Tariş-Tat Alkollü İçkiler sponsorluğundaki “Hüsn-ü Fasıl” konserleri nasıl gidiyor?
Konserler çok iyi gidiyor. Sanata sponsor olmak diğer sponsorluklardan çok farklı bence. Gittiğimiz yere müzik götürüyoruz, insanların güzel vakit geçirmelerini sağlıyoruz. Daha önce gidemediğimiz yerlere gidebiliyoruz. Bütün bunlar sponsorların desteği ile gerçekleşiyor. Bu müziğe, sanata destek vermenin yanı sıra topluma hizmet etmek demektir; bunlar çok önemli projeler.
Zeynep Kasapoğlu
Binlerce Transit’in vadisinde
Türkiye’deki Ford Otosan Fabrikası’nı gezen ve daha sonra “Yüzde Yüz Transit Köyleri”ni bulmak için Mardin’e bir seyahat gerçekleştiren gazeteci Cladius Maintz’in hazırladığı haber Alman “AutoBild” dergisinde yayımlandı
Transit’in sürücü koltuğunda Hüseyin Çakmak, parıldayan plastikten üretilmiş ince direksiyon simidini sıkı sıkıya tutmuş, mağrur bir kaptan gibi oturuyor. Çakmak’ın ceketi koltuk sırtlığına oldukça seyrek temas ediyor ve yolculuk boyunca genellikle dik oturuyor. Mardin’in ünlü pazarının dar sokaklarında bile bu 70’lik ihtiyar, 21 yaşındaki aracını hiç zorlanmadan kullanıyor. Artık otomatikleşmiş manevralarla kullanılan Transit, güneşin altında parıldayan portakal tezgâhlarının önünden geçip gidiyor. Ufak tefek sürücümüz direksiyonu çevirmek ve vites değiştirmek için gereken gücün tamamını sadece kollarından alıyor. Dimdik, ağırbaşlı ve gururlu... Türkiye’deki tüm Transit kaptanları böyle araç kullanıyor. Türkiye’nin doğusunda bu araçlardan bolcası dolaşıp duruyor. Çünkü Ford’un ticari aracını bu bölgenin dokusundan ayrı düşünmek değil: Ford’un 1953’ten bu yana üretilen ticari aracının Mardin’den daha fazla pazar payına sahip olduğu başka bir yer yok dünyada.
Akarsu Köyü’nde Pazar payı yüzde 100
Akarsu, tüm Transitlerin anavatanı. Suriye sınırına yakın bir köy olan Akarsu, kelimenin gerçek anlamıyla bir Transit bölgesi. Türkiye ve İngiltere’de üretilen bu aracın köydeki pazar payı yüzde 100 (Türkiye genelinde yüzde 27,1). Buradaki yaklaşık 6000 insanın tamamı hayatlarını bu 30 adet Transit’ten kazanıyor. Bunların çoğu da dolmuş olarak para kazandırıyor. Motor kaputlarının birçoğunda, üzerinde “Dostlar” yazısı bulunan büyük bir kalp yer alıyor. Ve bu kesinlikle doğru: Ford’un bu koşum hayvanları Türkiye’nin kalp atışları. Her 1000 Türk’ten 65’i kendi otomobiline sahip ve dolmuşlar olmasa ülkede mobiliteden söz etmek mümkün olmazdı. Taksi Transitler işe çıkıyor, plaja, akraba ziyaretlerine, okula gidiyor. Akarsu’nun köy kahvesinin önünde yakacak odun yüklü bir Transit duruyor. İki genç adam, evlerdeki fırınlarda yakacak olarak kullanılacak kuru dalları asfalta fırlatıyor. “Burada herkes kendi ekmeğini/lavaşını yapar” diyor Mete İbrahim. Eskiden Köln’de Ford için çalışmış olan 70 yaşındaki Mete, 36 yıldır bu Transit köyünde yaşıyor. İlk başlarda Ford’un üretim bandında çalışan Mete, daha sonra vatandaşları için çevirmenlik yapmış ve altı yıl boyunca Almanya onun vatanı olmuş. Bu zamanın kısa bir parçasıysa, şu anda evinin kapısının hemen önünde duruyor. Yumuşak ifadeli gözlere sahip Mete İbrahim, “Bazen buralar, Köln’deki fabrikanın bahçesine benzer” diyor ve köy kahvesinden yola çıkıyor: Burada art arda Transitler park edilmiş durumda.
