MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Anladım, peki.
MEHMET PARSAK – Tutanakları var, o yüzden bu talepler doğru. O noktada öneriler de var. Bu konuda, danışmanlar olarak ayrıca da toplantı yapıp, orada da öyle tartışalım.
PROF. DR.YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Ben bir şey söyleyeyim bu konuya ilişkin. Şimdi, zannedersem tam da o noktaya geldik, artık katalogtan sonra partilerin önerdiği değişik maddeleri görüşmeye başladık. Bunlar ayrı maddeler mi olsun?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır, bu katalogtan sonra değil, bu kataloğun içindeki madde.
PROF. DR.YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Şöyle söyleyeyim Rıza Bey: İlk katalogtan sonraki aşama, bizim de önerilerimiz var bu şekilde; aile ile ilgili veyahut temel hakların korunmasıyla ilgili ama burada şu aşamaya geldik, bence o da güzel bir aşamadır. Sadece başlığı konuşmayalım çünkü başlığı konuştuğumuz zaman, ondan sonra ileride şunu da konuşacağız: İçeriği önerdiklerinde veya önerdiğimizde içeriği nereye yerleştireceğiz? O zaman, şöyle bir karar alalım mı burada? Yani bu biçimde madde önerisinde olan her parti somut içeriğiyle ilgili şeyini buraya versin ve biz ona göre burada konuşalım. Ya bir maddeye bunu monte ederiz ya ayrı bir madde olur veya hiç de kabul etmeyebiliriz.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Evet yani o ikisi bir arada…
PROF. DR.YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Çünkü ileride tekrar bunları görüşeceğiz. Biz, bunu üçüncü kez görüşüyoruz şu anda danışmanlar olarak ve muhtemelen, sadece bunu bu şekilde görüşüyor olsaydık, hiçbir şey yapmayacaktık. Eğer bu dediğim gibi yaparsak, içeriğini de görüşürsek, o zaman bir daha herhâlde bu bizim önümüze gelmez, yazım komisyonu yazar.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Özcan Bey, şunlar var mı bizde? Diyelim ki mesela, BDP teklif ediyor, barış hakkı, bu noktadaki tanzim edilmiş bir maddesi, görüşü veya Cumhuriyet Halk Partisinin diyelim ki orman köylüsünün korunması hakkı, onları alalım biz.
KOMİSYON UZMANI ÖZCAN ALTAY – Başkanım, ilk başta toplu olarak bütün partiler Meclis Başkanlığına teslim ettiği vakit, o toplu önerilerin içerisinde bunlar var partilerin içinde; tabii uyuşmadığı için hani MHP’ninkinde farklı şekilde, AK Partininkinde farklı şekilde, diğer partilerde de farklı şekilde. Şimdi, dilerseniz, onların hepsini ben -biraz zaman verirseniz- düzenlerim alt alta gelecek şekilde.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bizim bu yoksulluk, toplumsal dışlanmayla ilgili önerimiz…
KOMİSYON UZMANI ÖZCAN ALTAY – Veyahut da hepsini mi paylaşayım yoksa şimdi görüşeceğimiz maddeyi mi sadece?
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hepsi önümüzde olsun. Belki şu olur: Bizim de diyelim ki bu maddeler, sosyal güvenlik hakkı görüşülürken tekliflerimiz vardı ama BDP’nin, CHP’nin yeni birtakım şeyleri geliyor ise onu değerlendiririz, biz de ya ilave düşüncelerimizi ortaya koyarız veya karşı olduğumuz şeyler var ise onları değerlendiririz, katılırız veya reddederiz.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Şu toplumsal dışlanma ve yoksullukla ilgili önerimiz sanal âlemden gerçek âleme insin izin verirseniz. Öncelikle ona bir bakalım.
MEHMET PARSAK – Gerçek âlemde zaten. Biz sadece bu diğer meseleleri halledelim, ondan sonra…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Vekilim, benim ayaklarım yerde, onu söyleyeyim.
Yani “Bugün görüşelim.” diyorsunuz, öyle mi?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Evet, tabii çünkü böyle bir öncelik var burada. Katalogta yer alıp henüz görüşülmeyen konular var; bir. Bir de katalogta yer almayan konular var. Katalogta yer alıp da henüz görüşülmeyen konulara öncelik vermek daha doğru gibime geliyor. Ondan sonra, katalogta yer almayan konulara bakarız.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Evet, Sayın Başkan, Rıza Bey doğru söylüyor. Katalogta yer almış bu 33’üncü maddede “sosyal güvenlik hakkı” demiş ve devam etmiş virgülden sonra “yoksulluğa karşı korunma hakkı, makul hayat sürdürme hakkı, engelliler, yaşlılar ve gençlik sosyal yardım ve hizmetler.” diye. Şimdi, bunlarla ilgili önerileri nedir? “Biz, anayasaya bu konularla ilgili şöyle bir cümle, şöyle bir ibare eklemek istiyoruz: Bu sosyal güvenlik hakkını düzenleyen maddenin içerisinde olursa şöyle olur, müstakil bir madde olacaksa şöyle olur.” diye bize somut öneri getirin, önümüze koyun, çalışalım.
MEHMET PARSAK – Getirmişler efendim.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Var mı? Benim önümde yok şu anda böyle bir şey.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Özcan Bey, şundan bir tane Sayın Başkanıma…
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Daha önce vermişsinizdir ama nerede bulacağım onu ben? Yok, hani nerede?
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Herkes, toplumsal dışlanmaya ve yoksulluğa karşı korunma hakkına sahiptir. Devlet, toplumsal dışlanma ve yoksulluk durumunda yaşayan ya da bu duruma düşme tehlikesinde olan kişi ve ailelerin insan onuruna uygun yaşam olanaklarına fiilen ulaşmalarını, çalışma yaşamına katılmalarını ve toplumsal yaşama kazandırılmalarını sağlayacak her türlü önlemi alır.
Şimdi, biz, diğer maddelerde diyoruz ki: “Herkes insanca yaşama, insan şeref ve haysiyetine uygun bir şekilde yaşama hakkına sahiptir.” Şimdi, eğer bu cümle burada kastedilenler için yeterli değilse yani bunu ayırdığınız vakit, ayrı bir madde yazdığınız vakit diğerinden farklı olarak nasıl bir güvenceye sahip olacak, bilemiyorum. Belli ki biz, bu konu görüşülürken bu noktalarda karşı çıkmışız buna yani bunun gereksizliğine değil efendim. “Bunu anlamlandıran ve bunu garanti altına alan belki diğer maddeler vardır.” gibi bir görüşle karşı çıkmışızdır.
Evet, tartışmaya açıyoruz.
YUSUF UYGAR – Sayın Başkan, metin hazırlanıp bizim de önümüze konsa, öyle tartışsak.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – O zaman, on dakika ara verelim mi?
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Tabii, bizim önümüze de gelsin.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Özcan Bey, on dakika ara verelim.
KOMİSYON UZMANI ÖZCAN ALTAY – Ben hemen hazırlayayım.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Toplantıyı kapatıyoruz.
Kapanma Saati: 11.36
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.49
BAŞKAN: Oktay ÖZTÜRK (Erzurum)
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Toplantıya devam ediyoruz.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) - CHP'nin, 33'üncü madde olan sosyal güvenlik hakkına ilave olarak öngördüğü toplumsal dışlanmaya ve yoksulluğa karşı korunma hakkında "Ya müstakil bir madde olacak veyahut da buraya eklenecek." şeklinde bir önerisi var.
