15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimi konusundaki somut bilgi ve bulgular
15 Temmuz 2016 tarihine kadar Gülen Hareketinin şiddete başvurduğuna dair herhangi bir tedhiş eylemi gösterilemediğine göre, bu tarihte gerçekleştirilen darbe girişiminin kim ya da kimler tarafından gerçekleştirildiği henüz kesin olarak ortaya konmuş değildir. Eğer bu darbe girişiminin organizatörlerinin Gülen Hareketi dışında birileri olduğu ortaya çıkarsa, suç ve cezaların şahsiliği prensibi gereği, başvurucu dâhil tüm ihraç edilenlere yönelik ana suçlama (terör örgütü üyeliği, iltisakı veya irtibatı) tamamen temelsiz kalır. Bu açıdan aşağıdaki somut bulguların başvurunun incelenmesi aşamasında dikkate alınması gerekir.
Türkiye’de, 1960 yılından bu yana neredeyse her on yılda bir tekrarlanan darbe veya askeri müdahaleler geleneğine 15 Temmuz 2016 tarihinde bir yenisi daha eklenmiştir. Gece saat 21.20 sularında başlayan darbe girişiminin ilk dakikalarından itibaren, henüz hiçbir darbeci asker yakalanmamış olmasına karşın, iktidar ve bazı muhalefet mensupları, darbenin “Paralel Yapı” adı verilen yapıya mensup askerler tarafından gerçekleştirildiğini açıklamışlardır. Oysa Cumhurbaşkanı ile Başbakan, darbe girişiminden önceden haberdar olmadıklarını, MİT müsteşarının kendilerine bilgi vermediğini, MİT müsteşarı ve Genelkurmay Başkanı ile darbe gecesi görüşemediklerini, darbe girişiminden enişte, eş/dost veya korumalar aracılığıyla haberdar olduklarını beyan etmişlerdir.
Başarısızlıkla sonuçlanan darbe girişiminin öncesinde ve sonrasında yaşanan bazı önemli olaylar, darbe girişiminin kimler tarafından organize ve orkestra edilmiş olabileceğine ışık tutmakta ve girişimin gerçek hedeflerine dair önemli veriler içermektedir. Söz konusu olaylar, darbe girişiminin arkasında gerçekte kimlerin olabileceğine, kimlerin darbeye müdahil olmuş olabileceğine ve önceden haberdar olunmasına rağmen gerekli tedbirleri almadığına ışık tutmaktadır.
10 Temmuz 2016 tarihinde, darbe girişiminden tam beş gün önce, AKP’li üst düzey yöneticilerin birçoğunun takip ettiği “Fotoğraf & Siyaset” (@foto_siyaset) isimli twitter hesabı şu paylaşımlarda bulunmuştur: “1- Reis (Cumhurbaşkanı Erdoğan kast edilmektedir) hayatının en önemli hizmetini yapacak bu topraklarda. Bugün 6 asker Haşhaşi nin tutuklanması bunun ilk adımı. TSK’da büyük temizlik. 2- Gerçek “Milli Ordu” yolunda TSK içinde ne kadar gezici, solcu, paralel ve diğer cemaatlerin ajanı varsa temizlenecek. Sona doğru. 3- TSK içinde her cemaatin adamı var, örgütlüler. Bu pislik tamamen temizlenip İslam dünyasının umudu bir ordu oluşacak. Başkomutan REİS. 4- Bu coğrafya ve İslam dünyasının lideri olan Reis’e yakışır bir ordu kurulacak. TSK’daki tüm ajan fareler titresin. Büyük harekât kapıda. 5- Bu yaz kurban temizliği zamanı. TSK içindeki tüm ajan uzantılar kurban edilecek bu toprağa, temizlenecek. Başkomutan REİS; böyle biline.. 6- Paralel pisliği temizlendi. Sıra TSK’da. TSK içinde ayyaş, başörtüsü düşmanı, namaz düşmanı ne kadar deyyus varsa temizlenecek. 7- Şu an terörün önündeki en büyük engel TSK içindeki kripto yapılar, millet düşmanları. Bu yapıların elemanları temizlenecek. 8- Özellikle milli duruş ve din düşmanı Kemalist hainler TSK dan paralel köpeklerle beraber temizlenecek. Reis başkomutan olduğunu gösterecek 9- Darbeler hep laiklikten çıktı, bu bitecek. Ordu tamamen milli refleksle hareket edecek. Başkomutanlık gerçek kimliği ile REİSde görülecek. 10- Peygamber ocağı diye dini sömüren ordu değil, gerçek bir Peygamber ocağı ve ordusu olacak. Gerçek Anadolu’lu Halife ordusu kurulacak. …”.
Darbe teşebbüsünün yapıldığı gün, darbe girişiminin başlamasından yaklaşık beş saat önce, @medeniyetvakfı isimli twitter hesabı, “Darbecilerin heveslerini kursaklarında bırakmak için kardeşlerimizi ve onurlu herkesi sokağa çıkmaya davet ediyoruz” paylaşımında bulunmuştur (@medeniyetvakfı, 4.58 PM - 15 Jul 2016).
Kurtlar Vadisi dizisinin yapımcısı olan Pana Film, 15 Ağustos 2016 tarihinde “Kurtlar Vadisi Darbe” isimli sinema filmi yapma kararı aldığını kamuoyuna açıklamıştır. Ancak Pana Film şirketi, “Kurtlar Vadisi Darbe” isimli marka tescil başvurusunu, darbe girişiminden tam 50 gün önce, 25 Mayıs 2016 tarihinde; domain başvurusunu ise yaklaşık iki ay önce, 18 Mayıs 2016 tarihinde yapmıştır. Pana Film’in başvuruları, darbe planlamasının çok öncelerden yapıldığını ve bazı kurumların ve bir kısım insanların bu girişimden çok önceden haberdar olduğunu göstermektedir.
