KAGİDER GENEL BAŞKANI GÜLTAN TÜRKTAN – Çok teşekkür ederiz efendim, sorumluluk üstlenme görevini gereğince, belki de fazlasıyla yerine getireceğimizi düşünüyorum.
Bir konu daha var ki, Türkiye’de yasa yapma süreci, Parlamentomuzun yasa yapma süreci biraz sorunlu. Hele anayasa yapma süreci, muhakkak halkın duyumu çerçevesinde sizi partiler üstü yapacaktır. Yani anayasa bir parti konusu değil partiler üstü bir konudur ve tarih bunu yazacak “Bu beyler yaptı, bu komisyon yaptı.” diye bunu yazacak. Onun için, sorumluluğunuza en ufak bir katkımız olabilirse, emrinizdeyiz.
FARUK BAL (Konya) – Ben Sayın Başkanın “Bu beyler bu anayasayı yaptı.” diye bizimle gurur duyacağını ifade edince, keşke “Bu hanımefendiler bu anayasayı yaptı.” şeklinde de söyleyebilseydik çok daha mutlu olurdum. Çünkü milletimizin, son rakamlara göre yüzde 50’sinden bir fazlası hanımefendi veya kız.
KAGİDER GENEL BAŞKANI GÜLTAN TÜRKTAN – Evet, maalesef.
FARUK BAL (Konya) – Çoğunluğa geçtiniz, ama doğrusunu isterseniz, özellikle bizim partimizde yeterince temsil edilememenizi ben bizim bir eksikliğimiz ya da hanımefendilerin teveccühünde bir cazibe noktası oluşturamadığımızı düşünüyorum.
bizim bir eksikliğimiz ya da hanımefendilerin teveccühünde bir cazibe noktası oluşturamadığımızı düşünüyorum.
KAGİDER’e çok teşekkür ediyoruz, ben çok yararlandım. Ama anlayamadığım bir konu var. Eşitliği tanımladınız “maddi eşitlik” diye, ben bunu anlayamadım, bilmiyorum arkadaşlar bu nedir, Maddi eşitlik nedir, onu biraz açarsanız sevinirim.
KAGİDER ÜYESİ HATİCE UÇUM - Yani bu daha çok kadınlar, daha çok değil özet talebimiz bizim esasında. O motivasyonla oluşturduğumuz bir başlık burası. Yani kadına ilişkin, kadının insan haklarına ilişkin bütün talebini kapsayan bir başlık bu.
FARUK BAL (Konya) - Pozitif ayrımcılığın hayata geçirilmesi.
KAGİDER ÜYESİ HATİCE UÇUM – Evet evet. Yani her ne kadar ayrımcılık sözcüğü çok hoş gelmese de uluslararası bütün belgeler, sözleşmeler bu şekilde telaffuz ettiği için biz bu sözcüğü kullanmayı doğru buluyoruz.
KAGİDER YÖNETİM KURULU ÜYESİ ŞULE YÜKSEL – Buna bir ufak ilavem olacak. Dünyanın gelişmiş Avrupa topluluklarında daha öne çıkıyor bu, kadına duyarlı, daha doğrusu “cinsiyete duyarlı devlet bütçesi” diye bir konu var. 2012 bütçesi hazırlanırken Sayın Maliye Bakanı bu konuyu da dikkate alacaklarını söylemişlerdi ama biz 2012 bütçesi yayınlandığında bunun içinde bu konuya refere eden herhangi bir şey bulamadık. Gelişmiş ülkeler bütçelerini sınıflarken gerek belediyeler gerek genel yönetim tüm bakanlıklar düzeyinde… Bu Kadın Bakanlığına bütçe vermek gibi bir şey düşünmeyin. Örneğin spor bakanlığı… Bir tane futbol sahası yaparken bir tane de kadının kendini daha çok içinde hissedeceği bir spor alanında da bir şey yapabilir. Bir mahallede belki bir voleybol alanı, belki bir yürüyüş parkuru, belki… Anlatabiliyor muyum? Yani tüm bakış açısının… Bir kaynağı var devletin evet, bu kaynağı dağıtma yetkisini biz veriyoruz devlete, evet; ama vatandaşların yüzde 51’i kadın. Dolayısıyla hani bütçeler ve projeler yapılırken bu bakış açısından da süzüp kadına duyarlı bir yatırım modeli de oluşursa biz bundan mutlu oluruz, kadınlar mutlu olursa devlet de daha mutlu olur diye düşünüyoruz. Bakanların da benzer açıklamaları var aile içi huzurla ilgili, biraz da bunu kastettik.
KAGİDER BAŞKANI GÜLDEN TÜRKTAN - Sadece Parlamentonun temsili değil tapularda temsilde de kadın çok düşük yani ekonomik bir birey olarak kadın çok az. Bakmayın bize, biz buraya bu kadar kişi geldik ama kadın ekonomide çok az yer alıyor. Onun da teşvik edilmesi bir bütçeyle olacak.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Teşekkürler.
Altan Bey…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ben de arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Herhangi bir sorum yok.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çok sağ olun arkadaşlar. Dinledik, tutanaklara geçti, yararlanacağız fakat gerçekten sunum da farklı oldu, çok etkin ve etkileyici oldu. Bir defa komisyonumuzun tamamı kadın etkili komisyon çünkü gündüzün yaptıklarımızın akşam hanımlarımızın, eşlerimizin onayından geçmesi zorunluluğu var. Onun için örtülü bir hanım vesayeti altında olduğumu size itiraf edebilirim.
KAGİDER ÜYESİ MELTEM GÜRLER - Çok önemli olduğunu düşündüğümüz bir konunun daha altını çizmek istiyoruz.
Biz bugün Parlamento Muhabirleri Derneğini de ziyaret ettik, onlardan da aynı şeyi rica ettik ama asıl size söylememiz lazım. Lütfen siz partilerinizle de paylaşın. Biz Parlamentoda kavga görüntüleri görmek istemiyoruz. Bu hele şimdi önümüzde Anayasa süreci var, çok önemli, çok endişe ediyoruz. Bu kaygımızı sizinle paylaşmak zorundayız. “Size güveniyoruz.” demek istiyoruz.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hoş geldiniz.
Derneğinizi temsilen Hocam, meslektaşım sizleri dinleyeceğiz, kırk dakika ve anlatımlarınız olduğu gibi kayda alınıyor, dijital kayıt var. Yararlanacağız. Biz sadece sizi dinliyoruz. Belki sonlara doğru beş dakika, on dakika arkadaşlarımıza, bizlere fırsat tanırsanız değerlendirme imkânı olabilir belki. Şu anda Cumhuriyet Halk Partimizden Atilla Kart arkadaşımız, Milliyetçi Hareket Partisinden Faruk Bal arkadaşımız, Barış ve Demokrasi Partisinden Altan Tan arkadaşımız ve ben Adalet ve Kalkınma Partisinden Ahmet İyimaya Hocam dinliyoruz. Hanginiz başlayacaksınız söze bilemiyorum, buyurun.
