Vakıflar Bankasıyla ilgili olarak da, sermayenin büyük bir kısmı vakıflara ait. Yüzde 50’den fazlası değil mi? Mazbut ve mülhak vakıflar.
TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ TEMSİLCİSİ HALE KARAY – Hayır. Vakıflar Genel Müdürlüğünün sahip olduğu bir tek hissemiz bile yoktur. Böyle bir yanlış kanı var.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Mazbut ve mülhak vakıflar değil mi?
TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ TEMSİLCİSİ HALE KARAY – Vakıflara ait.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Yüzde 50’den fazla değil mi?
TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ TEMSİLCİSİ HALE KARAY – Yüzde 50’den fazla. Onlar özel hukuk şeyleri…
Hukuk müşaviriyim Vakıflar Bankası Genel Müdürlüğünde. Vakıflar Bankasının hissedarı durumunda olan, vakıfların temsil ve idaresi devlet durumunda olan Vakıflar Genel Müdürlüğü.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bakın şöyle: Ben vakıflar üzerine, bu mazbut-mülhak meselesi modern hukukun bir konusu değil. Osmanlı hukukundan kaynaklanan bir şey ve 19’uncu yüzyılda ortaya çıkmış bir şey. Mazbut vakıf ne demektir? İlk kuruluşu itibarıyla zapt altına alınmış vakıf anlamında. İlk kuruluş itibarıyla sultan vakıfları mazbut vakıftır Osmanlı tarihinde. Çünkü, vakıfların kurulduktan sonra bir mütevellisi olur, bir yöneticisi olur. Padişahın ve ailesinin, sultanın kurduğu vakıfların mütevellisi bir devlet görevlisi olacağı için, bunlar vakıf mütevellileri, dolayısıyla mazbut vakıf sayılmışlardır. Fakat daha sonra, Vakıflar Nezareti kurulduktan sonra, 19’uncu yüzyıldan sonra mazbut vakıflar şu şekilde oluşan vakıflar: Bir sultanların kurduğu vakıflar, bir de daha önce özel vakıflar olmakla beraber, mütevellileri kurucular tarafından tayin edilen vakıflar olmakla beraber kurucuların, vakfı kuranların ve onların sülalesinin inkıtaya uğraması sebebiyle yönetiminin Vakıflar Umum Nezaretine devredilmesi gereken vakıflar. Aslında mülhak olduğu hâlde kurucularıyla ilgili bir değişiklik sebebiyle mazbuta dönüşen vakıflar var. Bunların hepsinin idaresi, mazbut vakıfların idaresi daha sonra cumhuriyet döneminde Vakıflar Genel Müdürlüğüne bırakılmıştır.
Mülhak vakıflar ise, kurucularının tayin ettiği mütevelli tarafından yönetilen vakıflar. Ama bunların denetimi de Vakıflar Genel Müdürlüğüne verilmiş.
Bu açıdan, her ne kadar sermaye burada devlete ait olmasa da nitekim bundan kaynaklanan farklılıklar var Ziraat Bankası ile Vakıfbank arasında mevzuatta. Ama yine de Vakıflar Genel Müdürlüğünün bu mazbut vakıflar üzerinde özellikle yönetimle ilgili sorumlulukları var. Bunların akarlarının değerlendirilmesi ve gelir-giderlerinin kontrolü bakımından devletin verdiği sorumluluklar var. Bu açıdan, mazbut vakıflar evet, özel hukuk statüsüne tabi vakıflar olmakla beraber, ama yönetimi bakımından sorumluluk Vakıflar Genel Müdürlüğünde. Dolayısıyla yine devlet idaresinde, kamuya ait bir şey. Bu bakımdan, Meclis adına denetim yapan ki Sayıştay bağımsız bir kurum değil, Meclis adına denetim yapıyor Sayıştay, Sayıştay denetiminin bunlar üzerinde yürütülmesi, geçerli olması gerekiyor. Bu Parlamentonun en tabii denetim yetkisi. Benim şahsi kanaatim öyle.
TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ TEMSİLCİSİ HALE KARAY – Vakıflarla ilgili olarak gerçekten çok derin bilginiz olduğu için ben çok yorum yapmak istemiyorum. Fakat, tabii hani denetim ve temsil yetkisinin Vakıflar Genel Müdürlüğünde olmasıyla sahibinin Vakıflar Genel Müdürlüğünün olması arasında fark olması gerektiğini biz baştan beri hep savunuyoruz. Bizim de aynı şekilde özel bir kanunla kurulmuş bir anonim şirket statüsünde olduğumuz, çalışanların İş Kanunu’na tabi olarak çalışanlar olduğu ve buna benzer birçok konuyla ilgili olarak şimdiye kadar hep mücadelemiz olmuştur. Birçoğunda da bizim bankamızın kamu bankası olmadığı neticesine ulaştık biz esasında. Ama tabii, dolaylı olarak, yani Vakıflar Genel Müdürlüğünün temsil ve idaresinden dolayı böyle bir kanaat var, ama sahibimiz değil.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Siz tabii, çalışma şartları bakımından bankacılıkla ilgili özel hukuk düzenlemelerine tabisiniz.
TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ TEMSİLCİSİ HALE KARAY – Bankacılık Kanunu’na tabiyiz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Çalışanlarınız bakımından da yine…
TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ TEMSİLCİSİ HALE KARAY – İş Kanunu’na tabiyiz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Personel statüsü bankanın statüsü bakımından belirleyici olmaz. Çünkü devletin çeşitli personel politikaları var. İşci olarak çalıştırabilir, memur olarak çalıştırabilir, o ayrı. Bu da belirleyici olmaz. Anayasa Mahkemesi kararında verdiğiniz o pasaj sadece çalışanlar bakımından bir değerlendirme yapmış.
TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ TEMSİLCİSİ YURDAGÜL RÜZGAR – Şeyi de söylüyor Sayın Vekilim: “Bankanın statüsü de özel hukuk hükümlerine tabi.” diyor.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – İptal etmiş mi Sayıştay? İptal etmemiş.
TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ TEMSİLCİSİ YURDAGÜL RÜZGAR – Hayır. Bu hükmü içeren 4603’ü iptal etmiyor işte, yani “Aykırı değil.” diyor. “Hazinesinin tamamı devlete ait olsa bile bu özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirket.” diyor. “Kamu” demiyor, “kamu hukuku” demiyor asla.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – O ayrı, kuruluşu bakımından öyle. Bu denetimde, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu yine bankacılık esaslarına göre denetliyor, Sayıştay ise burada bir kamu parası mevcut olduğu için veya kamunun yönetimine tevdi edilmiş -vakıflarda olduğu gibi- para olduğu için, bunun doğru kullanılıp kullanılmadığını denetliyor. Bu bakımdan biraz zor bir bankacılık ama başka…
TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ TEMSİLCİSİ SEVİL GÖKCAN – Efendim, izin verirseniz bu konuda bir şey söylemek istiyorum.
Şimdi, Anayasa’nın 165’inci maddesine baktığımızda, kenar başlığı KİT’lerin denetimine ilişkin. Şimdi, 1982 Anayasası’ndan kısa bir süre sonra biliyorsunuz, KİT mantığı biraz Türkiye’de değişmiş oldu. Daha önce kamu sermayeli kuruluşlar KİT ismini taşıyordu, 233 sayılı KHK’ya tabi olarak kuruluyorlardı. Ama daha sonra özellikle Özal döneminde anonim şirket statüsüne dönüştürülmeye başladı KİT’ler. Yani biraz daha devletin egemenliğinin dışına çekildi ama Anayasa hükmünün, 165’inci maddenin içeriğinde bir değişiklik olmadı. Çünkü o hüküm konulurken, sermayesinin yarısından fazlası devlete ait olan kuruluşlar zaten KİT’tiler, daha sonra anonim şirkete dönüştürüldüler. Normalde bir anonim şirketin çalışma mantığı zaten verimlilik kriteridir. Yani sermayeyi yememek üzerine kurulu. Bu denetimi anonim şirketlerde aslında ortak yapar, genel kurul yapar. Banka olmak hasebiyle biz bu konuda aynı zamanda BDDK tarafından da denetleniyoruz. Dolayısıyla eğer sermaye kriterini esas alır isek, normalde sermayedarın zaten bizim bu sermayeyi nasıl kullandığımız konusunda bir denetim yetkisi var ortak sıfatıyla. Bunu eğer Sayıştay denetiminin içine koyarsak, şimdi, anonim şirketler, düşünürseniz, piyasada bir rekabet ortamında çalışıyorlar, yarışmaları gereken çok şey var. Sayıştay denetimine tabi bir kamu kurumu, örneğin bir alacaktan feragat edemeyebilir ya da ederse soruşturulabilir ama bankalar için feragat biraz, hayatın olağan akışı içerisinde olması gereken şeyler. Çünkü bu rekabet ortamında örneğin Yargıtay kararlarını düşünün, tüketici kredileriyle ilgili olarak, biz devletin parasını en yüksek getiriyle kullanacaksak örneğin en yüksek faizle kredi kullandırmak zorundayız, değil mi? Yani bizden piyasada daha yüksek faizle kredi veren bir banka varsa aslında, belki de soruşturulabiliriz. Ama özel sektör mantığı bunu inkâr ediyor, eğer böyle yaparsak devletin parasını batırmış oluruz piyasada. Yani Sayıştay denetimi bu mantıkla bankaların, daha doğrusu, rekabet içinde çalışan bütün şirketlerin çalışma şekline ters bir mantık. Bu yüzden Sayıştay denetimi, yani Meclis denetiminin dışına çıkarılmasını talep ediyoruz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Uzatmak istemiyorum ama aynı mantık başka kurumlar için de geçerli olabilir. Mesela özel üniversite, devlet üniversiteleri rekabeti var. üniversitelere de devlet belli bir bütçe tahsis ediyor. Onlar da diyebilir ki: “Özel üniversitelerle rekabet etmemiz için Sayıştay denetiminin dışına çıkmamız lazım.”
TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ TEMSİLCİSİ SEVİL GÖKCAN – Ama onlar kâr amacıyla çalışmıyorlar, biz kâr amacıyla çalışıyoruz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Sayıştay denetimi burada sadece kamunun mal varlığının doğru kullanılıp kullanılmadığı yönünde. Burada tabii bankayı denetlemesiyle belki bir üniversiteyi denetlemesi arasında Sayıştayın kullandığı kriterler arasında farklar var. Bu bakımdan ben bu denetimin dışına çıkmasının mümkün olmadığını şahsen düşünüyorum.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Efendim, çok teşekkür ediyoruz.
Tabii buradaki sizin sunumunuz daha çok, çok spesifik iki konunun içinde oldu. O konudaki ben de kişisel görüşlerimi sizlerle paylaşacağım.
Tabii, Bankalar Birliği Türkiye'nin finans sektörünü temsil eden, onun çatı katı kuruluşu, çok önemli bir kuruluş. Bir anayasa yapım sürecinde Bankalar Birliğinin yalnız spesifik konularla ilgili bizi bilgilendirmesini değil, bir anayasanın tamamı hakkında, zaman zaman da belki ayrıntıya girebilecek bir hazırlığı bize iletmesinin daha faydalı olacağı bizim çalışmalarımız için düşünüyorum ben. Yani Bankalar Birliği kendi yapar, hukukçularına yaptırır ama Bankalar Birliği Yönetim Kurulunda alırlar, o takdimi dinlerler ve neticede kendi görüşleri olarak Anayasa’nın bütün önemli gördüğümüz ayrıntılarıyla ilgili bize bir bilgi desteği verirlerse ondan müteşekkir oluruz diye düşünüyorum. Yani burada bazı spesifik konuları şey yaptık.
Sizin bu konunuzu ben Bakanlığım döneminde yaşadım. Bana bağlı Eximbank vardı. Şimdi Eximbankın kuş mu, deve mi olduğuna dair kimse karar veremedi.
TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ TEMSİLCİSİ YURDAGÜL RÜZGAR – Aynen Ziraat için de şu anda o.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Şimdi Eximbank Genel Müdürü… Diyorsunuz ki: “Bu özel sektör şartlarında çalışacak, kendisi de zaten sigortaya tabidir, emekli olduğu zaman da sigortalıların aldığı maaşı alacak ama ondan sonra da gelecek KİT Komisyonunda hesap verecek.” Yani burada, işin doğasında bir sıkıntı var. Bir taraftan kamu kaynağı olması bakımından bir denetlenme ihtiyacı, Hocamın da ifade ettiği gibi, ortaya çıkıyor bir de çalışma şartları itibarıyla bu denetimin yapılış süreci onun serbest pazar ekonomisi düzeninde çalışmasına birtakım kısıtlamalar getiriyor. Ben böyle bir konunun çözümünün Anayasa’da olup olamayacağı konusunu bilemiyorum, yani 165’e benzer tekrar bir madde redakte edilir mi, edilmez mi, şu aşamada onu söylememiz mümkün değil. Ama böyle bir sorunun olduğunu kabul ediyoruz, biliyoruz. Bu ya kanunla çözümlenir veya Anayasa’da bunu formüle etmek de çok kolay bir iş değil ama böyle bir sorun var. Yani Eximbankta ben bunu üç buçuk yıl boyunca da yaşadım.
Teşekkür ediyorum.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Benim anlamakta güçlük çektiğim şu: Bir taraftan bankaların özel hukuk kurallarına tabi olmasını, özel rekabet koşulları içinde çalışmasını istiyorsunuz gibime geldi, öbür taraftan da bankaların grev yasağı kapsamına sokulmasını istiyorsunuz. Yani burada bir çelişki yok mu? Kaldı ki bugün artık memurlar için dahi toplu sözleşme ve grev hakkının olması için mücadele veriliyor. Yani bildiğiniz gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Demir ve Baykara kararı vardır. Orada sendikalaşma hakkıyla, toplu sözleşme ve grev hakları bir bütün oluşturur. Yani “Grev yasağı kapsamına girsin.” derken “Toplu sözleşme ve sendikalaşma hakkı kalsın, bir tek grev hakkı olmasın.” demek istiyorsunuz. Hâlbuki bu üçünü birbirinden ayırmak tuhaf tabii, öbür ikisini anlamsızlaştırıyor çünkü bir tanesini çıkardığınız zaman.
Dediğim gibi, yani bugün memurlar için dahi grev ve toplu sözleşme hakkı için mücadele ediliyor. Böyle özel hukuk kurallarına tabii, serbest piyasa şartları içinde çalışması öngörülen bankalar için bunu nasıl… Grev yasağı olmalı mı bir kere? Yani kavram olarak grev yasağı niye olmalı? O problem var. Yani baktığınız zaman bu ILO sözleşmelerine, grev yasağı sadece güvenlik güçleri, askerler ve polis için filan öngörülüyor, başka bir istisna da tanınmıyor, yani genel uygulama da uluslararası alanda galiba bu yönde.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Bu grev konusunda ben de şey yapacağım.
Bankalar Birliğindeki özel sektör olsun, kamu sektörü olsun bizim patronlarımız müsterih olsunlar. Türkiye’de sendika diye bir şey kalmadı, grev de zaten fiilen yok. Yani ayrıca Anayasa’ya bir yasak koymak bana göre gerekli değil fiilî duruma bakarsak. Ama ben Sayın Türmen’in söylediğine çok katılıyorum.
O zaman, şey bakın, sizinkinden daha önemli. Fırınlarda çalışan işçilerin çok güzel, teorik olarak sendikalaştıklarını düşünelim. “Biz bu ücretlerden memnun değiliz, biz grev yapıyoruz.” dedikleri zaman “Vay ekmeksiz kaldık, aç kaldık, onlara da lokavtı ve grevi şey yapalım…”
Düzenlenebilir, bankanın temel bazı zaruri ihtiyaçlarını giderecek birtakım mekanizmalar onun içine yerleştirilerek… Ben şahsen bütün çalışanların grev hakkına sahip olarak bir sendikalaşma sürecinin içinde olmalarını tercih ediyorum.
Çok özür dileyerek ifade edeyim, bugün bankalarda çalışanların hangi şartlarda çalıştığını çok da iyi takip ediyoruz biz.
Teşekkür ediyorum.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ben dikkatimi çeken
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ben dikkatimi çeken bir şeyle başlamak istiyorum. Melike Hanım…
TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ TEMSİLCİSİ YURDAGÜL RÜZGAR – Melike Hanım gelemedi. O Bankalar Birliğinde çalışan bir arkadaşımızdı. Hava koşulları nedeniyle havaalanından geri dönmüşler.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Tamam.
Yurdagül Hanım sizsiniz ve Ziraat Bankası personelisiniz. Sevil Hanım siz Ziraat Bankası, Hale Karay , siz de Vakıflar Bankası.
Şimdi, bu sunumda bir şey oldu. Biraz bir “korsan” –tabiri tırnak içine alıyorum- sızma harekâtı oldu. Şöyle: Biz aslında Bankalar Birliğinin değil Ziraat Bankası ve Vakıfbank’ın, Halkbank’ı da içeren görüşlerini dinledik. Sonra da küçük bir paragraf olarak “Bankalar Birliği de şöyle şöyle grev yasağını savunuyor.” diye bir tespit. Bu tespitim doğru mu, vesvese mi ediyorum? Önce bunu…
TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ TEMSİLCİSİ YURDAGÜL RÜZGAR – Çok doğru efendim. Korsan değil çünkü Bankalar Birliği bankalardan görüş istedi Sayın Vekilim. Komisyon Bankalar Birliğinden isteyince Bankalar Birliği de tüm bankalara döndü. Tüm bankalardan dönen görüşleri de toparlayıp buraya hem yazılı olarak bildirdi. Tabii, diğer bankaların konuları daha çok bu ekonomik hikâyeler, bir de grev ama bizim zaten sürekli hani kanayan yaramız da bu olduğu için biz bunu bildirdik.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ben de başkan olmam hasebiyle işimi bihakkın yapmış olmak için aslında dinlediğimizin Bankalar Birliği değil, Ziraat Bankası ve Vakıfbank ve Halkbank görüşleri olduğunu kayıtlara geçirmek istedim.
Şimdi, gelelim meselenin diğer boyutuna. Onun için zaten sesinizde gönülsüz bir tını vardı grev yasağını savunurken. Ben bundan dolayı size herhangi bir soru yöneltmeyeceğim o gönülsüz tınıyı hissettiğim için. Fakat şunu hatırlatmak istiyorum: Bir kamu çalışanının da, kamu bankası kökeninden gelen çalışanın da, lütfen beni bağışlayın, hiç sizi üzmek gibi bir şeyim yok, fakat bu kâr fetişizmine bu denli yüksek bir değer biçmesini üzücü buluyorum. Kişisel bir şeyim. Amacını aşarsa ne olur bağışlayın, sizi üzmek gibi bir şeyim yok. Çünkü bu kişisel dedim ama Vakıfbank da, Ziraat Bankası da, biz bu tür şeylerde kuruluş amacına rücu ederiz. Böyle bir sorun yaşandığında bunun kuruluş amacı neydi? Bunlara baktığımızda -Vakıfbank’ı sağ olsun Hocam çok doyurucu, çok kapsamlı bir şekilde açıkladı- doğrusu ilk defa duyduğum kavramlardı, teşekkür ediyorum kendisine de ama Ziraat Bankası ve Halkbank’ı da Hocamın Vakıf meselesini bildiği kadar biliyorum. Birisi bu ülkedeki tarımın desteklenmesi, ilk kuruluş amacı ve üreticinin desteklenmesi amacıyla kurulmuştu, diğeri esnaf ve sanatkârın sanayileşmeyi hedefleyen yolculuğunda onu desteklemek üzere kurulmuştu. Zarar edebilirler arkadaşlar. Bu kadar verimlilik hesabı yapmanıza gerek yok çünkü onların zarar etmesi… Mesela, Fransa’nın Avrupa Birliğine girme müzakerelerinde kendi çiftçisini korumak için döktüğü kan, verdiği çabaya bir bakmanızı öneririm. Hâlen Fransa’da muazzam bir sübvansiyonun konusudur. Hem kendi deniz ürünleri hem tarım ürünleri muazzam bir sübvansiyonun, desteğin konusudur. Bu sadece verimlilik hesabı yapılamayacak bir alandır çünkü dünya giderek artık su savaşlarının, gıda savaşlarının yaşanacağı bir mecrada ilerliyor.
