Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Uzlaşma Komisyonuna bağlı alt komisyon olarak, 3 no.lu Komisyon olarak Protestan Kiliseleri Derneği temsilcileri babında sizleri dinleyeceğiz. Aşağı yukarı kırk dakika görüşme, beyanda bulunma süresi.
Arkadaşlarımız, Cumhuriyet Halk Partisinden Atilla Kart, Milliyetçi Hareket Partisinden Oktay Öztürk ve Barış ve Demokrasi Partisinden bir arkadaşımız herhâlde bilahare Altan Bey gelecek, ben de Adalet ve Kalkınma Partisinden Ahmet İyimaya. Sizleri dinleyeceğiz.
On dakika bir fırsat tanırsanız bize belki açıklamalarınız üzerine bazı açıklayıcı sorular sorma ihtiyacı doğabilir.
Buyurun.
PROTESTAN KİLİSELER DERNEĞİ BAŞKAN YARDIMCISI İSMAİL KULAKÇIOĞLU – Başkanımız yurt dışında olduğu için kendisi gelemedi.
Bizi kabul ettiğiniz için tekrar teşekkür etmek istiyorum.
Benim dile getirmek istediğim belki bir konu, diğer konularda arkadaşlarım konuşacak ama bir dinî kuruluş tüzel kişiliğine ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Bunun önemi şudur: Vakıflar var, işte ticari yollar var ya da dernekler var ama bunlar sivil toplum örgütleridir. Yani dinî kuruluşların bir ruhaniyeti olması lazım ve ancak bu da yasal düzenlemelerle mümkün olabilir. Bir dinî kuruluş tüzel kişiliğinin yeni anayasada tanımlanmasını büyük bir ihtiyaç olarak görüyorum. Benim şu anda söyleyebileceğim bunlar ama arkadaşlarım da daha farklı konularda görüşlerini dile getirecekler.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Teşekkür ediyorum.
PROTESTAN KİLİSELER DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ UMUT ŞAHİN – Protestan Kiliseler Derneği diyoruz ama aslında kurumumuz Türkiye’deki Protestan cemaatini temsil etmektedir büyük oranda. Yani bize birçok kilise, Protestan kilisesi üyedir. 1988’den beri bir araya gelinmektedir ancak 2009’da bir tüzel kişilik kazanmak maksadıyla dernek olarak kurulmuştur.
Amacımız, Türkiye’deki Protestanları özellikle siz devletimiz önünde temsil etmek, bir temsil organı olmak, aynı zamanda sorunlarımızı gündeme getirmek ve çözüm önerilerinde, tavsiyelerde bulunmaktır.
Siz şu anda çok değerli bir çalışma yaparak yeni anayasa çalışması yapıyorsunuz ve bu bizim geleceğimizi şekillendirecek bir konu ve buna kendi çapımızda, özellikle bizi ilgilendiren konularda katkı vermek istedik. Bu maksatla sizlere üç sayfadan oluşan anayasadaki direkt olarak Protestanları ilgilendiren konularda önerilerimizi sunduk. İsterseniz belli başka konulara değinebilirim burada, belli başlıklar var zaten. Özellikle anayasanın ruhu dediğimiz, yani giriş bölümüne çok önem arz etmekteyiz çünkü anayasanın ruhunu oluşturacaktı. Bu kısmın özellikle ülkemizdeki kültürel, dinsel, etniksel ve fikirsel zenginliğini ortaya çıkartıcı, yani bunları gizleyici, yok sayıcı değil, tam tersi ön plana çıkartıcı ve toplumsal barışımızı kuvvetlendirici sınırlamalardan uzak bir anayasanın yapılmasını diliyoruz, bunu talep ediyoruz.
Ve diğer bir konu, inanç özgürlüğü konusu. Bu konuda özellikle Avrupa Birliği içtihatlarından yola çıkarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin düşünce, din ve inanç özgürlüğünü düzenleyen 9’uncu maddesinin olduğu gibi anayasada yer almasının büyük bir ileri adım olacağını düşünüyoruz. Şöyle diyor o maddede kısaca: “Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, açıkça veya özel tarzda ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir.”