Transit, Türkiye’nin kan dolaşımı gibi
Beyazsu’nun sahilinde Abdulselim Akan, havalı kornasını öttürüyor. Kahverengi dağlardan gelen nehir suları, Doğu Anadolu’nun yeşil düzlükleriyle buluşuyor. Çoğunlukla sakin akan su, bazen iyice hırçınlaşabiliyor. Nehrin kıyılarına gri renkli köyler serpilmiş, restoranlardaki ızgaralarda tertemiz sulardan kısa bir süre önce avlanmış taze alabalıklar pişiyor. Renkli duvaklara sahip kadınlar koyun postlarını suya batırıyor. Akan’ın 20 yaşındaki Transit’i bu cennet gibi bölgede 1,3 milyon kilometre yapmış durumda. Güçlü güneş ışınlarının boyasını eski blucinler gibi ağarttığı bu küçük nakliye aracına bugün ayakkabı yüklenmiş ve rengârenk döşemelere sahip koltukların üzerine tavana kadar kartonlar istiflenmiş. Yarınsa yükseklerdeki köyler için meyve ve sebzeler yüklenecek araca. Anadolu’nun gökyüzü kadar açık bir mavi renge sahip olan Transporter, her gün yanından geçtiği nehir gibi, insanlara gerekli şeyleri taşıyor. Türkiye’yi Transit olmadan düşünmek oldukça zor. O, damarlardaki kan dolaşımına benziyor. Ülkede bu kadarı yollarda olduğundan talep de çok yüksek, bu yüzden yedek parça depoları ağzına kadar dolu. Civardaki dolmuş merkezindeki yeni ütülenmiş beyaz gömlekli ve ince yapılı adamlar, en çok nerelerde arıza çıkacağını çok iyi biliyor. Ayrıca hepsinin araçlarında sevgi dolu sloganlar yazılı: “Sarışın”, “General” veya “Hadi bir daha”. İçlerinden biri amortisörler ve ön camların sık sık bozulduğunu söylüyor. Yoldaki kraterleri andıran delikler üzerinde zıplayan araçların camları yerlerinden fırlıyormuş.
Sadece araç değil, bir yoldaş
Mayıs ayında Ford, Mardin Havaalanı’na yakın bir yerde, servis hizmeti de veren yepyeni bir showroom açtı. Yanından geçerken nakliye tırından üç yeni modelin indiğini gördük. Araçların tamamının şimdiden satıldığını da öğrendik. Ancak Transit ülkesinin kalbi burada değil, birkaç kilometre ileride atıyor. Birçok Türkiye şehri gibi Mardin’de de her branş, şehrin farklı bir bölümünde yoğunlaşmış durumda. Sanayi mahallesindeki dükkânlardan birinin vitrini tamamen stop lambalarıyla kaplı, başka bir dükkânsa jant kapaklarıyla dolu. Garajlarının önündeki kırılmaya yüz tutmuş beton tamamen yağ içinde. Liftlere veya kanallara pek sık rastlanmıyor. Bunun yerine araçlar jantların veya 400 kilogramlık büyük demir örslerin üzerine oturtuluyor. Tamirhane sahibi Davut Usar, Transit’i en küçük vidasına kadar tanıyan ve her türlü arızayı bir şekilde giderebilen biri. Bunun kanıtıysa beton tamirhanede park edilmiş durumda. 1980 model kırmızı renkli bir minibüs: 177 bin kilometrede ve hâlâ ilk debriyajını kullanıyor. “Bu minibüsle karımla balayına çıkmıştık. Kesinlikle ondan vazgeçmem, asla!” 56 yaşındaki Davut’un hüzünlü siyah renkli gözlerinden canlı ışıltılar ve gurur yayılıyor. Çünkü kendisi için Transit bir araçtan çok daha fazlasını ifade ediyor: Yoldaş. Claudius Maintz
Müşteriyle sıcak temastan kaçınmayın
Şirketler müşterisini elinde tutmak, yeni müşteri kazanmak veya mevcut müşterinin alışverişini artırmak hedeflerine kendi müşterisini tanıyarak ulaşabilir. Sadakat programları da şirketlerin bu arzusundan doğmuştur. Bilgi teknolojilerinin baş döndürücü hızla ilerlemesi, maliyetlerin azalması firmaların müşteriyle temas noktalarındaki yeteneklerini de geliştirmesini sağlamıştır. Artan rekabetin getirdiği pazar payını elde tutma çabası, şirketlerin Pazarlama Otomasyonu yatırımını artıran kritik faktörlerden biridir. Yapılan yatırımın başarısı operasyonel olarak sağlanan kalite ve mükemmeliyetten geçer.
