Bir kişi olarak ilk ödevimiz, yalan olduğunu anladığımız düşüncelerden benzerlerimizi, yani bütün kişileri kurtarmağa çalışmaktır. “Ben bunun yalan olduğunu biliyorum, ben buna inanmıyorum, ama toplumun bunu öğrenmemesi, anlamaması daha iyi olur”. Diyen kimse, öğrendiği, anladığı doğrulara lâyık olmayan kimsedir.İnandığı bir şey yoktur onun: Bir şeyin ne doğru olduğunu düşünür, ne de yalan olduğunu...Ancak kendini düşünür, kendini büyük görmek için bir yol arar.
Her doğru söylenebilir, her doğru söylenmelidir,yoksa çevremizi aldatıyoruz, çevremize yalan yayıyoruz demektir.
NURULLAH ATAÇ
Yukarıdaki parçada ne anlatılmak istenmektedir?
Yukarıdaki şiirin ana duygusunu yazınız
KİTABA HÜRMET “Okumayı sever misiniz?
Böyle soru olur mu? Elbette seversiniz; sevmeseydiniz bu gazeteyi almaz, bu satırları da okumazdınız. Her kim olursa olsun bir yazarın hitap ettiği kimseler, muhakkak okumayı seven kimselerdir. Ama kimisi çok, kimisi az okur.
Ben de sorumu sorarken özellikle bunu öğrenmek istiyordum: Az okuyanlardan mısınız? Çok okuyanlardan mı? Birinci sınıftansanız haksızsınız; çünkü az okumak hemen hemen hiç okumamakla birdir. Sizi bir kitap dostu olmaya davet ediyorum.
Dünyada kitaptan güzel ne var ki? İşte önünüzde iki yüz, üç yüz sayfalık bir kitap... Ne olduğunu, neden bahsettiğini bilmiyorsunuz. Yalnız ismini görüyorsunuz. Yazarını da tanımıyorsunuz. Sadece biliyorsunuz ki romandır... Hiç durmadan açın; belki içinde elemleri, sevinçleri, muhabbetleri veya nefretleri sizi ilgilendirecek bir veya birkaç insanla (karakterle) tanışacaksınız...”
NURULLAH ATAÇ
S1.Yazarın okuyucudan istedikleri nelerdir?
S2.Yazarın “Okumayı sever misiniz?” sorusunu sorarken gerçekte kastettiği düşünce nedir?
S3.Yazarın “birinci sınıftansınız” dediği kişiler, hangi kişilerdir?
S4.Yazara göre kimler “kitap dostu” dur?
OKUMAK
Okumayı severim ya, çok okumuş bir kişi olduğumu söyleyemem. Neden okumadım, okuyamadım? Bana öyle geliyor ki bir okul bitirmemiş, sınavlardan geçmemiş olduğum için.Çoğunlukla biraz karıştırdıktan sonra, sıkıyor beni diye, anlayamıyorum diye bırakıveririm.Bırakmamalı. Bir takım kitaplar vardır, sıkılsak da, kolay kolay anlamasak da okumalıyız.Yenmeliyiz sıkıntıyı. Anlamağa gelince, ne biliyoruz anlamadığımızı. Özel bilgileri gerektiren kitaplar başka, onları söylemiyorum, ötekileri biraz uğraşsam, dura dura, düşüne düşüne okusam, anlayabilirdim. Hepsini değilse bile bir kaçını...Anlamak bir bakıma alışmak demektir. Kişi, alıştırmalıdır kendini anlamağa.
Ankara’ya geçmiş yıllarıma bakıyorum. Daha iyi kullanabilirdim onları. Almanca, İngilizce öğrenebilirdim de, o dillerde yazılmış kitapları okuyabilirdim. İtalyanca, İspanyolca bilmeyi pek isterdim.Ben, onları pek bilmediğim için Fransızca’nın da ancak gölgesini biliyorum.Şöyle dışardan bir tanıma. Okuduklarımı iyice anlamayışım, kavramayışım bu yüzden olacak.
S1.Yazar, yeterince kitap okuyamamasını neye bağlıyor?
S2.Yazarın “güç kitaplar” hakkında görüşleri nelerdir?
S3.Yazar, “anlamak” konusunda neler söylemektedir?
S4.Yazar, geçmiş yıllarını iyi kullanabilmiş midir? Bu konuda ne gibi değerlendirmede bulunmamaktadır?
SEVGİ
Sevgi, belki de insan duygularının en güzeli, insana en yakışanı.
Sevgi, canlandıran, genişleten, yeşerten, yumuşatan bir duygu. Sevgi hayatın zenginliğidir. Bu duygumuz daha da gelişse de “Sevgi dolu bir toplum”da, “Sevdi dolu bir dünya”da yaşayabilsek.
Sevgi, belkide insanın gerçek özgürlüğüdür.Baskıcı, bencil ve yılgın insanda sevgiyi hiç görmedim.
Sevgi insana güç verir, cesaret verir, hayata katılma isteği verir, üretmek isteği verir, yaratmak isteği verir.
