Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı kurumunun 2016 yılı genel bütçesi 4.375.275.000 TL olup, 2017 yılında bütçe 5.147.466.000 TL yükseltilmiştir. 2018 yılında ise 5.793.391.000 TL lik bütçe ödeneği ayrılmış olup Ağustos ayı sonu itibariyle 3.967.876.158 TL lik kısmı harcanmıştır. Ancak dikkat edilmesi gereken nokta hem bütçedeki artışların yıllara göre çok düşük bir oranda seyretmesi hem de sanayi ve teknoloji alanlarında dışa bağımlılığın ortadan kaldırılması yönünde hiçbir proje yahut çalışmanın yapılmamasıdır. Bilim ise AKP’nin devamlı olarak siyasetinin ötekileştirilen öznesi olmaktan öteye geçmemiştir.
Türkiye'de devletin en üst kademelerinde bulunanlar, dillerinden bilim ve teknoloji kelimelerini düşürmemektedirler. Ama ne yazık ki, bilim ve teknoloji vadisinde, hiçbir somut adım atılmamaktadır. Ortada, bu durumun kavrandığına ilişkin hiçbir emare, hiçbir işaret görünmemektedir. Bunun kanıtı ise, 1980'li yıllarda bilim ve teknoloji işlerinden sorumlu devlet bakanlığı görevinde de bulunmuş olan Sn. Prof. Dr. Nimet Özdaş'ın sözleridir: Prof.Dr. M.Nimet Özdaş, "Dünya Perspektifinde Türkiye'nin Bilim ve Teknoloji Boyutu" konusunda I. BilimTeknoloji Şûrası'na (14-16 Mayıs 1990) sunduğu, bildirisinde şöyle demektedir; "OECD ülkeleri içinde kendi bilim ve teknoloji durumunu değerlendirmemiş tek ülke maalesef Türkiye'dir."156 Mevcut durum 2018 yılı itibariyle hala devam etmektedir. AKP iktidarı bilim, teknoloji, sanayi üretimi yerine inşaat üretimine yönelmiş, doğa katliamından, tarımsal alanların yok edilişine kadar betonlaştırma arzusunun önüne geçememiştir. Dolayısıyla bilim, sanayi ve teknoloji idarenin hiçbir döneminde ciddiye alınmamış, bugün tüketici konumunda bulunmanın temel sebebi haline gelen kararların kurbanı olmuştur. Günümüzde dünya teknolojileri baş döndürücü bir hızla değişmekte ve ekonomilerin giderek bütünleştiği bir küreselleşme süreci yaşanmaktadır. Bu süreç içinde gelişmekte olan ülkeler hızla yeni teknolojilerin nihai ürünlerinin kullanıcısı olmaktadır. Ancak teknolojiyi yalnız kullanarak dönemin hakim teknolojilerini ve dolayısıyla gelişmiş ülkeleri yakalayabilmek mümkün değildir. Teknolojik yetenekleri kazanmaya yönelik bir kalkınma anlayışını ve uzun dönemli planlamayı gerekli kılan en önemli gerekçe uluslararası ticaretin ülkelerin kaynak yapısına göre şekillenen statik karşılaştırmalı üstünlüklere dayanmadığı gerçeğidir.
Türkiye Bilimler Akademisi
Kuruluş amacında belirtildiği üzere kurum; Türkiye'de tüm bilim alanlarındaki araştırmaları, bilimci kişiliğini ve araştırıcılığı özendirmek; bilim ve araştırma standartlarının uluslararası düzeye çıkarılmasına yardım etmek gibi amaçlarla, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanına bağlı tüzel kişiliğe, bilimsel, idari ve mali özerkliğe sahip Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) kurulmuştur.
