ATİLLA KART (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben, öncelikle, TÜSİAD’ın yaptığı çalışmadan dolayı kendilerini kutluyorum, teşekkür ediyorum.
Anayasal sisteme bütüncül olarak bakıyorsunuz, değerlendiriyorsunuz. O görüşlere katılırız ya da katılmayız, o ayrı bir bahistir ama bu Anayasa çalışmaları için çok ciddi bir katkıdır, bir emektir bu. Bunun için yürekten kutluyorum. Teşekkür ediyorum.
Buradaki görüşleri biz zaten bölümler geldiği zaman, ilgili aşamalar geldiği zaman göz önüne alacağız. Kendi bakış açımıza göre, kendi siyasi anlayışımıza göre onların değerlendirmesini yapacağız ama şunu tekrar ifade ediyorum: Bu görüşler bize ciddi katkı sağlamıştır, sağlayacaktır. Bizim görüşlerimizin olgunlaşmasına katkı sağlayacaktır. Burada benim özellikle dile getirmek istediğim bir konu var. Büyük kuruluşların bu endişeyi yaşadıklarını ama Türkiye'nin bugün yaşadığı siyaset iklimi karşısında bunu dillendiremediklerini görüyoruz maalesef. Üst kurullar, o kuvvetler ayrılığı yapısı içinde çok önemli bir işlevi var, biliyorsunuz, teknik kurullar bunlar ama bakıyorsunuz o teknik kurullara siyasi iktidar eliyle o teknik nitelikle bağdaşmayan tamamen sübjektif, partizan atamaların yapıldığını görüyoruz ve üst kurullar işlevini kaybediyor, bu çok tehlikeli bir süreç tabii, çok yanlış bir süreç. Sözgelişi Kamu İhale Kurumu yapılanmasında bunu görüyorsunuz. Orada, biliyoruz ki sivil toplumun, meslek kuruluşlarının o yapıda görev alması gerekiyor, görev alıyor, nitekim başlangıçta da öyle ama giderek kanunlar yoluyla ya da başka yol ve yöntemlerle o sivil toplumun, meslek odalarının katılımının engellendiğini, doğrudan Hükûmetin ajanları yoluyla o yapının oluşturulduğunu görüyoruz. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konudaki görüşünüzü almak istiyorum.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Başkanım, benim de iki sorum olacak.
Kısa-uzun, Anayasa tartışmasının neresinde kurumunuz? Bu bir.
İki: Türkiye’de tek yüksek mahkeme yani yüksek yargı veya kanun denetiminde, yargı yolunda -çünkü yargı yolunun amacı içtihat birliğidir, yargı bağımsızlığına çok büyük vurgu yaptınız- tek yüksek mahkeme modeline TÜSİAD olarak nasıl bakarsınız?
Teşekkür ediyorum.
Üstadım sizin bir sorunuz var mı?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yok ama kendilerine teşekkür ediyorum, çok güzel bir hazırlık
Bir iki şey söyleyebilir miyim değerlendirmeyle ilgili olarak acaba?
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Buyurun.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tek söylemek istediğim şey, TÜSİAD’ın bu çalışmasının bütüncül bir çalışma olmasının önemi bence şurada: Biliyoruz ki TÜSİAD sadece kendi meslek alanıyla ilgili çalışmalar yapmıyor, bu anayasa görüşlerini hazırlarken çok geniş bir yelpazeden yararlandı, çok geniş bir bilgi birikiminden yararlandı. O bakımdan, söyledikleri bizim için çok değerli olacaktır.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Buyurun.
TÜSİAD YÖNETİM KURULU ÜYESİ VOLKAN VURAL – İlk soru, Anayasa’nın değiştirilemez maddeleri ve ikinci soru da ana dilde eğitim. Gerçekten de bizim platform olarak çalışmalarını sağladığımız uzmanlarımızın görüşleri bu kitapta yer alıyor. Yalnız daha önce konuşmamda da arz ettim. Bu yuvarlak masa toplantılarında ortaya konulan görüşlerin her biri TÜSİAD’ın görüşü değildir. Ben, TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi olarak bu raporun altına imza atmış değilim. Dolayısıyla bu bir TÜSİAD belgesi değildir, TÜSİAD’ın başlattığı bir girişimdir, sonucunda ortaya çıkan, bize göre, değerli bir çalışmadır.
