24 Nisan’ımız yine geldi
Baskın Oran
Her yıl geliyor, maalesef. Duygu Güven’in haberine göre (Sabah, 07.02.11), MGK Aralık’ta çok önemli “tedbirler” kararlaştırmış:
1) Diaspora ve özellikle de ABD’deki Ermenilerle temaslar sıkılaştırılacak, verdikleri davetlere katılım sağlanacak. Tabii, ufak sorunlar zuhur edebilir. Daha da sinirlenecek Diaspora diplomatlarımıza davetiye göndermeyebilir. Veya daha kötüsü vuku bulabilir, gönderebilir. Bu durumda soykırım anmalarına katılımımız ve Yerevan’daki anıta çelenk koyuşumuz heyecanlı olacaktır.
2) Soykırım Tasarılarını kabul eden ülkelere uygulanan boykotlar askıya alınacak. Bunun uygulaması başladı bile. Sayıları şu anda 20 olan bu ülkelerden Arjantin’in cumhurbaşkanı A. Gül tarafından birkaç gün önce ağırlandı. Önümüzdeki günlerde de Kanada ticaret bakanı bekleniyor.
Ne milli çabalar harcadık…
Yalnız, üzülecek bir husus mudur bilemem ama, bu ikinci konuda harcadığımız insanüstü çabalar boşa gitmiş olacak. Sırf Fransa’yla ilgili olanlara baksak yine yeter. Fransız Milli Meclisi’nde “Ermeni Soykırımını İnkar”a ceza getiren (ama artık yasalaşması imkansızlaşmış) kanun Ekim 2006’da gündeme gelmişti. O dönemde ne milli enerjiler harcamıştık. Eğlence yerlerinin kapısına “Damsızlar ve Fransızlar Giremez” yazmıştık. TBMM Adalet Alt Komisyonu tarafından davet edilen Prof. Yusuf Halaçoğlu yapılacak çalışmanın önemine değinmiş, Ermenilerin Osmanlı döneminde Türklere göre daha özgür olduğunu vurgulamıştı.
TBMM’de yoğun bir yasama faaliyeti başlamıştı. Afyon milletvekilleri Mahmut Koçak ve Reyhan Balandı’nın tasarısı, “Fransa Cezayir’de soykırım yapmamıştır” diyenlere 1 ilâ 5 yıl istemişti. TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın “Beş aydır sabrederek bekletiyordum ama artık alt komisyona sevk edeceğim” dediklerinden bir diğeri Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan’a aitti. Bu tasarı, “Türklerin Ermenilere soykırım uyguladıklarını iddia eden, Ermeni soykırımının varlığını her türlü söz, yazı, resim, karikatür, çizim ile ifade eden, yayan, propagandasını yapanlar”a 1 ilâ 3 yıl, bu suçu yurt dışında işleyenlere 2 ilâ 4 yıl istemekteydi. Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün ise onlar gibi davranmadı; hapis cezasına yer vermeyerek önemli bir “insancıl hukuk” anlayışı sergiledi: “Fransa’nın Cezayir ve Ruanda’da soykırım yaptığını inkar edenlere” 10.000 YTL para cezası verilecek, tasarı kanunlaştığı anda da Türkiye, Fransa’nın bu iki ülkede soykırım yaptığını açıkça kabul etmiş olacaktı.
Milletvekillerimizin çabaları Ankara Belediyesi nezdinde de yankı bulmuştu. Melih Gökçek, tasarının geçmesi halinde Ankara’daki Paris Caddesi’ne bir Cezayir Soykırımı Anıtı dikeceğini açıkladı.
Devletimize gelince, Fransız Alcatel’e verilen 249 milyon dolarlık askerî gözlem uydusu projesi ile Fransız Dassault’ya verilen 200 milyon dolarlık F-16 elektronik harp sistemi ihalesinin iptal etmişti.