Bu anlamda kamunun… Böyle bir bunlar üzerinde bir mülkiyet tesis edilemez. Yani öncelikle inananlar tarafından bunlar Allah’a aittir. Allah da burada kamudur dolayısıyla Allah’ın ihtiyacı mı var suya ya da mala, mülke? Bu kamunun olduğu vurgusunu yapmak içindir. Dolayısıyla, sözü fazla uzatmayacağım, bence bu konumdaki bankalar bu kâr histerisi ve yarışından beri olmalıdırlar. Çünkü başka işleri vardır. Efendim, siz müşteri verimliliği, performans vesaire gibi kriterlerinizi bu bankalar üreticiyi ne kadar desteklemiş? Esnaf sanatkârı, orta ölçekli sanayiciyi ne kadar desteklemiş üzerinden yapılmalı. Kamu bununla huzur bulur. Kamu bunun görev zararı ve benzeri şeyleriyle fazla meşgul değildir ama bu çoklu denetimin de tarihsel bir gerekçesi vardır. Yani baktığınız zaman abuk bir şeymiş gibi gözüken şeyin tarihsel zorunlulukları var, o da şu: Yani niye biz hem Sayıştay denetimine Meclis komisyonlarının denetimine, alt komisyonların denetimine tabiyken bir de BDDK’nın denetimine tabiyiz? Biraz garabet ya da oksimoron gibi dursa da onun sebebi bu ülkedeki geçmiş dönem iktidarlarının bu bankaların kuruluş amacını ıskalayarak bunu kendi yandaşlarına bir ucuz finans kaynağı olarak kullandırtma gayretlerinin bu bankaları getirdiği vahim noktadır. Yani kamu kaynağı dediğiniz öyle ilanihaye sonsuz bir kaynak değildir. Dolayısıyla tedbiren bu tür denetimlere de tabi tutulması öngörülmüştür. Yoksa bir affedersiniz salaklık neticesinde değildir. Bu denetlerken bir de şu niye bu işin içine müdahil olsun?
Tekraren, bu korsan gösteri için teşekkür ediyorum. Çok takdir ettiğimi vurgulamak istiyorum. Teknik bir konu ama bugüne kadar sanırım en çok dikkatimizi çeken, celbeden bir konu oldu. İçtenlikle inceleyeceğimizden emin olun.
Çok teşekkür ederiz geldiğiniz için, sağ olun.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – 165’inci maddeyle ilgili bir madde tasarısı da verebilirdiniz.
TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ TEMSİLCİSİ YURDAGÜL RÜZGAR – Tasarımız da hazır. Yalnız Sayın Başkanım, tek bir kelime söyleyeceğim. Siz Ziraat Bankasının ilk kurulduğu yıllardaki kanunu açısından kesinlikle katılıyorum fakat bizim bankanın zaten 2000 yılında çıkan 4603 sayılı Yasa nedeniyle bu çıkmazda kaldık. Sayın Vekilimin dediği gibi biz devekuşu vaziyetindeyiz şu anda. 4603 sayılı Yasa’mızda açıkça şunu hüküm altında almış: Kârlılık ve verimlilik ilkeleri doğrultusunda…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Garabet orada.
TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ TEMSİLCİSİ YURDAGÜL RÜZGAR – Yani biz bir yandan onunla mücadele ediyoruz ve o piyasada onu yapmak zorundayız, bir yandan da denetimin… Elbette ki denetimden hiçbir şekilde kaçmıyoruz. Yani bizi BDDK zaten diğer bankalar gibi denetliyor, denetlesin. Sürekli raporları düzenliyor. Bankacılık Kanunu’nda denetimin şekli, usulü, her şeyi açıklanmış ama artı bu olunca hani Sayıştay denetiminde kârlılık ve verimlilik dikkate alınmıyor, kamu kaynağını kullanma, kollama daha çok dikkate alınıyor. Bu çıkmaz nedeniyle sıkıntımız. Anayasa’daki hüküm de biz KİT olduğumuz dönemde vazedilmiş bir hüküm. Şimdi, biz artık AŞ’yiz diyoruz.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Sayın Başkanım, şimdi öyle söylüyorsunuz da bu çıkan kanunlar tecrübelerden, yaşananlardan kaynaklanarak çıkıyor. Size şu kadarını hatırlatayım. Siz sorun o dönemde sorumluluk almış olan Ziraat Bankasındaki yöneticilere. Benim hatırladığıma göre Ziraat Bankası 2001 yılının Şubat ayının başlarından itibaren akşam kasasını kapatmak için günde 4 katrilyon lira o zamanın parasıyla piyasadan para çekmek zorundaydı. Kaynak maynak hiçbir şey kalmamıştı. Banka yağmalanmıştı. Şimdi, birileri onun üzerine çok güzel şarkılar söylüyorlar ama o zaman biz ne çektiğimizi gayet iyi biliyoruz. Düşünebiliyor musunuz, Ziraat Bankası gibi banka akşam saat beşe kadar piyasadan 4 katrilyon lira para, finansman sağlamadığı zaman vezneyi kapatamıyordu.
TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ TEMSİLCİSİ YURDAGÜL RÜZGAR – Ama artık öyle bir durum söz konusu değil. 2000’den sonra kârlılık ve verimlilikle çalıştığı için artık…
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Çok akıllı bir şekilde çözülmesi gereken bir problem var burada. Kamu kaynağı ve bunun denetimi nasıl sağlanacak?
Bu arada teşekkür ederiz geldiğiniz için, toplantıyı bitiyoruz.
Kapanma Saati: 11.40
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.53
________0________
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – İkinci Oturumu açıyoruz.
Şimdi biz sadece dinliyoruz, gerekirse bazı konularda daha fazla açılması gereken, ayrıntılandırılmasını istediğimiz hususları da soruyoruz. Görüşler üzerinden müzakere yapılmıyor burada.
Siz kendinizi de tanıtarak, kayda geçmesi açısından, başlayın, buyurun.
TÜRKİYE SERMAYE PİYASASI ARACI KURULUŞLARI BİRLİĞİ İNCELEME VE HUKUK İŞLERİ MÜDÜRÜ ASLI ÖZKAN – Teşekkür ederim.
İsmim Aslı Özkan. Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşlar Birliğinde hukuk müşaviri olarak çalışıyorum. Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği, sermaye piyasasında faaliyet gösteren aracı kurum ve bankaların üye olmak zorunda oldukları bir meslek kuruluşu.
Öncelikle bizi buraya davet ettiğiniz için, kurumumuz adına çok teşekkür ediyoruz. Ayrıca görüşlerimize başvurduğunuz için de çok teşekkür ediyoruz.
Biz anayasaya ilişkin görüşümüzü hazırlarken doğal olarak anayasanın biraz daha kurumumuz gereği ekonomik hükümleri üzerinde durmaya çalıştık. Aslında çok enteresan şeyler değil, hepimizin her zaman dile getirdiği şeyler. Genel olarak söylediğimiz, 82 Anayasası’ndan farklı olarak her zaman konuşulan, tartışılan konu işte devleti koruyan değil bireyi koruyan, bireysel özgürlüklere önem veren bir anayasa olması gereğinin altını çizdik görüşlerimizde.
Onunla bağlantılı olarak da ticari hayatın kolaylaştırılmasına ilişkin bireysel haklara, özgürlüklere önem veren bir anayasa olması gerektiğini söyledik. Bu bağlamda da aslında şu hususun altını çizmeye çalıştık: Özellikle hukukun genel ilkeleri kapsamında hukuk devleti, kazanılmış haklara saygı, kanunların geriye yürümezliği gibi…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Özür dilerim, sözünüzü kestim ama…
TÜRKİYE SERMAYE PİYASASI ARACI KURULUŞLARI BİRLİĞİ İNCELEME VE HUKUK İŞLERİ MÜDÜRÜ ASLI ÖZKAN – Yanlış mı konuşuyorum?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır, hayır.
Benim cehaletimi bağışlayın, Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşlar Birliği ne iş yapar, onu anlatır mısınız? Bu benim cehaletimden kaynaklanıyor.
TÜRKİYE SERMAYE PİYASASI ARACI KURULUŞLARI BİRLİĞİ İNCELEME VE HUKUK İŞLERİ MÜDÜRÜ ASLI ÖZKAN – Estağfurullah. Anlatayım, zaten çok bilinen bir yer de değil.