Değiştirilemez maddeler konusunda TÜSİAD’ın bir talebi yoktur.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani “Ana dilde eğitim Türkçe.” diyorsunuz.
TÜSİAD YÖNETİM KURULU ÜYESİ VOLKAN VURAL – Ana dilde eğitim Türkçe ve diğer diller de seçmeli ders olarak okutulacak. “Eğitim dili Türkçedir.” diyoruz.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani başka bir dille eğitim olmaz diyorsunuz? Yani onu doğru anlamak için…
TÜSİAD YÖNETİM KURULU ÜYESİ VOLKAN VURAL – Eğitim dili Türkçe.
ALTAN TAN (Diyarbakır) - Metinde farklı söylüyor…
TÜSİAD YÖNETİM KURULU ÜYESİ VOLKAN VURAL – TÜSİAD’ın görüşü, eğitim dilinin Türkçe olduğu merkezindedir.
Efendim, “Türk milleti etnik bir kavram mıdır?” Bize göre değildir, biz böyle anlamıyoruz. Biz Atatürk milliyetçiliğini de böyle anlamıyoruz. Bizim anlayışımız, Türk milleti kavramının bütün ülkemizde yaşayan tüm vatandaşları kapsayan geniş bir anlam taşıdığı merkezindedir. O şekilde yorumluyoruz ama bu konuda tereddütler var ise toplumda, bu tereddütleri bir şekilde giderecek ibarelerin vatandaşlık tanımı vesaire çerçevesinde bulunmasında birleştiricilik adına yer veriyoruz.
“TÜSİAD niçin bu konularla uğraşıyor?” diyordunuz? Şunun için uğraşıyor…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bir suçlama olarak almayın.
TÜSİAD YÖNETİM KURULU ÜYESİ VOLKAN VURAL – Hayır, yok. Ben bunu açıklama gereğini duyuyorum, memnuniyetle de açıklamak isterim.
40’ıncı yılını kutlayan bir kuruluş, son yirmi yılda niye demokratikleşme, niye Anayasa gibi konularla, işte kadınların eşitliği vesaire gibi konularla uğraşıyor? Çünkü TÜSİAD Türkiye'nin dışa açılan önemli yüzlerinden bir tanesi, dünyadaki gelişmeleri çok yakından izleyen bir kuruluş. Biz küreselleşme içinde rekabet eden bir kurumuz yani üyelerimiz böyle. Küresel bir dünyada yaşadığımızın bilinci içinde ve bu dünyanın çoğulcu bir dünya olduğunu, insan haklarına önem veren, demokratik değerleri taşıyan toplumlarla iletişim içindeyiz. Soğuk savaştan sonra iki kutuplu dünya çıktı ama bence yeni bir iki kutup çıktı; bir demokratik düzene sahip olan ülkeler, çağdaş demokratik düzene sahip olan ülkeler, biri de olmayan ülkeler. TÜSİAD’ın tercihi Türkiye'nin çağdaş demokratik standartlara ulaşmasıdır, Avrupa Birliği sürecini e bu nedenle başından beri desteklemiştir TÜSİAD. Yani TÜSİAD kendi varlığını demokratik bir ülkede görmektedir, kendi varlığının gelişmesini, dünyayla rekabet edebilme gücünü Türkiye'nin demokratik, insan haklarına saygılı, çoğulcu yapısında görmektedir. Onun için bu konularla uğraşıyoruz ve çok da eleştiri alıyoruz zaman zaman haklı olarak.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Ben yanlış anlaşılmaya meydan vermemek için söylüyorum.
Bunca yıldır Türkiye'nin dünyayla ekonomik entegrasyonuyla uğraşan bir yapı yani en ziyadesiyle uzmanlık sahasındasınız. Biz her yerde bir anayasa profesörü bulabiliyoruz ama her yerde, dünyayla ticari bağları olan bir yapı bulamıyoruz. Dolayısıyla benimki sadece bir öncelik açısından. Yani diğer konularla da ilgilenecek ama önceliği ekonomik sahaya verirseniz… Mesela bu Anayasa yapısında da öncelikle bu uzmanlığa ihtiyaç var çünkü nerede tıkanıyorsunuz, neresi tıkıyor sizi bunları en iyi sizler biliyorsunuz. Söylemek istediğim sadece oydu.