24 Temmuz 2016 tarihli Alman Focus Dergisi, “Macht, Wahn, Erdoğan” başlıklı haberinde (s. 26) şu bilgiye yer vermiştir: “Darbe çatışmasının başlamasından yarım saat sonra, İngiliz istihbarat kurumu GCHQ, Türk Hükümetinin telefon, e-mail ve yazılı yazışmalarını ele geçirdi. Bu yazışmaların içeriğinde şu bilgiler geçiyor: “Yarın temizlik operasyonları başlatılsın ve darbenin baş yöneticisi Gülen ilan edilsin”6 (@caapulcukiz, 20/08/16 - 20:58). AK Parti milletvekili Adnan Boynukara, saat 21.54’te “Kahrolsun Fetullahçı kalkışma…” paylaşımında bulunmuştur (@AdnanBoynukara – 15/7/16 – 21.54). Milli Savunma Bakanı saat 00.18’de, “Askerler bunlara itaat etmesinler, emri Pensilvanya’dan aldılar!” açıklamasını yapmıştır (@t24comtr – 16.7.16 – 00.18). Saat 23.02’de, Başbakan Binali Yıldırım NTV canlı yayınında, “Asker içerisinde var olan bir yapılanma bir kalkışmada bulundu” demiştir7. Cumhurbaşkanı Erdoğan, gece 23.30 civarlarında Face Time aracılığıyla bağlandığı CNN Türk canlı yayınında, “Bugünkü bu gelişme gerçekten Silahlı Kuvvetlerimizin içerisindeki bir azınlığın ne yazık ki kalkışma hareketidir. Ve bu malum yapıya ait Paralel Yapılanmanın teşvik ettiği, üst akıl olarak onların kullandığı bir harekettir” demiştir. Cumhurbaşkanı, 16 Temmuz 2016 tarihinde saat 03.17 civarında, Atatürk Havalimanında, “TSK içerisindeki bir azınlık, ülkemizin beraberliğini kabullenmeyen bu grup, paralel devlet yapılanmasının kendisiydi” açıklamasını yapmıştır. (@anadoluajansi – 16.7.16 – 03.18). Cumhurbaşkanı aynı tarihte, “Bu paralel devlet yapılanmasına da asla bu ülkeyi teslim etmeyeceğiz. Temizlenme operasyonu başladı. Bunların inlerine girdik, giriyoruz.” demiştir. Gazeteci Fatih Tezcan (@fatihtezcan), 15 Temmuz 2016 tarihinde saat 22.30’dan itibaren şu paylaşımlarda bulunmuştur: “CIA destekli Fethullahçılar darbe-sıkıyönetim yapmaya kalkarlarsa, istisnasız herkes sokağa çıksın! … 81 şehrin tamamında direnişe geçmeye hazırlanın! Oyunuzla seçtiğiniz Recep Tayyip Erdoğan’ı müdafaaya hazırlanın”. Darbe girişiminin başlamasının üzerinden yarım saat geçmeden Focus Dergisinin belirttiği mesajın yayılması, darbenin başarısız olacağının önceden bilindiğini göstermektedir.
Vatan Partisi, 15 Temmuz 2016 tarihinde saat 23.48’de (@Vatan_Partisi) “Fetullahçı kalkışmayı, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türk Milleti bastıracaktır!” paylaşımı ile, henüz hiçbir darbeci yakalanmamış olmasına karşın, bu girişimin kimler tarafından yapıldığını ilan etmiştir. Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek (@Dogu_Perincek) de, 15 Temmuz 2016 tarihinde saat 23.24’te, “Bu Amerikancı Fetullahçı bir girişimdir. Türk Ordusu bu girişimi bastıracaktır. Milletimizin içi rahat olsun.” paylaşımında bulunmuştur. Perinçek iki saat sonra da, “Bu kalkışma Fethullah Terör Örgütünü, Cumhuriyetin pençesinden kurtarmak içindir” (16.7.2016 – 01.32) paylaşımında bulunarak, darbe girişiminin amacını belirtmiştir.
Darbe girişiminin üzerinden iki saat geçmeden, saat 00.10 sularında, TRT’de bir darbe bildirisi yayınlanmış ve darbenin Yurtta Sulh Konseyi adı verilen bir oluşum tarafından gerçekleştirildiği ilan edilmiştir. Ancak Yurtta Sulh Konseyi ve bu konseyi kurup yönettiği iddia edilenler hakkında herhangi bir soruşturma yürütülmediği anlaşılmaktadır. Darbe girişiminin üzerinden 6 saat geçmeden, 16 Temmuz 2016 tarihinde saat 04.15 civarında (@Haberdar – 16.7.16 – 04.16) NTV Televizyonuna canlı yayına bağlanan Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Necip Cem İşçimen şu açıklamaları yapmıştır: “Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı darbe teşebbüsünde bulunan Paralel Yapı terör örgütü ile irtibatı olan Yargıtay, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Askeri Yargıtay Daire Başkanı, bunların üyeleri, HSYK’da görev yapan FETÖ Paralel Devlet Yapı Örgütü mensubu üyeleri ile sözde Yurtta Sulh Komitesi mensubu general, amiral, subay, astsubay, er ve erbaşlar hakkında gözaltı kararı vermiştir.8 … Eldeki bilgilere göre, Kurmay Albay Cemil Turhan, Tuğgeneral Mehmet Fatih Göç, Yurtta Sulh Konseyi başkanı bu şahısların imzaladıkları ve kaleme aldıkları bir metin ele geçmiştir. Bunun yanı sıra 81 ile Sıkıyönetim Komutanı atamışlardır kendileri. Ayrıca Sıkıyönetim Mahkemesi görevlendirme listesi elimde bulunmaktadır; bu şahısların atamış oldukları. Bunların içerisinde Muharrem Köse, … FETÖ/Paralel örgüt üyesi olan kişidir. … Fetullah Gülen Terör Örgütü bir darbe yapmıştır; darbe yapmaya çalışmıştır.” Yurtta Sulh Konseyi’ne ait belgeleri ele geçirdiklerini açıklayan savcılık, 10 Ağustos 2016 tarihinde, darbeyi planladığı iddia edilen Yurtta Sulh Konseyi’nin kimlerden oluştuğunun belirlenemediğini açıklamıştır. Ayrıca bu başvurunun tarihe kadar darbenin bir numarasının kim olduğu da tespit edilememiştir.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 16 Temmuz 2016 tarihinde, sabah saatlerinde, HSYK’dan soruşturma izni almadan9, ilk derece mahkemelerinde görevli 2745 hâkim ve savcı hakkında gözaltı kararı vermiştir. HSYK toplantısı başlamadan önce, medyada beş HSYK üyesi ile iki Anayasa Mahkemesi üyesi hakkında gözaltı kararı alındığına dair haberler yapılmıştır. Aynı gün saat 11’de toplanan HSYK öncelikle beş üyenin üyeliğini düşürmüştür. Daha sonra HSYK 3. Dairesi 2745 hâkim ve savcı hakkında soruşturma izni verilmesini teklif etmiş, bu teklif HSYK Başkanı (Adalet Bakanı) tarafından onaylanmıştır. HSYK 2. Dairesi ise bahse konu hâkim ve savcılar hakkında açığa alma kararı vermiştir. 2745 hâkim ve savcı hakkındaki tüm bu işlemler iki saat gibi kısa bir sürede tamamlanmıştır. Hakkında gözaltı ve açığa alma kararı verilen yargı mensuplarından bazılarının emekli olduğu, bir Cumhuriyet savcısının ise yaklaşık iki ay önce hayatını kaybettiği ortaya çıkmıştır.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, darbe girişiminin başlangıcında kendisinin Genelkurmay’da General Mehmet Dişli tarafından rehin alındığını belirtmiştir10. 16 Temmuz 2016 tarihinde öğle saatlerinde, Başbakanla görüşmek için Çankaya Köşküne General Mehmet Dişli ile birlikte gitmiştir. General Mehmet Dişli, “Genelkurmay Karargâhındaki darbe operasyonunu yöneten şok isim” olarak medyada ifade edilmiştir (Ahmet Takan, www.yenicaggazetesi.com.tr. 18 Temmuz 2016). Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar da General Mehmet Dişli’nin karargâhta darbe girişimini bizzat yöneten asker olduğunu savcılığa verdiği ifadede doğrulamıştır. Bu bilgi, Orgeneral Akın Öztürk’ün savcılık ifadesiyle de teyit edilmiştir (Bu konuda aşağıya bakınız).