Sevgi yaşamın gücü.Kitapları seversiniz, hayvanları seversiniz, insanları seversiniz, ağaçları seversiniz. Sevgi sizi büyültür, geliştirir, güçlendirir.Onlarda sizi sever, bunu bilirisiniz. Sevildiğinizi duyarsınız ve güçlenirsiniz. Hayatla bağlarınız gelişir, zenginleşir.
Dr.Erdal Atabek SORULAR
S1. Yazara göre sevgi nasıl bir duygudur
S2. Yazar hangi niteliklere sahip bir toplumda ve dünyada yaşamak istiyor?
S3. Yazara göre sevgi insana neler kazandırır?
S4. Sevgi neden yaşamanın gücüdür.
KONUŞMA VE HOŞGÖRÜ Hoşgörülü olmak, bize hitap eden kimsenin söylediklerini, bir takım peşin yargılara dayanarak, tartışmadan red etmek değil, bu söylenenleri dinleyip tarafsız bir görüşle inceledikten sonra karar vermektir. Başkasının fikirlerini öyle dinleyip anlamadan reddetmeye kalkışmayınız. Onları inceleyiniz.
Konuştuğunuz kimsenin sözlerini hoşgörü ile karşılamayı öğrendiğiniz zaman, herkes sizin sohbetinize hayran kalacaktır. Bir takım peşin yargılara, kişisel düşüncelere kapılıp başkalarını kızdırmayacaksınız.Konuşmadan yepyeni bir zevk almaya başlayacaksınız.
Bu yolla her iki taraf da sosyal yaşamın bütün yasalarına uymuş olacak. Doğa, insanlar arasında çeşit çeşit huylar, zevkler ve düşünceler yaratmış ki bütün bu tartışmalar sonunda insanlığın hayrına yarayacak fikirler doğsun
Hoşgörülü olmak nedir, ne değildir?
Yazar başkalarının düşüncelerine nasıl yaklaşmamızı öneriyor? Neden?
Yazara göre, konuştuğumuz kimseyi, kendimize hayran bırakmanın yolu nedir?
Yazara göre sosyal yaşamın değişmez kuralı nedir? İnsanlar, kendilerini neden bu kurala uymak zorunda hissederler?
-B-
“Ne zeki gençler vardır ki, zamanında işlerinin başında bulunmadıklarından çok zarar görmüşlerdir. Devamsızlıkları onların yeteneklerini sıfıra indirmiştir. Sizlere en büyük öğüdüm şudur: Üzerinize aldığınız bir işi zamanında yapınız. Bu günün işini yarına değil, biraz sonraya bile bırakmayınız. Biliniz ki zamanında işini yapmayan bir insan, başarı yolunu kaybetmiş demektir.
İşlerinde başarı kazanmış olanlara bakınız. Bu adamların kronometre gibi hareket ettiklerini görürsünüz. Her şeyi zamanında yapacağınıza dair kendi kendinize söz veriniz. Sonra da verilen sözü tutmanın dürüstlüğün baş şartı olduğunu aklınızdan çıkarmayınız. Sözünü tutanlara karakterli insan derler. Göreyim sizi karakter sahibi olunuz.
Parçanın bütününde hangi konu işlenmiştir?
Bir işte başarılı olan insanların ortak özelliği yazara göre nedir?
Yazara göre karakterli insan diye kimlere denir?
HATA YAPMADAN KORKMAYIN
Hata yapmaktan ne kadarda korkarız.”Yanlış bir şey söylerim.”diye ne çok fikrimizi kendimize saklarız.”Komik olabilirim.”diye içimizin gittiği nelerden vazgeçeriz.
Hata yapma korkusuyla öne çıkma olanağını geri çevirir, arkalarda bir yerde dururuz.
Giyim kuşamımızda, saçımız başımızda istediğimiz değişiklikleri yapamaz, “Ya hata yapıyorsam, ya gülerse?“ diye alışılmışın içinde yuvarlanır gideriz.
Arkadaş olmak istediklerimize, “Ya selâmı samimî değilse, ya şimdi bana yüz vermezse?” diye korkudan yaklaşamayız.
Böylece hata yapmama uğruna neleri ıskalarız, neleri .Oysa yanlış yapmak, hiç de o denli korkunç bir şey değil. Tam tersine insan, hatalarından pek çok şey öğreniyor.
(İPEK ONGUN)
SORULAR
S.1. İnsanlar, düşüncelerini belirtmekten niçin çekinirler? Yazınız?
S.2. “Alışılmışın içinde yuvarlanıp gitmek” derken yazar ne anlatmak istiyor? Kısaca yazınız?
S.3.Hata yapma korkusu insanlara neler kaybettiriyor?Yazınız?