Şimdi, değerli arkadaşlar, toplumsal dışlanmaya karşı tedbir içeren bir cümleyi biz eşitlik maddesine koyduk, eşitlik maddesinde var. Bakın ne diyor: "Devlet organları ve kamu görevi ifa edenler, eylem ve işlemlerinde, herkesin temel hak ve özgürlükler ile kamu hizmetlerinden hukuk önünde eşitlik ilkesine uygun olarak yararlanmasını sağlamak ve sosyal hayattan dışlanmayı önlemek zorundadır."
Şimdi, değişik maddelere aynı anlama gelen ifadeler koymak, bana göre, anayasa yapma tekniğine de uygun olmaz. Aynı ifadelerin değişik maddelerde yer almış olması, anayasayı daha da çok maddeden oluşan bir metin hâline getirir.
MEHMET PARSAK – Zayıflatır da.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Zayıflatır. Şimdi, bu var. Ayrıca, tabii burada yoksulluğa karşı korunma hakkı: “Devlet, toplumsal dışlanma ve yoksulluk durumunda yaşayan ya da bu duruma düşme tehlikesinde olan kişi ve ailelerin insan onuruna uygun yaşam olanaklarına fiilen ulaşmalarını, çalışma yaşamına katılmalarını ve toplumsal yaşama kazandırılmalarını sağlayacak her türlü tedbiri alır.”
Şimdi, arkadaşlar, çalışma, iş güvenliği ve adil ücret hakkında biz bunları düzenledik. Rıza Bey, aynı cümleler aşağı yukarı burada da var yani bunları tekraren buraya koymanın bana göre hiçbir anlamı yok. Okursak aynı şeyleri düzenlediğimizi göreceksiniz zaten.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Şimdi, tabii ki Mehmet Ali Bey’le aynı düşünüyoruz yani tekrarlamaya ihtiyaç yok. Bir yerde varsa niye başka bir yere koyacaksınız? Bir kere, burada bu eşitlik maddesi kabul edildi mi? Edilmedi, oradan bir şey var.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Ama ortadan da kaldırmadık.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır ama şu kabul edildi mi? Bu yeşil mi Özcan?
KOMİSYON UZMANI ÖZCAN ALTAY – Hangisi?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bu son fıkra yeşil mi?
KOMİSYON UZMANI ÖZCAN ALTAY – Yeşil.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Bu son okunan, Başkanın okuduğu kabul edilen.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani buraya koyacaksak -sosyal hayattan dışlanmayı önlemek zorundadır- o zaman başka bir yere koymaya gerek yok. Ona biz de katılıyoruz.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Şöyle oldu, onun hikâyesini de şöyle anlatayım…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yoksulluğa karşı mücadele daha farklı bir şey tabii ki. Yoksulluğa karşı mücadele yine ayrı bir madde olarak düzenlenebilir ve düzenlenmesi de gerekir çünkü yoksulluk diğer insan haklarından yararlanılmasını önler yani bütün diğer insan hakları bakımından bu insan haklarını kullanmanın elindeki en önemli engel. Eğer yoksulluk sınırının altındaysanız insan haklarından yararlanamazsınız. Diğer hiçbir hakkın, burada bütün bu kadar büyük bir özenle, büyük bir gayretle yazdığımız o bütün temel hak ve özgürlüklerin hiçbir anlamı kalmamaktadır eğer yoksulluk sınırının altındaysanız. Yani yoksulluk sınırının altındaki bir insanın ne aile kurma hakkı ne düşünce özgürlüğü… Kitap alacak, gazete alacak parası yoksa düşünce özgürlüğü nasıl olacak? Ne seyahat etme özgürlüğü, hiçbir özgürlükten yararlanması söz konusu değildir. Onun için bu yoksulluğa karşı korunma, aslında insan haklarına genel bir koruma getirecek bir maddedir. O bakımdan son derece önemli.
Dediğim gibi, yoksulluğa karşı korunma hakkı bütün Avrupa Sosyal Şartı’nda da, Avrupa Birliğinin Temel Haklar Şartı’nda da vardır. Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisinin makul hayat sürdürme hakkı bu Ekonomik ve Sosyal Haklar Sözleşmesi’nden alınmış bir şeydir fakat tabii unutmamak gerekir ki Ekonomik ve Sosyal Haklar Sözleşmesi 1966’da yapılmıştır yani günümüze göre epeyce eski bir sözleşmedir. Onun için, artık bu makul hayat sürdürme hakkı günümüzde daha somut olarak ifade edilmektedir. Toplumsal yaşamdan dışlanmama ya da yoksulluğa karşı korunma hakkı gibi daha somut olarak onu ifade etmek, çağdaş terimlerle günümüzün ihtiyaçlarına göre ifade etmek, çağdaş bir anayasa yapmak bakımından daha doğru bir yöntem olacaktır diye düşünüyoruz.
DR. DEMİRHAN BURAK ÇELİK – Bir iki şey de ben ekleyebilir miyim Sayın Başkan?
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Tabii.
DR. DEMİRHAN BURAK ÇELİK – Çok teşekkür ederim.
Şimdi, Rıza Bey’in bıraktığı yerden devam edeyim. Yeni bir anayasa üzerine düşünüyoruz, yeni bir anayasa yapmak istiyoruz. Yeni anayasa yapmak, bana göre, aynı zamanda yeni kavram ve kurumlar üzerinde de düşünmek anlamına geliyor. Toplumsal dışlanmaya ve yoksulluğa karşı korunma hakkı da tam da bu tür bir yeni bir hak kategorisi niteliğinde. Tabii ki eşitlik ilkesinde devlete bu alanda ödevler yüklemiş durumdayız ama CHP’nin bu önerisiyle getirilmek istenen bunu bir hak kategorisi olarak düzenlemek; önce bunu vurgulamak isterim.
Bir de tabii böyle bazı temel kavramlar var: Yoksulluk, yoksunluk; ona “sosyal dezavantajlılık” diyorlar. İzninizle çok kısa bazı şeyleri hatırlatmak istiyorum şimdi. Yoksulluk, bu konudaki literatürde “Bir kişinin, kabul edilebilir bir yaşam standardına sahip olmasını engelleyecek kadar yetersiz bir gelire sahip olması.” olarak adlandırılıyor. Dolayısıyla, aslında bu anlamda yoksul ve toplumsal olarak dışlanmış kesimlerden bahsederken biz, evet iş güvenliğini düzenledik, evet çalışma hakkını düzenledik, buna benzer hakları düzenledik ama burada biraz daha aslında o formal sektöre bile dâhil olamayan, dolayısıyla bu hakların kapsamına bile giremeyen kişilerden söz ediyoruz. “Yoksunluk” denildiğinde ise kaynakların yetersizliği dolayısıyla kişilerin yaşamsal öneme sahip mal ve hizmetlere ulaşamaması durumu söz konusu. İşte yoksulluk ve yoksunluk ya da toplumsal dışlanma, aslında demokrasiyle de doğrudan ilişkili kavramlar çünkü yine Rıza Bey’in de ifade ettiği gibi, bu durumda yaşayan insanların aslında demokratik yaşama katılabilmeleri de çok zor ve dolayısıyla, sağlıklı bir demokrasiyi kurmak ve işletmek bakımından da bu hakların, bu hususun ayrı bir hak olarak düzenlenmesinin önemli olduğunu düşünüyorum ben de.
Teşekkür ederim.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Ben de bir şey söyleyeyim.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yusuf Bey’e söz veriyoruz.