16 Temmuz 2016 günü Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ı Akıncı Hava Üssü’nden kurtarıp, Tümgeneral Mehmet Dişli ile birlikte Çankaya Köşküne getiren pilotlar sonradan darbeye destek verdikleri iddiası ile tutuklanmışlardır. Eğer iki pilot darbeye destek vermişler ise, darbeyle ilgisiz bir Genelkurmay Başkanı, darbeci pilotlara nasıl emanet edilmiştir? (Metehan Demir, 30.08.2016). Genel Kurmay Başkanı, darbecilerin liderleri arasında olduğu anlaşılan General Mehmet Dişli ve darbeci oldukları iddiasıyla tutuklanan iki pilotla aynı helikopterde Çankaya Köşkü’ne Başbakanla görüşmeye gitmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz 2016 gecesi, darbe girişiminden kısa bir süre sonra Face Time aracılığıyla bağlandığı NTV canlı yayınında, darbe girişimiyle ilgili olarak, “Bu tür olaylardan hiç mi hiç haberimiz yok” demiştir. 16 Temmuz 2016 tarihinde, darbe girişiminin başladığı saatten yaklaşık 6 saat sonra, saat 03.17’de İstanbul Havalimanında yaptığı açıklamada ise, darbeyi ne zaman öğrendiğine ilişkin olarak, “Öğleden sonra bir hareketlilik Silahlı Kuvvetlerimizin içinde mevcuttu” bilgisini vermiştir. 18 Temmuz 2016 tarihinde katıldığı CNN Türk canlı yayınında, darbe girişiminden saat 22.00 civarında haberdar olduğunu açıklamıştır. 21 Temmuz 2016 tarihinde El Jazeera Televizyonuna verdiği demeçte, darbeyi eniştesinden saat 20.00 civarında öğrendiğini ifade etmiştir. Aynı tarihte Reuters Haber Ajansına verdiği mülakatta ise, eniştesinin kendisini 15 Temmuz günü saat 16.00 - 16.30’da aradığını ve Beylerbeyi Sarayı civarında askerlerin yolu kestiğini haber verdiğini ifade etmiştir. Oysa Beylerbeyi Sarayı civarında görünen ilk askerler saat 21.00’den sonra görüntülenmiştir. Cumhurbaşkanı, 30 Temmuz 2016 tarihinde aHaber Kanalında yaptığı açıklamada ise, darbe girişiminden saat 21.30 gibi haberdar olduğunu ifade etmiştir.
MİT, Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’a darbe olacağını saat 16.00’da haber verdiğini kamuoyuna açıklamıştır. Genelkurmay Başkanlığı da darbe olacağını MİT’in kendilerine saat 16.00’da haber verdiğini açıklamıştır. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, askeri hareketliliği eniştesinden haber aldığını, bu haberden sonra MİT müsteşarını aradığını, kendisine ulaşamadığını 21 Temmuz 2016 tarihinde beyan etmiştir. Cumhurbaşkanı başka bir açıklamasında ise, 6 Ağustos 2016 tarihinde, “MİT darbeyi koruma müdürüme haber verdi. İstirahatteyim diye o bana haber vermemiş” demiştir.
Cumhurbaşkanlığı başdanışmanı Yiğit Bulut, 17 Temmuz 2016 tarihinde paylaştığı “Sahte darbe girişimi % 95 bastırılmıştır” tweet ile darbe teşebbüsünü “sahte darbe girişimi” olarak nitelendirmiştir (@yigitbulutt).
Darbe gecesi yaşananlar ve bu konudaki üç önemli askeri aktörün ifadeleri darbenin kimler tarafından organize edildiğine ışık tutmaktadır: Hürriyet Gazetesi’nin 18 Temmuz 2016 tarihli ilk sayfasındaki habere göre, “Darbe girişiminin ilk dakikalarında özel kalem müdürü Tümgeneral Mehmet Dişli Genelkurmay Başkanı’nın başına silah dayayıp darbe bildirisini okumasını istemiştir.” Bu geceye ilişkin olarak Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar savcılık ifadesinde “Mehmet Dişli bana "Komutanım operasyon başlıyor, herkesi alacağız, taburlar, tugaylar yola çıktı. Biraz sonra göreceksiniz.”dedi. … (Ben de) hiddetle "Ne diyorsun ulan sen, ne operasyonu, sen manyak mısın? Sakın ha" şeklinde bağırdım” demiştir. General Mehmet Dişli ise savcılık ifadesinde, “Tüm görüşmeleri Komutan (Hulusi Akar) emriyle yaptım. Bütün her şeyi Komutan talimat vererek benim cep telefonum vasıtasıyla, benim üzerimden yapıyordu. Hatta Başbakan ve MİT müsteşarını benim cep telefonumdan aradı. Cumhurbaşkanı’nı da aradı ama ulaşamadı. … Başbakan’a, "insanlarımız ölmesin, siz polisi geri çekin, ben de silahlı kuvvetleri geri çekeyim" dedi” demiştir. Darbe girişiminin planlayıcılarından olduğu iddia edilen Orgeneral Akın Öztürk ise ifadesinde, 15 Temmuz gecesi Akıncı Üssünde “… Genelkurmay Başkanının yanına gittim. … Bir oda içerisinde Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve Tümgeneral Kubilay Selçuk, Tümgeneral Mehmet Dişli ile çay içiyordu. (Genelkurmay Başkanı) bana, "Bunlar bu işi yaptılar, bunlarla konuş, ikna et" dedi.” demiştir. Darbe girişiminin planlayıcı ve uygulayıcılarından, baş aktörlerinden biri olduğu anlaşılan General Mehmet Dişli, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli’nin öz kardeşidir. Kendisinin Paralel yapıya mensup olup olmadığı yönündeki soruyu, “Bu soruyu hakaret sayarım” şeklinde cevaplamıştır.
