1.“Gerçeği buldum.” deme, “Bir gerçek buldum.”de!



Yüklə 0,78 Mb.
səhifə3/13
tarix01.03.2018
ölçüsü0,78 Mb.
#43487
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   13

.......................................................................


Bir adam ve oğlu ormanda yürüyüş yapıyorlarmış. Birden çocuk ayağı takılıp düşüyor ve canı yanıp 'AHHHHH' diye bağırıyor.
İleride bir dağın tepesinden 'AHHHHH' diye bir ses duyuyor ve şaşırıyor.
Merak ediyor ve
- ''Sen kimsin?'' diye bağırıyor. Aldığı cevap 'Sen kimsin?' oluyor.
Aldığı cevaba kızıp - ''Sen bir korkaksın!'' diye tekrar bağırıyor. Dağdan gelen ses 'Sen bir korkaksın!' diye cevap veriyor.
Çocuk babasına dönüp
- ''Baba ne oluyor böyle?'' diye soruyor.
- ''Oğlum'' der babası, ''Dinle ve öğren!'' ve dağa dönüp ''Sana hayranım!'' diye bağırıyor.Gelen cevap ''Sana hayranım!'' oluyor. Baba tekrar bağırıyor, ''Sen muhteşemsin!'' Gelen cevap; ''Sen muhteşemsin!'. Çocuk çok şaşırıyor, ama halen ne olduğunu anlayamıyor.Babası açıklamasını yapıyor:
- ''İnsanlar buna yankı derler, ama aslında bu yaşamdır. Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir. Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır. Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev! Daha fazla Şefkat istediğinde, daha şefkatli ol! Saygı istiyorsan insanlara daha çok saygı duy. İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sen de daha sabırlı olmayı öğren. Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır, her kesiti için geçerlidir.''

Çocuğun her söylediğinin tekrar duyulmasının nedeni ne olabilir?

Sizce metnin başlığı ne olabilir?

Metnin ana fikri nedir?

ISSIZ ADADA

Adada on, on iki gün kaldıktan sonra defter, kalem, mürekkep bulunmadığı için tarihi şaşıracağımı anladım. Bir çözüm bulmak gerekiyordu. Kıyıda karaya ilk çıktığım yere, binbir güçlükle bir direk diktim. Sonra da şu yazıyı kazıdım: Bu adaya 30 Eylül 1659’da geldim. Bu direğe her gün bir çentik açıyordum. Böylece kendime bir takvim yapmıştım.



Çok uzun bir süre sonra, gemim batmadan önce kurtardıklarım arasında kağıt, kalem ve mürekkep de olduğunu fark ettim. Başımdan geçenleri günü gününe yazmaya başladım. Ancak, mürekkebim bitince bu tek zevkimden de mahrum kaldım.

İngiltere’ye döndükten sonra aklımda kalanları yazmadan duramadım. Günlüğümdeki bilgilerimden de yararlanarak adada yaşadığım bütün olayları yazdım.” Daniel DE FOE
(İlk üç soruyu bu metne göre cevaplandırınız.)

1) Yazar, niçin takvim hazırlama gereği duyuyor?

2) Mürekkep bitince yazar hangi zevkinden mahrum kalıyor?

3) Yazar, günlüğünü ne zaman tamamlıyor?

4) Aşağıdaki tamlamaların adlarını altlarına yazınız.

Adanın deniz kıyısında durdum, dalga seslerini duyunca, memleketim geldi gözümün önüne.

SON KUŞLAR

Eskiden bu adaya, bu zamanda, kuşlar uğrardı. Cıvıl cıvıl öterlerdi. Küme küme bir ağaçtan ötekine konarlardı.

İki senedir gelmiyorlar…

Sonbahara doğru birtakım insanların, çoluk çocuk, ellerinde bir kafes. Ada’nın tepesine doğru gittiklerini görürdüm. İçim cız ederdi. Büyüklerin ellerinde birbirine yapışmış acayip çomaklar vardı.

Bunlarla bir yeşil meydanın kenarına varır, bunları bir ufacık ağacın altına çığırtkan kafesiyle bırakırlar, ağacın her dalına ökseleri bağlarlardı. Hür kuşlar, kafesteki çığırtkan kuşun feryadına, dostluk, arkadaşlık, yalnızlık sesine doğru bir küme gelirlerdi. Çayırlıkta bir başka ağacın gölgesinde birikmiş çoluklu çocuklu kocaman adamlar bir müddet bekleşirler, sonra kuşların üşüştüğü ağaca doğru yavaş yavaş yürürlerdi. Ökselerden kurtulmuş dört beş kuş, bir başka ökseye doğru şimdilik uçup giderken birer damlacık etleriyle birer tabiat harikası olan kuşları toplarlardı.