Şöyle bir iş yapıyor: Dediğim gibi bir meslek örgütü. Sermaye Piyasası Kurulu tarafından sermaye piyasasında aracılık faaliyetinde bulunmak üzere yetki verilen aracı kurumlar var, bankalar var. Bu aracı kurumlar, bankalar sermaye piyasasında alım satım işlemleri yapıyorlar, sermaye piyasası araçlarının halka arz işlemlerini yapıyorlar, vadeli işlemler piyasasında alım satım yapıyorlar, yani aracılık işlemleri. Onun dışında yatırım danışmanlığı, portföy yöneticiliği gibi Sermaye Piyasası Kanunu’nda sayılan birtakım hizmetleri yerine getiriyorlar. Bu hizmetleri yerine getirmekle yükümlü olanlar da nasıl bankalar bankacılık faaliyetini yürütmek amacıyla Bankalar Birliğine üye olmak durumundaysa aracı kurum ve bankalar da Aracı Kuruluşları Birliğine, meslek örgütü olarak, üye olmak durumundalar. Ben eksik bıraktım, özür dilerim.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Teşekkür ederim.
Buyurun.
TÜRKİYE SERMAYE PİYASASI ARACI KURULUŞLARI BİRLİĞİ İNCELEME VE HUKUK İŞLERİ MÜDÜRÜ ASLI ÖZKAN – Ticari hayatın işleyişini kolaylaştırıcı düzenlemeler getirilmesinde kalmıştık. Bunun da hukuk güvenliği ilkesiyle bağlantılı olması gerektiğini düşünüyoruz. Özellikle kazanılmış haklara saygı, geriye yürümezlik açısından. Çünkü her alanda, biz Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği olduğumuz için o açıdan baktık, bir tek o alanda değil ama yatırım yapacak insanları düşündüğümüzde onların önlerini görmesi, planlarını yapabilmesi gerekiyor. Dolayısıyla, bu kazanılmış haklara saygı ilkesi, aslında bir anlamda anayasal üstü, belki ilkeler, anayasaya geçirilmesi ne kadar doğru, tartışılması gerekir şeyler ama bir anayasanın zaten genel hukuk ilkelerine uygun olması gerekir, illa pozitif hukuka aktarılması mecburi midir değil midir ondan çok emin değilim ama belki anayasada altının çizilmesi faydalı da olabilir diye bir görüş vermiştik. Çünkü, siz belli bir duruma göre planınızı yapıyorsunuz, bir süre sonra bakıyorsunuz o durum tamamen değişmiş. Dolayısıyla, ticari hayat açısından düşünüldüğünde, her alanda düşünüldüğünde birtakım ayrıcalıklarınızı kaybetmiş oluyorsunuz ve dolayısıyla, o belirsizlik ortamında hukuk güvenliğini ve hukuki istikrarı da sarsmış oluyorsunuz diye bir düşünceyi belirttik.
Onun dışında belirtilen bir şey, mülkiyet haklarının anayasada yer alan kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği hususuna ilişkin. Hani, kamu yararının bir tanımı yok. Yargı kararlarında da kamu yararı tanımı bildiğim kadarıyla yok, yani yanlış biliyor olabilirim ama olay bazında burada kamu yararı olup olmadığı konusunda birtakım tespitleri var yargının bildiğim kadarıyla. Bu tanımın yapılması… Tabii ki beklemiyoruz, yani kamu yararı, kamu hizmeti nedir, hani bunun sınırlarının çizilmesi, kamusal alan nedir, tehlikeli bir şey de olabilir belki bunların sınırlarının anayasada çizilmesi ama belki çok temel şeyleri yani tartışmaya açılmaya değer bir şey olarak da olabilir.
Onun dışında bizim spesifik olarak belirttiğimiz bağımsız idare ve otoriteler konusu var. Bağımsız idare ve otoriteler… Biz, direkt bir bağımsız otoriteye bağlı bir kuruluşuz, bizim vesayet makamımız Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği olarak Sermaye Piyasası Kurulu. Sermaye Piyasası Kurulu da bağımsız idari otorite olarak ilk kurulan bağımsız idari otorite Türkiye’de. Şimdi, tabii bunlar işte Anglosakson kültürünün bize armağanı olan kurumlar, işte idari, mali özerklikleri var, personellerini kendileri tayin ediyorlar, maaşlarını… Bütçeleri kendilerine ait. Ama öteden beri bu kurumlara ilişkin olan bir tartışma var, o tartışma da şu, onu biz ifade ettik, onu tekrar ettik aslında görüşümüzde: İdari yönetiminin yapısı merkezî yönetim, yerinden yönetim. Merkezî yönetimde hiyerarşi ilişkisi, yerinden yönetimde de vesayet ilişkisiyle bu idarenin bütünlüğü sağlanmaya çalışılıyor. Ama bağımsız idari otoriteler, bu ikisinin de sanki sınıfına girmiyor gibi. Yani bağımsız otoriteler merkezî yönetim kuruluşu değil, yerinden yönetim kuruluşu olarak da aslında bir idari vesayete tabi değil. Dolayısıyla, bunların anayasal zemininin netleştirilmesi… Yani Anayasa’ya baktığımızda bağımsız idari otoriteye ilişkin düzenleme yok. Radyo Televizyon Üst Kurulunu özel olarak düzenlemiş, o da bir bağımsız idari otorite. Bunlara anayasal bir zemin oluşturulmasının gerekli olduğunu söyledik, anayasal konumlarının netleştirilmesi gerektiğini söyledik. Bu kurumların etkinliğinin denetiminin belki Meclise bırakılması söz konusu olabilir, bilemiyoruz.
söz konusu olabilir, bilemiyoruz. Bu kurumların etkinliğinin denetimi olmuyor yani öyle bir düzenleme yok. Öyle bir konu da ele alınabilir diye düşündük.
Bir de vergiye ilişkin olarak “Vergiler kanunla konulur, kanunla kaldırılır.” anayasal gereklilik ama muafiyet ve istisnalar Bakanlar Kuruluna bırakılır. Muafiyet ve istisnalar da aslında, bir anlamda, fiiliyatta verginin kaldırılması olarak düşünüleceğinden dolayı, idareye bırakılmamasını, yasama organının tasarrufuyla olması gerektiğini belirttik.
Özetle, bizim belirttiğimiz, sermaye piyasası bağlamında bunlardı.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Komisyonumuzun üyelerimiz, AK PARTİ’den Sayın Mustafa Şentop Milliyetçi Hareket Partisinden Sayın Tunca Toskay ve Cumhuriyet Halk Partisinden Sayın Rıza Türmen Bey, ben de Barış ve Demokrasi Partisinden Altan Tan.
Bizim bu toplantılarımızda, komisyonumuz mümkün olduğunca bir fikir beyan etmiyor yani bir tartışma, münazara veya münakaşa da söz konusu değil, sadece gelen teklifleri, zaten yazılı olarak geliyor daha önceden, sözlü olarak da dinliyoruz. Ancak anlamada, daha açıklığa, eski tabirle sarahate kavuşturulması gereken bir şey varsa o tip sorular soruyoruz sizlere biraz daha doğru anlayabilmek için çünkü bunların tamamı da zapta geçmekte, doğru olarak geçsin, bir yanlış anlaşılma veya eksik anlaşılma olmasın.
Onunla ilgili eğer arkadaşlarımızın soracakları sorular varsa sırayla, Mustafa Bey’den başlamak üzere.
Buyurun.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.
Herhangi bir sorum yok.
Bu bağımsız idari otoritelere takılıyorum ben. Bununla ilgili belki ilave söyleyeceğiniz şey olabilirse bulunup bulunmaması noktasında size göre, sizin açınızdan ne olabilir? Sadece bu olabilir.
Teşekkür ederim.
TSPAKB İNCELEME VE HUKUK İŞLERİ MÜDÜRÜ ASLI ÖZKAN – Gerekli mi gereksiz mi diye, o anlamda mı söylüyorsunuz?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şu bakımdan: Bağımsız otoriteleri, siz de temas ettiniz, parlamenter sistem içerisinde bir yere oturtamıyoruz yani yargı başlığı altında değil, yasamanın içerisinde mütalaa edemiyoruz, yürütmeden zaten bağımsız diyoruz, yürütmeden bağımsız. O zaman, bu üç erkin dışında başka bir güç müdür, erk midir? Bu açıdan, bir sorunlu tarafı var bunun. Bunu onun için soruyorum.
TSPAKB İNCELEME VE HUKUK İŞLERİ MÜDÜRÜ ASLI ÖZKAN – Biz, yürütmenin içerisinde ama yürütme modelinin birazcık daha dışında, merkezî yönetim, yerinden yönetim, başka bir başlık olarak özel olarak düzenlenebilir mi diye düşündük.
Biz bağımsız otoriteleri destekliyoruz ama bağımsız otoriteler de nasıl sağlanacak, bilmiyorum. Çok keyfî uygulamalarına da şahit oluyoruz. Bugün,bağımsız idare otoriteleri, ben Sermaye Piyasası Kurulunu biliyorum, diğerlerinin uygulamalarını görme şansım olmadı, iyi niyetli uygulamalar yapıyorlar belki, belki piyasayı açmak için uygulamalar yapıyorlar ama yaptıkları birçok şeyin aslında yasal dayanağı da yok.
Meslek örgütleri açısından, kendi açımızdan da baktığımızda, tabii, bu Anayasa’yla ilgili bir problem de değil belki ama mesela “Meslek örgütlerinin denetimine ilişkin kurallar kanunla düzenlenir.” Anayasa maddesi hükmü olarak geçirilmiş. Öyle bir denetime ilişkin hükümler düzenleniyor ki, bizim her şeyimizi, yaptığımız işlemlerin etkinliğini, yerindeliğini yani bir meslek örgütü kadar o bağımsız idari otorite, vesayet kurumu denetlemek durumunda kalıyor.