TÜSİAD YÖNETİM KURULU ÜYESİ VOLKAN VURAL – Tabii efendim. Anlıyorum, gayet tabii anlıyorum ama bizim de derdimiz, bizim de amacımız yani Türkiye'nin ekonomik gelişmesi için demokrasisinin de sınıf atlaması gerektiğidir.
“Kısa-uzun anayasa.” Kısa anayasadan yanayız.
Tabii Türkiye’de özerk kurumların, düzenleyici kurumların bağımsızlığı çok önemli. Bunlardan bir kısmının da hasbelkader kurulmasında katkım oldu, eski Avrupa Birliği Genel Sekreteri olarak çünkü Türkiye’deki bu son demokratikleşme şeyi Türkiye'nin Helsinki Zirvesi’nde adaylığının kabulünden sonra başladı. Bu süreç içinde de Avrupa Birliği yetkililerinin de telkinleriyle pek çok alanda bağımsız düzenleyici kurullar kuruldu. Bence, bu bağımsız düzenleyici kurullara piyasa ekonomisinin ihtiyacı var. Bugün Avrupa’da yaşanan sıkıntıların bir kısmının bu gibi mekanizmaların etkin çalışmamasından kaynaklandığını düşünüyoruz. Türkiye bunları sağladı ama bunları geliştirmek lazım, bunları daha da ilerletmek lazım diye düşünüyorum.
ATİLLA KART (Konya) – Teşekkür ediyoruz.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Benim sorularım vardı? Uzun anayasa-kısa anayasa…
TÜSİAD YÖNETİM KURULU ÜYESİ VOLKAN VURAL – Kısa anayasayı tercih ediyoruz.
Tek mahkeme konusunu sordunuz. Bizim o konuda bir çalışmamız olmadı. Biz hep Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay modeli üzerine çalıştık.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çok teşekkür ediyorum.
Arkadaşlar, sağ olun. Havuzumuza iradeniz net şekilde aktı. Yazılı metinleri göndereceksiniz.
TÜSİAD YÖNETİM KURULU ÜYESİ VOLKAN VURAL – Tabii.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hazırlanmış yazılı metinler eskiden beri elimizde var ama Atilla Bey bilhassa Bülent Tanör’ün çok değerli bir çalışması, “Demokratikleşme Perspektifleri.” Arkadaşlarımıza verirseniz seviniriz.
Teşekkür ediyorum.
TÜSİAD YÖNETİM KURULU ÜYESİ VOLKAN VURAL – Ben teşekkür ederim.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Oturumu kapatıyorum.
Kapanma Saati: 10.44
İKİNCİ OTURUM
Tarih: 05/12/2011
Açılma Saati: 10.49
----- 0 -----
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli arkadaşlar, oturumu açıyorum.
MÜSİAD temsilcileriyle görüşeceğiz. Temsilciler Ömer Cihat Vardan, Genel Başkan; Nail Olpak, Genel Başkan Yardımcısı.
Sayın Başkan, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Atilla Kart, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Oktay Öztürk, Barış ve Demokrasi Partisi olarak Altan Tan, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak Ahmet İyimaya, Uzlaşma Komisyonunu temsilen Anayasa havuzuna iradenizin akmasını sağlayacak şekilde mekanizmayı, çalışmayı, oturumu başlatıyorum. Hayırlı olsun.
Süre kırk dakikadır çünkü binlerce dinleyeceğimiz NGO’lar var. Biz tamamen sizi dinleyeceğiz. Tutanaklar gizlidir, en aykırı önerileri dahi ortaya koyabilirsiniz. Hazırlık aşamasında, taslak aşamasında tabii bunlardan genişçe yararlanacağız. Çalışmamızın hayırlı olmasını diliyorum. Teknik heyet de ayrıca bu toplantıya katılıyor. Teşekkür ediyorum.
Buyurun.
MÜSİAD GENEL BAŞKAN ÖMER CİHAT VARDAN – Efendim, ben de sizlere öncelikle bizleri davetinizden dolay çok çok teşekkür ediyorum. Bu çalışmanın da ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Hakikaten önemli bir çalışma, önemli bir iş başlamış vaziyette. Bu çalışmayı başlatan ve emeği geçen herkese de şükranlarımı arz etmek istiyorum.