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN - Sayın Avukat Hüseyin Numan Bilir arkadaşımız bizim hukuk danışmanımız. Derneğimiz kurulalı dokuz sene oldu. Onun görüşlerini yönetim kurulumuzla tartıştık, konsensüs içinde buraya geldik.
Ben öncelikle bir derneğimizden çok kısaca -küçük bir sunumum var- söz edeceğim. Daha sonra sözü arkadaşıma bırakacağım. Anayasayla ilgili genel görüşlerimizi ve eğitim özelinde düşündüklerimizi size aktaracağız tabii ki.
Derneğimiz 23 Haziran 2003’te kuruldu. Bu sene haziranda dokuz sene oluyor kurulalı. Köy enstitülerinin eğitim felsefesi, günümüz eğitim sistemine ilişkin bilimsel çalışmalar, ulusal ve uluslararası seminer, sempozyum ve yarışmalar düzenlemek ve bu çalışmaları desteklemek; eğitim kurumları, yerel yönetimler, kamu kuruluşları ve diğer sivil toplum kuruluşları ile uluslararası ilişkiler içinde projeler geliştirmek ve uygulanması için gerekli koşulları yaratmak; köy enstitülerinin bina ve arazi durumlarını incelemek, iyileştirme ve onarım çalışmalarına öncülük etmek, konuyla ilgili resim, bilgi ve belgeleri bir araya toplayarak arşivi ve müze oluşturmak; köy enstitülerinin eğitim sisteminin günümüz koşullarına göre yorumlanarak yeniden hayata geçirilmesi için her platformda her türlü girişimde bulunmak ve yapıcı bir tutum içinde olmak. Amaçlarımızı böyle özetleyebiliriz. Dokuz sene sonra bugün geldiğimiz yere baktığımızda bunların uluslararası ilişkiler kısmı hariç ülke çapında olanlarından birçoğunun ilk adımlarını atmış, bazıları konusunda da bayağı gelişme kaydetmiş olduğumuzu görüyoruz.
Kurucu üyelerimizin arasında -öğretim üyeleri, çeşitli mesleklerden arkadaşlar, sanatçılar, avukatlar, öğretmenler- çok değişik mesleklerden 25 üyemiz var. Bu sene yaptığımız genel kurul sonunda da 2 öğretim üyesi, 2 öğretmen, 1 sanatçı ve 1 makine mühendisinden oluşan bir yönetim kurulumuz var. Eskişehir, Ankara, Malatya, Kütahya Simav ve Bartın ve Konya’da temsilciliklerimiz var.
Projelerimiz ve ürünlerimiz var. Gururla sunacağım ürünümüz benim yazarı olduğum arkadaşımla birlikte “Beşikdüzü Köy Enstitüsü Hikâyesi Bitmedi” kitabının Meclisin arşivine de girdiğini görünce çok sevinmiştim. Bu kitabımız arşiv fotoğraflarından ve Beşikdüzü Köy Enstitüsünün hikâyesini anlatıyor. İki belgesel filmimiz var. Bunları tabii köy enstitülü öğretmen torunları yapıyorlar genellikle biz de destek veriyoruz. Katkı yaptığımız önemli bir proje var ki bunu ben daha sonra Anadolu Öğretmen Liseleri Genel Müdürü Sayın eski bizim şeyimiz, İstanbul’da önemli bir görevi vardı, neyse, onun yaptığı bir toplantıda bu projeyi, Anadolu Öğretmen Lisesi müdürlerine bizim bu yaptığımız projeyi anlattığını öğrendim; bu projeden bahsettiğini. Biz Eskişehir’de böyle güzel bir proje yaptık, rölevesini yeniden çıkarttırdık ve Millî Eğitim Bakanlığındaki ilgili yere gönderdik ve Doç. Dr, şimdi profesör oldu, Murat Soygeniş başkanlığında yapıldı bu proje. Çifteler Köy Enstitüsü yatakhane binası röleve çalışması ve yeniden işlevlendirme etüdüdür bu. Oranın müdürünün isteği üzerine o binanın yeniden işlevlendirilme projesine yaptık ve ilgili genel müdürlüğe ilettik. İlgili genel müdür de kendi ekibine bahsetmiş bu projeden ama bizim projemiz olduğunu söyledi mi bilmiyorum.
Bunun dışında Eskişehir Çifteler’de “kültürel işlevli yapı ve yapı tasarımları” isimli bir projeye önderlik ettik. 29 mimarlık fakültesi öğrencisi eski Çifteler Köy Enstitüsü yerleşkesinde yirmi dokuz proje yaptılar ve bu projelerin her biri gayet güzel projeler ve bir kitapta toplandı. Bilimsel çalışmalarımızın en önemlisi ise ki daha sonra tezlere destek verdik “Eğitim Mirasımız Köy Enstitüleri ve Uygulanabilirliği” isimli bir sempozyum düzenledik. Sempozyum kitabımız yayınlandı. Ayrıca bu başka bir kitabımız temel kitap. Katkı yaptığımız projelerin içinde Eskişehir’de yine… “Eskişehir’e niçin?” derseniz, köy enstitüsünün ilk kurulduğu yer Eskişehir, bu Çifteler, o yüzden Eskişehir’de yoğunlaştık. Eskişehir Seyitgazi Bardakçı köyünün içinden canlandırma projesi... Bu “içinden canlandırma” İsmail Hakkı Tonguç’un literatürde kendi terimidir. Bu projeyi bir köy enstitüsü öğretmeninin köyü olduğu için orada başladık. Marmara Üniversitesinin projesidir, biz katkı verdik projeye. Üniversitenin yetmediği yerde biz yetiştik. Köy halkının eğitim alarak tüm işlere katılımının sağlanması, edinilen kazanımların sürekliliğinin sağlanması, hedef olarak da altyapısı güçlendirilmiş, turizme açılmış, gelir kaynakları için pazarları olan temiz ve şık bir köy. Bu köyün devlet, üniversite, köy halkı ve sponsorların işbirliğiyle... Nitekim, devletle çok güzel bir iş birliği yaptık burada. İl Tarım Müdürlüğü ve Eskişehir İl Sağlık Müdürlüğü muhteşem bir destek verdiler bize. 200 kişinin sağlık taraması yapıldı. Bütçesi, üniversiteden çok küçük bir bütçe ödendi 3.500 lira gibi. Muhtarlık ve bazı özel sektör destekçilerimiz de vardı.
Proje ekibinin yaptığı işler tabii ki saymayayım, bunlar yayın olacak ve kongrelerde sunulacak çalışmalar.
Dokumalarını ele aldık, sağlık eğitimi vermek gibi işler yaptık.