Bir de aklıma şu geliyor: Merkezî yönetim, yerinde yönetim ilişkisinde idarenin bütünlüğünü sağlayan merkezî yönetimde kuruluşlar vesayet denetimi yapıyorlar. Meslek örgütleri yerinden yönetim kuruluşları olarak sınıflandırılıyor, peki. Meslek örgütünün denetimini, o zaman, bir merkezî idare kuruluşunun yapması gerekir idarenin bütünlüğü sağlanacaksa, yine ayrı bir yerinden yönetim kuruluşu, hatta Anayasa’da yerinden yönetim kuruluşu olduğu tartışmalı olan bir kurumun bile bu denetimi yapması ne kadar uygun; o da belki tartışmaya açılacak bir sorudur. Ama, ben bağımsız idari otoriteleri desteklemekle birlikte, uygulamalarındaki keyfiliğinde farkında olduğumu belirtmek istiyorum.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Teşekkür ediyoruz verdiğiniz bilgiler için. Yazılı olarak da görüşlerinizi bildirdiğinizi ifade ettiniz.
Bize yaptığınız kısa takdimde, daha çok sizin sahanızla ilgili kuruluşunuzun görüşleri yani o branşla ilgili olan görüşler ağırlıklı bir takdim oldu. O yazılı yaptığınız şeyde, Anayasa’nın bir vatandaş olarak, sizin üyelerinizi de ilgilendiren konularında da görüşlerinizi bildirdiniz mi yoksa yine kendinizi…
TSPAKB İNCELEME VE HUKUK İŞLERİ MÜDÜRÜ ASLI ÖZKAN – Bu minvalde bildirdik. Üyelerimizden hepsine de sorduk, herhangi bir yanıt da…
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Gerisi bizi ilgilendirmiyor dediler yani.
TSPAKB İNCELEME VE HUKUK İŞLERİ MÜDÜRÜ ASLI ÖZKAN – Hayır, üyelerden bir şey gelmedi.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Kaç tane aracı kuruluş var ve artı kaç tane banka var şimdi bu sizin kuruluşunuz şemsiyesi altında? Onu öğrenmek istiyorum.
TSPAKB İNCELEME VE HUKUK İŞLERİ MÜDÜRÜ ASLI ÖZKAN – Bizim 143 üyemiz var, bunların 40’ı banka, kalanı da aracı kuruluş.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Peki, bu görüşleri oluşturan bir toplantı yapıp, onlara müracaat edip fikirlerini alarak oluşturdunuz tahmin ediyorum.
TSPAKB İNCELEME VE HUKUK İŞLERİ MÜDÜRÜ ASLI ÖZKAN – Aslında biz öyle yapmak istedik.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Nasıl bir yöntemle?..
TSPAKB İNCELEME VE HUKUK İŞLERİ MÜDÜRÜ ASLI ÖZKAN – Biz sizden gelen duyuruyu bütün üyelerimize gönderdik. Bu konuya ilişkin görüşlerini bildirmelerini istedik ama bize gelmedi yani dönüş olmadı üyelerden ne bankalardan ne aracı kurumlardan bir görüş gelmedi. Biz bunu…
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Yönetim olarak sorumluluğu biz alalım dediniz.
TSPAKB İNCELEME VE HUKUK İŞLERİ MÜDÜRÜ ASLI ÖZKAN – Biz aldık evet. Biz oluşturduk.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ben çok teşekkür ederim verdiğiniz bilgiye. Sağ olun.
Bu bağımsız idari otoritelere dönmek istiyorum.
Şunu paylaşır mısınız:
Bağımsız idari otoriteler olmalı, bir.
İkincisi, yasal ve anayasal dayanağı olmalı. “Bugün keyfî uygulamalar var.” dediniz. Bu keyfî uygulama neden kaynaklanıyor? Demek ki, sağlam bir hukuki zemine dayanmıyor, sağlam bir yasal zemine dayanmıyor. Bunu o zaman Anayasa’ya sokmak ve tabii onun devamı olarak birtakım yasalar çıkarmak böyle bir zemin oluşturur mu?
Üçüncüsü de bağımsızlık nasıl sağlanacak? ”Denetim Meclise bırakılabilir.” dediniz. Denetim Meclise bırakılırsa o zaman bağımsızlık bundan olumsuz yönde etkilenmez mi? Çünkü en sonunda Mecliste bir siyasi iktidar çoğunlukta olacak.
TSPAKB İNCELEME VE HUKUK İŞLERİ MÜDÜRÜ ASLI ÖZKAN – Uygulamada evet. Biz, belki Meclis denetimi teorik olarak daha bağımsızlığını sağlamaya yönelik olur yani yürütmenin denetimi dışında diye düşündük.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – İşte, o yürütmenin denetimine sokmaz mı o zaman?
TSPAKB İNCELEME VE HUKUK İŞLERİ MÜDÜRÜ ASLI ÖZKAN – Evet, pratik uygulamasında tabii, maalesef, öyle olacak. Pratik uygulamasında maalesef bizim bunu anayasal zemine oturtmamız da belki onların bugünkü davranışlarını çok etkilemeyecek. Bilmiyorum, bugünkü tavırlarını çok değiştirmeyecek olabilir, onları anayasal zemine oturtmamız da belki sağlamayacak ama gereklilikleri… Dediğinizde haklısınız yani Meclis denetiminde sonuçta bir siyasi iktidarın ağırlının olduğu bir şey.
TUNCA TOSKAY (Antalya) - Sizden evvel biz Türkiye Bankalar Birliğinin temsilcilerini dinledik. Onlar da Meclis denetiminden nasıl kurtuluruz telaşı içindeydiler. Siz boynunuzu getirip siyasetin önüne koyuyorsunuz. Yani bu çok rasyonel bir seçim mi? Bir daha düşünün diye…
TSPAKB İNCELEME VE HUKUK İŞLERİ MÜDÜRÜ ASLI ÖZKAN – Biz tartışmaya açılacak bir şey olarak… Ben, tabii ki, bağımsızlığı sağlansın diyorum ama o kadar menfaat çatışmalarının olduğu kurumlar ki bunlar; şimdi bir aracı kurum hakkında karar alabiliyor, bir halka açık şirket için karar alabiliyor, düzenlemesini yapıyor, denetlemesini yapıyor, o kurumun kapatılmasını yapıyor, her türlü idari cezasını veriyor, her türlü işlemi gerçekleştirebiliyor. Dolayısıyla, şimdi bunları yargı denetimine sadece bırakırsak yargı denetimine gidemiyorlar yani pratikte gidemiyorlar çünkü bir menfaat ilişkisi var. Korkudan… Çünkü onların denetledikleri kurum aynı zamanda düzenledikleri kurum. Yarın bir gün hangi düzenlemeyle karşılaşacağım ya da hangi idari yaptırımla karşılaşacağım korkusu var. Böyle sakıncaları da var. Dolayısıyla, yargısal denetim bu kurumlar için yeterli olamıyor.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – İzniniz olursa benim de çok küçük bir sorum var.
Siz kime karşı sorumlusunuz veya sizi denetleyen veya…
TSPAKB İNCELEME VE HUKUK İŞLERİ MÜDÜRÜ ASLI ÖZKAN – Sermaye Piyasası Kurulu.
Bizim, mesela, Sermaye Piyasası Yasası’nda –tabii, Anayasa’yla ilgili değil, vaktinizi de çok almak istemiyorum ama- şöyle bir hüküm var: Bizim görevlerimiz sayılıyor tek tek, şunları, şunları yapar “Ve Sermaye Piyasası Kurulu tarafından verilen işleri yapar.” Bu, çok tehlikeli yani bir başka meslek örgütünde bu kadar genişini de açıkçası ben görmedim. Bir kere, yetki devrinin bir sınırının olması lazım, hangi konuda yetki verileceğinin bilinmesi lazım. Yarın bir gün… Belki meslek örgütü olarak iyi niyetli bir uygulamada benim çok işime yarayabilir ama beni çok zor… Sonuçta, ben ona bağlı bir kuruluş değilim, bana bir görevlendirme vermesi hukuki açıdan çok doğru bir şey değil.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Şimdi, Türkiye ekonomisinde veya Türkiye'nin sosyal hayatında geriye döndüğümüz zaman, geçmişi çok uzun olmayan denemeler bu bağımsız kuruluşlar. Bunu yaşayacağız. Siz yaşıyorsunuz bunu pratikte, sıkıntılarını yaşıyorsunuz, problemlerini yaşıyorsunuz. Burada bize aktarmanız da bizim açımızdan da faydalı oluyor tabii. Ama acaba bunun, bu söylediğiniz sıkıntıları bir nebze olsun gidermek veya bu alanla ilgili bir çerçeve çizebilmek bakımından Anayasa’da bir hüküm olmalı mı olmamalı mı meselesini bizim çok ciddi olarak değerlendirmemiz lazım; birincisi. Ama ister Anayasa’da böyle bir hüküm olsun ister olmasın bugüne kadarki tecrübelerimizin ışığı altında bu alanın ciddi bir hukuki düzenlemeye ihtiyaç gösterdiği ortaya çıkıyor. Yani, biz eski tabirle, bu probleme sizlerin kanalıyla muttali olduk, haberdar olduk. Bu Anayasa meselesi mi olur, olmaz mı? Ama bir hukuki ihtiyacın bulunduğu ortaya çıkıyor. O bakımdan, ben tekrar çok teşekkür ediyorum Aslı Hanım size.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Katıldığınız için, bilgilendirdiğiniz için çok teşekkür ederiz efendim.
TSPAKB İNCELEME VE HUKUK İŞLERİ MÜDÜRÜ ASLI ÖZKAN – Ben teşekkür ederim.
Kapanma Saati: 14. 13
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.34
-----0-----
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sevgili arkadaşlar, öncelikle Komisyonumuz adına sizlere hoş geldiniz diyoruz.
Anayasa Uzlaşma Komisyonumuz nisan ayının sonuna kadar bu tip toplantılarını yapmaya devam edecek ve bütün görüşleri tek tek zapt altına alarak dinleyecek. Bu yaptığımız görüşmeler, söyledikleriniz, bizlerin söylediklerinin tamamı kayda geçiyor çünkü bir anlamda bunlar Türkiye’nin de gelecekteki hafızasını oluşturacak, bu anlamıyla da çok önemli.