VERİLEN SÖZÜ TUTMAK VE VAKTİNDE İŞ YAPMAK
“Bilmem dikkat ettiniz mi? Birçok kimse tam vaktinde iş görmenin veya verilen sözü tutmanın insan için bir onur olduğunu düşünemez. Çağrıldıkları yere yarım saat, bir saat geç giderler; her nedense, bir toplantıya tam vaktinde gitmek öteden beri savsaklanan bir meseledir. Bu fena alışkanlıktan kendinizi koruyunuz, her işi vaktinde görmeye alışınız. Hele birisine verdiğiniz sözü, mutlaka tutunuz. Sözün namus kadar değerli olduğunu hatırınızdan çıkarmayınız.”
(Aşağıdaki ilk üç soruyu yukarıdaki paragrafa göre cevaplayınız.)
Yukarıdaki paragrafın ana fikrini
Yazara göre savsaklanan (önemsenmeyen) nedir?
ATATÜRK COĞRAFYA SINAVINDA
Atatürk, bir gün Ankara dolayında bir bucak merkezine gitmişti. Amacı, orada yeni traktör kullanmaya başlayan çiftçilerin çalışmalarını yakından görmekti.
Atatürk, traktörlerle sürülen tarlaları gezip dolaştıktan sonra bir süre köylülerle de konuştu. Onların sorunlarını, isteklerini öğrendi. Bucaktan ayrılmadan önce ilkokulu da görmek istedi. Yanındakilerle birlikte okula gitti.
O gün okulda son sınıf bitirme sınavları yapılıyordu. Atatürk hemen sınav odasına girdi. Öğretmen ve sınavda görevli ayırtmanlar, karşılarında Atatürk’ü görünce çok sevindiler. Atatürk, öğretmene sordu:
–– Bugün hangi dersin sınavı var?
–– Coğrafya, efendim.
Atatürk bir iskemleye oturdu, sınavı izlemeye başladı. Bir ara ayağa kalktı, tahta başında sorulara cevap veren öğrenciye yaklaştı ve ona:
–– Gözlerini kapatıp Türkiye haritasını çizebilir misin? diye sordu.
Öğrenci:
–– Çizerim! Dedi.
–– Haydi bakalım, çiz de görelim...
Küçük öğrenci gözlerini yumdu, bir iki dakika içinde kara tahtaya tebeşirle büyük bir Türkiye haritası çizdi.
Atatürk:
–– Şimdi de bu harita üzerinde Ankara’nın, İstanbul’un, İzmir’in, Erzurum’un yerlerini göster, dedi.
Öğrenci, çizdiği haritada bu şehirlerin yerlerini de hemen işaretleyiverdi. Atatürk’ün yeni sorularını beklemeye başladı.
Küçük öğrencinin bu başarı ve tutumundan çok memnunluk duyan Atatürk:
–– Aferin yavrum! Dedi. Her Türk çocuğu senin gibi yurdunu tanımalı, onu bütün özellikleriyle bilmelidir. Ülkesini iyi tanımayan, ulusa yararlı olamaz!
Ferhan OĞUZKAN
1. Atatürk, Ankara yakınlarındaki bucak merkezine niçin gidiyor? Orada neler yapıyor?
2. Bitirme sınavlarının yapılmakta olduğu ilkokulda, okuldakiler Atatürk’ü nasıl karşılıyorlar?
3. Atatürk, tahtadaki öğrenciden ne yapmasını istiyor? Öğrenci, Atatürk’ün isteğini nasıl yerine getiriyor?
4. Atatürk, daha sonra öğrenciden ne istiyor? Öğrenci ne yapıyor?
HİÇ UNUTAMAYACAĞIM SES
(…) Saat sabah 8.30’a geliyordu.Öğrenciler toplanmaya başlamıştı.Soran, cevap isteyen bakışlar altında ayağımın çamurunu sivri taşlarda sildim. Duvarsız avluda bir oraya bir buraya uçuşan kağıt parçalarına ve köye bir daha baktım.
-Aman demişlerdi,felakete uğramaksa bu kadar olur.Dikili ağaca vurgunsan özleminden ölürsün.İlaç için bir yeşillik yoktur.Kuş uçmaz, kervan geçmez bir çöl ova…
Konya ilinde yüzlerce kişiye sordum, Yunak’ın Saray köyünü.Kimse bilmiyordu.Bilenin de söylediği bunlardı.Benim bağlı bulunduğum ilçenin haritalarda yeri yoktu.Haritada yerini bulamayanların dilinden Eşref’in şu dizesi düşmüyordu:
“Kaza ile kaza olmuş bizim Yunak kazası.”
(…) Çekecektik, kanuna ve kadere boynumuz kıldan inceydi.Yaşamak zorundaydık, yaşayacaktık.Burada yaşayanlar da can taşıyorlardı.Onlar da insandı.(…)
(İlk üç soru parçaya göre cevaplanacaktır.)
1.Yazara gideceği köyü hangi özellikleriyle tanıtmışlardır?Yazar bu köyü kolayca bulabiliyor mu?
2.Şair Eşref’in, bu köyün bağlı olduğu kaza ile ilgili dizesini açıklayınız.
3.Yazarın köye ulaştıktan sonraki durumu nasıldır?İçinde bulunduğu durumu kolayca benimsemesinin nedeni nedir?
Dostları ilə paylaş: |