Sayın Başkanım, kıymetli üyeler; sizlerin de yakından takip ettiğiniz üzere bizler MÜSİAD olarak kurulduğumuz günden bu tarafa, yaklaşık yirmi bir yıldır, ülkemizin önüne gelen sorunlarla alakalı özellikle ekonomik ve sosyal alanda elimizden geldiği kadar çalışmalar yapmaktayız, bunları kamuoyuyla paylaşmaktayız. Bu vesileyledir ki bugün Allah’a çok şükür eğer Anadolu sermayesi belirli bir yerden bir yere gelmişse bunda da katkımız olduğundan dolayı memnuniyet duyuyoruz.
Tabii ki ülkemiz oldukça dünden bugüne mesafe almış vaziyette. Bu hedef doğrultusunda biz birçok çalışmayı yapmaya gayret ettik, sivil inisiyatifi ve demokrasinin gücüne inanan bir duruş sergilemeye çalıştık ve karar vericilere de bu bağlamda yeni bakış açıları sunmaya gayret ettik.
Hazırladığımız ekonomi raporlarıyla alakalı şöyle geriye dönüp baktığımızda, 2008 yılında hazırlamış olduğumuz ekonomi raporunun başlığını “Demokrasi ve İstikrar İçinde Kalkınma” diye belirlemiştik. 2010 yılı ekonomi raporumuzun başlığında da “Ekonomide ve Demokraside Yükselme Zamanı” olarak bunu belirlemiştik. Tabii biz bunları söylerken ülkemiz içinde yaşamış olduğumuz durum, yaşadığımız olaylar ve bunların çerçevesinde ekonomik gelişmeye bağlı olarak neden bu türlü bir mesaj vermek gereğini hissettiğimizi anlatmaya çalışmıştık. Tabii sivilleşmenin önemine o günlerde de vurgu yapmış ve dönemin konjonktürüne ve öngörülerimize uygun mesajlar vermeye çalışmıştık.
Tabii bunu yaparken de maalesef zaman içinde, ülkemizde muhtelif zamanlarda demokrasinin kesintiye uğradığını tecrübe ettik ve bu dönemlerin her birinde ekonomide de zafiyete uğradığımızı gördük. Dolayısıyla konuya ilişkin görüşlerimizi de bu bağlamda devamlı dile getirmeye çalıştık. Şimdi de tabii yeni anayasa tartışmalarının, beklentilerinin üst düzeyde olduğu bir dönemde MÜSİAD olarak da yaklaşık altı aydır, hatta biraz daha geçkin bir süredir, titiz bir çalışma sergilemeye gayret ettik ve sizlere de takdim etmiş olduğum Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Önerisi Taslağı’nı tamamlayarak geçen hafta perşembe günü de bunu kamuoyuyla paylaştık efendim.
Aslında, sivil, çoğul bir yeni anayasa ihtiyacı geride bıraktığımız bu on yıl içinde hep söylenegelmekteydi ve ülkemizin de göstermiş olduğu performans nedeniyle eskiye oranla daha çok dile getirilmekte olduğunu hepimiz görüyoruz. Bu gelişmeler, ülkemizin aslında her anlamda makas değiştirdiği, makas değişimine ihtiyacı olduğunu net şekilde de göstermektedir. Üretim yapımızdan gelecek planlamamıza, iş yapma şekillerinden mevzuat değişimine kadar sıralayabileceğimiz birçok alanda bir zihniyet değişimine ihtiyacımız olduğunu ifade ediyoruz. Hatta, bu düşüncemizi de bizim bu seneki ekonomi raporumuzda tam anlamıyla dile getirdik. Ekonomi raporumuzun başlığını da “Stratejik Dönüşüm” aldı. Bunu tabii iş adamları olarak biz kendimize söylüyoruz, aynı şekilde kamu yönetimine söylüyoruz, aslında tüm halka bizim zihniyetimizin değişmesi gerektiğini çünkü 2023 hedeflerine odaklanıyorsak eğer bizim her alanda bu hedefe odaklanmamız gerektiğini işaret etmeye çalışıyoruz. İşte, bu yapısal reformları işaret ederken bunların içinde belki en önemlisinin de yeni anayasa ihtiyacı olduğunu da söylüyoruz.