Komisyonumuz dört partiden oluşuyor Mecliste grupları olan: Adalet ve Kalkınma Partisinden Sayın Mustafa Şentop, Milliyetçi Hareket Partisinden Sayın Tunca Toskay, Cumhuriyet Halk Partisinden Sayın Rıza Türmen ve Barış ve Demokrasi Partisinden de ben, Altan Tan sizleri dinleyeceğiz.
Kırk dakikalık bir süremiz var. Eğer mümkünse bunun ilk yarım saatinde sunum, son on dakikasında ise açıklığa kavuşturulmasını istediğimiz bazı sorularımız olabilir, bu şekilde zamanı değerlendirelim.
Komisyonumuz herhangi bir şekilde sizlerle ortaya koyduğunuz görüşleri münakaşa veya münazara etme durumunda değil, biz dinleyici durumundayız yani tespit etme durumundayız. Ancak sunumunuzun sonunda eksik anladığımız veya açıklığa kavuşturulmasını istediğimiz bazı noktalar olursa o konuda sorularımız olacak.
Tekrar teşekkür ediyoruz.
Buyurun efendim.
İLESAM GENEL BAŞKANI MEHMET NURİ PARMAKSIZ – Şimdi, biz zaten teklifimizi beş altı madde üzerinde size bir dosya içerisinde sunduk. Buradan da okuyabilirim ama bu maddeler Anayasa’nın ilk maddeleriyle alakalı. Kesinlikle bu maddeler üzerinde bir oynama yapılmasını meslek birliğimizin yönetimi açısından biz düşünmüyoruz yani tabii Meclisin kararıdır. Ama biz özellikle ilk 1, 2, 3, 4, 5’inci maddeler üzerinde herhangi bir değişiklik yapılmasına taraftar değiliz. Aynı şekilde kalabilir, kapsam genişletilebilir ama özün bozulması söz konusu olamaz diye düşünüyoruz. Onları ayrıntılı olarak okumamıza gerek yok, o maddelerin ne olduğunu zaten biliyoruz.
Onun dışında, biz 4 kişi olarak buraya geldik. Ben, diğer arkadaşlarıma da söz vereceğim. Özellikle millî kültür noktasında Profesör Doktor Nurullah Çetin konuşacak. Telif Hakları alanında Cemal Tuzcuoğulları konuşacak. Yönetim Kurulumuzdan bayan bir üyeyi de getirdik, o da özellikle kadın hakları hususunda konuşacak. En sonunda ben seçim sistemi hakkında fikirlerimizi dile getireceğim.
Nurullah Hocam, sizinle başlayabiliriz.
İLESAM GENEL BAŞKAN YARDIMCISI PROF. DR. NURULLAH ÇETİN – Saygıdeğer Komisyon üyeleri, ben Profesör Doktor Nurullah Çetin, İLESAM Genel Başkan Yardımcısıyım.
Biz İLESAM olarak aldığımız ortak kararı size de takdim ettiğimiz dosya içerisinde sunduk. Ben bir kez daha bu meselenin özüyle alakalı birkaç cümle söylemek istiyorum.
Şimdi, yeni yapılacak olan anayasa Türk milletinin tamamına hitap eden bir anayasa olacağına göre millî birliği esas alan bir metin olmalıdır. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu iradesinin ortaya koymuş olduğu tek millet anlayışının temel ilke ve değerlerinin mevcut Anayasa’mızın ilk dört maddesinde yer aldığını görüyoruz. Dolayısıyla eğer tek vatan, tek bayrak, tek devlet, tek millet olacaksak, bunun gereği olan alt unsurlar da mutlaka konulmalıdır, bunlar üzerine herhangi bir değişiklik yapılmamalıdır diye düşünüyoruz. Milletimizin birliği, bütünlüğü esasından müstenit olarak böyle bir hassasiyetin özellikle temsilcilerimiz tarafından, milletimizin vekilleri tarafından korunmasını istiyoruz. Tabii, coğrafyamızda yaşayan insanlarımızın ancak ortak değerlerde buluşarak millet olabileceğini düşünüyoruz. Bu tek bayraktır, tek dildir, tek kültürdür, tek hukuktur. Dolayısıyla ortak sosyolojik, hukuki ve kültürel değerlerde bir araya gelmiş olan insanlarımızı tek bir millet hâlinde tutmak için bu mevcut maddelerin aynen muhafaza edilmesini istiyoruz. Tabii, bu işin geleceğe dönük boyutu da var, o da şudur: Nesillerimiz, gençlerimiz, çocuklarımız ancak ortak değerlerde buluşarak birbirlerini sevebilir, sayabilir, anlaşabilir; kaynaşmış, uyumlu, ahenkli bir millet olabilir. O bakımdan, Anayasa’mızın mevcut bu ilk 4 maddesindeki temel millî değerlerin olduğu gibi korunması taraftarı olduğumuzu bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum.
İLESAM GENEL BAŞKANI MEHMET NURİ PARMAKSIZ – Cemal Hocam, senin telif haklarıyla ilgili söyleyeceğin bir şey var mı?
İLESAM GENEL MUHASİBİ CEMAL TUZCUOĞULLARI – Benim telif haklarıyla ilgili söyleyeceğim şey var tabii. Telif haklarının ihlal edilmesi korsanı körüklüyor, korsanın körüklenmesi devletin vergi toplamasını aksatıyor. Bunun için telif haklarının ortaöğretimden üniversiteye kadar ders olarak anlatılması, Millî Eğitimin programlarına girmesi ben faydalı olur görüşündeyim. Çünkü biz telif haklarını koruyamazsak yazarı, eser veren sanatçıyı da koruyamayız. Bunları koruyamadığımız için ülkede eser veren sanatçı da yazar da yetişmemiş olacaktır. Gelecekte yoz bir millet olacağımız gibi bir yöne gidiliyor. Bunun için yazarın, sanatçının korunması… Bu da anayasada koruma altına alınırsa ve Millî Eğitimin programlarına telif hakları girerse, korsanı milletçe önlersek orijinal eserlerin değeri artar görüşündeyim.
İLESAM GENEL BAŞKANI MEHMET NURİ PARMAKSIZ – Tabii, bu noktada ben bir açıklama getireyim.
Özellikle ilköğretimde “teknoloji ve tasarım” diye bir ders var. Aslında, orada hayale dayalı bir yapı söz konusu. İlk önce öğrenciler hayal ediyor, sonra hayal ettiklerini proje hâline getiriyorlar. Yani bu Türk insanının düşünmesi ve üretmesi anlamında çok önemli. Fakat bu üretilen projelerin patentinin alınması ve haklarının korunması esası ortaya çıkıyor. O açıdan da bu bahsedilen ders seçmeli dersler içinde olabilir ama o Millî Eğitimin bileceği iştir. Ama mutlaka bunun öğretilmesi taraftarıyız.
Bu noktada ben bir şey söyleyeyim: Müslüman bir yapıya sahibiz Türkiye’de, insanların inancına karışmayız. İnanç sistemimize göre telif haklarını bir düşünceyle bağdaştırmak lazım, bu da kul hakkına girer. Bunun da insanlara anlatılması gerekir ki inanç sistemi içerisinde herkes hata yapabilir, Allah her hatayı affedebilir ama kul hakkı kulla diğer kul arasında olan bir şeydir, ki bu da Kur’an’ı Kerim’de böyle ifade edilir. O yüzden bunun anlatılması, sanırım toplumdaki vicdanların temizlenmesini de sağlayacak, üretimi de geliştirecek artı vergi kaybını önleyecektir.
Özel olarak söyleyeyim: Biz İLESAM olarak şu an Ankara’daki bütün okullarda hem korsanla mücadele hem de telif hakları noktasında bir slogan ve logo yarışması açtık. Bunu Ankara’da ilk önce yapmayı, sonra Türkiye’ye yaymayı düşünüyoruz. Bunu şunun için istiyoruz: Devlet kazansın, hem vergi kazansın hem insanlar kazansın hem insanlar kul hakkından uzaklaşsınlar. Korsan hakikaten çok kötü bir durum yaratıyor.
İLESAM GENEL MUHASİBİ CEMAL TUZCUOĞULLARI – Genç nesil bilinçlensin istiyoruz. Çünkü üniversiteden mezun oluyor, adam işe girmek için bir dilekçe yazmasını bilmiyor. Bunun için yazmanın, eser vermenin ve bunun haklarını korumasını bilmesi gerekir.
İLESAM GENEL BAŞKANI MEHMET NURİ PARMAKSIZ – Başka söylemeyeceğin bir şey var mı Cemal Hocam?
İLESAM GENEL MUHASİBİ CEMAL TUZCUOĞULLARI – Yok, teşekkür ederim.
İLESAM GENEL BAŞKANI MEHMET NURİ PARMAKSIZ – Özellikle kadın hakları hususunda Yönetim Kurulu Üyemiz İlter Yeşilay konuşacak.
İLESAM GENEL MERKEZİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ İLTER YEŞİLAY – Efendim, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kadınlarımız bu ülkenin anası, bacısı, aşı, ekmeği, bakışı, görüşü, yetiştireni, terbiye edeni, hayatın her alanında erkeğiyle omuz omuza çalışanı, üreteni ve emek verenidir. Gelecek nesiller önce ana kucağında annelerinden aldıkları terbiyeyle yetişirler. Ülkesini, dilini, dinini, geleneğini, göreneğini, atasını ilk önce annelerinin bilgisinden, annelerinin kalbinden öğrenirler. Daha sonra temeldeki aldıkları bu bilgiyle ve terbiyeyle evrensel bakış açısını geliştirirler ve evrensel bakmayı öğrenirler. Bu yüzden, sağlıklı ve bilinçli nesillere şekil veren, en temel okul olan kadınlarımızın haklarının daha demokratik ve daha bilinçli düzenlenmesi gerektiğine inanıyoruz.