Ekim 2006’daki bu tasarılardan hiçbiri yasalaşmadı ve tedbirlerden hiçbiri kalıcı olmadı. Yalnız, bu eksiklik bir biçimde ikame edildi: Hrant, 3 ay sonra, 19 Ocak 2007’de öldürüldü.
Üçüncü önlem hepsinden vurucu
MGK’nın aldığı üçüncü önlem haberde aynen şöyle: “… atılan adımların arkasında durulacak ve Ermenistan’la imzalanan iki protokole sahip çıkılacak.” Allah Allah, hadi hayırlısı diyorsunuz, ama haberin kesintisiz devamı şöyle: “Ancak, Kafkaslarda ilerleme olmadığı müddetçe, bu tıkanıklığın aşılması beklenmiyor.” “Haydaaa!” diyorsunuz elde olmadan. Anlaşıldığı kadarıyla, yine dostumuz Azerbaycan’a sadakat arz ediyoruz. Hani, Kıbrıs konusunda bize durmaksızın kazık atan, Bakû Türk Şehitliğinden bayrağımızı direğiyle söküp kaldıran, camimizi kapatan dostumuz Azerbaycan’a (bkz. R-2’deki 17.05.09 yazım).
Âdetimizdir, her 24 Nisan yaklaştığında, ABD Kongresi aleyhimizde bir karar almasın diye devletçe bir hareketleniriz. Bunun doruğuna 2009’a ulaşmıştık. 24 Nisan’a iki gün kala, 22 Nisan’da, protokoller konusunda İsviçre’de ikili mutabakatın sağlandığını duyurmuştuk. Çok başarılı bir “operasyon” idi. Bu sayede Obama da “genocide” dememiş, “Metz Yeğern” demişti. Ertesi yıl yani 2010’da bunun faizini yedik. Bu yıl da yemeye devam edebiliriz. Ama, Sabah’taki haberin doğru olduğunu varsayarsak, şunları bilerek:
MGK toplantı yapıp istediği kararı alabilir. Ama “Diasporanın davetlerine adam gönderelim, hatta, hele bir Azerbaycan lütfedip müsaade etsin, protokolleri bile işletiriz” gibilerden Türkiye’yle alay edemez.
Başbakan Erdoğan bir heykeli beğenmeyebilir. Ama Türkiye-Ermenistan bölünmesinin acısını terennüm eden, ikili ilişkilerin düzelmesini simgelemek için dikilen bir anıtı Taliban’ın Buda heykelleri misali yıktıramaz.
Ucubeyi yıktırmak, restorasyonu önlemek
Sevgili ülkemiz vahim hatalarını artık durdurmak istiyorsa, yapacak iş mi yok:
1) Yıktırmak istiyorsa, 2000’de Iğdır’da inşa edilen “Ermeni Soykırım Anıtı”nı yıktırsın. Sınırın öte tarafından görülmesi için 43,5 m yüksekliğinde yaptırılan 5 adet süngüden oluşmakta. Bırrr.
2) Anıt yıkmak her halükârda kötü bir şeyse, eli kulağında bir insanlık ayıbını önlesin. Tüm Türkiye kaçak inşaatla dolup taşarken, sırf bir Ermeni girişimci, Sevan Nişanyan restore ettirdi diye, Şirince’deki o enfes köy evlerini yıkacaklar ve Nişanyan’ı hapse atacaklar.
3) Hrant cinayetinin ardındakileri bir zahmet bulsun. 4. yılda savcılık kalktı, polis ve askerlere soruşturma açayım dedi, içişleri bakanı onu da reddetti. Maktul Ermeni olunca ceza verilmez diye bir kanun maddesi mi var?
4) Eğer, seçim geliyor diye bunların hiçbiri yapılamayacaksa, başbakan hiç olmazsa bu “ucube” konuları açmasın. O kadar zor olmasa gerek. CHP’nin zavallılıklarına yetiştirecek laf nasılsa boldur.
Dostları ilə paylaş: |