Darbe girişimi sırasında rehin alınan Orgeneral Hulusi Akar ifadesinde ayrıca, Akıncı Üs komutanı Tuğgeneral Hakan Evrim’in kendisine “Sizi kanaat önderimiz Fetullah Gülen ile görüştürelim” dediğini beyan ettiği iddia edilmiştir. Ancak General Hakan Evrim ifadesinde bu iddiayı yalanlamış ve “FETÖ/PDY ile kesinlikle bir bağlantım yok. Fetullah Gülen’i veya başka bir örgüt yöneticisini tanımamaktayım. … Benim kesinlikle böyle bir örgüt ile bağım bulunmamaktadır.” demiştir.
Darbe girişimi sonrası Gülen Hareketi ile ilişkisi olduğunu üç asker kabul etmiş ve bu hususu ifadelerinde de belirtmişlerdir. Bunlardan biri Sivas Garnizon Komutanı Tuğgeneral Fatih Celaleddin Sağır’dır. General Sağır 21 Temmuz 2016 tarihinde medyaya yansıyan ifadesinde şunları belirtmiştir: “1988-1992 yılları arasında Cemaatle yakın irtibatım vardı. Bu süre zarfında evlere ve yurtlara gidiyordum, toplantılara katılıyordum. 10 yıl süreyle cemaate hizmet ettim. 2007 yılından sonra … uzaklaşmaya başladım. İlişkimi askıya aldım. Darbe girişimi ile ilgili emri saçma bulduğum için uygulamadım”. Bu ifadeden, bahse konu yapının General Sağır’a “darbeye katıl!” şeklinde hiçbir talimatı olmadığı, kendisinin de fiilen darbeye katılmadığı açıkça anlaşılmaktadır. İkincisi Genelkurmay Başkanının yaveri olan ve ağır işkence gördüğü 21 Temmuz 2016 tarihli Hürriyet Gazetesinin 1. sayfasındaki fotoğrafından net olarak anlaşılan Yarbay Levent Türkkan’dır. Türkkan belirtilen gazetede yine 1. sayfada yayınlanan ve işkence altında alındığı açık olan ifadesinde, Gülen Hareketi ile ilişkisini kabul etmesine rağmen, darbe girişimi konusunda bu yapıdan talimat aldığına dair hiçbir ifadesi bulunmamaktadır. Üçüncüsü, Çiğli Hava Üssü’nde görevli bir astsubaydır. Bu astsubay, 15 Temmuz 2016 tarihinde komutanının kendisine akşam önemli bir operasyon yapılacağını, bu nedenle akşam göreve hazır olmasını emrettiğini ve darbe girişiminden habersiz bir şekilde komutanın emri gereği Çiğli Hava Üssünde bulunduğunu ve verilen emirleri yerine getirdiğini belirtmiştir. 27 Temmuz 2016 tarihli KHK ile iki bine yakın rütbeli Silahlı Kuvvetler mensubu ordudan atılırken, Gülen Hareketi ile ilişkisi olduğunu kabul eden ve darbeye fiilen katılan Yarbay Levent Türkkan ihraç edilmemiştir. Yine darbeye fiilen katılmamakla birlikte Gülen Hareketi ile geçmişte irtibatı olduğunu kabul eden general ordudan ihraç edilmezken, darbe girişimini MİT’e giderek ihbar eden binbaşı, 17 Ağustos 2016 tarihli KHK ile iddia edilen FETÖ/PDY üyesi olduğu gerekçesiyle ordudan ihraç edilmiş ve ayrıca tutuklanmıştır.
20 Temmuz 2016 tarihinde Anadolu Ajansı ve Hürriyet Gazetesi (21 Temmuz 2016) tarafından yayınlanan bir haberde Orgeneral Hulusi Akar’ın yaveri Yarbay Levent Türkkan, iki elinin ve vücudunun orta kısmının tamamen beyaz sargı bezleriyle sarılı olduğu, yüz ve baş kısmı dâhil birçok yerde açık ve ağır darp izlerinin bulunduğu ve açık işkence gördüğü bir resim yayınlanarak, yaverin bazı itiraflarda bulunduğu ifade edilmiştir. Yaver’e atfen, “Özellikle emniyetteki sorgu sırasında bu şeyleri söylemeye ikna edilmediğimi belirtmek istiyorum. Ben emniyette beklerken kâğıt kalem isteyip kendi ifademi yazdım. Bu şekilde ifade vermem yönünde bir telkinde bulunan olmadı...” ifadeleri yayınlanmıştır. İki eli neredeyse tamamen sargılı halde olan ve ağır işkence gördüğü anlaşılan bir kişinin, hiçbir baskı altında olmadan ifadesini neredeyse tamamen sargılı olan elleriyle yazdığı belirtilmiştir. İşkence11 altında alınan ifadelerin en küçük delil değeri ve inandırıcılığı bulunmadığı gibi, işkence yapanlar aleyhine yapılacak yargılama hariç, hiçbir yargılamada kullanılamayacağı adil yargılanma hakkının en temel kurallarından biridir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bulunduğu Marmaris’teki otele operasyon yaparak kendisini bulunduğu yerden alacak olan12 askeri tim, 16 Temmuz 2016 tarihinde saat 03.30 - 3.45 arası otelin bulunduğu alana ulaşmasına karşın13, Cumhurbaşkanı saat 03.20’de İstanbul Havalimanındaki basın toplantısında, Marmaris’teki otele saldırı yapıldığını açıklamıştır.
17 Temmuz 2016 tarihinde medyaya yansıyan haberlere göre, darbe girişiminde bulunan 8651 askerden 40’a yakınının general olduğu belirtilmiştir (www.aljazeera.com.tr – 17 Temmuz 2016 – 10.42). Oysa darbeye fiilen katılanlarla birlikte, hiçbir şekilde darbeye katılmamış olmalarına rağmen, birkaç gün içerisinde toplam 163 general ve amiral gözaltına alınıp14 tutuklanmıştır. TSK’daki toplam general sayısı belirtilen tarihte 348 olup darbe girişimine TSK’nın % 1,2’si katılmasına rağmen, generallerin % 45’i tutuklanmıştır. 23 Temmuz 2016 tarihli 667 sayılı ilk KHK ile 149 general, 1099 subay ve 436 astsubay ordudan ihraç edilmiştir. 27 Temmuz 2016 tarihli Genelkurmay Başkanlığı basın açıklamasına göre, darbe girişiminde kullanılan araç sayısının TSK’nın sahip olduğu tüm araç sayısına oranları şu şekildedir: 35 uçak: % 7, 37 helikopter: % 8, 246 tank ve zırhlı araç: % 2,7, 3 gemi: % 1 ve 3992 hafif silah: % 0,7. Darbeye fiilen katılan 8651 askerden 1676’sı er ve erbaş, 1214’dü de askeri öğrenci, diğerleri ise general, subay, astsubay ve uzman çavuş gibi ordu mensuplarından oluşmuştur. 348 generalden fiilen darbeye katılmamış olan 120 general de tutuklanmıştır. 700 000 kişilik orduyu yöneten generallerin yarısına yakını tutuklanmış olmasına karşın, onların yönettiği ordunun sadece % 1,2’si fiilen darbeye iştirak etmiştir. Tutuklanan 163 general ve amiral (% 45), sadece 8 651 asker (% 0,1) ile darbeye kalkışmıştır (?).