Dolayısıyla bizler ülkemizin gelecek planlarını başarması için daha özgürlükçü, müteşebbis ruhu destekleyen ve insanına güvenen, ayrılıkçılık yerine toplumsal uzlaşmaya dayalı sivil bir yeni anayasa idealini de gönülden desteklemekteyiz. Diğerini ötekileştirmeyen, toplumun tüm kesimlerini kucaklayan ve toplumsal mutabakata dayalı ve sivil siyaseti şekillendiren bir toplum sözleşmesi yeni anayasamızın temel prensipleri olması gerekir diye düşünüyoruz.
Sizlerin de bildiğiniz gibi, ülkemizde anayasa yapım sürecinin başladığı 1876 yılından bu yana beş anayasa deneyimi yaşadık. Üzülerek belirtmek isteriz ki bu anayasaların ortak noktası, yapım süreçlerinde siyasal katılım eksikliğidir. Toplumsal katılımı sağlamak yerine, topluma dayatılan veya önüne konulan bu anayasalar demokratik meşruiyetten mahrum kalmıştır. Bizce bugün toplumda giderek artan sivil anayasa söyleminin ve özleminin özünde iki talep yatmaktadır. Bunlardan ilki darbelerle yapılmış anayasa yerine sivil toplumun katılımıyla bir anayasa yapılması, ikincisi de demokratik kurumlar üzerindeki vesayet görüntüsüne son verilmesidir. 177 maddelik bu 1982 Anayasası toplumun beklentileri ve ihtiyaçları doğrultusunda bundan önce 1995, 2001 ve son olarak 2010 yıllarında katılımcı demokrasinin önündeki engelleri kaldırmak, özgürlükleri güçlendirmek ve daha adil ve bağımsız bir yargı sistemini oluşturmak amacıyla müteaddit defalar değiştirilmiştir. Sonuçta, bugün itibarıyla yarıya yakın maddesinin değiştiği -ki sizler bunu zaten biliyorsunuz- 1982 Anayasası’nın bütünlüğü kaybolmuş ve yeni bir anayasanın gerekliliği konusunda toplumda artık herhangi bir tereddüt kalmamıştır. Bununla beraber, yine yakından takip ettiğiniz, bildiğiniz gibi, sizlerin de mensubu bulunduğunuz tüm siyasi partiler 2011 genel seçimleri öncesi, seçim bildirgelerinde yeni anayasa yapmayı seçmenlerine vaat etmişlerdir. Sonuçta, oluşturulan bu komisyonun da bağlı olduğu Uzlaşma Komisyonu verilen sözlerin yerine getirilmesi için oldukça ideal ve önemli bir fırsat yakalamıştır. Şimdi, tüm halkımız hepimizden, sizlerden bu konunun çözümü için somut adım beklemektedirler. O nedenle de bu toplantıların, bu görüşmelerin oldukça önemli olduğunu düşünüyoruz.
Kıymetli Başkanım, değerli üyeler; toplumumuzun genelinde oluşan bu beklenti neticesinde, bizler de MÜSİAD olarak bu ihtiyaca yönelik daha önce 2000 ve 2008 yıllarında görüş mahiyetinde yapmış olduğumuz çalışmalara ilaveten bir çalışma daha yapmaya karar vermiş bulunuyoruz, bulunduk. Sizlerle paylaştığımız, biraz evvel vermiş olduğumuz Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Önerimize kadar çok farklı fikirleri kendi içimizde tartıştık. Daha öncekiler gibi görüş ve önerilerimizi içeren bir çalışma mı yapalım, yoksa bütüncül bir anayasa önerisi mi hazırlayalım diye bu konu hakkında da istişare ettik. Nihayetinde, ülkemizin dünya konjonktüründe geldiği noktayı da düşünerek olayları topyekûn değerlendirebilecek
olayları topyekûn değerlendirebilecek, birbirleriyle tutarlı ve bağımlı maddelerden oluşacak ve genel itibarıyla bizlerin beklentilerini net ve tam olarak ortaya koyacak bütüncül bir anayasa önerisi hazırlamaya karar verdik. Öncelikle, yeni anayasanın nasıl olması gerektiğine ilişkin genel prensipleri belirledik. Bu kapsamda, yeni anayasanın anlaşılır ve sade bir sistematiğe sahip, resmî ideolojiden arınmış, tüm toplumu biçimlendiren değil kucaklayan, devletin temel niteliklerini koruyan, özgürlükleri evrensel normlar seviyesine çıkaran, tam demokratik kurumsallaşmayı sağlayan, siyasal katılım kanallarını açan bir anayasa olması gibi ortak beklentilere ulaştık. Bu prensiplerin belirlenmesinin ardından bugüne kadar özgürlükler lehine yapılan tüm kısmi değişikliklere tam destek veren camiamız Türkiye'nin önünü açacak ve toplumsal uzlaşmayı sağlayacak çözümlerin önünde engel olmayan yeni bir anayasa önerisi sunmayı bir görev bilmiştir. Bu inançla benim ya da ötekinin değil “bizim anayasamız” denebilecek bir öneriyi ortaya koymaya çalışmıştır. Bu düşüncelerle hazırlanan ve özgür birey, çoğulcu toplum ve tarafsız devlet ilkelerine vurgu yapan anayasa önerimiz toplumdaki farklılıkları ortadan kaldıran değil var olan çoğulcu yapıyı koruyan bir yapı içermektedir.