2’nci maddede sınırlamalardan bahsediyor ama sınırlamaların özellikle yasal dayanağının olması keyfiyetten uzak ve bir açıklama kısmı var ve bu açıklama kısmına özellikle önem verdik çünkü aslında benzer bir madde Anayasa’mızda var ancak Anayasa’mızdaki madde din öğretimini düzenlemiyor, sadece bir din öğretimiyle ilgili, zorunlu din dersi dediğimiz konuda bir düzenleme yapıyor ama genel olarak din öğretimi konusunda bir özgürlük tanımıyor. Maddenin bu şekliyle yer alması durumunda bunun özellikle dinî eğitim hem yükseköğretim yani işte bizim rahip, kilise önderi yetiştirebileceğimiz tarzda bir yükseköğretim ama aynı zamanda da anne-babaların kendi dinî inançları çerçevesinde çocuklarını yetiştirme özgürlüğünü de katacağını düşünüyoruz.
Sayın Başkan Yardımcımız İsmail Bey bahsetti, örgütlenme konusunda özellikle bir dinî tüzel kişilik yasasının gerekli olduğunu düşünüyoruz ve anayasanın buna bir zemin oluşturmasını, bu sırf Hristiyanlar için değil, Müslümanlar için de... Bugün vakıflar, dernekler ve şirketler aracılığıyla sadece tüzel kişilik ülkemizde kazanılabiliyor. Bir de siyasi parti ve sendikaları da katabiliriz buna ancak bu durum tam anlamıyla dinî örgütlenmeleri ifade etmiyor. Daha özel bir dinî tüzel kişilik yasası gibi bir yasayla bunun çözülebileceğini ve anayasada buna belki bir referans verilebileceğini öneriyoruz.
Ve aynı zamanda eğitim hakkı, bu çok önemli bir konu, değer verdiğimiz bir konu. Bugün ülkemizde zorunlu din dersi var. Hristiyanlar, yani kimliğinde Musevi ya da Hristiyan yazan kişiler bu din dersinden muaftırlar yasaya göre 1990 yılından beri, özel bir yasayla muaf tutulmuştur. Ancak bu muafiyet kendi başına çok sorunlar açmaktadır, yani öğrencilerin inançlarını açıklama zorunluluğu getirmektedir. Bu tamamıyla insan haklarına aykırıdır. Veliler bir dilekçeyle okula başvurmak zorundadır. Yine, dini kimliklerini ifade etmek zorundadırlar, aynı zamanda kişilerin kimliğinde “Hristiyan” yazmak zorundadır. Aksi durumda zorunlu din dersine, kendi beyanatları, yani “Biz Müslüman değiliz.” demelerine rağmen zorunlu olarak katılma durumundadırlar. Aksi hâlde dersten başarısız olarak öğrenciler kabul edilmektedir. Bununla ilgili çok sorunlar yaşandı, Millî Eğitim Bakanlığıyla yazışmalarımız oldu bu konuda. Özellikle okullar çok bilgisizdi, birçok okulda sorun yaşanıyordu ama Millî Eğitim Bakanlığı son iki yıldaki yazışmalarımızda okullara gerekli bilgilendirmeleri verdikten sonra bu sorunlar biraz hafifledi ancak muafiyet sorunu hâlâ büyük bir sorun olarak devam etmekte.
Bir diğer sorun da bu zorunlu ders kısmı ama bir de kendi din adamlarımızı yetiştirememe sorunu var. Bu çok büyük bir sorundur. Biz kendi din adamlarımızı, dürüst olmak gerekirse alaylı tarzda yetiştiriyoruz o engellenemez ama bir formasyon, bir diploma, bir eğitim kısmına geldiğimiz zaman önümüzde sadece bir yol var, yurt dışındaki herhangi bir Hristiyan ilahiyat okuluna göndermek ve oradan bir formasyon sahibi olmasını sağlamak ancak bu çok maliyetli ve bize göre biraz haksız bir çözüm yolu. Yani kendi ülkemiz sınırları içinde, kendi devletimiz sınırları içinde, devletimizin denetimi ve gözetimi altında kendi din adamlarımızı yetiştirme yolunun açılmasını istiyoruz, herhangi bir şekilde olabilir ama yeter ki bir yol açılsın.