YUSUF UYGAR – Şimdi, bizim temel gelir hakkı var bununla ilgili. Bununla bağlantılı olarak biraz daha somut şeyler önermişiz biz. Şimdi, dünyada giderek gelir adaletsizliğinde artan bir durum söz konusu, Türkiye'de de bu durum oldukça kötü. OECD ülkeleri içinde, Meksika’dan sonra 29’uncu sıradayız otuz ülke içinde ve hakeza, ILO standartlarına göre en sonuncu sıralardayız, Avrupa’da da bu böyle. Şimdi, Türkiye'de zaten belirli politikalar var, işte işsizlik yardımı, kaymakamlık fonunun yardımları falan söz konusu. Fakat bu düzensiz ve bir çeşit sadaka üzerinden yürüyor yani zenginlerin ya da birilerinin uygun görmesiyle giden bir şey. Bunun bu şekilde, bizim formüle ettiğimiz şekilde anayasada yer alması, en azından bu gelir adaletsizliğinin, oluşan büyük yoksulluğun kısmen de olsa giderilmesi yani hiçbir hizmete erişemeyen kesimlerin erişmesi anlamında önemli. Birleşmiş Milletlerin de, Dünya Bankasının da buna yönelik politikaları var mikrokredi gibi, Boğaziçi Üniversitesinde Çağlar Keyder’in, Ayşe Buğra’nın falan çalıştığı sosyal politika olarak gündeme gelen şeyler bunlar. Dolayısıyla, biz bunun da üst norm olarak bulunmasını doğru buluyoruz.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Şimdi, burada yoksulluğa karşı korunma hakkını anayasaya koyalım mı? Şimdi, sanki şöyle bir izlenim oluyor: Biz yoksulluğa karşı korunma hakkının olmaması gerektiğini savunuyoruz gibi, aslında öyle değil. Yoksulluğa karşı korunma hakkıyla ilgili olarak zaten sosyal devletten kaynaklanan nedenlerle, devlet, bir sürü işler şimdi de yapıyor, geçmişte de yapıyordu, bundan sonra da yapacaktır. Söz gelimi “genel sağlık sigortası” dediğimiz şey şu anda var ama eğer şunu kastediyor isek burada düşünmemiz lazım gerçekten: Hiç çalışmıyor, hiçbir şey yapmıyor ve tabiri caizse, devletin burada bunu her hâlükârda belli bir gelirle birlikte de yaşatması lazım. Zannedersem, bunu hiç kimse herhâlde kastetmiyor fakat bu ifadeyi yani yoksulluğa karşı korunma hakkını anayasaya koymaya gerek var mı? Biz yok kanaatindeyiz. Şunun için yok kanaatindeyiz: Az önce görüşmüş olduğumuz devletin ekonomik, sosyal haklara ilişkin sınırıyla ilgili olan maddenin ikinci fıkrası aslında bunu karşılıyor; nasıl? Sağlık, sosyal güvenlik ve iş güvenliği noktasında devlete yükümlülük veriyor ve burada mali kaynakların yetersizliğini gerekçe olarak gösterebilecek; bu bir.
İki: Adil ücret hakkı koyduk çalışanlar açısından. Dolayısıyla, adil ücret hakkı bir ölçüde bu boyutuna da vurgu yapıyor.
Üç: Gerçi bunu görüşmedik ama zannedersem her parti bu konuda hemfikir olacaktır eğitim hakkını görüşürken. Temel eğitim ücretsizdir yani temel eğitim devletin ücretsiz olarak sunacağı bir hizmettir ve daha da önemlisi şu; 1’inci maddede, insan onuruyla ilgili olan maddede devlete insan onuruna yaraşır bir yaşam seviyesi sağlama noktasında pozitif bir yükümlülük verdi. Dolayısıyla, tutup da bunu anayasaya yine de bu şekilde koyarsak ek olarak başka ne sağlayacağız? Yani bu saydıklarımın dışında, yoksulluğa karşı korunma hakkı bağlamında ek olarak başka ne avantajlar sağlanabilecek? Burada biraz açıklayıcı bilgiye ihtiyaç var bizim katılabilmemiz açısından.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Efendim, ek olarak şunu sağlayacağız: Şimdi, bir kere bütün uygulamada, literatürde, OECD şeylerinde “yoksulluk altında yaşayan insan kategorisi” diye bir insan kategorisi var. Yani, bu şeylere baktığınız zaman, uluslararası belgelere, ekonomiyle uğraşan uluslararası belgelere ve istatistiklere baktığınız zaman, bir “yoksulluk altında yaşayan insanlar” diye bir ayrı kategori var. Yani, kimdir bunlar? Bunlar, işte, kabul edilebilir bir yaşam standardına sahip olmayacak kadar geliri olmayan insanlardır. Yani, bunlar yoksulluk sınırının altındalar, Türkiye’de de var bu. Türkiye’yle ilgili istatistiklere de baktığınız zaman görüyorsunuz. Yani, işte hep söylüyoruz: “Efendim, yoksulluk sınırı altında yaşayan şu kadar insan vardır.” ertesi yıl yayınlanıyor başka bir sayı, diyoruz ki: ”İşte yoksulluk sınırı altında yaşayan insan sayısı artmıştır, azalmıştır.” neyse fakat böyle bir kategori insan var. İşte, bunu buraya koyarsak bu kategori insanlara, devlet özel bir yükümlülük altına girecektir.
Yani, genel yükümlülüklerin dışında, bu özel kategorideki insanlara… Çünkü bu çok özel bir şey, bu çok kendi nevi şahsına münhasır bir kategori. Yani, yoksulluk altında yaşamak, aslında yaşayıp yaşamamak arasındaki bir çizgi. Burada açlık da var, burada evsiz kalmak da var, burada her şey var. Ama bu genel sosyal güvenlik tedbirleri dışında, yoksullukla mücadele için ayrı yöntemler geliştirilmiş, ayrı yollar geliştirilmiş. O nedenle, bunu koymakla devlete özel bir yükümlülük… Diyeceğiz ki devlete: “Sen, bu yoksulluk altında, yoksulluk sınırı altında yaşayan insanlarla ilgili olarak özel bir yükümlülüğe sahipsin, sen bu yolları kullanarak… Bunlar insan haklarından yararlanamayan, insan haklarından mahrum kalan insanlardır, bunların yoksul olmama gibi bir temel hakları vardır. Sen, bu temel haklarını sağlayacak şekilde bunlarla ilgilen, bunlarla o yöntemleri kullanarak –işte o Boğaziçi Üniversitesinde yapılan çalışmalar budur- bu yöntemleri geliştirmektir, bu özel yöntemleri. Bu yöntemlerle sen, bu insanları yoksulluktan koru ve yoksulluktan çıkar.” diyeceğiz devlete. Bu talebi yapmak zorundayız. Yani, çağdaş ve sosyal bir tarafı olan bir anayasa yapıyorsak biz bu talebi yapmak zorundayız günümüzde. Başka türlü düşünülemez.
PROF. DR.YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Bir de, ek bir şey söyleyeyim, ondan sonra hemen Başkanım.
Şimdi, sosyal güvenlik hakkını düzenlediğimiz 33’üncü maddenin dördüncü fıkrasında sosyal güvenlik hakkını geniş anlamıyla birlikte kullandığımız için sadece çalışanların değil, ayrıca “harp, vazife şehitlerinin, dul ve yetimlerin” dedik, “malul ve gazilerin” dedik, “engellilerin” dedik, “yaşlıların” dedik, korunmaya muhtaç çocuklar ve benzeri alanda toplumsal alandaki güçsüz kesimlerin, sosyal güvenlik hakkından yararlanmaları için devlete özel tedbirler alma yükümlülüğü de getirdik. Bunun içerisinde, diğer kesimlerin içerisinde aslında yoksullar da vardır.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – “Aslında” değil, vardır.