Şu anda desteklediğimiz bir proje var, Pera Müzesi Cumhuriyet Araştırmaları Merkezi 17 Nisan 2012 ve 30 Ekim 2012 tarihlerinde köy enstitüleri sergisi yapacak, bu sergiye destek olduk. Çeşitli zamanlarda arşiv fotoğraflarından oluşan sergiler düzenledik. Destekleyen kurumları, TÜYAP, Kadıköy Belediyesi, Marmara Üniversitesi, İstanbul Yeminli Mali Müşavirler Odası diye özetleyebiliriz. Onur belgeleri, bağışlar, kuruluş yılı etkinlikleri, eğitim bilim ve sanat toplantıları yaptık. Ve bir kitaplığımız var, köy enstitüleriyle ilgili bütün temel bilgileri içeren bir kitaplık, fakat fiziksel koşullarımızdan dolayı etkin bir şekilde hizmet veremiyoruz fakat bize başvuran araştırmacılara ciddi bir destek veriyoruz.
Hedeflerimiz: Türkiye’deki ve dünyadaki eğitim sistemleri konusunda bir rapor hazırlamak ve köy enstitüleri sisteminin öğelerini günümüz koşulları temelinde değerlendirerek bir eğitim modeli önermek.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hüseyin Bey buyursunlar.
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Teşekkür ederim. Merhaba.
Zor bir iş yapıyorsunuz bunu biliyoruz. Yani sizlerin karşısında konuşmanın heyecanı içerisindeyim lütfen hoş görün.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Kıdem ne kadar meslekte?
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – On yedi yıl.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum. Elazığlıyım, köy enstitülü bir babanın çocuğuyum. Malatya Akçadağ Köy Enstitüsü mezunu babam, özellikle onu belirtmek istiyorum efendim.
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN - Ben de hem anne hem babadan.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bir mistik aşk var Hocam, öyle görünüyor sizin köy enstitülerine karşı.
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Evet var.
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR - Bütün köy enstitülü büyüklerimizin çocuklarında olan bir aşk. Onu çok önemsiyoruz. Bunun zorluğunu biliyorum ama sizin de zor bir iş yaptığınızı biliyorum.
Burada konuşmak zor ama sizin yaptığınız işin de zor olduğunun farkındayız. Fakat zorlukları aşmanın iki yolu olduğunu düşünüyoruz: Eğer değiştirmek mümkünse zorlukları değiştirmek, mümkün değilse zorlukları olan yaklaşımı değiştirmek. Konu tabii aynı vatanda, aynı ülkede, aynı toprakta yaşayan 75 milyon insan ile bu yurdu mesken tutmuş bütün canlı, cansız varlıklar bir yanda, diğer yanda da bunlar üzerinde egemenlik hakkını bütün varlıklar adına, canlı cansız bütün kaynaklar adına, kullanacak olan devlet organizasyonu olunca zorluk yaşamanın normalliğini görüyoruz elbette ki. Bu kadar çok etkeni ve bileşeni olan bir durumda bütün zorlukları değiştirmenin olanaksızlığının farkına vardığımız için yapılması gerekenin zorluklara olan yaklaşımı değiştirmek olduğunu düşünüyoruz. Uzlaşmayla bir anayasa yapmanın zor bir şey olmadığı, anayasa yapmanın gözle büyütülecek bir eylem olmadığı kabulüyle işe başlanması bizce atılacak en önemli adımdır ve bu yaklaşımı sergileyecek en önemli adımdır. Zaten bu yapılıyor esasında ama biz aynı zamanda düşünüyoruz ki öyle bir anayasa hazırlamalıyız ki bu anayasa çok tip bir anayasa olsun. Buna ihtiyaç duyan, anayasa yapmaya ihtiyaç duyan dünyanın neresinde vatandaş ve devlet varsa o anayasayı alsınlar kendi özgü, özel koşullarını yazsınlar ve kullanabilsinler. Böyle bir anayasa yapmanın arzusunu taşıyoruz. Tabii her devletin ve ona bağlı yaşayan vatandaşlarının, ulusun, milletin farklı özellikleri olduğunun da farkındayız. Bu nedenle aslında işi kolaylaştırmak için biz, sizler çok daha iyisini biliyorsunuz inanıyorum ama, basit ve kolay anlaşılır sözlerle beş ana kavram üzerinde tanımdan yola çıkarak durmayı doğru buluyoruz. İşte Anayasa’nın tanımında vatandaş ile devlet arasında yapılmış hukuk fakültesinde öğretilen hâlâ her tarafta tanımlanan bir sözleşme olduğu söyleniyor, yani toplumsal bir hukuki sözleşme olduğunu söyleniyor. Altını çizmek istiyorum, buradaki sözleşme dinî bir sözleşme değil, ahlaki bir sözleşme değil, töresel bir sözleşme değil, hukuki bir sözleşme. Dolayısıyla bu hukuki bir sözleşmeyse bu tanımdaki vatandaş ve buna bağlı olarak vatan, devlet, hukuk, sözleşme sözcüklerini açmak gerekiyor. Eğer sözleşmeyse bir kere hukuki bir sözleşmenin taşıması gereken biçim ve içeriği mutlaka taşımak zorundadır. Sözleşmede tarafların kimler olduğu, tarafların sahip olduğu hak ve sorumluluklar belirlenmeli, bu sözleşmeye uymama hâlindeki durular ya da yaptırımlar öngörülmelidir ve mutlaka herkesin anlayabileceği bir dil ile kaleme alınmalıdır. Sözleşmenin bir tarafı vatandaş diğer tarafı da vatan ise vatan neresi bu mutlaka tanımlanacaktır zaten. Bu vatanda yaşayan vatandaşların devlet organizasyonu altında devletin sınırlayıcı zor kullanma gücünü baştan kabullenmeleri nedeniyle sahip oldukları temel hak ve özgürlükler ve devletin işleyişindeki temel esaslar mutlaka yer almalıdır. Zaten öyle de oluyor. Bizce hiç kuşku yok ki vatan Misakı Millî sınırlarıdır bütün şu anda çizilmiş ülkemiz sınırlarını oluşturan sınırlarıdır. Vatandaş ise bu topraklarda egemen olan devlete vatandaşlık bağıyla bağlı olan bütün insanlardır. Devlet bu vatanda vatandaşlar adına egemen olacak, toplumsal ihtiyaçları karşılayabilmek adına da zor kullanma gücünü gerçekleştirecek bir organizasyondur. Hukukun tanımı zaten belli, önceden belirlenmiş yazılı, yaptırımı da olan, işte yaptırımı da önceden belirlenmiş ve üzerinde anlaşılmış kurallardır, kurallar bütünüdür. Sözleşme ise tarafları bağlayıcı bir irade beyanıdır. İmza altına alınmış bir irade beyanıdır. Biz Anayasa’ya, o