Ve diğer bir son başlık olarak da Diyanet İşleri Başkanlığının durumu ve konumu. Diyanet İşleri Başkanlığı, mevcut yapısıyla, devletin yansızlık ve tarafsızlık yükümlülüğüyle uyumlu değildir. Bize göre mevcut bu anki konumuyla tarafsızlık ve yansızlık ilkesine aykırı bir kurumdur.
Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye'nin dinsel çeşitliliğini temel alarak, çoğulcu bir bakış açısıyla devletin tarafsızlık yükümlülüğü, eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı göz önünde bulundurularak yeniden düzenlenmelidir. Bu bir yol.
Vatandaşların düşünce, din ve inanç özgürlüğü hakkının doğurduğu yükümlülükler de göz önünde bulundurularak Diyanet İşleri Başkanlığının mevcut yapı ve faaliyetleri yeniden biçimlendirilmelidir.
Diyanetin mevcut yapısı ve amaçlarının korunması durumunda, yani bu şekilde korunması durumunda, Diyanet işleri Başkanlığının devlet yapısı içinden çıkartılması ve mali desteğin isteğe bağlı hâle getirilmesini tavsiye etmekteyiz ama asıl isteğimiz daha çok Diyanet İşleri Başkanlığına çoğulcu, yani sadece Müslümanları ifade eden bir kuruluştan daha öte gerçekten diyaneti, yani Türkiye’deki dinsel çeşitliliği ifade eden bir yapıya dönüştürülmesini tavsiye etmekteyiz.
Bunlar kısaca yeni anayasadan beklentilerimiz.
Soner Bey de belki yaşadığımız birkaç sorun üzerine spesifik bilgiler verebilir.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Buyurun Soner Bey.
PROTESTAN KİLİSELER DERNEĞİ HUKUK KURULU ÜYESİ SONER TUFAN – Daha önce sizinle görüşmüştük nefret suçları yasasıyla ilgili olarak. Aslında ben birazcık da oraya bağlamak istiyorum çünkü size Sayın Genel Sekreterimizin ilettiği bu Hak İhlalleri Raporu’nda çok ayrıntılı bir şekilde yasalardan beklentilerimizi ortaya koyacak ihlaller söz konusu, ki bu ihlaller, biz 2008’de ilk Hak İhlalleri Raporu’muzu hazırladık, o günden bugüne devam ediyoruz. Biliyorsunuz Malatya’daki Zirve Yayınevi cinayetinden sonra biz daha insanları bilinçlendirmek ve haklarımız konusunda da bir farkındalık yaratmak için bu raporları hazırlamaya başladık.
Aslında bizim burada yaşadığımız bu hak ihlallerinin temelinde bu nefret suçları var. Nefret suçları yasasıyla birlikte değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum ben çünkü insanlardaki bu tahammülsüzlük ve bu saldırganlığın arkasında bu nefret var ve bu nefretin de hakkıyla spesifik bir şekilde yaptırımının olmaması var. Dolayısıyla nefret suçları yasasını çok ciddi bir şekilde destekliyoruz ve o anlamda bir değişiklik olmasını bekliyoruz.
Şimdi, Malatya’daki davadan, Malatya’daki saldırıdan sonra, bu hak ihlallerinin azalacağı beklenirdi, hani “Bu yapıldıktan sonra daha ne yapılır?” şeklinde ama bu olaydan sonra Hak İhlalleri Raporu’na baktığımızda çok ciddi saldırılar var. Fiziksel saldırılar var, cana yönelik saldırılar var, mala yönelik saldırılar var, insanların kilise görevlilerinin çocuklarını kaçırıp da tehdit etmeye yönelik saldırılar var, zaten ibadethanelere olan saldırıların haddi hesabı yok. Dolayısıyla sanki böyle azalacakmış gibi düşünürken aslında 2011 yılındaki Hak İhlalleri Raporu’na baktığımızda bu saldırıların daha da arttığını, bu tahammülsüzlüğün, hoşgörüsüzlüğün had safhaya çıktığı ortada görülmektedir. Biz bunları ifade etmek istiyoruz.