TÜBA, kuruluş amaç ve görevlerinde belirtildiği üzere; ülkede bilimsel çalışmaları ve bilim insanlarını destekleme, bilimsel araştırma öncelikleri belirleme, toplumda bilimsel düşünce ve yaklaşımın yayılmasını sağlama gibi bir misyonuna sahiptir. Almanya merkezli İstihdam Araştırma Enstitüsü Beyin Göçü Veritabanı'nın (IAB) verilerine göre, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü'ne üye 20 ülke arasında yaşayan, yüksekokul ve üzeri eğitim seviyesine sahip Türkiyeli göçmenler, 30 yılda üçe katlanmıştır. AKP iktidarının üniversiteler üzerindeki baskısı, düşünce ve ifade hürriyeti ve basın üzerindeki baskıları beyin göçünü hızlandırırken, henüz göç etmeyenlerin ise ülkedeki siyasal, sosyal ve ekonomik sorunların çözümsüzlüğüne dair kaygılarını; bilimsel çalışmalara, çalışmalarının kabulüne ve desteklenmesine yönelik endişelerini de arttırmaktadır.
OHAL KHK’ları ile daha önce devlet nezdinde çeşitli gerekçelerle fişlendikleri açık olan binlerce bilim insanı, AKP iktidarının suçlu ilan ettiği, akademiden lağvedilen, açlıkla terbiye edilmeye çalışılan birer yurttaş haline getirilmişlerdir.
Böylece Türkiye; bilimin, teknolojinin, ifade özgürlüğünün, sanayinin, ortak yaşam değerlerinin olduğu bir coğrafya olmaktan çıkmıştır.
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK)
TÜBİTAK, bilimsel çalışmaları geliştirmek ve desteklemek, bu çalışmaları yürüten kişi ya da kişileri destekleme misyonuna sahiptir. Ancak TÜBİTAK bilimsel yaklaşımdan ziyade AKP iktidarının siyasal duruşuna uygun bir yönetim şeklini almış, iktidarın ilgili alanında olmayan ya da siyasal iktidarın desteğini bulmayan projeler reddedilmiştir. Birçok proje TÜBİTAK tarafından reddedilirken, aynı projeler yurtdışında birçok üniversiteden destek ve ilgi görmektedir.
Atık yengeç ve karides kabuklarından iyileştirmeyi hızlandıran bir nanolif yapmayı ön gören iki öğrencinin TÜBİTAK tarafından reddedilen projesi ABD’de 54 ülke, 2450 proje arasında dünya 1 incisi oldu.157 (2017)
Manisa'da öğrencilerin melisa, okaliptüs ve karanfil yağlarının havadaki bakterileri temizleme özelliğiyle ilgili araştırması, TÜBİTAK tarafından "eksik belge" nedeniyle kabul edilmemesine rağmen ABD'deki Harvard Üniversitesi'nden davet aldı.158 (2018)
Buna benzer birçok sebepten ötürü, TÜBİTAK’ın bilimsel kıstaslarıyla ilgili kamuoyunda ciddi güvensizlikler oluşmuş, tarafsızlığı konusunda güvenirliliği zedelenmiştir. Bu sebeplerle, TÜBİTAK siyasal kaygılardan sıyırılıp, bilimsel kaygıları önceliği haline getirmelidir.
Kalkınma Ajansları
Kalkınma Ajansları “Sorumlu Olduğu Bölge’de Yürütülen Önemli Projeleri İzleme” görevini ve temel görevlerinden olan “Yerel Yönetimlerin Plânlama Çalışmalarına Teknik Destek Sağlamak” görevini yeterince yerine getirmemektedir. Kalkınma Ajansları tarafından hazırlanan ve bölgesel kalkınma açısından son derece önemli olan bölge planları etkin şekilde uygulanamamakta, planlar genel anlamda üst ölçekli birer niyet dokümanı olarak kalmakta ve işlevlerini tam olarak yerine getirememektedir. Bölge Planlarının etkin şekilde uygulanabilmesi açısından yeterli mevzuat altyapısı bulunmamaktadır. Kalkınma Planları 5 yıl süre ile hazırlanmasına rağmen planın bölgesel düzeyde uygulama aracı olan ve plan hiyerarşisinde alt ölçekte bulunan Bölge Planları bu süreyle uyumsuz olarak 10 yıl için hazırlanmakta ve bu durum plan yapısında önemli sorunlara neden olmaktadır. Bölge Planı, Bölge İçi Gelişmişlik Farkı ve Bölgesel Kalkınmaya esas veriler, güncel ve ihtiyaca uygun olarak üretilememekte, bölgesel veri ihtiyacı tam olarak karşılanamamaktadır. Bölge düzeyinde ihtiyaç duyulan bazı temel veriler üretilmemektedir. Bölge Planlarında yer alan hedef ve stratejileri uygulamaya yönelik operasyonel nitelikli eylem planları bulunmamaktadır. Bölge Planlarının etkin şekilde uygulanmasını sağlayacak gerçekleştirilebilir ve bütüncül bir bütçe sistemi bulunmamaktadır. Bölge Planlarında bugüne kadar revizyona gidilmediği gibi revizyon ihtiyacı olup olmadığına yönelik de herhangi bir çalışma yapılmamaktadır. Ajanslar tarafından Bölge Planlarının izlemesi ve etki değerlendirmesi de yapılmamaktadır.