ki toplumsal sözleşme, bunun altına imza koyulacak ise eğer bu mutlaka bütün tarafları bağlayıcı durumda olmalıdır diye düşünüyoruz. Ortaya tabii bütün insanların katıldığı bir iradeyi yüzde yüz oluşturarak bir irade elde etmek mümkün değil, bunu biliyoruz ama yine de bu elde edilecek irade tüm iradelerin üzerinde ortaklaşılan iradeyi yansıtacak şekilde elde edilmelidir. Kolay anlaşılabilir bir dil kullanmalı, kısa, özet, açık hatta bizce neredeyse bütün ilgilileri tarafından neredeyse ezbere bilinecek kısalıkta diye biz özetledik. Yani kısa olsun tamam, uzun şeyler olmasın çünkü Anayasa tartışmalarında bu var, işte uzun uzun metinler var. Biz bunu böyle özetledik. Öyle bir anayasa olsun ki bütün ilgililer hangi maddede ne var filan bilmeseler bile içeriğini neredeyse ezbere bilebilsinler. Tabii büyük puntolarla yazılı, küçük puntolarla saklanmaya çalışılmış kuralları içermeyen sözleşme olmalıdır. Burada tabii bu tüketiciyle ilgili düzenlemelerde biliyorsunuz yapılan sözleşmelerde böyle küçük dipnotlar, alt notlar var, kaldırıldı gerçi yapılıyor onunla düzenlemeler ama bir ana sözleşmede bu tarzdaki şeye izin verilmemelidir. Sözleşme bu şekilde olmalıdır. Devletin işleyebilmesi için enerjisini nereden ve nasıl alacağının tanımlandığı –bunu önemsiyoruz- devletin işleyebilmesi için enerjisini nereden ve nasıl alacağının tanımlandığı, ana organlarının neler olacağının ve bunlar arasındaki ilişkinin 5N1K kuralına uygun yani ne, neden, nereden, nasıl, ne zaman ve kim tarafından işletileceğinin belirlendiği bir hukuk devlet düzenlemesi olmalıdır. Diğer yanda da vatandaşın sahip olduğu temel hak ve özgürlükler ile vatandaş olmanın sorumluluğunun ne olduğunun belirlendiği yani hukuk ve vatandaş ilişkisinde, bir metin olmalıdır.
Biraz daha bunu farklılaştırırsak eğer, iradeyle ilgili şöyle söyleyebiliriz: Tüm iradelerin üzerinde ortaklaştığı iradeyi yansıtacak olan irade ancak ortak noktalardan yola çıkarak elde edilebilir. Peki, ortak olan nedir bizde? Etnik köken değil, din değil, dil değil, renk değil, cinsiyet değil; olmadığına göre, ortak olan tek bir kavram var, insan olmak. O zaman insan olmaktan yola çıkmak, insan olunduğu için vatandaş durumunda olmaktan yola çıkarak iradenin oluşmasının zorunlu olduğu ortadadır zaten yani buradan yola çıktığımızda buna inanmak zorundayız. Sözleşmedeki irade beyanının sakatlanmaması için, hata, hile, tehdit unsurlarından uzak durmak ve sözleşmenin anlaşılabilirliğinin sağlanmasının zorunlu olduğuna inanılmalıdır. Yine, hukuk, devlet, vatandaş üçgeninde –demin belirttiğim- her şeyin 5N1K kuralına uygun yürütülmesinin zorunluluğuna inanılmalıdır.
Yukarıda anlattığımız, temel alınması gerektiğine inandığımız vatandaş, devlet, ortak irade, sözleşme ve hukuk beşlisinin ışığında, anayasa sıklıkla değiştirilmemesi gereken, olabildiğince uzun soluklu bir belge olması anayasanın ve önüne geçilemez değişimin öncüsü olması gerektiği gözetilerek geçmişin ışığında bugünü yaşamaya olanak veren, yarının da temellerini atan bir metin olması gerekmektedir bizce.
Bu bağlamda, anayasanın mutlaka bir başlangıç kısmı olmalı ve bu başlangıç kısmı anayasanın metnine dâhil edilmelidir. Bu kısımda vatan ve buna bağlı vatandaş tanımlanmalı, vatandaş temelli örgütlenme ile dünya devletleri arasında her yönüyle saygın bir yer edinmeyi amaçlayan devletin adı konmalı -Türkiye Cumhuriyeti bu isimdir zaten- bu devletin kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün adı mutlaka “kurucu önder” olarak anılmalı ve devlet çatısı altında birlikte örgütlenmekteki amacın çağdaş uygarlık düzeyine, bütün vatandaşlarla birlikte, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak olduğu, hedef olarak da bu düzeyin aşılmasının gerektiği mutlaka anayasaya konulmalıdır.
Yani, devletin temel görevleri ile geleceğe olan bakış açısı bu bölümde açıklanmalıdır. Hani, misyon, vizyon, devlet kurumları hep yapıyor, en büyük devlet kurumu kendi tepesinde… Hatta zorunluluklar da var, işte, “Her kamu kurumu misyonunu açıklayacak, vizyonunu açıklayacak vesaire.” diye. Şimdi, devletin en üstünde böyle bir organizasyon yaparken mutlaka devletin temel görevinin ne olduğu ve geleceğe olan bakış açısının ne olduğunun açıklanması gerektiğini düşünüyoruz. On yıl sonraki Türkiye değil, yüz yıl sonraki Türkiye Cumhuriyeti’nin ulaşmak istediği nokta tanımlanmalıdır bizce, bu anayasada.
Kuşkusuz, demokratik, laik, Birleşmiş Milletler kaynaklarında tanımı yapılan, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğu vurgusu yapılmalı, resmî dilinin Türkçe olduğu belirtilmelidir.
Anayasa, vatandaşlarının gelişmesinin, değişmesinin önünde engel olacak bir metin değildir diye düşünüyoruz, bilakis onların önünü açacak bir metindir. Bu nedenle, değişmez hükmün değişimin ta kendisi olduğu unutulmadan herhangi bir değişmez hükme yer vermemelidir diye düşünüyoruz, mantığımız bu. Neden, değişimi sağlayacak bir metinse, değişmez hükümlere yer verelim diye düşünüyoruz. İradeyi tam ortaya koyduktan sonra bunlar oluşturulabilir zaten.
Önemsediğimiz diğer nokta, uluslararası belgelerde tanımlı üç kuşak insan hak ve özgürlükleri yani temel hak ve özgürlükler, işte, siyasal hak ve özgürlükleri, ekonomik hak ve özgürlükleri mutlaka kapsamalı. Uluslararası belgeler de zaten bunun tanımı var. Bunun yanında dördüncü kuşak hak ve özgürlüklerin de olabileceği ve bunların neler olabileceği üzerinde düşünülerek bu hakların zeminini oluşturabilecek temeller atılmalıdır bu anayasayla çünkü dünya değişiyor.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Nasıl hocam, bunu açıklar mısınız?