Medya aracılığıyla çok ciddi saldırılara maruz kalıyoruz. Uygulamada, kimi yasalar bizi şemsiyesi altına almasına rağmen uygulamada ciddi problemler yaşıyoruz. Yani polisin kimi uygulamaları, eğitimcilerin kimi uygulamaları, belediyelerin kimi uygulamaları, valiliğin kimi uygulamaları aslında ortada sanki öyle bir demokratik haklar varmış gibi bir görüntü çiziyor ama uygulamaya baktığınız zaman bir sürü sıkıntıyla karşılaşıyorsunuz. Dolayısıyla Genel Sekreterimiz de bu yeni anayasadan beklentilerimizi açık bir şekilde ifade etti ama bizim bir sürü, ayrıntılı bir şekilde yazdığımız raporlarda şeyi görebilirsiniz.
PROTESTAN KİLİSELER DERNEĞİ BAŞKAN YARDIMCISI İSMAİL KULAKÇIOĞLU – Aslında arkadaşlarımın söylediği gibi dinî kuruluş tüzel kişiliği oluyorsa ve tanımlanıyorsa çok rahatlıkla ortaya çıkıyor. Şu anda böyle bir tanımlama olmadığı için resmî makamlarda da bir zorluk söz konusu. Yani anayasal haklar var ve tabii buna dayanarak oluyor ama yine de bir tanım varsa her şey çok daha belli olacağı için, yani farklı inançlara sahip insanlar da kendilerini daha iyi ifade edebilecekler.
Aynı zamanda din adamı yetiştirme konusu da çok önemli bir konu çünkü ibadet yerlerinin ruhani yerler olması lazım. Yani ruhani yerler olması içinde buna göre inançlar gözetilerek bir çalışma yapılması gerekiyor ki kendi orijinal yapılarını koruyabilsinler.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çok teşekkür ediyorum.
PROTESTAN KİLİSELER DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ UMUT ŞAHİN – Sayın Başkanım, bir söz daha eklemek istiyorum. Özellikle ülkemizde Hristiyanlarla ilgili, genel olarak aslinde gayrimüslimlerle ilgili konular gündeme geldiği zaman belediyelerle ilgili, valiliklerle ilgili ya da herhangi bir resmî organla, Diyanet İşleri Başkanlığından görüş isteniyor ve bu çok ilginç bir durum. Biz Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı değiliz. Diyanet İşleri Başkanlığının bizimle ilgili herhangi bir tasarrufu yok olumlu ya da olumsuz ancak oradan görüş isteniyor. Örneğin bir ibadet yeri talebi var diyelim ki bir belediyeden, belediye o yerin verilip verilmemesiyle ilgili Diyanet İşleri Başkanlığına soruyor ve Diyanet İşleri Başkanlığı da tabii ki “Hayır, biz oraya cami yapacağız.” diyor, 100 metre, 50 metre yakınında bir cami olmasına rağmen o yere de bir kilise yapılmaması için cami yapılacağını söylüyor ve sonra biz o yeri alamıyoruz. Aslında yasada böyle bir şey yokken, yani Diyanet İşleri Başkanlığına neden sorduklarını anlamıyoruz. Yani bir mahkeme durumu oluyor Hristiyanlarla ilgili savcılık Diyanet İşleri Başkanlığından görüş talep ediyor. Herhangi bir valilikle ilgili bir konu oluyor valilik Diyanet İşleri Başkanlığından ya da müftülükten görüş talep ediyor. Çok ilginç bir durum. O yüzden Diyanet İşleri Başkanlığının yeniden şekillendirilmesi, biçimlendirilmesi ya da bir şekilde bir düzene sokulması çok önem arz etmektedir çünkü sorumluluk alanı olarak görmüyor gayrimüslimleri ama buna rağmen üstünde bir yetki organı olarak görüş beyan etmekte ve görüşleri dikkate alınmakta.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Teşekkür ediyorum.
Sunuş tamam galiba. Şu ana kadarki en seri sunuş oldu.
Arkadaşlarımızın belki açıklamasını istedikleri, açıklanmasını istedikleri şeyler olur.
Atillacığım buyurun.
ATİLLA KART (Konya) – Ben de teşekkür ediyorum sunuşunuz için.
Aslında sorulacak pek çok soru var ama çok ciddi bir çalışma yapmışsınız, bu çalışma bizim için ciddi bir kaynak olacaktır, onu bilmenizi istiyorum.
Tabii, Türkiye’de nefret söylemi üzerine, ayrışma söylemi üzerine maalesef bir iklimin yaratıldığını görüyoruz. Bu sadece gayrimüslimleri hedef alan bir durum değil, bu maalesef genel bir tablo, bunu ben paylaşmak istiyorum. Bu Türkiye’yi bekleyen çok temel bir sorundur. Olaya bu boyutuyla da baktığımızı, şahsen bu boyutuyla da baktığımızı bilmenizi istiyorum.
Bu çalışmalarınızdan yararlanacağımızı bilmenizi istiyorum, teşekkür ediyorum.
PROTESTAN KİLİSELER DERNEĞİ BAŞKAN YARDIMCISI İSMAİL KULAKÇIOĞLU – Biz teşekkür ederiz.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Oktaycığım buyurun.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bir şey öğrenmek istiyorum, şimdi, bugüne kadar bize işte Patrik Bartelemous geldi, biliyoruz Rum, diğer Hristiyanlar geldi İtalyan’dı, Fransız’dı, Katolik. Siz Türkçeyi gayet iyi de konuştuğunuza göre, onu sormak istiyorum: Türk müsünüz?
PROTESTAN KİLİSELER DERNEĞİ BAŞKAN YARDIMCISI İSMAİL KULAKÇIOĞLU – Türk’üm.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Tamam.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Teşekkür ediyorum, çok sağ olun.
Şimdi, “özel tüzel kişilik” diyorsunuz. Şimdi biz de tüzel kişilikler ya şirket olur ya dernek olur ya vakıf olur veya siyasal parti veya sendika olur. Derneklerde kısıtlar var tabii, vakıflarda dinî vakıflar bakımından kısıtlar var, özellikle tahditler konmuş. Nasıl bir tüzel kişilik, yani hükmi şahsiyet diyelim de başka bir tipte yok, bu tipler içersinden hangisini uygun görüyorsunuz, birinci soru o.
İkinci soru: Bu kendinizle ilgili sorunlarda Diyanet İşleri Başkanlığının bilirkişi olarak kabul edilmesini yargıya götürdünüz mü? Çünkü bilimsel kuruluşlardan, kendinize ait olan Türkiye’de veya bir üniversiteden sorulabilir, diğer ilahiyat kesiminden sorulmamalı, katılıyorum.
Bir de merak ediyorum, tabii, Protestanlığı şeylerden mimarlardan... Martin Luther’in Türkçeye çevrilmiş kitabı var mı hiç?
PROTESTAN KİLİSELER DERNEĞİ BAŞKAN YARDIMCISI İSMAİL KULAKÇIOĞLU – Birer tane var.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Onları alacağım ben şahsen. Luther’i saf düşüncesini, Luther’i okumak istiyorum. Sadece anlatıldığı kadarıyla...
Buyurun.
PROTESTAN KİLİSELER DERNEĞİ BAŞKAN YARDIMCISI İSMAİL KULAKÇIOĞLU – Şimdi, tabii ki bunlar ham fikirler ama yine de bir tüzel kişilik dediğimiz zaman benim baktığımda Dernekler Yasası’nın bazı kriterleri göz önünde bulundurulabilir. Örneğin işte bir yönetim kurulu olması gerekiyor, bunun yedekleri denetleme kurulu olması gerekiyor ama buradaki eksiklik daha çok dinî kişileri yetiştirmesi ve bunları çalıştırmasıyla ilgili bir konudur. Sigortalı yapabilmeli oradaki kişileri, aynı zamanda vergiye o şekilde katılabilmeli. Bu tüzel kişilik yoksa dinî kuruluşta o zaman ortaya farklı bir durum çıkıyor. Yani hemen hemen Dernekler Yasası gibi ama dinî açıdan daha serbestliği olan bir yasa denebilir diye düşünüyorum, kişisel fikrim ama onu da söyleyeyim.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Zaten başka bir tip yok tüzel kişilikte, avukatımız da bilir.