Müşterinin alışkanlıklarını tanıyabilmek için satış noktalarından alınan alışveriş bilgilerinin merkezi bir veri tabanında toplanması ve önceki işlemleriyle eşleştirilmesi Pazarlama Otomasyonunun birinci aşamasıdır. Veri biriktikçe, şirket müşterisini tanır ve pazarlama aktivitelerini elde etmiş olduğu bu veriler doğrultusunda yönlendirebilir. Eğer bir şirket farklı satış kanallarında farklı satış sistemleri kullanmakta ise, her bir satış noktasından alınan farklı formatta verilerin merkezi bir veri tabanında birleştirilmeye çalışılması hem maliyetli hem de zaman zaman geri dönüşü olanaksız sorunlara yol açacaktır. Bu yüzden satış kanallarına yapılan yatırımlarda bu noktanın atlanmaması, birbiri ile uyumlu sistemler kurulması gerekmektedir.
Alternatif temas kanalları
Satış öncesi ve sonrası, tüketicilerle temas halinde olunan kanallar arasında alternatif kanallar, örneğin Çağrı Merkezi ve Web de vardır. Tüketiciler son yıllarda bilgi almak veya vermek amacıyla bu alternatif kanalları sıklıkla kullanmaya başlamışlardır. Bu kanalların da bir satış kanalı gibi değerlendirilip, merkezi entegrasyonunun sağlanması ve karşılıklı iletişime hazır hale getirilmesi rekabet açısından şirketi bir basamak yukarı çıkaracaktır. Bu kanallarda, müşterilerin tanınması pazarlama aktiviteleri için de bir fırsattır. Satın almış olduğu bir maldan veya hizmetten memnun kalmayan bir kişinin geri kazanılması için pazarlama aktivitesi yapılabileceği gibi, alınan geri bildirim üretim ve satış sürecine büyük katkı sağlayacaktır. Örneğin, bir pazarlama aktivitesinin başarısındaki bölgesel farklılıkları araştırmak için, müşterilerin Çağrı Merkezine ilettiği geri bildirim ilgili birimler tarafından değerlendirildiğinde, belki de mevcut olan bir eğitim problemini ortaya çıkartacak ve şirket, araştırmasını o yöne kaydıracaktır.
Pazarlama otomasyonunda ikinci aşama
Toplanan verinin doğrudan pazarlama aracı olarak kullanılması ise Pazarlama Otomasyonunun ikinci aşamasıdır. Tek yönlü olan iletişim bu aşamada pazarlama programları ile iki yönlü hale gelir. Artık tüketici ile sıcak temas başlamıştır. Çoğu zaman satış noktalarındaki kişilerin aracı olduğu bu sistemlere en iyi örnekler olarak şirketlerin sadakat kartları ve bankaların kredi kart sistemleri gösterilebilir. Bir mağazadan alışveriş yaparken sadakat kartınız olup olmamasına veya kullandığınız kredi kartına göre çeşitli avantajlar sunulmaktadır. Ödeme noktasındaki bu ilişkinin aracısı çoğu zaman satış görevlisidir. Size özel avantajlar, anında puan kazandırma, harcatma avantajları, promosyon ve kampanyalar hakkında bilgilendirerek size en fazla faydayı elde etmeniz için yardımcı olurlar. Bilgi donanımı tam olan bir satış görevlisi hem müşterisini memnun eder hem de kendisi yaptığı işten daha çok tatmin olur. Başarılı satışın arkasında satış noktalarındaki teknolojik altyapının yeterliliği, eğitimlerin zamanında ve doğru şekilde verilmesi, çıkabilecek sorunlar için destek hizmetlerin bulunması vardır. Kampanya verilerinin merkezi veri tabanına alınmasıyla da müşterilerin hangi tür kampanyaya cevap verdiği bilinebilir. Bu bilgiler doğrultusunda sadakat artırıcı kampanyalar yapılabileceği gibi belli ürünleri alma ihtimali olan müşterilere sadece kendilerine özel o ürünler veya hizmetlerle ilgili fiyat avantajları sunularak satışa önemli katkılarda bulunulabilir. Şirketler satış sürecinin devamlılığını sağlamak için sadakat kartlarını satış noktalarında müşteriyi tekrar tanıyarak iletişimde istikrar sağlamak amacıyla kullanmaktadırlar. Tüketicilerin cüzdanında hızla çoğalan bu kartlar, sunulan avantajlarla artık bir alışkanlık olarak taşınan ve kullanılan kartlara dönüşmüşlerdir.