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Dünya değişiyor. Şimdi, tanımlanmış… Şimdi, çok basit bir örnek vereceğim, çok ultra bir örnek ama çok gözler önüne serildi: Ben ayda mülkiyet hakkı edinmeye kalksam, neye göre mülkiyet hakkına sahip olacağım? Bu, dördüncü kuşak bir hak sayılabilir, çok ultra…
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Arsa payıysa mülkiyet yeterli…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Biz böyle değerlendiriyoruz. Bu dünyayı düzenleyen bir şey, buradaki diye düşünüyoruz ve mutlaka… Bu açılabilir, zaten herhangi bir önermemiz bu konuda “Bakın, böyledir…” Belki Sayın Başkan ekleyecek onu, konuşmuştuk…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Yani, elektronik ortamda da yeni kurallar geliyor biliyorsunuz, onlarla ilgili düzenlemeler de yok tabii, yasal düzenlemeler de yok, anayasada onunla ilgili herhangi bir ilke de yok. Onları kastediyoruz yani önümüzdeki yüzyıldaki değişimlerle ilgili öngörüler de burada ilkesel olarak bulunuyor.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Evet…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Dijital kimlik kanıtlanması vesaire filan.
Bütünlük içinde, güvenli bir şekilde, insanın insanca yaşabilmesi için ihtiyaçlarının neler olduğu belirlenmeli. Bu belirlemek çok da zor değil aslında yani insanın insanca yaşabilmesi için neler gereklidir? Bu, böyle, belirlenmesi çok zor bir şey değil. Hepsi, bütün ihtiyaçların, bütün bu ihtiyaçların hepsi, bu anlatılan haklarla mutlaka güvence altına alınmalıdır diye düşünüyoruz. Ana dil öğretimi, ana dilde eğitim, düşünce, fikir ve kendini ifade özgürlüğü bu kapsamda ele alınmalı, birine hak olanın ötekisine haksızlığı içermemesi gerekmektedir. Bir hak var ise ve bu hak, hak olması gerekiyorsa yani insanca bir hak olması gerekiyorsa hakkın herkes tarafından kullanılabilir duruma getirilmesinin zorunlu olduğu unutulmamalıdır.
Değişen dünya koşullarının çok daha büyük bir hızla değişmesine engel olunamayacağı için, egemenliğin uluslararası ilişkiler açısından nasıl ve ne kadarının ne şekilde paylaşılacağı mutlaka belirtilmelidir. Uluslararası sözleşmelerin uygulanmasını kastediyoruz. Vatandaşların yaşam hakkının korunması, insan onuruna daha çok yakışacak şekilde yaşamasının temel amaç olduğu unutulmadan bu hakkı ve bu hakkın kullanımını iyileştirecek her değişimin yanında olunacağına dair devlet tarafından mutlaka güvence verilmelidir diye düşünüyoruz ve bu güvence bu metinde yer almalıdır diye düşünüyoruz.
Yasama organının oluşmasına esas siyasi partilerin işleyişindeki parti içi demokrasinin göz ardı edilmemesi gerekmektedir bizce. Parti içi demokrasinin sağlanmasına dönük en iyi çözümler biliniyor, politikacılar, siyasetçiler kuşkusuz çok daha iyi biliyorlar ama bunlar mutlaka anayasal hüküm hâline getirilmelidir. Mecliste yasama yapma yükümlülüğü altına girecek ya da bu görevi isteyen herhangi bir organizmanın antidemokratik işleyişlerle, bu yapılarla Meclise taşınmış olmasını doğru bulmuyoruz çünkü demokrasinin vazgeçilemezliğinin işletilmesinin öncelikle partilerin yönetiminde somut olarak görülmesi gerektiğine inanıyoruz. Bunun sağlanması zaten bilinen şeyler, çözüm önerileri var.
Buna bağlı olarak Seçim Kanunu’nun ortak iradeyi belirlemeyi görev edindiği noktası unutulmadan bu iradenin oluşturulmasına bütün düşüncelerin kabul gördüğü ölçüde katılması gerektiği vurgulanmalı ve bunun için herhangi bir baraj söz konusu edilmemelidir, buna inanıyoruz. Bu yaklaşımın da bir anayasal hüküm hâline getirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Siyasal sistemimize dönük bir tartışma yapmayı doğru bulmuyoruz. Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter rejim var zaten, sistem var, bu sisteme dönük çok önemli deneyimler kazanılmış durumdadır. Bunun farklılaştırılmasının yeni bir zaman kaybı yaratacağı düşüncesini taşıyoruz. Yapılması gerekenin, kuvvetler ayrılığı içinde anılan kuvvetlerin sahiden de, gerçekten de kuvvet hâline getirilmesinin sağlanmasıdır diye düşünüyoruz.
Buna bağlı olarak, mevcut, Cumhurbaşkanının yetkilerinin daraltılması gerektiğine inanıyoruz.
Yasama dokunulmazlığının tümüyle kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz.
Suç sayılan fiilleri işleyen herhangi bir kişinin bu nedenle korunmasının önüne geçilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Eğer, hani “kürsü dokunulmazlığı” denilen şey, düşünce, fikir ve fikir açıklama özgürlüğü sadece milletvekilleri için değil, tüm vatandaşları kapsayacak şekilde genişletilmelidir. Bu şekilde genişletildikten sonra, bu bağlamda, milletvekillerinin özel bir korunmaya ihtiyacı olmayacağı kanaatini düşünüyoruz. Bunun topluma yaygınlaştırılması gerektiğini düşünüyoruz.
Kanun hükmünde kararname düzenleme Anayasa’mızda var, düzenlenmiş. Yani, işte, bunun çok da uygun olmadığını, bu düzenlemenin kaldırılması gerektiğini, bütün düzenlenmesi gereken alanların kanun ile düzenlenmesinin sağlanması gerektiğini ve herhangi bir düzenlemenin kanun gücünde, kanunla eş değer bir güç hâlinde olmasını doğru bulmuyoruz.
Yerel yönetimlerin görev ve yetkileri yeniden mutlaka gözden geçirilmelidir diye inanıyoruz. Bunun yanında, il özel idareleri yeniden düşünülmeli ve il genel meclisinin etkinliklerinin artırılması gerektiğine inanıyoruz. Bu meclisler yerinden yönetimin ana organı olarak görünmeli ve mutlaka yerel ihtiyaçların karşılanması, saptanması ve bu ihtiyaçların giderilmesinde merkezî yönetimin muhatabı olacak duruma getirilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Yargı, güçler ayrılığı ilkesi gereğince gerçekten de bir güce dönüştürülmeli ve bunun yolunun bulunması mümkündür. İşte, hâkimler, savcılar… Her tarafta tartışıldı, sürekli söylendi: “Adalet Bakanı Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun başı olmamalıdır.” diye. Ne yazık ki hâlâ aynı düzenleme yürürlükte ve devam etmekte. Bu da bunu çok zayıflatan önemli bir nokta.
Bizce, yargılama yapmak, hüküm kurmak, özel bilgi ve birikim gerektirmektedir. Zaten bu nedenle de mevcut düzenlemede de Anayasa Mahkemesi üyeleri Cumhurbaşkanı tarafından, ilgililer arasından atanmakta, yüksek bürokratlar da var kuşkusuz ama, yani Anayasa Mahkemesi üyeleri, işte, hâkim, savcılar vesaire yani hukuk eğitimi görmüş, bu nosyonu almış insanlardan seçiliyor. Biz peki, bu insanları ilgilendiriyor ise -bir avukat olarak da bunu düşündüm ben- bu esastan yola çıkarak –biz bunu tartıştık arkadaşlarla- Anayasa Mahkemesinin bütün üyelerinin üye tam sayısının 3 katı fazlası kadar ülkede görev yapan hâkim, savcı ve avukatlardan, Barolar Birliğinin de katılımıyla oluşturulacak bir seçimden geçtikten sonra ortaya çıkacak grup içerisinden Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmesini öneriyoruz yani 17 üye, 51 üye seçsinler, o zaman bu 51 üye arasından… Ama bu seçimi yaparken ülkede görev yapan bütün avukatlar, savcılar, hâkimler -bu konuyla ilgili uzmanlaşmış insanlar diyelim- oy kullanmalılar ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bu isimler önerilmeli, Türkiye Büyük Millet Meclisi de iradeyi temsil ettiği için, bunlar içinden seçebilmeli diye düşünüyoruz. Anayasa Mahkemesi böyle oluşturulmalıdır.
Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunu söyledik.
İçtihat birliğinin sağlanması için Askerî Yargıtay…
FARUK BAL (Konya) – HSYK için bir seçim öneriyor musunuz?
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Efendim ona da benzer şey önerebiliriz aslında. Ben onu tabii hâkimlerin kendi aralarında, kendilerini ilgilendiren bir düzenleme diye düşünürüm açıkçası. HSYK için de seçimi hâkim ve savcıların…
FARUK BAL (Konya) – Seçtiler işte, orada da seçtiler…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Evet yani seçilince yapacak bir şey olmuyor sayın vekilim yani, seçiliyor evet…
FARUK BAL (Konya) – Sizin farklı bir öneriniz var mı? Şimdi, mevcut Anayasa’da seçimi…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Burada ilgililer… Dediğim gibi, buna benzer bir öneri burası için de getirilebilir, ilgililer, avukatlar da oy kullansın yani netice itibarıyla hukuku ilgilendiren bir düzenleme diyebilirim örneğin size.
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Biz bunu konuşurken zannedersem o meslekte olanların bu kurulu oluşturması, bir seçim yaparak, aday gösterilerek o meslekte olanların o kurulu oluşturması eğilimi…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – O meslekte zaten…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Başta hâkimler, savcılar…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Zaten onlar…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – O meslekte olanların belirlemesi yani özerklik o anlamda…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Evet…
Bu mutlaka, dediğim nokta gözetilmeli.
Diyanet İşleri Başkanlığının anayasal kurum olmaktan çıkarılması gerektiğine inanıyoruz biz çünkü devletin herhangi bir dine bu, başlangıçtaki tanıma uygun, devletin herhangi bir dine yakın durması düşünülemez açıkçası gibi geliyor bize. Bütün inanç gruplarının elbette ki kendi özgürlüklerini yaşabilmesinin de önü açılmalıdır, buna engel bir durum yoktur, olmamalıdır da zaten. Gereklerini yerine getirmesi için, bu özgürlüğün kullanılması adına, bunun gereğinin yapılacağı devlet tarafından anayasayla güvence altına alınmalıdır ama bütün inanç grupları açısından bunu söylüyoruz. Din eğitimi mutlaka devlet dışına taşınmalıdır. Devletin herhangi bir dinle ilgili bir eğitim vermesi, herhangi bir aşamada eğitim vermesinin doğru olmadığını düşünüyoruz. Temel bilgiler zaten veriliyor ama uygulamanın çok farklı olduğunu biz biliyoruz.
YÖK…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Pardon, ben özür dilerim.
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Buyurun Başkanım.
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Burada benim hassasiyetle üzerinde durduğum bir husus var, YÖK’e geçmeden önce. Din eğitimi, devlet dışında, hukuk devletinin denetimine açık, inanç gruplarınca örgütlenebilmeli yani inanç grupları örgütlenebilmeli ama hukuk devletinin denetimine açık olmalı…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Tabii, tabii…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bu denetimden kastınız ne?
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Hukuk devletinin denetiminden kastımız, herkes dinî inançlarında özgürdür. Bu dinî inanç, bir insanın dinî inancı kendi gönlünün ve yüreğinin ve kafasının içindedir. Dinî inançların devletle bir bağlantısı yoktur fakat bu riske girebilir yani bu gruplar laiklik ilkesini riske sokabilirler.
ATİLLA KART (Konya) – Başkasının haklarına tecavüz edebilirler.
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Evet…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Bir başkasının özgürlük alanını sınırlaması herhâlde…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Yani, başka birisinin özgürlük alanına girebilirler. Herkes, her grup…
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yani, devlet içeriye müdahale etmiyor ama diğer özgürlük alanlarına saldırı anlamına gelecek hareket ve eylemlere…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Evet yani başkalarının özgürlük alanlarına dokunduğu zaman devlet müdahil olmalıdır diye düşünüyoruz yani demokrasi bilinciyle, o anlayışla…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Yoksa inanç gruplarının kendi inançlarının gereğini yaşamalarının önündeki engelin olmaması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun devletle de ilişkilendirilmemesi…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Ayrıca tabii devlete müdahil de olunabilir yani devlet işlerine de müdahil olunabilir yani o da olabilir. Birbirlerinin alanlarına da girebilirler. Yani sadece, insanın dininin çok kişisel bir şey olduğu ve kendisiyle ilişkisi içinde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz, dinî inançların. Yani, her dinin tabii ki bir topluluğu olacaktır yani bu, yüzyıllardır olagelmiş bir şeydir ve olmaya devam edecektir.
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Ama devleti bunların dışında, üzerinde tutmak gerektiğini düşünüyoruz.
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Devleti bunların dışında ve üzerinde…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Hemen efendim devam ediyorum. YÖK zaten söyleniyor, biliniyor, Sayın Başkan daha iyisini söyler ama mutlaka kapatılmalı, kaldırılmalı, üniversiteler…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Kapatılmalı değil, kaldırılmalı…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Ya da anayasal kurum olmaktan çıkarılmalı, özerk yapıya kavuşturulmalı. Üniversitelerin katılımı ile bilimsel araştırmalarda koordinasyon kurumu olacak şekilde yapılandırılmalıdır. Zaten uluslararası, üniversiteler arası birliklerin vesairelerin öngördüğü düzenlemeler de bu şekilde. Eğer, anayasal kurum olacak ise, bu şartsa, böyle öngörülecekse mutlaka bu şekilde, koordinasyonu sağlayacak şekilde, bu düzenlemede üniversitelerin idari, ekonomik, bilimsel özerkliğinin korunması gerektiği özellikle vurgulanmalıdır diye düşünüyoruz.