PROTESTAN KİLİSELER DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ UMUT ŞAHİN – Şimdi, tüzel kişilik, yani dinî tüzel kişilik aslında Dernekler Yasası’nın geliştirilmiş bir şekli de diyebiliriz. Yani bugün Dernekler Yasası bir sivil toplum örgütünün, yani gönüllülük esasına dayalı örgütlenmeyi esas almakta. Bu doğrudur, dinî kuruluşlar da böyledir ancak bunun yanında özellikle dinî inançların kendi özel koşullarının da bu Yasa’nın çerçevesinde genişletilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bir örnek vermek istiyorum: Örneğin Hristiyanlıkta temel olgulardan bir tanesi “ondalık” dediğimiz, yani kişinin gelirinin onda 1’ini kiliseye vermesi konusu. Bu Yardım Toplama Kanunu’yla düzenlenebilir ya da derneklerin bağış toplama sistemiyle şu anda sürdürülüyor ama asıl sorun bizdeki temel konu, kişinin verdiği yardımın bilinmemesi. Bu temel bir zorunluluktur, bir inanç konusudur, yani ben ne kadar yardım veriyorsam kiliseye bunun bilinmemesi lazım ancak Dernekler Yasası bunun net bir şekilde kimlik numarası verilerek bir makbuzun kesilmesini arzu etmekte. Bunun yerine, mesela bir bağış kutusu oraya atılır ve sonra oradaki toplu para bir makbuz şeklinde kesilebilir ama şu anki Yasa’da bu mevcut değil ve bu cemaatleri çok zorlamakta çünkü dinî bir çelişkiye neden olmakta. Bu spesifik bir örnek ama bu örnekler çoğaltılabilir. Yani bunu kastediyoruz aslında.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Evet.
İki ve üç var mı?
PROTESTAN KİLİSELER DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ UMUT ŞAHİN – İkinci konu Diyanet İşleri Başkanlığının konularını yargıya götürmedik bu konuda ama bizi uyandırdınız.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – O anlamda değil. Bilirkişi, Diyanet İşleri Başkanlığı cevap vermemeli, benim alanımın dışında.
PROTESTAN KİLİSELER DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ UMUT ŞAHİN – Biz herhâlde savcılığa ya da belediye başkanları sorduğuna göre...
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Martin Luther’i bana göndereceksiniz bir tane, arkadaşlarınızla gönderirsiniz.
PROTESTAN KİLİSELER DERNEĞİ BAŞKAN YARDIMCISI İSMAİL KULAKÇIOĞLU – Tabii.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Peki, çok teşekkür ediyoruz arkadaşlar.
PROTESTAN KİLİSELER DERNEĞİ BAŞKAN YARDIMCISI İSMAİL KULAKÇIOĞLU – Biz teşekkür ederiz.
PROTESTAN KİLİSELER DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ UMUT ŞAHİN – Biz teşekkür ediyoruz bizi dinlediğiniz için.
Kapanma Saati: 10.26
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 10.30
------ 0 ------
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Evet, hoş geldiniz arkadaşlar.
Bilişim Derneği olarak sizi dinleyeceğiz.
Anayasa Uzlaşma Komisyonuna bağlı 3 No.lu Alt Komisyon. Komisyonumuz 4 arkadaştan teşekkül etmektedir. Cumhuriyet Halk Partisinden Atilla Kart Bey, Milliyetçi Hareket Partisinden Oktay Öztürk Bey, Barış ve Demokrasi Partisinden Altan Tan ve ben Adalet ve Kalkınma Partisinden Ahmet İyimaya.
Sizleri kırk dakika dinleyeceğiz. Zamanı çok ekonomik kullanarak, çünkü aşağı yukarı bugün 6 tane katılım var, dinleyeceğimiz var sivil toplumdan ve son bir on dakikayı falan arkadaşlara bırakırsanız, muhtemelen açıklamalarınız konusunda bazı ek bilgiler istenebilir.
Bu konuşmanız anayasa hazırlık havuzuna akıyor ve gizlilik koruması içerisinde, yazım aşamasında düşüncelerinizden yararlanacağız.