PROF. DR: YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Tabii, yani o da vardır. Dolayısıyla, bu da bir ek argüman olarak söylenebilir.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Şimdi, Sayın Başkanım, tabii, önemli bir konuyu tartışıyoruz ancak Türkiye gerçeklerini de bilerek, toplumun içinde bulunduğu koşulları da bilerek bir değerlendirme yapmak gerekir diye düşünüyorum.
Şimdi, yoksul insanlar var, yoksul olmayan insanlar var. Peki, yoksul olmayan insanlar, devlet destek verdiği için mi yoksul değiller? Demek ki yani, bir insan şu anda yoksul olur ama daha sonra yoksul olmaktan kurtulabilir. Devletin görevi, o insanlara balık vermek değil, balık tutmayı öğretmektir. Şimdi “Yoksulları korur.” dersek, sizin bu önerinizden benim anladığım şudur: Bu adam yoksul, onun normal bir hayat seviyesi sürmesi için ona para versin devlet. Bunu mu kastediyorsunuz? Eğer, bunu kastediyorsanız hiç kimse gidip bir yerde çalışmaz. Bakın, size bir misal vereceğim: Bir adam bana bir mektup yazmış, memleketlim. Telefonla aradım, dedim ki: “Karabük’te İŞKUR’un ilanlarını takip et, her ay 60-70-80 tane eleman arayan firmaların ilanları çıkıyor. Sen ne mezunusun?”, “İlkokul mezunuyum.”, “Ben sana iş buldum. İŞKUR müdürüne gideceksin, falan fabrikada senin niteliklerine uygun bir iş var.”, “Peki.” dedi. İŞKUR müdürüne de telefon ettim “Falan kişi gelecek.” Ertesi gün dedi ki: “O şahıs gelmedi.” Tekrar aradım o şahsı “Niye gitmedin, ben sana iş bulmuştum?”, “Ben, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfından aylık bir para alıyorum. Eğer, sigortalı bir işe girersem o param kesilir, bir de kömür yardımı alamam diye gitmedim.”
Arkadaşlar, bakın, yani biz yardım ediyoruz ya, adam ona alışmış, yani çalışmak istemiyor kardeşim. Çalışırsa, tabii sabah başlayacak, akşama kadar bir ter dökecek ama çalışmadığı için Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı ona bir para ödüyor, o parayla geçinmeyi tercih ediyor. Ben, iş buluyorum “Sigortalı olurum da o kesilir.” diye gidip çalışmıyor.
Arkadaşlar, bu konuyu değerlendirirken siyasiler olarak toplumun bu gerçeklerini bilerek değerlendirelim. Gidip çalışmıyor kardeşim. Şimdi, bakın, İŞKUR müdürlükleri insanları meslek sahibi yapmak için, herhangi bir dalda… Mesela Karabük’te doğal gaz şu anda çok yaygın, doğal gaz işinde çalışacak elemana ihtiyaç var. Bunun için kurs açtı, dedi ki: “Doğal gaz işinde çalışacak bir sertifika verelim. ilkokul mezunu, lise mezunu fark etmez.”
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – İş garantili üstelik.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – İş garantili.
Aylık da dört ay süreyle kurs verecek, 15 lira da para verecek. Hem kursa gidecek adam 15 lira da devlet para verecek, yani İŞKUR. Ya kardeşim, 20 kişi başvurmuş ya. Yani, doğalgaz firmaları eleman arıyor, eleman ihtiyacı var, İŞKUR onlarla da görüşüyor. “Evet, işte 100 tane elemana ihtiyacımız var Karabük’te bizim.” diyor ama 20 kişi gitmiş, başvurmuş. Diğerleri gidip, zahmet edip, böyle bir mesleği edinmeyi tercih etmiyorlar.
Şimdi, evet yoksulları koruyalım da ama yoksulları da arkadaşlar “Devlet bize para versin, işte böyle hayatımızı devam ettirelim.”e alıştırırsak bunun çok olumsuz sonuçlar doğuracağını düşünüyorum. O bakımdan, bakın, zaten biz bunların tedbirini almışız. Herkes çalışma hakkına sahiptir, herkes iş güvenliği hakkına sahiptir, herkes insan onur ve haysiyetine uygun bir hayat sürmesini sağlayacak ölçüde adil ücret hakkına sahiptir. Bunları söylemişiz. “Herkes” derken, “yoksul” diye nitelendirdiğimiz insanlar da var bunun içerisinde. Ayrıca böyle bir madde koymak demek, o insanların “Ben, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfından şu kadar para alıyorum, herhangi bir işte de çalışmam kardeşim, herhangi bir yerde sigortalı da olmam, kömür yardımım da gelsin.” diyen insanların adedini arttırırsınız.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Şimdi, deminden beri bazı konular geliyor, Mehmet yanımda “Hayır, biz idare ediyoruz, en son, en son, en son.” diyorum. Fakat, çok kendi hakkımızı gasp ettiğimiz inancındayım. Onun için, bu sefer sözü biz alıyoruz.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Mehmet de konuşsun.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Mehmet konuşacak da fakat Sayın Başkan, “Başkan” diyorum Efendim yani o müktesebatınız da olduğu için öyle ifade ediyoruz.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Eksik olmayın.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Tam da bu noktada, yaramıza parmak değil, böyle ayağını bastı, en büyük sıkıntımız.
Bu konuyu geçen de görüşürken de ben bazı örnekler de verdim. Fevkalade iyi niyetle, insanımızı koruma içgüdüsüyle, koruma saikiyle attığımız adımlar sonuçta beklediğimiz neticeyi vermiyor, daha büyük felaketlere sebebiyet veriyor.
Şimdi, “yeşil kart” diyoruz. Bakın, size Erzurum’dan örnek vereceğim. Seçime giderken Erzurum’da 242 bin tane yeşil kartlı var, bütün il genelinde nüfus 730 bin civarında. 242 bin tane yeşil kartlı var.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Aşağı yukarı yüzde 35, yüzde 40.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Şimdi, siz bunun, seçime giderken adil bir seçim olabileceğini düşünebilir misiniz? 242 bin tane. Siz, şimdi, buna haklı olarak diyorsunuz ki: “Kömüre ihtiyacı vardır, şudur, budur.” 50-60 bin civarında da aileye kömür yardımı yapılıyor. Örneği geçen de vermiştim, tekrar edeyim: Köyü geziyoruz, bir evin yanından geçerken torbalar içerisinde kömürleri gördük ama kapısında da iki tane traktör var. Kömürler güneş altında kaldığı için toz hâline gelmişler. Şimdi, ben sordum, dedim ki: “Bu kömürler kimin?”, “Bu evin.”, “Bu traktörler kimin?”, “Bu evin.”
Yardım yapalım saikiyle hep yapıldı, bunlar iyi niyetle yapıldı, burada ben Hükûmeti suçlar bir şey de söylemek istemiyorum, tamamen bir tespiti ortaya koymaya çalışıyorum. Arkasından dedik ki: “Ev kadınları çaresizler, ne yapalım?” En büyük yükü taşıyor, çocuk yapıyor, öyleyse çocuk parası verelim”, arkasından dedi ki: “Yaşlısı var burada, yaşlı parası verelim.”
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – 65 yaş.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Evet.