Sait Faik ABASIYANIK




  1. Yazar, adanın tepesine giden insanları görünce neden üzülmektedir?

  2. Yazarın bahsettiği birtakım insanlar ne zaman, nereye, neyle gitmektedir?

  3. Yazarın ifadesiyle kuşlar nasıl varlıklardır?


GÜVERCİN AVLAYAN MARTI
Terasta yemlerini yiyen güvercinlerden biri aniden başının üzerinde kurşundan bir gölge hissetti. Çatıya tüneyen martı, şişmanlığından umulmayan bir çeviklikle güvercinin tepesine kurşun gibi inmiş, zavallıyı yerden iki metre yükseklikte vurmuştu. Galiba sivri gagası ile karnını deşmişti.

Bir an, ama sadece bir an çıkıp şunu taşla mı olur, kurşunla mı olur vurayım diye geçti kafamdan, o kadar. Hınç ile dolmuştum.

Ama tabiatın kanunu değildi bu. İsyanım buna idi. Bu çizgiden çıkmış gidişe idi. Niçin martılar güvercin avlıyor? Balıkla beslendiğini bildiğimiz bu güzelim hayvanlar niçin çıktı yoldan böyle? Bir araştırma mı yapılsa acaba? Bana göre araştırmaya falan gerek yok…

Ağaçları tıraş ettik, balıkların kökünü kuruttuk. Havayı mazotla doldurduk. Toprağı dejenere ettik. Bir yerden şöyle kazara çıkmış bir çimen ucu görsek, hep birlikte oraya hücum ederek ezdik onu, mahvettik.

Büzülüp kaldığım odada martıya mı, güvercine mi, yoksa kendi halime mi ağlayacağımı bilmeden donup kalmıştım…

Mustafa KUTLU



  1. Yukarıdaki metinde anlatılan olay nedir?

  2. Yazar olaya nasıl tepki gösteriyor?

  3. Martının güvercini avlaması hangi nedene bağlanıyor?

  4. Metinde verilmek istenen duygu aşağıdakilerden hangisidir?

“Hafız Nuri Efendi, kapının arkasından şemsiyesini aldı, yavaşça sokağa çıktı. Hiç çıkmasa da olabilirdi. Ayakları onu dört yol ağzına götürdü. Bir yanında bakkal, bir yanında da tekkenin mezarlık duvarı karşısında iki evin arasında bir boş arsadan demiryolu gözüküyordu. Bu boş arsacıkta yan yatırılmış bir bayram salıncağı duruyordu. Evlerden birinin kamburlaşmış belini üç uzun direkle desteklemişler. Sarı tenekeden bir tramvay arabası titreyerek, sarsılarak geçti. Yedikule tarafına gitti. Sokaklar boş... İnmeli bir adam, kolunun birini önüne doğru sallandırarak, ayağının birini sürükleyerek geçti. Sokak yeniden boş kaldı.”

(İlk 3 soru bu metne göre cevaplandırılacaktır.)


  1. Dörtyol ağzı denilen yerde ilk olarak neler görünmektedir?

  2. Yedikule’ye giden nedir?

  3. Sokakta ses yapan iki şey nedir?

KAFDAĞI’NIN ARDINA YOLCULUK

...

Pilot kabinini çok merak ediyordum. Kaptan pilota söylemesi için hostesten rica ettim. Kabul ettiler. Eşimi de çağırdım. Gülüşerek pilot kabinine girdik. Kaptan bizi güler yüzle karşıladı. Aklıma geleni sormaya başladım.



Kaptan pilot, uçağımızın az yakıt harcamak için yükseleceğini söyledi. Yükseklerde hava yoğunluğu az olduğundan sürtünme de az oluyormuş. Böylece uçak az yakıt harcıyormuş. Uçak yol alırken, makinelerde, radarda olan her şey otomatik olarak bir aygıta kaydoluyormuş. Bu aygıta da kara kutu deniyormuş.

Uçağımız Singapur hava alanına indi. İlk bakışta Singapur büyük bir parkı andırıyordu. Bizleri otele götüren otobüs kente yaklaştıkça görünüm daha etkileyici oluyordu. Karşımıza görkemli gökdelenlerden oluşan yerleşim alanları çıkıyordu. Bu haliyle Singapur, bir uzay kentini andırıyordu.

Gülten DAYIOĞLU

(İlk üç soruyu bu metne göre cevaplandırınız.)


1) Pilotun, uçağı yüksekten uçurmak istemesinin nedenini açıklayınız.

2) “Kara kutu” nedir?

3) Yazar, son paragrafta Singapur’u nelere benzetiyor?


Yüklə 0,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   13




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin