları nasıl tutsaklaştırmaktadır? Metne göre açıklayınız.
Soru-2. Televizyon insanlar arasındaki ilişkileri nasıl etkilemektedir? Metne göre açıklayınız.
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
3000 YIL ÖNCE
3000 YIL SONRA
Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek
Ağaç dik on yıl sonrasıysa tasarladığın
Yüz yıl sonrasıysa düşündüğün, halkı eğit
Bir kez ürün verir ekersen tohum
Bir kez fidan dikersen on kez ürün verir
Yüz kat olur bu ürün, eğitirsen halkı
Balık verirsen bir kez doyurursun halkı
Öğretirsen balık tutmasını, hep doyar karnı.
Quan TZU(Kuan Zu)
(M.Ö 1000 yılları)
(İlk 4 soruyu yukarıdaki şiire göre cevaplandırınız.)
1. Verimlilik açısından tohum ekmek mi yoksa fidan dikmek mi daha iyidir? Neden?
2. Şiirde yüz yıl sonrasını düşünen milletler için ne öneriliyor?
3. Yoksul bir insana balık vermek mi, yoksa balık tutmasını öğretmek mi daha yararlıdır? Açıklayınız.
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
İnsan bütün varlıklar içinde işlenmeye ve gelişmeye en elverişli olandır. Yeter ki, yetiştirilmesine gereken önem verilsin ve bu konuda titizlik gösterilsin. İnsanı ihmâl eden bir milletin ekonomisi de, sosyal ve kültürel hayatı da ihmâl edilmiş olur.
Az gelişmiş milletlerin geri kalış sebepleri incelendiğinde, insanların millî-çağdaş ihtiyaçlara göre eğitilmemiş olduğu görülür. Kalkınmış milletlerin gücü ekonomi, endüstri ve ticaretteki başarılarından çok, eğitilmiş kadrolarından ileri gelmektedir. Çünkü maddî güçler bir gün kaybedilebilir. Onun için bir ülkenin en sağlam yatırımı eğitime yaptığı yatırımdır.
İhmâl: Bir şeye gereken ehemmiyeti vermeme, üstüne düşeni yapmama, gereken ilgiyi göstermeme, kendi hâline bırakma.
(İlk 6 soruyu yukarıdaki paragrafa göre cevaplandırınız.)
1. Birinci paragrafın ilk cümlesinde geçen “işlenmek” kelimesinde anlatılmak istenen nedir?
2. İnsanı ihmâl eden bir milleti neler beklemektedir?
3. Az gelişmiş milletlerin geri kalışlarının en önemli sebebi nedir?
4. Kalkınmış milletler güçlerini nereden almaktadır?
5. İkinci paragrafın son cümlesinde anlatılmak istenen düşünceyi açıklayınız.
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Konuşmada hikâye iyi gider. Anlatmasını da severim dinlemesini de. Ama anlatmasını bilmek lâzımdır. Bazı kimseler vardır, uzatır mı uzatır; hem sizin de bildiğiniz bir hikâye ise, içinizi sıkıntı basar.
Hikâyeyi uzatanlar iki türlüdür. Bir kısmı zihinlerini toparlayamadıkları için uzatırlar; bunlar iyi niyetli kimselerdir, kendilerinin hoşlandıkları bir fıkraya sizin de gülmenizi isterler, iki de bir: “Nasıldı, dur, unuttum...” gibi sözlerle kesip düşünürler. Böylelerini severim, bir iddiaları yoktur; insanın zihnini toplayamaması, hikâye anlatmakta hünerinin olmaması da bir ayıp değil ya!...
Öteki kısım, neüzübillah! Onlar isteyerek, öylesi daha güzel olacak sanarak hikâyeyi uzatırlar; arada bir de etraftakilerin yüzüne: “Nasıl? İyi anlatmıyor muyum?” der gibi bakışları vardır. İstedikleri karşılarındakini o hikâyeye güldürmek, gülümsetmek değil, onları kendi anlatma hünerlerine hayran etmektir. Böylelerine çok kızarım. Çoğu anlattıkları hikâyeyi dinlemem, başka bir şeyle meşgul olduğumu, başka bir şey düşündüğümü kendilerine belli ederim.
(Nurullah ATAÇ, Günlerin Getirdiği, 1989)
SORULAR
(İlk dört soruyu yukarıdaki metinden yararlanarak cevaplandırınız.)