18 Temmuz 2016 tarihinde medyaya açıklamalarda bulunan bir önceki Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, Genelkurmay başkanı olduğu dönemle ilgili olarak, “Son dönemde bazı isimler listeler halinde geldi. Bunları inceledik ancak kendi arşivlerimizde en ufak menfi bilgiye rastlayamadık” açıklamasını yapmıştır. Ayrıca, darbe girişiminde ismi geçenlerin, kendisine Gülenci olarak sunulan listelerdeki askerler olmadığını da ifade etmiştir.
21 Temmuz 2016 tarihinde Bakanlar Kurulu kararı ile Türkiye genelinde olağanüstü hal (OHAL) ilan edilmiştir.
22 Temmuz 2016 tarihinde sosyal medyada gösterilen bir görüntüde, Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Fahri Kasırga’yı Marmaris’te esir alan askere, Kasırga’nın “Neydi emir? (Darbe) Emri(ni) kim verdi?” şeklindeki sorusuna, yerde kolları arkadan bağlı olarak uzanmış gözaltındaki rütbeli asker, “Genelkurmay” şeklinde cevap vermiştir. Kasırga’nın “Genelkurmay emir yayınladı! Nasıl emir yayınladı?” şeklindeki sorusuna ise, “Sıkıyönetim ilan edildi” şeklinde cevap vermiştir. “Var mı elinizde o yazılı emir?” sorusuna ise, gözaltındaki asker “var” şeklinde cevap vermiştir (@kazimkizil – 22.7.16 – 3.08).
23 Temmuz 2016 tarihinde NTV Haber Kanalında Oğuz Haksever’in programına katılan Başbakan Binali Yıldırım, darbe girişiminin kendisine önceden haber verilmediği hususu ile ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır: “Cumhurbaşkanımıza da, bana da bu darbe ile ilgili önceden bir bildirim olmadı. Biz nasıl öğrendiğimizi de açıkladık kamuoyuna15. Önce Cumhurbaşkanımız, sonra ben açıkladım. Ve ben bunu sordum. Genelkurmay Başkanına da, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanına da sordum. Ama tatmin edici bir cevap alamadım.”
23 Temmuz 2016 tarihli Resmi Gazetede OHAL konusundaki ilk (667 sayılı) Kanun Hükmünde Kararname (KHK) yayınlanmış ve bu durum Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine bildirilmiştir. Bu kararnamenin 3/1 maddesine göre, “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun salt çoğunluğunca; Yargıtay daire başkanı ve üyeleri hakkında Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca; Danıştay daire başkanı ve üyeleri hakkında Danıştay Başkanlık Kurulunca; hâkim ve savcılar hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunca ve Sayıştay meslek mensupları hakkında Sayıştay Başkanının başkanlığında, başkan yardımcıları ile Sayıştay Başkanı tarafından belirlenecek bir daire başkanı ve bir üyeden oluşan komisyonca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir. Görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve hususi damgalı pasaportları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından onbeş gün içinde tahliye edilir.”
667 sayılı KHK’nın 3/2 maddesine göre ise, “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bu fıkrada sayılan görevleri yürütmekle birlikte kamu görevlisi sıfatını taşımayanlar hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır.” Aynı maddenin 3. Fıkrasına göre ise, “Bu maddeye göre görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve pilot lisansları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından onbeş gün içinde tahliye edilir. Bu kişiler özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamazlar.”
Darbe süreci öncesinde birçok generalin yurt dışındaki hesabına örtülü ödenekten yüklü miktarlarda döviz yatırıldığı medyada ifade edilmiştir. Darbe girişimi sonrası gözaltına alınan Tuğgeneral Ali Osman Gürcan (Bank Julius Baer&Co.Ltd.), Tuğgeneral Mustafa Kurutmaz (Union Bancaire Privee), Tuğgeneral Abdulkerim Ünlü (Bank Julius Baer&Co.Ltd.), Tuğgeneral Metin Akkaya (Union Bancaire Privee), Tuğgeneral Faruk Bal (BSI SA Bank), Tuğgeneral Kamil Özhan Özbakır (UBS A.G. Bank), Kurmay Albay İrfan Kızılarslan (Union Bancaire Privee) ve Albay Uğurcan Gençay’ın (Union Bancaire Privee) İsviçre bankalarındaki hesaplarına, örtülü ödenekten 1,3 milyon dolar transfer edildiğine dair (@korkusuz_kalem -31/07/16 – 08:15) haber yapan haber sitesinin bahse konu haberi (http://www.halkmedia.com/2016/7/arastirdik-ortaya-çikariyoruz-h353.html), soruşturma konusu yapılması gerekirken, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 2016/547840 no.lu kararı ile yayından kaldırılmıştır.
Başbakan Binali Yıldırım, “MİT darbe olacağı ihbarını öğlenden sonra saat 15.00’te aldı” açıklamasını yapmıştır. Darbe girişiminin olacağını 15 Temmuz 2016 tarihinde öğlen saatlerinde MİT’e bizzat giderek haber veren Binbaşı, 7 Ağustos 2016 tarihinde görevinden alınarak, iddia edilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıyla ordudan atılmıştır.
Darbe girişimi nedeniyle tutuklanan Korgeneral İlhan Talu savcılığa verdiği ifadesinde, 15 Temmuz 2016 tarihinde, “Genelkurmay Başkanı aradı. … Makama çıktığımda, MİT Müsteşarı Hakan Fidan da vardı. … Makamda 5 dakika kaldım. Ben çıkarken de Fidan oradaydı. Kendi makamıma giderken Özel Kuvvetlerden bir grubun Genelkurmay Başkanı ve 2. Başkanın makamına girdiğini gördüm. Saat yaklaşık 20.50 olduğu için endişelendim.”