Şimdi bakın bu nasıl geriye dönüyor? Sayın Başkanım biraz önce dedi ya : “İş buldum, ‘git’ dedim, gitmiyor.” Niye gitmiyor? Bakın, gittiği vakit asgari ücretle çalışacak, çalıştığı için yeşil kartı elinden alınacak, bir. Bir kere bunu işsizliğe ya da atalete sevk ediyoruz burada. İkincisi, diyor ki: Ya, gideyim –hani vasıfsız bir işçiyi düşünün- çalışayım, ne alacağım? Asgari ücret alacağım. Bu asgari ücretle ne alacağım? Bir aylık yiyecek alacağım. Onu zaten paket içerisinde bana veriyorlar, üstüne üstlük kömürümü de veriyorlar. O yetmiyor, çocuk parası alıyorum, yaşlı parası da alıyorum. Genellikle, varoşlara da baktığınız vakit, köyde tarlasını, çayırını bırakmış insanlar geliyor. Bir de doğrudan destekleme fonundan para alıyor, diyor ki: “E, kardeşim, evde yiyeceğim var, kahveye gittiğim vakit sigara param da var, çay param da var, ben ne diye çalışayım?” Sonra da Sayın Başkanım, hangi hükûmet yaparsa yapsın, bu elde ettiklerini kaybeder endişesiyle bunları veren hükûmete tapar hâle geliyor. Bu da olduğu gibi bir eşitsizliği beraberinde getiriyor. Tekrar ediyorum, bu Hükûmet için söylemiyorum, bundan sonra gelecek hükûmet de aynı şeyleri yapıyor, bundan önceki de aynı şeyleri yapıyor. Biz bir türlü “Kestiğimiz vakit canı acıyacak.” diye kangren olan parmağa neşteri vuramıyoruz. “Canı acır, benim beklediğim cevabı vermez, benim beklediğim tavrı ortaya koymaz.” ama o kesmediğimiz parmağın gövdeyi götürdüğünün farkına çok sonraları varıyoruz.
Ben bunu söyledikten sonra, Mehmet Bey’in ekleyecekleri var eğer izniniz olursa çünkü hep susturdum, sonra konuş falan diye.
MEHMET PARSAK – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Şimdi bu, tüm boyutlarıyla da konuşuldu ama ben özellikle birkaç cevap vermek istiyorum. Rıza Bey, 1960 sözleşmesine dayanarak “makul hayat sürdürme hakkı” diye bir teklif getirdiğimizi söyledi ve 2000 yılında çıkan sözleşmeyle de artık bu yöndeki eğilimlerin değiştiğini ifade etti. Biz 1960 sözleşmesine dayanarak değil veya ondan ilhamla hazırlamadık. Bize göre, insan haklarına ilişkin metinler çağlar ötesi evrensel metinler. Yani biz mesela burada ondan ziyade Veda Hutbesi’nden ilham aldık, Göktürk Kitabeleri’nden ilham aldık, onu bir kere ifade edeyim. Yani işte “Aç halkımı doyurdum, çıplak halkımı giydirdim.”le ya da Veda Hutbesi’ndeki benzer ifadelerle burada bizim ortaya koyduğumuz metin aslında öz itibariyle aynıdır. Şimdi bu çok çağdaş bir ifade değil, 2000’li yıllarda bu değişti, bunları ayrı ayrı sayma eğilimleri gelişti. “Makul hayat sürdürme hakkı” herhangi bir yıla, hatta herhangi bir çağa sıkıştırılabilecek bir hak da değil, öyle bir kavram, öyle bir ifade de değil. Bundan 2000 yıl önce de adlı adınca kapsayıcı bir şekilde söylenen, bundan sonrada söylenebilecek bir şey ama biz daha çok anayasa yapma tekniği bakımından bakıyoruz. Şimdi, biraz önce Hocam da ifade etti, onu destekleyen Sayın Başkanım da ifade etti, “Şu şu maddelerde bunları ifade etmişiz zaten, bunlar banları da kapsar.” diye. Doğrudur. Biz eğer bunu kapsayıcı bir ifadeyle yazmayıp sınırladığımız taktirde, bu, anayasanın hayata geçmesinde başta yasa koyucu olmak üzere o yasaların yürütmeye dönmesi esnasındaki işlemlerin tesisinde ve bunun hükûmet edilmesinde de daha sınırlı bir şekilde bu durum anlaşılacak. Biz bunun daha sınırlı olarak alınmasını da istemiyoruz, o yüzden zaten bunların hepsini kapsayacak bir şekilde ifade ettik. Sizin, “yoksulluğa karşı korunma, toplumsal dışlanmaya karşı korunma”, BDP ifade etti “temel gelir hakkı”, aslında bütün bunların hepsi “makul hayat sürdürme hakkı” kapsamında erir. Hatta öyle ki AKP’nin “sosyal yardım ve hizmetler” diye de bir başlığı vardı fakat daha sonra bu yönde bir ısrarlarının olmadığını, geri çektiklerini Hocam ifade ettiler. Bunları da ve bugün aklımıza gelmeyen diğer mesela, BDP’nin buna benzer işte İnternet kullanımına ilişkin, elektrik, su kullanımına ilişkin filan bir takım önerileri de vardı. Bütün bunların hepsini kapsayan çağlar ötesi bir kavramdır, ondan dolayı özellikle bunu tercih ediyoruz.
Bir de, sayın vekilim durumu ifade ederken bir yerinde “yoksulluğa karşı korunma”, diğer yerinde de “yoksulluğa karşı mücadele hakkı”ndan söz etti. Şimdi burada böyle bir karmaşa bile söz konusu. “Yoksulluğa karşı korunma hakkı” ayrı bir şey, “yoksulluğa karşı mücadele” ayrı bir şey. Yani haklar katalogu bakımından da “yoksulluğa karşı mücadele” dediğinizde daha üçüncü kuşak, daha kolektif bir hak niteliğine de bürünür ve böyle bir şeyi zaten biz hiç kabul edemeyiz. Gene, sayın vekilim sunumunu yaparken “’Yoksulluk’ diye bir kategori var.” dedi, bu doğrudur. İşte bunu da özellikle sendikalar, Kamu-Sen, Memur-Sen filan yıllarca ve her ay “yoksulluk sınırı” falan diye açıklarlar ama “açlık sınırı” da açıklarlar mesela. Şimdi biz, anayasayı yaparken “açlığa karşı mücadele hakkı” falan da mı yazacağız, “çıplaklığa karşı mücadele hakkı” da mı yazacağız? Bunları yazamayız, bu doğru olmaz. Bunun yerine en başta sosyal devletin kapsamını belirlerken sonrasında da sosyal ekonomik hakların şimdiye kadar yazdığımız ve hep birlikte benimsediğimiz muhtelif maddeler içerisinde bunları çözüyoruz zaten. Ha, bütün bunlara rağmen “Bunlar yetmiyor.” deyip “Sonuna bir de bunları da yazalım.” diyorsak o durumda bizim önerimiz “makul hayat sürdürme hakkı” başlığı altında sizlerin de ifadesini -en böyle hani hepimizin kabul edebileceği şekilde- ortaya koyup gene uzlaşma kültürüne de uygun bir şekilde bunu yazabilelim ama şimdiye kadar getirdiklerimiz esasen bunları da kapsıyor. Hani o noktada ben yeniden değerlendirilmesi gerektiğini de düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
YUSUF BUZGAN – Ben söz almak istiyorum Sayın Başkanım.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Buyurun.