1. Yazara göre konuşmada hikâye ne zaman iyi gider?
2. Hikâye anlatırken hikâyeyi uzatanların uzatma sebepleri nelerdir?
3. Yazar kimlere kızmaktadır ve kızgınlığını nasıl bir tepkiyle belli etmektedir?
4. “Konuşmada hikâye iyi gider.” cümlesindeki “gider” kelimesinin yerine cümlenin anlamını da göz önünde bulundurarak başka hangi kelimeleri getirebiliriz?
5. “Neüzübillah” kelimesinin anlamını metinden hareketle bularak kelimeyi bir cümlede kullanınız.
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
BİZ DAHA BİTMEDİK
- Ben bir kayın ağacıydım. Karadeniz yamaçlarında hür. Kimsenin eli değmemişti bana. Yapraklarım yağmuru çekiyordu. Köklerim toprağı tutuyordu. Üç dört kişi vardı, geldiler. Güneş daha yeni doğmuştu. Gözlerini üzerime diktiler. İçim cız etti. Bir makineyle kestiler. Bilseniz nasıl gürültü çıkarıyordu. Bilseniz nasıl ama nasıl canım yanıyordu. Bedenim parça parça kopuyordu. Dayanamadım, yere yığıldım. Sonrasını biliyorsunuz.
Elime aldığım her karttan ayrı bir ses geliyor, yakınmalar bitmiyordu. Sanki her şey ayaklandı etrafımda. Sesler çoğaldı. Gazeteler, kitaplar, kâğıtlar hep bir ağızdan bağırmaya başladılar:
- Biz birer ormandık, bittik. Her gün bir orman yitiyor. Kâğıt oluyoruz, kap oluyoruz. Gelip önünüze dökülüyoruz. Alıp bakıyorsunuz. Üstümüze yazılanları okuyorsunuz. Yiyecek içecek koyup taşıyorsunuz. Sonra doğru çöp sepetine. Çöplük… “Niye sokağı kirletiyorsun.” diye tekme atıyorsunuz. Hâlbuki sokaklar, çöplükler değil bizim yerimiz. Yine size ulaşmaya hazırız. Yeter ki “Kâğıt Fabrikası” yazılı yere ulaştırın. Dağlardaki, ovalardaki kardeşlerimiz kurtulsun. Ya da daha az kesilsin. Biz daha bitmedik…”
(İlk 4 soruyu yukarıdaki metne göre cevaplandırınız.)
4. Birinci paragrafta yazılanların anlatıcısı kimdir? Anlatılanlardan sizi en çok etkileyen cümleyi yazınız.
5. Yukarıdaki metinden öğrendiklerinize dayanarak ormanlarımızın neden bittiğini kısaca açıklayınız.
6. Kâğıtların, kitapların, gazetelerin bizlerden isteği nedir?
7. “Gazeteler, kitaplar, kâğıtlar hep bir ağızdan bağırmaya başladılar.” cümlesindeki altı çizili kelimelerin yerlerine cümlenin anlamını göz önünde bulundurarak başka hangi kelime veya kelimeleri getirebiliriz?
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
.
“Geçen gün bir olay geçti başımdan.
Mahallenin yufkacısından iki yufka alayım dedim.Yufkacı,yirmilerinde bir genç,temiz yüzlü,efendi kılıklı.Kaçtır yufka alırken,elli liralık parayı büyük bir özenle önüne koyuyorum.Paranın üstünü bana kuruş kuruş,yırtık pırtık kâğıt paralarla veriyor.Bu kez dedim şuna,bir dostça,ağabeyce,babaca bir ders vereyim.Elli lirayı şöyle özene bezene,temiz temiz,onarılmış,ütülenmiş durumuyla önüne koydum.Bana,kuruş kuruş paralar verdi,şöyle bir afra tafrayla fırlatarak: “Bak oğlum,dedim,ben sana temiz bir para verdim.Sen benim önüme kuruş kuruş paraları attın.Olur mu?”Şöyle bir baktı yüzüme ve: “Sen (evet sen diyordu)hastasın.Bana parayı böyle veriyorlar,ben de sana öyle veriyorum.Hastasın sen!”
Evet hastayım ben.Sustum.Sessiz sedasız ayrıldım dükkândan,bir daha oraya ayağımı basmamak kararıyla.
Yazar,yufkacıya para verirken hangi amacı güdüyor?
Yufkacı,yazarın konuşmasına karşılık nasıl bir tavır takınıyor?
Yazar,yufkacının davranışı karşısında ne yapıyor?
Dostları ilə paylaş: |