Gazeteci Müyesser Yıldız’ın “Darbe Gecesiyle İlgili Akar, Fidan ve Güler Hakkında Müthiş İddialar!..” başlıklı ve 21 Eylül 2016 tarihli köşe yazısında, tutuklu Binbaşı Yusuf Akdemir’in darbe gecesi Genelkurmay karargâhında yaşananlara dair ifadelerine yer verilmiştir. Binbaşı Akdemir, ifadesinde, 15 Temmuz 2016 sabahı saat 8.30’da Karargâhtaki görev yerine gittiğini, mesai arkadaşlarıyla aksama kadar çalıştıklarını, akşam saat 20.00 gibi Askeri Şura toplantılarının yapıldığı Çakmak Toplantı Salonunda toplandıklarını ve toplantı başında şube müdürü Cemil Turan’ın gelip “Siz toplantıya başlayın” talimatı verip gittiğini ifade etmiştir. Cemil Turan’ın 20.45 – 21.00 sıralarında gelerek, “Herkes dışarı çıksın” dedikten sonra, kendisine ve diğer üç kişiye “Siz kalın ve malzemeleri toplayın” dediğini ve kendisinin oradan ayrıldığını belirtmiştir. 15 dakika sonra bir gürültü ve yere yat şeklinde bağırışlar duyduklarını ve 10-15 dakika sonra gürültünün kesildiğini de ifade etmiştir. Daha sonra Şura Salonunun kapısının vurulduğunu, kapıyı açtıklarını ve Cemil Turan’ı karşılarında gördüklerini, Cemil Turan’ın kendilerine “Geçin, şubede bekleyin” dediğini, şubeye doğru giderken, koridorda maskeli, elinde uzun namlulu silahlar olan özel kuvvetlerden askerleri gördüklerini de belirtmiştir. Gazeteci Müyesser Yıldız, Binbaşı Yusuf Akdemir’in hâkimlik sorgusunda, hâkimin kendisine “Saat 02.00 oldu. Çok yorgunuz. İfadeleriniz sonucu değiştirmeyecek” diyerek ifadesini kısalttığını, birçok detayı tutanağa geçiremediğini öne sürerek, söz konusu detayları ilk görüşmede ailesine ve daha sonra onlara yazdığı mektupta açıkladığını yazmıştır. Binbaşı Akdemir, Şube Müdürü Cemil Turan tarafından Çakmak Salonu’ndan çıkarılıp odalarına götürülürken sadece maskeli ve eli silahlı kişileri değil, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve personelinin onların arasından çıkıp gittiğini gördüğünü de ifade etmiştir. Ayrıca bu esnada Cemil Turan’ın (anladığı kadarıyla) telefonda Şube Başkanı ile görüştüğünü, elinde bir liste olduğunu ve (sonradan anladığı üzere) bu listenin Sıkıyönetim Komutanlarına dair liste olduğunu ve Cemil Turan’ın telefonda bu listenin kimden geldiğini Şube Başkanına sorduğuna da tanık olduğunu belirtmiştir. Şube başkanının da bu listenin Genelkurmay İkinci Başkanı’ndan (Orgeneral Yaşar Güler) geldiğini söylediğini ve birliklere gönderin talimatı almış olmalı ki, Cemil Turan’ın “Emredersiniz komutanım” diyerek telefonu kapattığını da ifade etmiştir. Binbaşı Akdemir, daha sonra, Cemil Turan’ın yanındaki iki astsubaya, bunu “çok gizli” ibaresiyle birliklere gönderin talimatı verdiğini ve onların da yan odaya geçtiklerini belirtmiştir. Binbaşı Akdemir cezaevindeki ilk görüşmesinde abisine şunları da dediği belirtilmiştir: “MİT ve Hulusi Akar işin içinde. Oyun çok büyük. Bu süreçte yalan yanlış birçok şey duyacaksınız. Sakın bunlara itibar etmeyin. Televizyonlarda anlatılanların büyük çoğunluğunun yaşananlarla alakası yok. O gece Karargâhtaki maskeli ve silahlı personel kim? … Ben bunların özel kuvvetlerden olduğuna bile inanmıyorum.”16
8 Ağustos 2016 tarihinde darbeyi kimin yaptığına dair sorulara cevap veren Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ, “Darbeyi yapanlar, darbenin başarısız olacağını biliyorlardı. Amaç Türk Silahlı Kuvvetlerini bitirmekti”17 açıklamasını yapmıştır.
17 Ağustos 2016 tarihinde, Habertürk kanalında Fatih Altaylı’nın programına katılan Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, “Deniz Kuvvetlerinde Tümamiral Soner Polat Komutanımız, bizim partimizin liderlerindendir, ona rica ettim, o arkadaşlarıyla oturdular, geçmişte tahmin ettikleri, bildikleri bütün insanlar temizlendi. … Jandarma için de büyük ölçüde bunu Jandarma Kuvvetlerinde çalışmış komutanlarımız tespit ediyor. Kara Kuvvetleri için de % 95 oranında temizlik oluyor.” açıklamalarıyla, darbeye karışmış olanlar dışında, binlerce askerin nasıl ve kimler tarafından yıllar içinde fişlenip, daha sonra da ihraç edildiğine dair bilgiler vermiştir. Perinçek, bir başka konuşmasında, tasfiye edilen kamu görevlilerine ilişkin listeleri kendilerinin hazırlayıp iktidara verdiklerini de açıklamıştır. Perinçek, 7 Haziran 2016 tarihli Yeniyüzyıl Gazetesine verdiği demeçte ise, “Biz Aydınlıkçılar sadece MİT’te değil her yerde(devletin her kurumunda) etkiliyiz” açıklamasında bulunmuştur. Doğu Perinçek bir siyasi parti genel başkanı olup, hiçbir kamu görevinin ya da kamusal yetkisinin bulunmadığı da dikkate alındığında, tek kişi ile yapılması imkânsız olan on binlerce insan hakkındaki fişlemeleri hangi yetki ile kimlerle ve nasıl yapmaktadır? Yukarıdaki beyanları ile Perinçek, Anayasaya ile yasaklanmış ve suç olan söz konusu fişlemeleri, devlet kurumlarında kendisine bağlı çalışan bir yapının üyeleri tarafından organize bir şekilde yaptıklarını itiraf etmiştir. Kısaca, darbe girişimine hiçbir şekilde katılmamış binlerce TSK mensubunun, hâkim ve savcının, diğer kamu görevlilerinin önceden fişlenip KHK’lar ile nasıl kamu görevinden ihraç edildiğine dair bilgi verdiği için bu olay başvuru açısından önemlidir.