YUSUF BUZGAN – Şimdi, yasaların ben, toplumları ve bireyleri uzun vadede giydirdiklerini düşünüyorum. Yani bir ülkede yaşayan insan o ülkenin yasasına benzer. Eğer toplumda bir birey kötü niyetliyse, buna teveccüh etmişse ya da tembelse bu uzun vadede aslında biraz da yasanın ya da uygulayıcıların problemi ya da sorunudur. Verdiğimiz örnekte mesela yeşil kart uygulaması kötüye kullanılmışsa bu tamamen denetim mekanizmasının ya da hak sahiplerinin doğru tespit edilememesinin yarattığı bir mahzurdur diye düşünüyorum. Ayrıca, toplumsal dışlanma ve yoksulluğa ilişkin bazı şeyler söylemek istiyorum.
Toplumsal dışlanma ve yoksulluk olumsuz kavramlar, dolayısıyla, olumsuzluk yaratacak kavramlar. Yine dolayısıyla, bu toplumsal dışlanmaya maruz kalan kişiler ya da yoksulluğa maruz kalan kişiler açısından toplumsal entegrasyonu zorlaştıracak, bu hâliyle o toplumun da başına bela olabilecek yerler ya da durumlar, en basiti ve en kesin şekliyle suç yaratan kategoriler, yani toplumsal dışlananlar ve yoksullar içinde suçun ürediği, dolayısıyla bir devletin ya da bir toplumun yapısının kirlendiği noktalar. Bu bakımdan, bu maddenin, ben, CHP’nin önerisinin bağımsız bir madde olarak işlenmesini çok önemli görüyorum, yani her bakımdan önemli görüyorum ve destekliyorum, demek istedim.
Teşekkür ederim.
DR. DEMİRHAN BURAK ÇELİK – Son kez söz alabilir miyim Sayın Başkanım ben?
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Niye son kez alıyorsun?
RIZA TÜRMEN (İzmir) - Niye son kez alıyorsun ki? Son sözün olmasın, Allah korusun.
DR. DEMİRHAN BURAK ÇELİK – Öyle mi? Peki.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Benim öyle bir sınırlayıcı tavrım mı var Burak?
DR. DEMİRHAN BURAK ÇELİK – Hayır efendim, ben hani…
DR. DEMİRHAN BURAK ÇELİK – Yok, peki, tamam. Artık sonuna geldiğimizi düşünmüştüm tartışmanın o nedenle öyle bir şey söyledim. Peki, sıralama yapmadan izninizle söz alıyorum.
Şimdi, efendim, ben bu sosyal haklar meselesinde iki yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Birincisi, hak temelli yaklaşım. İkincisi ise daha çok böyle “devlet eksenli” diye adlandırabileceğim devlet temelli bir yaklaşım. Burada, işte “devlet temelli” diye nitelendirdiğim yaklaşımda ki, bunu da küçümsüyor değilim, bunun da son derece önemli, özellikle sosyal haklar alanında son derece önemli olduğunu düşünüyorum ama burada devlete birtakım ödevler, görevler yükleyerek bu tarz sorunlarla esas olarak yalnızca yardım gibi sosyal politika araçları üzerinden bunlara müdahale etmeye çalışarak yürütülen bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Hak temelli yaklaşımsa, işte şu anda tartıştığımız meselede olduğu gibi bazı önemli hususları birer hak kategorisi olarak düzenleyen yaklaşım olduğunu düşünüyorum.
Çok haklı olarak bazı noktalara işaret ettiniz hem siz Sayın Başkan hem Sayın Mehmet Ali Şahin ve bunun artık kangrenli bir parmak hâline geldiğini söylediniz, buraya müdahale edemediğimizi söylediniz. İşte biz bu meseleye artık bir hak kategorisi olarak düzenleyerek de müdahale edeceğimizi, doğru müdahale yönteminin bu olduğunu düşünüyorum ben açıkçası. Hatta, Mehmet Ali Bey, “Balık vermek veya balık alsın diye para vermek yaklaşımı mı yoksa balık tutmayı öğretmek mi?” örneğini verdi. Önerilen maddenin içeriğine bakacak olursak “İnsan onuruna uygun yaşam olanaklarına fiilen ulaşmalarını, çalışma yaşamına katılmalarını ve toplumsal yaşama kazandırılmalarını sağlayacak her türlü önlemi alır devlet.” biçiminde bir öneri getirilmiş durumunda. Yusuf Hoca, belki çok haklı olarak daha önce kabul edilen maddeleri, yine aynı şekilde Sayın Mehmet Ali Şahin de, siz de örnekler verdiniz daha önce kabul edilen maddeleri ve Yusuf Hoca çok haklı olarak “Bunu ayrı bir biçimde düzenlemenin getirisi ne olacak?” dedi. Bir kere ben öyle düşünüyorum ki Yusuf Hocanın da konuşmasında söz ettiği kimi sosyal politika uygulamalarına anayasal temel kazandırmış olacağız bunu böyle düzenlediğimiz zaman. İkincisi, bu bir hak olarak düzenlendiğinde artık bu konu devletin insafına, devletin takdirine bırakılmamış olacak. Üçüncüsü, yine hak olarak düzenlendiğinde aslında talep edilebilir bir nitelik kazanmış olacak diye düşünüyorum. Bu yüzden, ayrı bir madde olarak, bir hak olarak düzenlenmesinin önemli olduğu kanısındayım.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Adalet Komisyonunda görüşürken Hakkı Köylü Beyefendi bir şey anlattı, bir milletvekilimiz söz aldı, konuştu, konuştu, Hakkı Köylü örneği şöyle getirdi: “Adam namaz kılıyor, ayakta Fatiha’yı okuyor, arkasından ‘ettehiyatü’nü okuyor, ‘Allahümme salli’leri okuyor vesaire falan. Öteki diyor ki: ‘Oturduğun vakit ne okuyacaksın onu merak ediyorum.’” diyor.
Arkadaşlar, biz her şeyi anayasaya yazarsak bu Hükûmet ne yapacak? Yani onun için, Yusuf Bey biraz önce, anayasalar bilirsiniz ki kendine has birtakım özellikleri, yani anayasa olmanın diğerlerinden ayrı tutulmasının birtakım özellikleri var. Genel kavramlarla gerekmedikçe tadat etmek, genel kavramlarla ifade edilir, açılımını da hükûmetler yapar. Açılımında gösterdiği beceriye göre de halkın önüne gittiği vakit ona göre karnesi ne ise notunu alır. O bakımdan, hiçbirimiz bu saydığımız hakların insanlarımız tarafından kullanılmasına karşı değiliz. Yani burada “Şu hak verilsin mi verilmesin mi?” tartışması yapılmıyor. Yani ben, Rıza Bey’in söylediklerine nasıl karşı çıkacağım? Hepsi makul ve doğru şeyler. Sadece ayrıştığımız nokta şu: Yani bunu anayasa maddeleri içerisine almaya gerek var mı yok mu? Bunlar kanunla düzenlenir mi düzenlenmez mi ya da şu tabirler topyekûn bunları ifade ediyor mu etmiyor mu? Tartışmamız bu noktada.
Şimdi bir noktaya geldik herhâlde tartışmayı bundan sonra uzatmanın bir anlamı yok zannediyorum. Cumhuriyet Halk Partisi, anayasa maddesine bu şekliyle girmesini istiyor, Adalet ve Kalkınma Partisi…
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Bir kez daha bir iki cümleyle ifade edeyim.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Efendim, bu konudaki nihai görüşünüzü alırsak…
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Tabii, tabii.
Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir vatandaşı toplumsal dışlanmaya maruz kalmamalıdır, yine Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir vatandaşı yoksulsa devlet kurumları kendisini yoksulluktan kurtarıcı adımları atmalıdır ki, şimdi uygulamada olduğu gibi sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları sürekli değil ama en azından onun geçimini temin edecek bir seviyeye ulaşması için ona destek olmalıdır. Bütün bu söylediklerim geçmişte görüştüğümüz gerek eşitlik maddesinde gerek sosyal güvenlik hakkı maddesinde gerekse çalışma, iş güvenliği ve adil ücret hakkı maddesinde bütün burada ifade edilenlerin bir şekilde düzenlendiğini düşünüyoruz. Şimdi yapılacak olan bu düzenlenmenin mükerrer olduğu kanaatindeyiz yoksa burada ifade edilen cümlelere ve bu cümlelerin hedefine karşı değiliz ama bunlara, değişik maddelerde serpiştirilmiş olarak bulunduğu için gerek olmadığı kanaatindeyiz.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tekrar altını çizmekte yarar var. Öyle düşünüyoruz ki diğer maddelerde öngörülen sosyal güvenlik tedbirleriyle yoksulluğa karşı mücadele farklı şeylerdir, bunu belirtmeye çalıştım. Yani yoksulluk ayrı bir kategorik mücadeleye ihtiyaç gösteren, ayrı bir yöntemlere ihtiyaç gösteren çok özel bir durum. Bu, sosyal devletin en başta gelen görevidir çünkü en alttakilere ne verdiğiniz önemlisi. Bu en alttakilere ne verileceği, en alttakilerin nasıl en altta olmaktan kurtulacağı, bu yoksulluktan nasıl çıkarılacağı, yoksulluğa karşı nasıl korunacağı ayrı bir şey. Bugün, üstelik de Türkiye Cumhuriyeti’nde yapılan sosyal dayanışma filan gibi mücadeleler yanlış temelde götürülmektedir. Biz burada bunu koymakla bunun insan hakları temelinde götürülmesini sağlamaya çalışıyoruz. Bir de işin bu tarafı var. Yani bugün bambaşka bir yolda götürülen işte fakir fukaraya verilen yardımları daha başka bir temele oturtmaya çalışıyoruz. Bu, genel hatlar içinde düzenlenemeyecek kadar büyük bir önem taşımaktadır. Eğer biz bunu anayasaya koyamazsak, ayrı bir hak kategorisi olarak koyamazsak ama bir tekerrür değildir çünkü ayrı bir kategoridir bu, diğer hakların içinde bulunmayan ayrı bir kategoridir. Bunu biz anayasaya koyamazsak bu anayasanın bir sosyal devlet anlayışına sahip olması imkânı ortadan kalkacaktır, bu derece önemli bir meseledir bu.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani Hükûmet temsilcilerinin yerinde olsam size bir mükâfat veririm, ellerini güçlendiriyorsunuz. Biz de diyoruz ki: Bugün yapılan yardımları Sayın Başbakan veya bakanlar ceplerinden mi yapıyorlar? Hayır, hazineden yapıyorlar, devletin gelirlerinden yapıyorlar ama git, sen vatandaşa anlat bakayım. O diyor ki: “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gittiği vakit ben aç kalacağım, bana kimse bunları vermeyecek.” Sayın Başbakanın cebinden verdiğini zannediyor.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – İşte bunu değiştirmek istiyoruz.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Efendim, değiştiremezsiniz, sadece şunu yapıyorsunuz…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Onun için anayasaya “Bir haktır, bu senin hakkındır.” diye yazmak…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – AKP’nin bugüne kadar hiçbir kanun içerisine sığdıramadığımız, yaptığı şeyleri sen anayasal dayanak vermek suretiyle meşru hâle getiriyorsun.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Onların yasal dayanakları var.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır efendim, AKP’nin şimdiye kadar yaptığı yardımların yanlış olduğunu, yanlış bir yöntemle yapıldığını, yanlış bir zihniyetle yapıldığını söylüyoruz. Onun için buraya bir hak olarak bunun yazılmasını istiyoruz.
YUSUF UYGAR – Sayın Başkanım, nihai olarak biz de şunu düşünüyoruz: Sayın Sırrı Süreyya’nın söylediği Kur'an’dan bir şey vardı: “Bizi güdün değil, bizi gözetin.” Bu kesimin gözetilmesi lazım çünkü bu çok büyük bir kesim. Bir de işte veren alın, öbür elin…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – “Veren el alan elden üstündür.”
YUSUF UYGAR – Buradan hareketle burada tam da sizin dediğiniz gibi, iktidarların iktidarda kalmasını sağlayan bu sosyal politikalar ama bu sosyal politikalar şeyle ilgili, yani lütufta bulunulmuş olduğu, yapıldığı için biz bunu anayasal bir norma dönüştürdüğümüzde lütuf olmaktan çıkıyor, bir hakka dönüşüyor.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yusuf Bey, bunların hepsini ben öyle söyledim ama bir kanuni dayanağı var, yani yeşil kartın kanuni dayanağı var, Fak-Fuk-Fon’un var, falan var, filan var, şunlar var. Şimdi, biz de o zaman son sözümüzü şöyle diyoruz: Bütün bu hakların verilmesine taraftarız ama bunlar anayasanın şu ana kadar işlediğimiz maddelerinin hepsinin içinde serpiştirilmiş bir vaziyette var. Eğer bunları tekrar yazarsak -bizim düşüncemiz, bizim âcizane düşüncemiz- mükerrer bir yazım gerçekleştirmiş oluyoruz. Dolayısıyla bu anlamda olmak üzere ayrı bir madde hâlinde yazılmasına onay vermiyoruz.
YUSUF UYGAR – O zaman, teknik olarak bizim maddemizle CHP’nin maddesini alt alta…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Zaten sonuçta öyle yazacağız.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Yani bu konuda bir mutabakat sağlanamadı ancak Cumhuriyet Halk Partisi ile Barış ve Demokrasi Partisi, biri “Toplumsal dışlanmaya ve yoksulluğa karşı korunma hakkı” başlıklı bir madde, BDP de “Temel gelir hakkı” şeklinde bir madde önermektedir. Ancak bu konuda yazım komisyonumuzda bir mutabakat sağlanamamıştır, bunlar parantez içerisine alınarak bundan sonra yapılacak olan çalışmalarda üst komisyonun önüne getirilsin.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Biz belki tek madde olarak bunu getirebiliriz diye…
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Tabii, tek madde hâline getirebilirseniz işimizi daha da kolaylaştırır.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Taylan Bey, buyurun.
TAYLAN BARIN – Benim sadece iki sorum olacaktı yani konuyu biraz daha anlaşılır kılmak adına.
Yani, bir: Vatandaşları daha yoksullaştırmaya yönelik bir hükûmet işbaşına gelebilir mi? Şayet… Yani böyle bir şeyin mümkün olmayacağını düşünüyorum yani vatandaşları daha yoksul yapma vaadiyle bir hükûmetin hükûmet edemeyeceğini düşünüyorum. O hâlde hükûmet yoksulluğa karşı mücadelede başarısız olabilir. Şayet hükûmet yoksulluğa karşı mücadelede başarılı değilse yani bunda basiret gösteremiyorsa, bu, hükûmete nasıl bir yön çizecek? Yani biraz önce kabul ettiğimiz 39/2’yi de göz önünde bulundurduğumuzda, kişi yoksulluğa karşı korunma hakkını talep ettiğinde bu zaten hükûmetin kaynaklarıyla sınırlı olmayacak mı? O hâlde de 39/2 bunu sadece o biraz önce saydığımız üç şeyde sınırlı tuttuğuna göre yani bu uygulamasını gerçekten merak ettiğim bir hüküm. Buradaki diğer şeylerin tamamına katılmakla beraber uygulamada bunun diğer maddelerde belirttiğimiz haklardan daha fazla ne getirdiğine dair bir sorum olacak.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani, bir kere şu yaklaşım doğru değil: Efendim, işte “Onlar niye yoksul, ben yoksul değilim? Ben çalışıyorum, onlar çalışmıyor; onun için ben yoksul değilim, onlar yoksul; onlar da çalışsın onlar da yoksul olmasın.” Bu yaklaşım sosyal devlet, temel sosyal devlet anlayışıyla bağdaşmıyor.