Sayın Başkanım, kıymetli üyeler; sonuç olarak MÜSİAD kısa ve özlü bir anayasa ilkesinden hareketle üç ana kısımdan oluşan 78 maddelik bir öneri hazırlamıştır. 1982 Anayasası’nın mantığı tersine çevrilerek devlet yerine birey, güvenlik yerine özgürlük, kötü niyet yerine iyi niyet öncelik hâline getirilmiştir. Mevcut Anayasa yaklaşık yüz madde kısaltılmış olmakla birlikte Anayasa’nın içeriği boşaltılmış değildir. Bir anayasada düzenlenmesi gereken zorunlu konulara yer verilmiştir, gereksiz tekrarlardan kaçınılmış, söylenmemesi hiçbir boşluk doğurmayan ifadeler anayasaya konulmamıştır. Böylece mutlaka söylenilmesi gerekenlerle sınırlı kalınmıştır. Konu bütünlüğü gözetilerek aynı konuya ilişkin hükümler tek bir maddede toplanmıştır. Bu yöntemle madde sayısının azaltılması, dilinin sadeleştirilmesi ve sistematiğinin basitleştirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın hazırlanmasında sorunlu görülen alanlar uluslararası hukuk ve karşılaştırmalı hukuk çerçevesinde ele alınmıştır. Uluslararası insan hakları hukuku, temel hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde minimum ölçü kabul edilmiş ve özgürlükler bakımından en iyi uygulamalar esas alınmaya çalışılmıştır.
Konuşmamın başında da sizlere belirttiğim gibi, yeni anayasaya ilişkin görüş ve değerlendirmelerimizi içeren bu öneri yaklaşık altı aylık bir çalışmanın sonucunda ortaya çıkmıştır. MÜSİAD üyeleri arasında oluşturulan anayasa ön çalışma komisyonu genel ilke ve esasları belirlemiş, hazırlanan öneri ise MÜSİAD anayasa çalışma komitesinin uzun süren çalışmaları neticesinde nihayete erdirilmiştir. Tüm detaylarını, ön ve arkada gerekçeleri var, genel gerekçeleri var ve sonunda da madde gerekçeleri var, bu şekilde 168 sayfalık çalışmamızda bulacağınız ve kamuoyuyla paylaştığımız önerimizde öne çıkan hususları müsaadenizle sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bir, anayasanın başlangıcı: Anayasaya eşit vatandaşlık temelinde, insan onuruna dayanan, tam demokratik devleti esas alan bir başlangıç yazılmıştır. Anayasa resmî ideoloji görüntüsünden arındırılmıştır. Anayasanın başlangıcı anayasa metnine dâhil edilmemiştir.
İki, değiştirilemeyen maddeler: Devletin şekli ve nitelikleri korunurken bu ilkelerin değişmesi Meclisin ve seçmenlerin üçte 2 çoğunluğunun iradesine bırakılmıştır. Bunun gerekçesi de zaten maddelerinde yazıyor, 26’ncı madde de hukuk kurallarının değişmezliği hukuk mantığına aykırı olması prensibiyle, hukukun da dinamik bir süreç olduğu gerekçesiyle ve değişen toplumsal koşullar umulmadık değişiklikler gerektireceği düşüncesiyle bunu biz ele aldık ama her gün de devletin şekil ve nitelikleri her akla geldiği şekilde değiştirilemeyeceği gerekçesiyle bunu bazı koşullara bağlamış bulunmaktayız.