Bir diğer nokta, 61 Anayasası’nda yer alan anayasal kurum olan Devlet Planlama Teşkilatı yeniden anayasal bir kurum olarak kabul edilmeli diye düşünüyoruz. Buna bağlı olarak da Türkiye İstatistik Kurumunun da anayasal kurum kimliğine kavuşturulması gerektiğini düşünüyoruz. “Neden?” diye sorulduğunda…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Çok önemli… İstatistik dersi anlatan birisi olarak…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Çünkü, planlanmadan, rakamlarla ölçülmeden yapılan yönetim anlayışı dün doğru değildi, bugün değil, yarın hiç doğru olmayacak çünkü.
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – İstatistik olmadan zaten gelecekle ilgili bir öngörüde bulunmak mümkün değildir. Ben istatistik dersi anlatan bir hoca olarak…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Evet mutlaka bunlar anayasa girmeli.
Ülkenin ekonomik, sosyal, demografik, kültürel, çevre, bilim ve teknoloji alanları ile ilgili gerekli görülen diğer alanlardaki istatistikler derlenmeden, değerlendirilmeden, analiz edilip yayınlanmadan, istatistik sonuçlarının bilimsel ve teknik açıklamalarını yapmadan yönetmek bu sonuçlara uygun politikalar oluşturmak mümkün değil. Yönetmek mümkün değil, aynı zamanda gelecek için “Ben böyle yöneteceğim.” diyecek olan insanlar için de mümkün değildir esasında. Önde veriler olmalı ki o verilerden yola çıkarak… Ama bunun bu düzeyde bir güvence altında olmasının doğru olacağını biz düşünüyoruz.
Efendim, bundan sonra, eğitimle ilgili birkaç şey söyleyeceğim ama Derneğimizin ülkemizin geçmişinde silinemez biçimde yerini almış olan köy enstitüleri gerçeği üzerine araştırma yapmış olarak bulunduğumdan, eğitim konusu bizler için özel bir önem taşımaktadır. Son günlerin popüler konusunun şu 4…
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Eğitim hocamın konusu…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Yani, tabii, o özetledi…
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yanılmıyorum değil mi?
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Evet, evet ama arkadaşımda…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Bir iki şeyim var onu da söyleyeyim, hocam bu konuya…
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sonuna geldik zaten…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Bir şey söyleyebilir miyim bu konuda? Şimdi, eğitimle ilgili bir şey, bir yerde bir düşünce açıklamak gerektiğinde daima beni çağırıyorlar. İlk kez, arkadaşım benden bağımsız olarak bu konuda bir hazırlık yapmış. O yüzden yani sizin merak ettiğiniz bir şey olursa ben gene cevap veririm ama onu…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Süremiz var herhâlde, bitti mi efendim?
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Az kaldı…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Hemen bitiriyorum o zaman.
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Bir beş dakikada biter zaten…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Hemen iki cümle söyleyeyim, hepsini anlatmayayım o zaman, sadece iki cümle söyleyeyim. Eğitimin esas görevinin insanın toplum için her yönüyle etkili bir kaynak olabilmesini sağlamak olduğu düşünülmelidir. Sürekli işlevsel eğitim ve insan kaynakları yönetimi bu konuda esas alınmalıdır diye düşünüyoruz. Yani bu kaynağın elde edilmesinde farklı arayışlar, farklı modeller var kuşkusuz, işte, teorik planda tartışılıyor ama bizce çok önemli de bir model var, köy enstitüleri modeli. Çok ciddi bir aydınlanma, ışık taşımış; biz öyle görürüz, bütün hayatımızı bunu görerek geçirdik. Buranın mutlaka eğitim şekillendirilirken değerlendirilmesi gerektiğine, bunun üzerinde yeniden, yeniden, yeniden düşünülmesi gerektiğine inanıyoruz. Bununla ilgili, köy enstitülerinde yapılan bir küçük örneğim vardı ama onu geçmek istiyorum.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam, bu metni bize verirseniz, Hüseyinciğim.
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Sayın Başkan uygun görürse daha sonra gönderelim efendim.
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Daha sonra göndereceğiz Ahmet Bey. Tabii ki göndereceğiz, hepinize göndereceğiz.
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Şunu hemen söyleyip bitiriyorum Sayın Vekilim.
Eğitim hakkının genellik ve eşitlik esasına bağlı, kişinin ve toplumun ihtiyaçlarını esas alan, yönetme sorumluluğu taşıyan, fırsat ve olanak eşitliğini sağlayacak şekilde, sürekli, demokrasi eğitimini de içerecek, laik, bilimsel, planlı, karma şeklinde, okul ve ailenin iş birliği içinde yürütüleceği, bunun için de mevzuatın, altyapının, teknoloji kullanma olanaklarının, bilgi üretme hedefinin, iletişim içinde, motivasyonu arttırıcı şekilde koordine edileceği güvencesi vatandaşlarımıza tarafın diğerine devlet tarafından verilmeli ve bu anayasa bu şekilde şekillendirilmelidir.
Efendim, biz biliyoruz, ağız ile söylenen sözler bir kulaktan girer, öbür kulaktan çıkar, yürekten söylenen sözler ise yürekten çıkar yüreğe gider. Biz yüreğimizle söyledik, umarım sizin yüreklerinizde karşılığı bulur.
Teşekkür ederim.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hüseyinciğim, hukuk felsefesini kimden okudunuz?
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Vecdi Aral’dı efendim.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Vecdi Aral, Türkiye'nin en iyi…
Daha çok felsefi temelde yürüdü…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Yani, somut şeylerimiz yok mu Sayın Vekilim?
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çok teorik temelde, güzel, faydalandık.
Çok sağ olun.
Atillacığım…
ATİLLA KART (Konya) – Evet, ben, tabii, teşekkür ediyorum yani son derece olayı önemsediğiniz için, belli bir sorumlulukla çalıştığınız için ve çalışmalarımıza katkı sağladığınız için sizlere yürekten teşekkür ediyorum.
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Biz de teşekkür ederiz, çok sağ olun.
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Sağ olun.
AHMET İYAMAYA (Ankara) – Faruk Bey…
FARUK BAL (Konya) – Evet, tabii, teşekkür ediyoruz.