TAYLAN BARIN – Yok ben… Bu yaklaşım değildi.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır, bunu biraz belirteyim de söyleyeceğim. Hükûmet tabii ki mücadele edecek, hükûmet tabii ki herkesin daha refah içinde yaşamasını ister değil mi? Başka türlü şey… Ama bunun mücadele yolları bakımından ve talep edilecek bir hak olması bakımından önemi var. Yani burada, dediğim gibi adil, insan haklarını koruyan, eşitliğe dayanan bir toplumun en önemli kriteri: En dipteki insana ne yapıyorsunuz siz? En dipteki insanın hakkı nedir? Bu en dipteki insana ne verirseniz, o sizin işte sosyal devlet anlayışınızın, demokrasi anlayışınızın, adil hüküm sürme, adil iktidar olma anlayışınızın bir şeyi. Bunu ancak bir hak temeline oturttuğumuz, hak eksenine oturttuğumuz takdirdedir ki yoksul olmamayı… Hak, o bir talep hâline gelebilecektir, o efendim, işte -Yusuf’un da söylediği gibi- bir lütuf olmaktan çıkacaktır. Yani hükûmetin kendi takdirleriyle, işte “Al sen kömürü, ver oyunu.” olmaktan çıkacaktır, bir talep hâline gelecektir. Adam diyecektir ki: “Ben yoksul olarak yaşamak istemiyorum bu ülkede, bu benim hakkım.” Bu sadece bir iş bulma meselesi değildir, sadece yardım yapma meselesi değildir. Bizim önerimizde söylediğimiz gibi bütün…
TAYLAN BARIN – İnsan onuruna uygun…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – …topluma kazandırılması meselesidir aslında. Yani her bakımdan. yardımıyla, işiyle, eğitimiyle. Yani baktığınız zaman, mesela Türkiye’de en az eğitimli olan insanlar Doğu Anadolu’da yaşayan kız çocukları, yoksul ailelerin kız çocukları. Yani eğitim düzeyinin en düşük olduğu yer burası. Yani yoksulluk aynı zamanda eğitimsizliği getiriyor. Yani bütün bunlar bir bütün yani yardımı, iş bulması, eğitimi; topluma yeniden nasıl çekeceksiniz, toplumla nasıl bu insanı bütünleştireceksiniz ve bunu bir hak temelinde nasıl yapacaksınız; mesele budur.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Peki efendim, yani bu katalogda sosyal güvenlik hakkına ilave olarak CHP’nin önermiş olduğu bu teklifi demin söylediğimiz gibi iki siyasi partininki bir tek madde hâline getirilebilirse önümüzdeki dönemde üst komisyonda bunu tekrar tartışacağız.
Ayrıca yine, çevre hakkıyla ilgili de bir önerisi var sanıyorum CHP’nin değil mi bu öneride? Buraya da sizin “hayvan hakları, temiz suya ve yeterli gıdaya erişim hakkı, tarih ve kültürel mirası koruma hakkı” diye bir şeyiniz de var.
YUSUF UYGAR – “Temiz su” bizim.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Sizin mi temiz su efendim? Bu konuyla ilgili önerileriniz var mı efendim? Bunu da herhâlde çevre hakkına 34’üncü maddeye eklemek istiyorsunuz veya müstakil bir madde olarak mı öneriyorsunuz? Burak Bey nedir şeyiniz?
DR. DEMİRHAN BURAK ÇELİK – Efendim, şöyle olmuştu o: Yusuf Hoca’nın da katıldığı danışmanlarla birlikte, Mehmet Bey’in de katıldığı toplantıda “Bunlardan yedirilebilecek nitelikte olanlar hangileridir?” diye ayrıca sunulmuş olan şeylere baktığımızda, kataloğun 34’üncü maddesine yani çevre hakkıyla ilgili maddeye ilave edilebileceği kararına varmıştık yanlış hatırlamıyorsam.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – İşte neydi o, ilave edilecek olan şey nedir? İçerik nedir, cümleler nedir, paragraf nedir onu bilmek isteriz.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – İçerik yoktu orada yalnız. Şimdi zaten bu aşamadan sonra şöyle bir noktadayız, sözünüzü kestim…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Ben isterseniz bir teklifte bulunayım mı? Vakit de geçiyor. Şimdi, BDP ve CHP bir teklif üzerinde –nüanslar var ama- anlaşıyorlar. Biz şimdi bir ara verelim, bu arada müşterek olarak ikiniz nasıl bir orta yol önereceksiniz, formüle edeceksiniz o gelsin biz de ona karşı yazımızı ortaya koyarız, böylece devam ederiz olmaz mı?
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Olur.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Gerçi saat birde…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Kaçta toplanacağız?
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – İkiye kadar bir ara verin efendim. Ahmet İyimaya gelecek öğleden sonra, ben öğleden önceki bölüme katıldım.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Aslında, yani doğrusu şu: Bu konuda daha çok ilave getirenlerin, BDP ve CHP’nin maddelerinin açılımını da ortaya koymaları lazım. O bize gelsin, bizim de onun üzerinde bir çalışmamız gerekecek. Yani öğleden sonraki çalışmaya bu şartlarda gerek var mı yok mu onu dikkatinize sunuyorum.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Ben bir şey söyleyebilir miyim Başkanım bu konuda?
Şimdi, üst komisyon toplandığında biz danışmanlar olarak konuşamıyoruz. Dolayısıyla sizin bir daha bu konu geldiğinde milletvekili olarak aslında bunu ifade etmenizi bekliyoruz. Bu kataloğa eklenecek maddelerle ilgili olarak şimdiye kadar biz iki çalışma yaptık danışmanlar olarak fakat neticede hep Sayın Meclis Başkanı da bunu yapıyor, oturumu yöneten başkan da bunu yapabiliyor “Danışmanlar tekrar toplansın bunların nerelere ekleneceğine çalışsın.” Şimdi, biz bugün yine toplanacağız muhtemelen -çok fazla bir şey- kısa bir toplantı olacak ve bu başlıkları ilgili yerlere yerleştireceğiz veya şuralarda yer alabilir…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sadece başlıklar olmasın Yusuf Bey, bir de içerikleri de tabii…
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Bir de tabii içerik önemli…
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – İçerikleri mesela hazırlayabilecekler mi öğlenden sonra, hazır mıdır daha doğrusu, bilmiyorum.
DR. DEMİRHAN BURAK ÇELİK – İçerikler sunulmuş durumda zaten.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – O zaman, bu içeriklerle birlikte bakalım ve ilgili yerlere yerleştirelim. Bir daha da bu konuyla ilgili başka bir ekleme falan olmasın çünkü bu iş sürekli böyle uzuyor gidiyor, nereye kadar gideceği belli değil, yarın aklımıza başka bir hak kategorisi, hak gelecek biz de bunu öngöreceğiz falan. Bence buna bir son noktayı koymakta fayda var.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani bu şartlarda koyabilir miyiz bugün?
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Bence koyalım bugün itibarıyla.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Peki, o zaman saat ikide toplanıyoruz.
Kapanma Saati:12.40
Dostları ilə paylaş: |