Bütün süreçler entegre olmalı
Pazarlama otomasyon süreci şirketlerin diğer süreçlerinden bağımsız değerlendirilebilecek süreçler değildir. Satın almadan üretime, pazarlamadan satışa kadar tüm süreçler birbiriyle entegre olmalıdır. Bu entegrasyon için de şirketlerin bilgi teknolojilerine yapacakları yatırımlar büyük önem taşır.
Kurulacak altyapıların merkezi olması, esnek olması, karşılıklı iletişim için uygun olması, sorgulanabilir verileri depolayabilmesi ve bunların kolay erişilebilir olması gerekmektedir. Ana faaliyet alanına destek amacıyla kurulan eğitim, operasyon, satış destek ve bilgi işlem bölümleri bu süreçlerin hem kurulmasında büyük rol oynar hem de kurulmuş yapıları kendi iş alanlarında yoğun olarak kullanarak görevlerini yerine getirmeye çalışırlar.
Cem Göçtü
Operasyon Eğitim Takım Lideri,
Tanı Pazarlama ve İletişim A.Ş.
Bayiler de artık KoçAilem’e dahil
Beyaz eşyadan otomotive birbirinden farklı pek çok sektörde faaliyet gösteren Koç bayilerinin üye olabildiği ve her geçen gün üye sayısı artan kocbayi.com sitesinin şu anda 7353 üyesi bulunuyor. Türkiye’nin pek çok farklı il ve ilçesinde, farklı sektörlerde faaliyet gösteren Koç bayilerini ortak bir iletişim platformuna davet eden site, kampanyalarıyla da ilgi çekiyor. Sitenin, bir başka avantajı da bayilerin ikinci el eşya satışı konusunda birbirleriyle iletişim kurmasını sağlaması. Bayiler arası dayanışma ve sinerji oluşturmayı amaçlayan sitede şu kampanyalar yer alıyor: Arçelik indirimleri: 1 Temmuz - 30 Eylül 2006 tarihleri arasında geçerli olmak üzere, tüm Blomberg markalı solo ve ankastre ürünlerde yüzde 10 indirim, Arçelik ve Beko ütü, saç kurutma makinesi ve epilasyon aletlerinde yüzde 10 indirim, Arçelik ve Beko ankastre fırın ve ankastre bulaşık makinelerinde yüzde 10 indirim. Kangurum’da indirimler: Ayrıca kangurum.com sitesinden kocbayi.com üyelerine özel indirimli satışlardan yararlanmak da mümkün. Beldeyama’dan Koç bayilerine özel yaz indirimi: 1 Temmuz–31 Ağustos tarihleri arasında Yamaha XVS650A, YP400 Majesty, Cygnus RS, Cygnus X, YBR 125 ve BWS 100 Motosikletler, Koç bayilerine yüzde 5 indirim ile sunuluyor. Ford Otosan’ın Temmuz ayı sonuna dek süren kampanyasında ise yeni araç alımında kocbayi.com üyelerine yüzde 7 ile 12 arasında indirimler yapıldı.
Birlikten kuvvet doğar
Koç çalışanları, bayileri arasında dayanışma ve sinerji ortamı yaratan bir başka program da Koç Topluluğu çalışanlarını ve ailelerini kapsayan KoçAilem Programı. Üyelerin hayatlarını kolaylaştırmayı ve yaşam kalitelerini yükseltmeye katkıda bulunan uygulumalar sunmayı amaçlıyor KoçAilem. Banka işlemleri, araba ve ev alımı, günlük market alışverişi gibi pek çok gereksinimi KoçAilem programına üye şirketler tarafından karşılanıyor. Bayiler ve yetkili servislerin programa üye olmaları için 444 7276 numaradan “KoçAilem Çağrı Merkezi”ni arayıp, kendilerine ulaştırılan özel hazırlanmış mektuptaki “Kayıt Referans Numarasını” belirtmeleri yeterli. KoçAilem Kartı ise daha sonra kendilerine ulaştırılacak. Avantajlardan yararlanmak içinse KoçAilem Kartı’nı ve kimlik belgenizi göstermek yeterli olacak.
Maganda kurşunu sezonu!
Bugün bulunduğum damın üzeri oldukça tehlikeli. Neden derseniz, zira bulunduğum damın yakınlarında bir açık hava düğünü var! Bu satırları ülkemizi pek de tanımayan bir yabancıya okursanız, zavallı şaşırır ve size sorar: “Ben anlayamadı, bir düğünde ne tehlike olabilir ki?” Bir yabancı bu işin içinden çıkamaz, düşünür durur. Acaba damat ya da gelin yanlış karar verdiklerini anladılar da vazgeçmek mi istiyorlar, tehlikeden kasıt bu mu?.. Amaaaaa, içimizden biri bu soruyu asla sormaz. Çünkü bu ülkede akla ziyan pek çok şeyin bulunduğunu bilen her Türk, özellikle de yaz aylarındaki açık hava düğünlerinin “maganda kurşunsuz” geçmediğinin farkındadır.