Üçüncü konu egemenlik: Egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu tanımı yerine egemenliğin sahibinin millet olduğunun vazgeçilmezliği vurgulanmış, Türk milleti kavramı etnik kimliklerin ötesinde ortak kimlik olarak görülmüştür. Bunların da açıklamaları hepsinin var.
Dördüncü konu, temel hak ve özgürlüklerin güvenceleri: Taraf olunan insan hakları anlaşmalarına uygun olarak tüm insan hak ve özürlüklerine ilişkin temel insan hakları kanunu çıkarılması öngörülmüştür. Temel hak ve özgürlüklerin niteliği insan onuru kavramına dayandırılmış, sınırlama güvenceleri somutlaştırılmış, olağanüstü hâller hukuk devletine uygun güvencelere bağlanmıştır.
Beşinci olarak olağanüstü yönetimler: Olağanüstü yönetim usulleri sıkıyönetim ve olağanüstü hâller olarak tek bir maddede toplanmış, sıkıyönetim ve olağanüstü hâl sebepleri sayılmış, durdurma yerine sınırlama anlayışı kabul edilmiş, çekirdek hakların kapsamı genişletilmiştir. Olağanüstü yönetim ilan etme yetkisi Bakanlar Kuruluna bırakılmıştır.
Altıncı olarak ulusal insan hakları kurumları: Temel hak ve özgürlüklerin korunmasına ilişkin özel bir madde ilk kez genel hükümler içinde düzenlenmiş, ulusal insan hakları kurumları tanınmış ve bu kurumları kurma yönünde devlete yükümlülük getirilmiştir.
Önce çıkan hususlardan yedincisi ise din ve vicdan özgürlüğü konusunda ortaya çıkıyor. Din ve vicdan özgürlüğü kişilerin inançlarını şiddet içermemek kaydıyla dilediğince yerine getirebilecekleri tarzda düzenlenmiştir. Bunun yanı sıra bu özgürlük ebeveynin çocuklarına kendi dinî inançları yönünde eğitim verilebilmesini isteme hakkını da içerecek şekilde düzenlenmiştir. Dinî hoşgörü ve inançlara saygı çerçevesinde din kültürü ve ahlak dersinin zorunlu dersler arasında sayılması ancak her ailenin ve kişinin kendi isteği doğrultusunda ilk ve ortaöğretim okullarında seçmeli din dersi istemesi kabul edilmiştir.
Yine öne çıkan hususlardan vatandaşlık tanımı: Vatandaşlık tanımı Avrupa Vatandaşlık Sözleşmesi çerçevesinde objektif unsurlara bağlanmıştır.
Dokuzuncu olarak siyasi partilerin kapatılması hususunu görüyoruz. Burada da siyasi parti yasakları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve Venedik Komisyonu raporları çerçevesinde yeniden düzenleniyor. Tüzük ve programından kaynaklanan aykırılıklarda önce ihtar şartı getiriliyor, eylemlerden ötürü açılacak kapatma davalarında odak olması korunuyor, Meclisteki partilere karşı kapatma davası açılması hususu da Meclisin kararına bağlanıyor. Kapatma yaptırımından önce de bir sonraki seçimlere katılmama yaptırımı benimseniyor.
Eğitim hakkı ve ana dilde eğitim konusu da bir başka öne çıkan husus. Eğitim hakkı kapsamında eğitimin amaçları yeniden belirleniyor, kılık kıyafet ve dinî sembollerin eğitim hakkının özüne zarar verecek şekilde bir sınırlama nedeni olamayacağı hükme bağlanıyor.
Özel okulların devletin gözetim ve denetiminde belli bir din ya da dilin eğitimini verebileceği kabul ediliyor, eğitim ve öğretim dilinin Türkçe olduğu kabul edilirken ancak ana dilde eğitim ve öğretim hakkı da tanınıyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşuyla ilgili değişik bir husus var burada eskisinden farklı olarak. Milletvekili sayısının 600 olmasını öngörüyoruz fakat bunların içinden 100 milletvekilinin ülke seçim çevresinden seçilmesi öngörülüyor. Hani devamlı tartışılan Türkiye milletvekilliği hususunda olduğu gibi. Milletvekili seçilme koşulları arasından askerlik şartını kaldırıyoruz. Affa uğrayan suçlar istisna olmaktan çıkarılıyor ve seçilemeyecek suçların alt sınırı da beş yıla yükseltiliyor.