Yatırım Destek Ofisleri bölgenin tanıtımı ve yatırım imkânlarını artırma görevlerini etkin bir şekilde yerine getirememektedir. İl ve Ajans Yatırım Ortamı Değerlendirme Raporlarını hazırlamayan ajanslar için yönetim ve kalkınma kurulları tarafından herhangi bir işlem/sorgulama yapılmamaktadır. İstihdam edilecek personel sayılarının belirlenmesi konusunda somut kriterler bulunmamaktadır. Personel alımına ilişkin mevzuatta hukuki boşluklar bulunmaktadır. Sözlü sınava davet edilecek adayların tespit süreci sağlıklı işlemediğinden gerekli şartları taşımayan personelin istihdam edildiği tespit edilmiştir. Mevzuatta yer alan şartları taşımayan personel istihdam edilmiştir.
Bazı ajansların stratejik planları bulunmamaktadır. Stratejik planlar ile çalışma programları arasında yeterli uyum bulunmamaktadır. Ajans gelirlerinin yüzde 67’sini oluşturan merkezi pay kanunen aktarılması gereken oranda bütçeleştirilip aktarılmamaktadır. Ajanslara yatırılması gereken yerel yönetim payları kapsamının detaylı düzenlenmemesi, belediyeler ile ajanslar arasında borç-alacak anlaşmazlığına neden olmakta ve ajansların mali yapısı üzerinde risk oluşturmaktadır. Kurumun Sayıştay raporuna göre Ajans gelirleri içerisinde önemli yer tutan yerel yönetimlerden aktarılan pay alacaklarının İller Bankası aracılığıyla tahsil edilmesi uygulaması mevzuata aykırı olup, payların tahsilatında yaşanan sorunlar ajansların mali yapılarını olumsuz etkilemektedir.
Avrupa Birliği fonlarının ve diğer uluslararası fonların Kalkınma Ajanslarınca bölgelere kazandırılma beklentisi bugüne kadar yeterince karşılanmamıştır. Desteklenen Proje ve Faaliyetlerin etki analizleri etkin ve sağlıklı şekilde yapılamamıştır. Desteklenecek proje seçim sürecindeki bağımsız değerlendirici aşaması önemli eksiklikleri barındırmaktadır. Kalkınma Ajanslarının destek çeşitlerinden olan faiz desteği ve faizsiz kredi desteği ajanslarda bugüne kadar uygulanmamıştır. Kalkınma Ajanslarının varoluş gerekçelerinden birisi olan bölge içi gelişmişlik farklarını azaltma misyonu çerçevesinden bakıldığında mali destek programı kapsamında verilen ajans destekleri tersine sonuçlar doğurmuştur. Mahalli İdarelerin rutin faaliyetleri ile sponsorluk niteliğindeki faaliyetlere kaynak aktarılmaması gerekirken bazı ajanslar bu nitelikte uygulamalar yapmaktadır.
Destek sürecinin değerlendirme komitesi aşamasında görev alacak üyelerin mevzuatta yer alan seçim usullerine bazı ajanslar uymamıştır. Devlet Destek ve Teşvik uygulamalarında görev alan (KOSGEB, TÜBİTAK, TKDK) kurumlarla Kalkınma Ajansları arasında yeterli işbirliği ve koordinasyon bulunmamaktadır. Mevzuatta yer almamasına rağmen ajans taşınmazları başka kurumlara tahsis edilmektedir. Kalkınma Ajanslarını denetlemek üzere altı farklı denetim ve kontrol mekanizması bulunmasına rağmen yapısal sorunlar dolayısıyla uygulamada denetim boşluğu yaşanmaktadır. Ajansların çoğunda iç denetim sistemi işlememektedir.
GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Sayıştay raporunda 2017 yılı bütçe kanunu ile İdare bütçesine özel ödenek, dış proje kredisi veya bağış ve yardım suretiyle herhangi bir kaynak tahsis edilmemiş olduğu belirtilmiş ise de; GAP idaresine geçmiş yıllarda İşsizlik Fonu’ndan aktarılan ciddi rakamları gözden kaçırmamak gerekmektedir.
Suriyeli Mültecilere dönük milyarlarca lira harcamalar yaptığını belirten hükümet, GAP bütçesini de bu propagandasının aracı haline getirmiştir. GAP idaresi, ülkenin mülteci sorununu çözmek için kurulmamıştır.
Bölgeler arası gelişmişlik sorunu AKP Döneminde derinleşmiştir. Gelişmişlik endeksi en düşük iller hala bölgedendir159. Hem il hem de ilçe bazlı sıralamada bölgenin il ve ilçeleri sondan baştadır. Sosyoekonomik gelişmişlik endeksi (SEGE) verilerine göre en geri kalmış iller Muş, Hakkâri, Ağrı, Şırnak, Siirt, Bitlis, Van, Mardin, Urfa, Bingöl, Ardahan, Batman, Iğdır, Kars ve Diyarbakır illeridir.
AKP döneminde de bölgeden net nüfus göçü devam etmiştir. 2017 yılında bölgeden 100 bine yakın net göç yaşanmıştır. Bölgeden en çok net göç yaşanan iller sırasıyla; Ağrı, Van, Urfa, Erzurum, Muş, Diyarbakır, Bitlis, Kars, Adıyaman, Siirt, Mardin, Batman, Iğdır, Ardahan, Elazığ, Malatya, Dersim ve Hakkâri’dir.
Türkiye genelinde % 10,9 olan işsizlik oranı Mardin, Batman, Şırnak, Siirt illerinin dâhil olduğu TRC3 % 26,9 olup fark 20 puandır. Bu bölgede kadın işsizlik oranı % 36,5 oranındadır. Bölge illerinde ortalama işsizlik oranları verilen göçe rağmen ülke ortalamasının 2 puan üzerindedir. Aşağıdaki tabloda da görüleceği üzere bölgenin birçok ilinde genel işsizlik oranları ülke genelinin çok üzerindedir. İşsizlik oranı ülke ortalamasına yakın veya altında olan yerlerden de yoğun göç yaşanmaktadır.
Bölgede işgücüne katılma oranı ülke ortalamasının 6 puan altında olup % 45,3’tür. İstihdam oranı da yine ülke ortalamasının 6 puan altında olup % 41’dir.Bölge ilerinde çalışma koşulları denetim dışı ve sigortasızlık yaygındır. Ortalama çalışma saatleri çok uzundur. Bölge istihdamının % 53’ü ise sigortasızdır. Bölgede kayıtlı işyerlerinin Türkiye içerisindeki ağırlığı % 8’dir. Bölgede SGK’ya kayıtlı işyerlerinin ise% 47’si Antep, Urfa, Malatya ve Erzurum illerindedir. Bu anlamda bölgenin de kendi içerisinde iktisadi farklılıkları derinleşmiştir.
Sonuç olarak AKP döneminde bölge ekonomisi Türkiye’nin ekonomik açıdan en geri bölgeleri olarak kalmıştır. Ne yoksulluk ve işsizlik verileri olumlu anlamda iyileşme göstermiştir ne de sosyoekonomik durum göçü durdurabilmiştir. Göç vermesine rağmen işsizliğin arttığı bölgede işyeri ve işletme artışı olmadığı ve çalışanların çalışma koşullarında bir iyileşme olmadığı açıkça görülmektedir.
Dostları ilə paylaş: |