Malumunuz bu yaz mevsimi de, adına “maganda kurşunu” deyip geçtiğimiz kurşunlar açısından epeyce verimli geçiyor. Televizyon haberlerinde ya da gazete sayfalarında her gün bir “maganda” kurbanıyla karşılaşmak artık kimseyi şaşırtmıyor. Bu konuda mizah öyküsünü aratmayacak bir TV haberini hiç unutmuyorum… Bundan yedi yıl kadar önce Denizli’de H. K. adlı bir vatandaş gece bir açık hava düğününe gitmişti. O gece de düğünde gene eline silah alanlar sağa-sola rasgele ateş etti durdu. H.K. silah atışları, şey yani düğün bitince evine geri döndü ve yattı. Fakat adamcağız ertesi gün müthiş bir baş ağrısıyla kalktı. Üzerinde anlatılmaz bir ağırlık vardı. Ağrılar geçmeyince hastaneye gidip röntgen çektirdi. Röntgen sonucunda H.K.’nın kafatasında bir mermi olduğu görüldü!.. Yani anlayacağınız, H.K.’nın başına ağrı girmese kafasına düğünde giren kurşunu belki de hiç fark etmeyecekti… Bu haber bana durumumuzun sadece magandalar açısından vahim olmadığını, kurşun yiyen vatandaşlar açısından da epeyce vahim bir halde olduğumuzu göstermişti…
Tabi aradan geçen yıllar içinde “maganda kurşunu” denen şey kanıksadığımız haberlerden biri haline geldi. Bu tür cinayetlere sesinizi biraz yükselttiğinizde, bazı milletvekilleri, insanın tüylerini diken diken yaparak; “Vatandaşı silahtan soğutmayın” diyebiliyordu ne de olsa!.. Oysa vatandaşın silahtan soğuduğu filan yoktu. Magandalığı ilke edinmiş vatandaş, her düğünü kana bulamadan rahat etmiyordu sanki. Soğumayan daha çok düğünlerdeki limonatalardı artık.
İş öyle bir noktaya geldi ki, açık havadaki düğünlere artık “Kır Düğünü” demenin bir anlamı yok. Bunların adını bir kere “Vur Düğünü” koyalım… Bu düğünlere gidenlere devletimiz ne zaman sahip çıkıp da, kask, çelik yelek filan dağıtacak acaba? Aklıma bir karikatür esprisi geliyor… Düşünün, yeni evli bir çiftin arabası gidiyor, arkalarındaki plakada; “Maganda kurşunsuz evlendik Mutluyuz!” yazıyor mesela!.. Ya da bir başka acı espri… Maganda görünümlü damat adayı, oturduğu bankta, evleneceği köylü kızın elini tutmuş şöyle diyor: “Pakize, sana dillere destan bir düğün yapıcam… Bizim düğünümüzde öyle kazara bir-iki kişi filan değil onlarca insan Kalaşnikofla taranacak, üzerlerine bomba atılacak, vahşetin en kralı olacak!.. Seni sedyelerde taşıtıcam!..”
Vaziyet gerçekten vahim… Açık havada düğüne giden birinin durumu Lübnan’da ya da Irak’ta bombalar altında yaşayanlar kadar riskli bu ülkede. Oynattıkları dizilerle insanları yıllardır şiddet manyağı yapanlar ya da insanımızın cahil kalmasının kendilerine “oy” olarak geri döneceğini düşünerek onu bu “cahil” haliyle sürekli “üreme”ye teşvik edenler, bu ölümler karşısında kıpırdayan birkaç kıla sahipler midir acaba?.. Özellikle de, evlilik çağına gelmiş zavallı kızlar gidiyor son zamanlarda bu maganda kurşunlarıyla.
Öyle bir ülkedeyiz ki, şimdi diyeceksiniz ki, o zavallı kız başkasının düğünündeki maganda kurşunundan kurtulsa ne olacak, yarın kendi düğünü sonrasında “Töre kurşunu” yok mu sırada?.. Bu arada yakındaki düğün başladığı için bendeniz yazıyı burada bitiriyorum, sipere çekilmem gerek ne de olsa!
Dostları ilə paylaş: |