Kadınlarımız, ülkemize elleriyle, kalbiyle, bilgisiyle, becerisiyle, çalışkanlığıyla ve üretkenliğiyle şekil verir. Bilimden siyasete, sanattan spora, dünya çapında başarılara imza atmış ve ülkemizin adını duyurmuş nice kadınlarımızla hepimiz gurur duymaktayız. İşte, bu temelden hareketle, Türkiye Cumhuriyeti’nin mevcut Anayasası’nın 10’uncu maddesinde yer alan “Kadın ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” ibaresinin yeni anayasamızda da daha kapsamının genişletilerek yer almasını istiyoruz.
Teşekkür ediyorum.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – İlave edeceğiniz…
İLESAM GENEL BAŞKANI MEHMET NURİ PARMAKSIZ – Var tabii.
İLESAM Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız olarak, ben sanatçının, sanatın, yazarın, üreten insanın haklarının mutlaka korunmasını ki bunlar zaten 5846 sayılı Yasa’yla koruma altına alınmış ama özellikle gelişen dünya içerisinde bazen yasaları biz günümüzün şartlarına göre çıkartırız ama onun üzerinde güncellemeler yapma durumunda kalırız. Özellikle 5846 sayılı Yasa’yla ilgili benim, bizi temsil eden bütün milletvekillerinden, parti ayrımı gözetmeksizin bütün milletvekillerinden beklentim, acilen, şu an alt komisyonların hangisinde, bilmiyorum ama bir güncelleme yapılacaktır seçimden önce, o yasanın bir an önce çıkartılması gerektiğine inanıyorum.
İLESAM’ın Yönetim Kurulu olarak bizim üyelerimiz adına söyleyeceğimiz son şey, seçim sistemiyle ilgili. Seçim sisteminin, özellikle milletvekili seçiminin yani genel seçimleri düşündünüz zaman Batılı normlara uydurulmasını istiyoruz. Belki siz vekillerimizin hoşuna gitmeyecektir, belki gidecektir, belki siyasi partilerin hoşuna gitmeyecektir ama Batılı normlardan doğru olanları almak lazım. Nedir doğru olan? Bir parti üyesini düşünelim. Partiye üye oldunuz. Devlet memuru değilsiniz, bir sakıncası yoktur, herkes istediği partiye üye olabilir. Partiye üye olduğunuz zaman seçimlere katılırsınız, delegeyi seçersiniz, öyle değil mi? Delege, daha sonra diğer seçimler, vesaire. Biz milletvekili adaylarının seçimine baktığımız zaman, genel merkezin -bütün partilerde bunun böyle olduğunu görüyorum- en son onaylayan ve seçen, alttan ne gelirse gelsin, delegeler kimi seçerse seçsin, en son onaylayan merkez ve sistemi belirleyen merkez olduğunu görüyoruz. Bunun yanlış olduğu kanaatindeyiz. Amerika’yı ve Batı’yı incelediğiniz zaman, ben seçim bölgelerinde aday olacak olan milletvekillerinin kendi bölgeleri içerisinde bir seçime tabi tutulmasını istiyorum. Eğer diyelim ki İstanbul, diyelim ki Ankara’yı temsil ediyorsa, hangi bölgeyi temsil ediyorsa, o bölge içerisinde o parti üyelerinin hem de tek tek, mümkün değilse o bölge içindeki delegelerin oy vererek o milletvekili adaylarını belirlemesini ve bu adaylar içerisindeki seçimde de genel merkezin tamamen yetkili olmamasını istiyorum. Bilmiyorum, bu siyasi partilerin hoşuna gider veya gitmez ama en demokratik yöntem budur diye düşünüyorum. Çünkü milletvekili olarak veya milletvekili seçilenler kime karşı sorumlular? Millete karşı sorumlular ve seçildikleri bölgelerdeki insanlara karşı sorumlular. Onları temsil ediyorlarsa, o bölge içerisinde o partinin üyesi kimse onların o milletvekili adaylarını seçmesini daha uygun olduğu görüşündeyiz biz İLESAM olarak ama tabii ki son karar Meclisindir, biz teklifimizi söyleriz. Böyle olursa demokratik bir yapıya seçim sisteminin ben kavuşacağı kanaatindeyim.
Son olarak da şunu söyleyeyim: O bölgenin tanımadığı insanların gelip o bölgeden milletvekili adayı olması da o bölgeye zarar verir. O bölgeyi tanımıyorsa, o bölge insanını tanımıyorsa, o bölgenin sorunlarını da bilmiyor demektir. Bakıyorsunuz, şu an Meclisimizin içerisinde de vardır, olabilir yani şu anki sisteme göre olabilir. Oradaki parti üyeleri belirlemediği için milletvekilini, genel merkez oraya gönderdiği için seçiliyor sonuçta. İsteseniz de istemeseniz de hangi partiye oy verecekseniz, o parti genel merkezinin aday olarak açıkladığı kişiyi seçmiş oluyorsunuz. Ama o bölgeyi tanımıyorsanız, o bölge insanına nasıl hitap edeceksiniz, orası tartışılan bir konudur diye düşünüyoruz.
İLESAM GENEL MERKEZİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ İLTER YEŞİLAY – Ben de bir şey daha ilave etmek istiyorum.
Ben Mecliste daha çok kadın milletvekili de görmek istiyorum. Hâlihazırda hâlâ kadın milletvekili sayısı çok fazla değil. Bu yüzden, bu siyasal alanda da kadınlara fırsat eşitliği tanınmasından yanayım.
Bir de kendim de bir sanatçı, edebî eser üreten bir insan olarak, edebî alanda da kadınlarımızın eser üretmesinin desteklenmesini ve bu alanda onlara çeşitli platformlarda fırsat eşitliği tanınmasını istiyorum. Bununla ilgili de zaten İLESAM’da bir Kadınlar Komisyonu kurmuş bulunmaktayız. Eser üreten ve ürettikleri eserlerin tanıtılmasında, pazarlanmasında veyahut da kendilerini tanıtmada fırsat eşitliği olmadığını gördük kadınların, sanatçı ve akademik eser üreten kadınlarımızın. Bu yüzden de bu konularda onlara da fırsat eşitliği tanınmasını ve teşvik edilmesini diliyoruz, istiyoruz kadın sanatçılar olarak, eser üreten kadın sanatçılar olarak. Bunu istiyoruz, diliyoruz.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Çok teşekkür ederiz.
Eğer arkadaşlarımızın açıklığa kavuşturmanızı istedikleri sorular varsa onları alalım.
Mustafa Bey’den başlayalım.
Buyurun.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.
Herhangi bir sorum yok, belki konuşma sırasında olabilir.
Teşekkür ederim.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Ben de çok teşekkür ediyorum, yaptığınız hazırlık ve burada verdiğiniz değerli bilgiler açısından.
Öyle tahmin ediyorum, bu yazılı metnin dışında da özellikle kadınlarla ilgili veya sizin Sayın Genel Başkan birtakım eklemeleriniz oldu. Bu yazılı metne onları da ekleyerek sitemize gönderirseniz.
İLESAM GENEL BAŞKANI MEHMET NURİ PARMAKSIZ – Ben resmî yazıyla şey yaptım, tekrar da göndeririz Sayın Toskay.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Tekrar bu söylediğiniz şeyleri de ekleyerek gönderirseniz iyi olur. Özellikle bu telif haklarıyla ilgili şeyi biraz daha ayrıntılı bir şekilde isteklerinizi gönderirseniz… Bilemiyorum, anayasa yapımı çerçevesinde ne kadarı dikkate alınabilir ama en azından, Meclisin probleme eski tabiriyle muttali olması bakımından faydalı olur diye düşünüyorum.
Ben tekrar çok teşekkür ediyorum.
İLESAM GENEL MERKEZİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ İLTER YEŞİLAY – Biz de bizi dinlediğiniz için teşekkür ederiz.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Rıza Bey, buyurun.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Teşekkür ederim ben de verdiğiniz bilgiler için.
Meclisteki kadın sayısının artırılmasını öngördünüz. Bunun için nasıl bir yöntem kullanmak gerek sizce?
İLESAM GENEL MERKEZİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ İLTER YEŞİLAY – Siyasi partiler kendi içlerinde bunun yöntemini bulmamalılar yani aday olarak, hani kadın adayların gösterilmesi Mecliste, hani seçilebilecek yerlerden gösterilip, seçilebilecek sıralara konulup onların Mecliste yer alması…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Pozitif ayrımcılık öneriyor musunuz yani kota konulması gibi?
İLESAM GENEL MERKEZİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ İLTER YEŞİLAY – Yani pozitif ayrımcılık olsun biraz istiyorum çünkü bu bir sorun yani ortada apaçık duran bir sorun. Mecliste yeterli kadın milletvekili sayısı yok. Yani iyi bir pozitif ayrımcılık olur diye düşünüyorum.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Kota önerir misiniz?
İLESAM GENEL MERKEZİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ İLTER YEŞİLAY – Yani olsun tabii, istiyorum, kadın milletvekilleri bizi daha çok temsil etsinler, sesimizi daha çok duyuralım, isteklerimizi daha çok duyuralım. Bu konuda sıkıntılar olduğunu görüyorum. Hani, kadın sesi olmuyor Mecliste fazla. Bu açıdan ben bütün siyasi partilerden rica ediyorum bunu dikkat alsınlar diye, rica ediyorum.
İLESAM GENEL MUHASİBİ CEMAL TUZCUOĞULLARI – Sayın Vekilim, bir açıklama yapabilir miyim ben de.