Darbe girişimi sonrası 35 gün boyunca, darbenin arkasında Gülen Hareketinin olduğu açıklanmış olmasına karşın, Bakanlar Kurulu üyesi Bakan Nabi Avcı, 21 Ağustos 2016 tarihinde katıldığı CNN Türk canlı yayınında darbenin arkasındaki aktörü açıklayamayacaklarını şu şekilde ifade etmiştir: “Darbe olayının arkasında kimin olduğunu biliyoruz, devlet aklı bunu açıklamaya el vermiyor” (@gritliturk, 21.8.16 – 22.17). Anlaşıldığı gibi ilk günden bu yana darbenin arkasında belirtilen yapının olduğu açıklanmasına rağmen, bunun gerçeklerle bir ilgisinin olmadığı bilinmekte, ancak gerekçesi bilinmeyen bir nedenle, gerçek kamuoyuna açıklanamamaktadır.
Darbe girişiminin ilk günlerinde, darbenin bir numarası olduğu iddia edilen ve Ankara Cumhuriyet Başsavcı vekili tarafından (iddia edilen) FETÖ/PDY mensubu olduğu kuşkuya yer vermeyecek şekilde ilan edilen Albay Muharrem Köse, 26 Ağustos 2016 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da imzasıyla Genelkurmay Başkanlığı emrine Ankara’ya atanmıştır. Oysa belirtilen tarihe kadar, darbe girişiminde fiilen hiçbir müdahalesi dahi olmayan binlerce rütbeli asker, iddia edilen yapıya mensup veya irtibatlı olduğu iddiası ile ordudan ihraç edilmiştir. 27 Temmuz 2016 tarihli KHK ile 1684 rütbeli asker ordudan ihraç edilirken, darbe girişiminin başlangıcında Genelkurmay Başkanını etkisiz hale getirdiği belirtilen ve belirtilen yapıya mensup olduğunu kabul ettiği iddia edilen Yarbay Levent Türkkan ile darbe bildirisini yazanlardan biri olduğu ve Cumhurbaşkanının yerini darbecilere bildirdiği belirtilen Cumhurbaşkanı Başyaveri Albay Ali Yazıcı da ordudan ihraç edilmemiştir. Oysa Levent Türkkan darbeye fiilen katılmış olup darbe girişiminde kilit bir rol oynadığı anlaşılmaktadır.
Darbe girişimi sonrası darbeye hiçbir şekilde karışmamış yüzlerce Silahlı Kuvvetler mensubu gözaltına alınıp tutuklanmış, daha sonra da ordudan ihraç edilmiştir. 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimine katıldıkları iddiasıyla, Jandarma Genel Komutanlığı Beştepe Karargâhında yaklaşık kırk personel, Akıncı Üssü’nde bir general, iki subay ve iki astsubay, Beytepe Jandarma Okullar Komutanlığı’nda, biri general olmak üzere yaklaşık iki yüz kişi (teğmenlerin de gözaltına alındığı dikkate alındığında), İzmir’de on kişi, Batman’da beş kişi, Şırnak’ta bir general ve altı subay, Diyarbakır’da beş, Tunceli’de beş ve İstanbul ve Kocaeli’nde de toplam kırk olmak üzere yaklaşık 315 jandarma personeli gözaltına alınmıştır. Ayrıca, 16-17 Temmuz 2016 tarihlerinde, darbe girişimine fiilen katılmadıkları halde, yayımlanan Sıkıyönetim emrinde, garnizon komutanı olarak görevlendirildikleri veya belirli görevlere atandıkları gerekçesiyle sekiz general ve 43 albay olmak üzere toplam 51 jandarma personeli de gözaltına alınmıştır. Kısaca, darbe girişimine fiilen katıldığı ve katılmasa dahi Sıkıyönetim emrinde isimleri geçen personel sayısı dikkate alındığında, Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde doğrudan veya dolaylı darbe girişimi ile ilişkisi olan toplam personel sayısı 366’dır. Buna rağmen, 31 Temmuz 2016 tarih ve 669 Sayılı KHK ile 9 general, 909 subay, 227 astsubay ve 51’i uzman çavuş olmak üzere toplam 1196 personelin Jandarma Teşkilatı ile ilişkisi kesilmiştir. 1 Eylül 2016 tarihli 672 sayılı KHK ile de 323 personelin Jandarma Genel Komutanlığı ile ilişkisi kesilmiş, böylece darbe girişiminin üzerinden 45 gün geçmeden toplam 1519 jandarma personeli kamu görevinden sürekli olarak çıkarılmıştır. Bunlar arasında toplam 366 personelin doğrudan veya dolaylı darbe girişimi ile ilişkisinin olduğu dikkate alındığında, 1153 jandarma personelinin darbe ile hiçbir ilişkisi olmamasına rağmen kamu görevinden çıkarıldığı anlaşılacaktır. Kısaca, Jandarma Teşkilatı ile ilişiği kesilen 1519 general, subay, astsubay ya da uzman çavuşun % 80'e yakınının darbe girişimiyle hiçbir şekilde fiilen ne ilgisi olmuş ne de isimleri darbe belgelerinde görevlendirilenler arasında yer almıştır. Eş ifade ile, jandarmadan ihraç edilenlerin büyük çoğunluğunun darbe teşebbüsü ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur. Örneğin, 15 Temmuz 2016 tarihinde yurt dışı görevde olmalarına rağmen, J. Yüzbaşı Mehmet Altınel (Kabil - Afganistan), J. Yüzbaşı Ali Kılıç (Zenica - Bosna-Hersek), J. Kur. Kd. Albay Aziz Altıntepe (Azerbaycan), J. Kur. Albay Bahadır Yalçın (Lizbon - Portekiz), J. Kur. Yüzbaşı Burçin Büyükikiz (Taşkent - Özbekistan), J. Üsteğmen Ferhat Tura (Cardiff - İngiltere), J. Kur. Binbaşı Hüseyin Yalçınkaya (Virginia - ABD), J. Mu. Yüzbaşı (OBİ) İsa Güçlü (Aberdeen - İngiltere), J. Kur. Albay İsmail Özcan (Gambiya), J. Kur. Kd. Binbaşı Metin Usame Yılmaz (Swingdon - İngiltere), J. Üsteğmen (İsth.) Muhammed Y. Çoban (Londra - İngiltere), J. Kur. Albay Musa Deliçay (Astana - Kazakistan), J. Kur. Yüzbaşı Ömer Özçelik (Roma - İtalya), J. Kur. Kd. Albay Ramazan Rıza Barut (Santiago - Şili), J. Kur. Albay Sadık Gök (Abuja - Nijerya), J. Kur. Kd. Binbaşı Şahin BARAN (Beyrut – Lübnan), J. Kur. Binbaşı Salih Durmuş (Paris – Fransa), J. Hv. Tek. Astsb. II. Kad. Kd. Bçvş. Selçuk Kabak (Mons - Belçika), J. Kur. Alb. Şemsettin Eray (Cezayir), J. Yüzbaşı (İsth.) Servet Anket (Piriştine - Kosova), J. Hv. Tek. Astsb. Kad. Bçvş. Sinan Yamanoğlu (Washington - ABD), J. Üteğmen (İsth.) Yusuf Ali Özkan (Londra - İngiltere), J. Üsteğmen (İsth.) Abdullah Sefa Özalp (Cardiff – İngiltere), J. Plt. Kur. Kd. Albay Mehmet Demirağ (Roma - İtalya), J. Kd. Üsteğmen (İsth.) Osman Erdem (Pensilvanya - ABD) ve J. Kur. Albay Oğuz Kahraman (Vicenza - İtalya) 669 sayılı ve 672 sayılı KHK’larla Jandarma Teşkilatından ihraç edilmişlerdir. Ayrıca, Bursa’da darbe geçesi hiçbir olay yaşanmamış, Bursa İl Jandarma Komutanı J. Albay Yurdakul Akkuş o gece sabaha kadar Bursa Valisi ile birlikte hareket etmiş, hiçbir şekilde darbe girişimine iştirak etmemiştir. Ancak buna rağmen önce görevden alınmış, daha sonra da tutuklanmıştır. Yine Bursa İl Jandarma Komutanlığı KOM şubesinde görevli J. Üsteğmen Hakan Kutkan da hiçbir faaliyete iştirak etmemesine ve hatta evinde o akşam misafir bulunmasına rağmen 16 Temmuz 2016 sabahı gözaltına alınıp tutuklanmıştır. Antalya İlinde darbe girişimiyle ilgili hiçbir olay yaşanmamış olmasına rağmen, 15 Temmuz 2016 tarihinde yıllık iznini kullanan Antalya İl J.K.lığı İsth. Ş.Md. J. Binbaşı Murat Akyol önce ordudan ihraç edilmiş daha sonra da tutuklanmıştır. Yine Antalya İl J.K.lığı İsth. Ş. Müdürlüğünde 15 Temmuz gecesi nöbetçi olan J. Üsteğmen Ferhat Konuş da, darbe girişimiyle hiçbir ilgisi olmamasına rağmen, önce ihraç edilmiş, sonra da tutuklanmıştır. Burdur İlinde sözde darbe girişimi ile ilgili hiçbir olay yaşanmamasına rağmen, Burdur İl Merkez Jandarma Komutanı olarak görev yapan J. Kur. Yzb. Gazi Özçelik de ihraç edilmiştir. Kırıkkale’de de darbe girişimi kapsamında hiçbir olay yaşanmamasına karşın, J. Üsteğmen Faruk Kılınç 1 Eylül 2016 tarihli KHK ile ihraç edilmiş ve müteakiben tutuklanmıştır. Ayrıca 15 Temmuz tarihinde izinli olan J.İk.Asb.Kd.Bçvş Hüseyin Keleş de izin dönüşü tutuklanmıştır. Çorum ilinde darbe girişimi kapsamında hiçbir olay yaşanmamasına karşın, İl J.K.lığında görevli J. Teğmen Engin Suiçmez 1 Eylül 2016 tarih ve 672 sayılı KHK ile ihraç edilmiş ve tutuklanmıştır. Jandarma’dan ihraç edilenlerin yer aldığı ihraç listelerinde bazılarının bir yıl önce çalıştığı görev yerleri yazılı olup bu durum ihraç listelerinin en az bir yıl önceden hazırlandığını göstermektedir. Örneğin, MEBS Başkanlığı veri yöneticisi olarak görev yapan J.Mu(Obi) Yüzbaşı Ümit Berber’in görev yeri, 18 Temmuz 2016 tarihinde yazılan görevden el çektirme yazısında, bir önceki görev yeri olan MEBS Başkanlığı teknoloji inceleme subayı şeklinde yazılmıştır. Eğer darbe girişimini Gülen Hareketi organize etmiş olsa ve ihraç edilen tüm jandarma subay ve astsubayları bu Harekete mensup olsa idi, darbenin başarılı olması için tüm ihraç edilen subayların, emirleri altındaki askerlerle birlikte darbeye katılmaları gerekmez miydi?
Deniz Kuvvetleri Komutanlığına gelince, bu komutanlıkta darbe girişimine fiilen karışan toplam 30 kişidir. Bu 30 kişinin dışında, darbe gecesi karargâha ve birliklerine giden personelin büyük çoğunluğu, cep telefonlarına atılan otomatik mesaj sonrasında birliğine giden personelden oluşmaktadır. Karargâha ve birliklerine giden ve amirleri tarafından aranan personelin tamamı "Birlikte/karargâhta terör saldırısı var; tabancanı alıp derhal birliğe katıl" şeklindeki mesaj sonrası Karargâha ya da birliğine gitmiş askerlerdir. Darbe girişimi gecesinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda tek bir kurşunun bile atılmamış olması, belirtilenlerin açık göstergesidir. İstanbul ve civarlarında gönderilen mesaja istinaden evinden çıkıp birliğine varamadan polisler tarafından gözaltına alınan ve tutuklanan birçok Deniz Kuvvetleri Komutanlığı personeli bulunmaktadır. Bu şekilde kumpasa maruz bırakılan subaylar tutuklanmıştır. Bu durumda akla şu soru gelmektedir: “Terör saldırısı ihbarı yapıldığında ve görev sorumluluğu dikkate alındığında, Komutan ya da amirin birliğe çağırması durumunda, birliğe gitmeyince emre itaatsizlik yapmış olmaz mı? Emre itaatsizliğin suç olduğu dikkate alındığında, bir subayın bu türden bir mesaj aldığında birliğe gitmeme seçeneği var mıdır?” Sadece 30 kişi fiilen darbe girişimine katılmış olmasına rağmen, yaklaşık 200 Deniz Kuvvetleri personeli ordudan ihraç edilmiştir. Bu durum, Deniz Kuvvetlerinde darbe girişimi sonrası ordudan atılanların % 85’inin darbe girişimi ile uzaktan yakından hiçbir ilişkisinin olmadığını göstermektedir.
Tüm bu anlatılanlardan ve medya özgürlüğü yok edildiği için tek taraflı olarak da olsa medyaya yansıyan sınırlı bilgilerden ortaya dökülen bu delillerden dahi hakim/savcılık yapmış bir hukukçu olan başvurucu şu sonucu çıkarmaktadır: Darbe, 2004 yılında kabul edilen ve medyaya “Gülen’i Bitirme Planı” olarak yansıyan Milli Güvenlik Kurulu kararının uygulamaya geçirilmesinden ibaret görünmektedir. Darbeyi ordu içerisindeki Gülen sempatizanları yapmamıştır. Darbe sonrası yaşananlar da dikkate alındığında, darbenin Hükümete karşı değil bu oluşuma karşı yapıldığı anlaşılmaktadır. (NOT: İsterseniz bu paragrafı çıkarabilirsiniz)