Bir özeleştiri yapmanın da zamanının geldiğini düşünüyorum, zaman da dar ama köy enstitüleri hakikaten zor şartlar altında kurulan yeni devlete en ücra köyden başlayarak bir kalkınma, bir aydınlanma işlevini üstlenmiş fakat geçirdiği süreç içerisinde belki subjektif bazı hatalar, arkasından siyasi kararlar neticesinde kapatılmış. İyi mi olmuş? Bence iyi olmamış. İşte, onların ortaya koyduğu nesil bugün Türkiye'nin anayasasına sahip çıkacak kadar önemli bir görevi ifa ediyor.
Ben teşekkür ediyorum, çalışmalarınızın bir ciddi katkı oluşturduğunu…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Çok sağ olun, çok teşekkür ederiz.
Tabii ben de bir tek cümle söylemek istiyorum, son cümle…
BAŞKAN – Siz söyleyeceksiniz hocam.
Buyurun arkadaşım.
ATİLLA KART (Konya) – Ben, köy enstitüleri geleneğini ve kültürünü çok önemsediğimi bilmenizi istiyorum. Türkiye için çok önemli olduğunu, çok değerli olduğunu, bunu özellikle vurgulamak istiyorum.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Altancığım, buyurun.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ben de teşekkür ediyorum.
Gerçi bizim komisyonumuzda çok fazla görüş beyan etme yok ama köy enstitüleri modelinin –görüş beyan edildiği için ben de görüş beyan etme ihtiyacını hissettim- ciddi bir proje olduğunu düşünüyorum ama halkın geleneği, göreneği, dinî inançları, kültürüyle iyi bir uyum sağlayamadığını düşünüyorum yani tepeden inmeci, modernleşme projesinin bir ürünü olarak görüyorum. Eğer, bütün bu halkın değerleri de göz önünde bulundurularak bu model ortaya konulmuş olsaydı, daha başarılı olabileceğini düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum, teşekkür ederim.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam buyurun.
Demokrasi bu zaten, çoğulculuk…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Ben de çok teşekkür ediyorum.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ben de hüküm cümlesi söylemedim. Köy enstitülerini çok iyi biliyorum. Abdülhamit’in, oradan başlayarak eğitim tarihiyle çok yakından ilgileniyorum, çok şey ettim. Farklı paradigmalarla bütün okulların faydaları oldu ama modernleşme bakışları farklı tabii.
Buyurun hocam, dinliyoruz.
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Ben sizden başlayayım. Çok ciddi sorunlar yaşandığını o dönemde biliyoruz, sizin söylediğiniz nedenlerle çok ciddi sorunlar yaşandığını fakat bir konunun çok iyi yerleşmesini istiyoruz herkesin zihninde. Köy Enstitüleri Projesi tamamlanmadı.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tabii, tabii…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Tamamlanmamış olduğu için -yani 1938’de, hatta 36’da başladı eğitmen kurslarıyla- sizin yaptığınız değerlendirme ne kadar doğru çok emin değilim çünkü Akçadağ Köy Enstitüsü mezunu Hüseyin Bey’in babası, arkadaşım Hüseyin’in diyelim.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hayatta mı Hüseyinciğim peder?
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Evet…
Akçadağ Enstitüsünün bulunduğu yer çok özel bir yer, Malatya yani etnik köken olarak çok farklı öğrencilerin bulunduğu yer.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Alevi, Sünni de var.
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Evet… Ben çok uzun yıllardır sözlü tarih çalışması yapıyorum, kitaplarım da var, hâlâ da yazıyorum. Çok fazla sorduğum bir soru: “Dinî inançlarınız konusunda size herhangi bir baskı yapıldı mı? Oruç tutmak isteyenler oruçlarını tutabildiler mi, sahura kalkabildiler mi? Farklı kökenden gelen, Kürt kökenli, Türk kökenli arkadaşlarınız vardı; onlarla ilişkileriniz nasıldı?” gibi soruları çok fazla sordum ve aldığım yanıt, hep, bizim de anayasada temel olarak söylediğimiz insan olmakla ilgili yani “Hepimiz bir insandık, hepimiz eşittik, hepimiz orada eşit koşullarda bir aradaydık.” hep, aldığım cevap. “Oruç tutmak isteyen orucunu tuttu, sahura kalkmak isteyen sahuruna kalktı. Asla dinle ilgili hiçbir zaman, hiçbir konuda baskı yaşamadılar…” Zaten, köy enstitülerinin eğitim felsefesi bu. Bir format değil kesinlikle yani öyle bir şey kesinlikle yok. Bu, gerçekten bir bilgi eksikliği diye düşünüyoruz yani orada gerçekten özgür bir ortam var, etnik köken olsun, dinî inançlar bakımından olsun. O ortamda…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ AV. HÜSEYİN NUMAN BİLİR – Örneklerimiz var…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Örneklerimiz var, kayıtlarım var benim bu konuda, bir.
İkinci söyleyeceğim şey de şu: Önemli bir şey bu. Şimdi, AKP Hükûmeti geçtiğimiz dönemde Batılı eğitim, modern eğitim sistemlerinden bir tanesini –yapılandırmacılık zannedersem- uygulamak için bir girişimde bulundu. Çok sayıda modern eğitim sistemi var ama Hükûmetimiz bunu seçmiş fakat başarılı olmadı. Bizim arkadaşlarımız, akademisyen arkadaşlarımız, yapılandırmacılığın yanı sıra başka eğitim modelleriyle ilgili çalışmalar da yaptılar ve gördük ki –böyle bir makale yayınlandı, bu konuyla ilgili ve hâkim olan bir arkadaşımız var bu konuda- modern eğitim sistemlerinde ne kadar öge varsa köy enstitüleri sisteminde var ve biz gidiyoruz, oralarda arıyoruz. Yani, bu Hükûmetimiz de oralarda arıyor, yarın başka bir hükûmet gelse, koalisyon olsa ya da başka bir CHP hükûmeti olsa diyelim ki, onların da bu arayışları sürdüreceği hissine kapılıyorum ben çünkü her nedense, böyle bir Batı’ya öykünme var. Oysa bizim modelimizde her şey var. Üstelik onlarınki teorik, sınanmamış, bizimki sınanmış, oturmuş, yerleşmiş ve sonuçları görülmüş ama yarım kaldığı için, sonuçlarını, şu ya da bu şekilde değerlendirmek de çok mümkün değil. Yani, görünen sonuçları var ama yarım kalmış olduğunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam, bizim konumuz zaten anayasa.
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Evet, onun için…
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çok sağ olun eğitim tarihiyle ilgili…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Keşke Eğitim Komisyonuna da çağırılsaydık.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Keşke…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Çok güzel bir raporum var çünkü o konuyla ilgili.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Buradan bir arkadaşımız Eğitim Komisyonu Başkanı olsaydı, kuşku yok çağırırdı hocam.
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Keşke…
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılımcılık çok önemli…
KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. GÜLER YALÇIN – Vallahi katılırız.
Evet, tekrar teşekkür ediyoruz. Kapanma Saati: 15.31