Eğer partiler milletvekili adaylarını seçim bölgelerindeki delegelerin seçimiyle yaparlarsa zaten bu sorun kendiliğinden çözülmüş olacak. Oradaki delege kadın mı seçecek, erkek mi seçecek, onu bilirler. Yani bizim seçim bölgesindeki partili üyelere saygımız varsa onlar bunun gereğini yapmış olacak zaten. Yani ne kadar kadın gireceği ve ne kadar kadın aday olacağı orada belirlenmiş olacak.
İLESAM GENEL MERKEZİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ İLTER YEŞİLAY – Ama teşvik de edilebilir bu tabii yani.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Daha farklı bir şey Hanımefendi’nin söylediği, sizin söylediğinizden daha farklı.
İLESAM GENEL MERKEZİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ İLTER YEŞİLAY – Teşvik edilebilir.
İLESAM GENEL MUHASİBİ CEMAL TUZCUOĞULLARI – Arkadaşımız şimdiki sisteme göre “Genel merkez teşvik etsin.”düşüncesinde.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Beyefendi erkeklerin hakkını da savunuyor.
İLESAM GENEL MERKEZİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ İLTER YEŞİLAY – Tabii, ben kesinlikle öyle, hani, bir kadın, feminist bir şekilde bakmıyorum yani fırsat eşitliğinden bahsediyorum, fırsat eşitliği tanınmalı diyorum. Yani ülkemizde hani kadın haklarına yeterince önem verilmediği apaçık ortada işte. Kadına uygulanan şiddet mesela, bunu da çok önemsiyorum. Bunun da devlet eliyle çözüme kavuşturulmasını istiyorum. Belki daha çok milletvekili hanım olursa daha çok bunlar gündeme gelir diye düşünüyorum.
Ayrıca bizim sanatçılarımızın, İLESAM içerisinde benim şahsen yaptığım araştırmalarda, hanımların işte eser üretme ve onları hayata geçirme safhasında, eser üretme konusunda sıkıntıları olduğunu görüyoruz veyahut da ürettikleri eserleri tanıtmaları konusunda sıkıntıları olduğunu görüyoruz.
Ayrıca bir de kitap çıkarmak mesela çok maliyetli, herkes çıkaramıyor. Çok inanılmaz derecede güzel eserler üreten hanımlarımız var ama işte maddi imkânsızlar neticesinde eserlerini hayata geçiremiyorlar, kitaplaştıramıyorlar. Hanım oldukları için çeşitli platformlarda ikinci planda kalıyorlar. Yani mesela, benim şahsi görüşüm olarak, kendimin de yaşadığı şeyler olarak, ülkemizde düzenlenen sanatsal toplantılarda, şiir organizasyonlarında, uluslararası organizasyonlarda -ben de şair olduğum için biliyorum bunu- diyelim ki 30 tane erkek şair çağrılıyorsa 3 tane kadın şair var orada. Bunun teşvik edilmesi gerektiğine inanıyorum ben. Yani neden ülkemizden dünya çapında büyük kadın şairler çıkmasın ki var çünkü, var yani, var ama desteklenmeleri gerekiyor.
İLESAM GENEL MUHASİBİ CEMAL TUZCUOĞULLARI – Şimdi, efendim, var da bir de kadın şairimiz bir aşk şiiri okuduğu zaman ailesinden tepki görüyor, eşinden tepki görüyor, babasından tepki görüyor, kardeşinden tepki görüyor. Acaba kime aşık bizim kız diye bir aile baskısı, terörü, dayağı başlıyor.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Efendim, aşk şiirlerinin haricinde şiirler de yazılabilir, tek tema aşk değil şiirde yani.
İLESAM GENEL MUHASİBİ CEMAL TUZCUOĞULLARI – Genç insanların gönlünden hep aşk geçer.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Latife tabii bu.
İLESAM GENEL MERKEZİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ İLTER YEŞİLAY – Evet, bir mahalle baskısı var bu konuda gerçekten.
İLESAM GENEL BAŞKANI MEHMET NURİ PARMAKSIZ – Sayın Vekilim, özel olarak söyleyeyim: İlter Hanım, bu sizin hepinizin bildiği bir parçanın şarkı sözü yazarı, “Dediler zamanla hep azalırmış sevgiler.” Şimdi aşk şiiri yazmış hem de eşine yazmış, bir sıkıntı çıkmaz yani aşk şiiri yazsa da bir sıkıntı çıkmaz.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Evet efendim, çok teşekkür ederiz.
İLESAM GENEL BAŞKANI MEHMET NURİ PARMAKSIZ – Son olarak ben bir şey ekleyeyim.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Buyurun.
İLESAM GENEL BAŞKANI MEHMET NURİ PARMAKSIZ – Burada tekliflerimiz arasında var ama orayı açmadık.
Özellikle Atatürk Kültür, Dil, Tarih ve Yüksek Kurumu noktasında, bu kurumumuz önemli bir kurum. Bu kurumla ilgili bazı değişiklikler yapıldı. Şahsi fikrimi söyleyeyim önce: Her akademisyen yönetici olamaz, yönetici olmak başka bir şeydir. Böyle kurumların başına sadece akademisyenlerin getirilmesine karşıyım, tamamen akademisyen gelmesine karşıyım ama yönetici kadrosu belirlenirken burada dikkatli olmamız lazım. Özellikle benim Meclisten yıllardır beklediğim bir şey var, o da dil konusunda. Yani Fransa bir dil akademisi kuruyor da Türkiye niye bir dil akademisi kuramıyor ve Türkçe niye hâlâ korunamıyor? Bu konuda Meclis niye bir yasa çıkartamıyor? Tabii ki bunun siyasi, ekonomik yansımaları var. Hepimiz Türkiye’nin dört bir yanını geziyoruz, orada görüyoruz, hep yabancı isimler filan var. Yani Fransa’nın uyguladığı sistem de olabilir. Gerçi yerel yönetimler, bazı belediyeler, Türk Dil Kurumuyla iş birliği yaparak kendi kanunlarını çıkartarak o bölge içerisinde bunu korumaya çalışıyorlar. Ama biz dili korumazsak, biz kültürü korumazsak, kendimizi gelecekte nasıl koruyacağız, orası bir muammadır. Bu noktanın üzerinde mutlaka ciddi şekilde düşünmek lazım.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani bu konuda kişisel kanaatimi söyleyeyim izin verirseniz, çok önemli bir konuya değindiniz. Yani Türkçenin korunmaya bütün diğer dillerden daha fazla ihtiyacı var çünkü korkunç bir istila altında ve günlük hayatımızda biz bunu kabul ediyoruz, bu istilayı.
Şimdi bir örnek vereyim: Türkiye’de ayrıntı” diye bir kelime vardır, teferruat, ayrıntı, çok da güzel bir kelimedir. Şimdi, biz bunu bıraktık, herkes de bir “detay” dır gidiyor. Şimdi detaylandırayım, size detayını vereyim. Türkçesi varken neden detay kullanıyoruz, bunu anlamak mümkün değildir mesela, örnek olarak. Bunun gibi daha çok örnek var.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – O zaman, bu çok örnekten bir tanesini de ben vereyim.
Sayın Türmen yani Türkiye’de “cankurtaran” diye bir kelime vardı. Yani bu cankurtaranın ne olduğunu benim köydeki, kentteki bütün vatandaşlarım kafasına yerleştirmişti, bunun ne anlama geldiğinde de hiç şüphe yoktu. Şimdi, devletin kurumları oturdu bunu “ambulans” yaptı, Türkçeyi attık.
Şimdi, ben, izin verirseniz, kadın haklarıyla, kadının siyasetteki yeriyle ilgili iki üç kelime söylemek istiyorum, çok fazla da vaktinizi almadan.
Şimdi, tabii ki kontenjan da siyasette bir yöntem yani ben onu olabilir-olmaz diye tartışmıyorum ama siyaset sosyolojisi bakımından en sağlıklı konu, kadınlarımızın siyasete girip kendi çabalarıyla, kendi gayretleriyle yukarıya doğru geldikleri zaman Mecliste çok daha yararlı olabilirler. Şimdi buradaki engel nedir? Bizim parti genel merkezleri olarak oraya kontenjan yerine şunu şey yapmalı: Yani kadınlara olan önyargıların, ne bileyim, engellemelerin kaldırılması, onlara eşit şans verilmesi parti kademelerinde ve siyaset yaparlarken. Yani partiler bunu kendi içlerinde bir politika hâline getirirlerse, kadınlarımızın yukarıya doğru siyasette gelmesi daha sağlıklı olur diye düşünüyorum. Şimdi siyaseti orada eleştiriyorsunuz ama siz aynı sıkıntının İLESAM’da olduğunu da söylüyorsunuz. Demek ki bizim toplumumuzun genel bir problemi. O zaman hem İLESAM’da hem siyasette biz de partilerde kadınlarımıza daha çok şans vermemiz lazım, teşvik etmemiz lazım hepsini, ki bunu sağlıklı bir şekilde çözelim. Siyasetin bu tecrübelerini alarak Meclise gelmiş olan bir bayan milletvekilimiz mutlaka daha verimli olur. Ama biz kontenjandan, hadi bakayım şu ilden de şu kadar, buradan da bu kadar gelsin dediğimiz zaman, vallahi dört yılda hiçbir şey yapamadan gidebilir. Yani sağlıklısı, tahmin ediyorum ki o şansı, o çevreyi, o engelleri kaldıran bir tutumu genel merkezlere benimsetmekten geçiyor diye düşünüyorum.
Çok teşekkür ediyorum.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Efendim, çok teşekkür ederiz.
Zaten bütün bu konuştuklarımız, hem yazılı olarak sunduklarınız giriyor sitelerimize hem de sözlü olarak da bu beyanlarınız hepsi zapta geçmiş durumda. İnşallah, anayasa yapım sürecinde istifade ederiz.