Anayasa genellikle böyle genç iradelerden, onların arzularından teşekkül ederse, zannediyorum meşruiyet ve dayanıklılık skalası daha yükselir.
Buyurun.
ALTERNATİF BİLİŞİM DERNEĞİ TEMSİLCİSİ ALİ RIZA KELEŞ – Evet, teşekkür ederiz, biz de çok zamanınızı almak istemiyoruz, bizim de düşüncemiz on beş-yirmi dakikalık bir sunum yapmak, kalanı da size bırakmaktı, sorularınıza.
Sunum açılacak birazdan, ama siz önünüzdeki o sunumdan takip edebilirsiniz o açılana kadar.
Ben kısaca buraya geliş sebebimizi anlatayım. Biz Alternatif Bilişim Derneğiyiz. İşte, İnternetin temel bir hak olması, temel bir insan hakkı olması üzerine geçen yıldan bu yana tartışmalarımız ve çalışmalarımız, toplantılarımız sürüyor.
Bununla ilgili yazılar yazdık, işte, çevrim içi mecralarda tartışmalar, konuşmalar ve toplantılar yaptık. Anayasa süreci başladığında biz de İnternet’in temel bir hak olarak Anayasa’da yer alması gerektiğini düşündük ve bununla ilgili iki toplantı yaptık, birazdan detaylarını vereceğim ve yine, sizin elinize az evvel verdiğimiz o anayasa önerilerimizi hazırladık.
Kısaca derneğimizden bahsetmek istiyorum ben. Bir bilişim derneğiyiz, bir kullanıcı derneğiyiz öncelikle.
Evet, biz bilişim teknolojilerinin daha çok siyasal ve sosyal taraflarıyla ilgiliyiz, insanların hayatlarını nasıl değiştirdi, bunları araştırıyoruz. Yarı akademik bir derneğiz, aramızda üniversite hocalarımız var, akademisyenler var, hep birlikte çalışmalar yapıyoruz.
Uzatmayayım amaçlarımız kısmını, orada detaylı bir şekilde yazıyor, ama biz İnternet ve özgürlükler, temel hak ve özgürlükler üzerinde çalışıyoruz daha çok, temamız bu.
İnternet üzerine birçok çalışma yaptık bugüne kadar, işte, en sonuncusu da buydu, yani bu temel hak olması konusu.
Sansür, ifade özgürlüğü konularını çokça çalıştık. Biliyorsunuz, sansür konuları hâlâ çok tartışmalı bu ülkede, biz de kullanıcıların sesini bu konuda çıkarmaya, duyurmaya çalıştık.
Neler yaptığımız yine o sunumda detaylı bir şekilde var, oradan bakabilirsiniz. Kitaplar yayınlıyoruz, paneller yapıyoruz, toplantılar hazırlıyoruz, işte, bir süredir de anayasayla ilgiliyiz. Anayasa yolunda toplantılara katıldık, oralarda bunun bir temel hak olduğunu anlatmaya çalıştık. Yani hem eleştirmekten yanayız hem de alternatifini göstermekten, işte, bunun da çözüm yollarını anlatmaktan yana bir derneğiz.
Evet, neden İnternet bir hak olmalı, hızlıca geçelim oraya isterseniz. Bu önemli bir tercih, çünkü bütün dünyada yürüyor İnternet’in temel bir insan hakkı olup olmadığı konusu.
Bu konuda bizim temel argümanlarımız şunlar: İnternet’in sadece bir teknoloji olmadığına inanıyoruz biz. Bu teknolojiyle yaratılmış ortamın ismi de İnternet ve bu ortam sosyal ve kamusal bir alan, kimseye ait değil, ama aynı zamanda herkesin ortamı. İsteyen herkes bu ortamda yer alabiliyor, kendini ifade edebiliyor, işte, ürünlerini sergileyebiliyor, ticari münasebetlerde bulunabiliyor, örgütlenebiliyor, haberleşebiliyor, birçok sosyal ilişkileri, sosyal hayattaki ilişkileri İnternet’te de sürdürebiliyor. Bir tip yeni agora aslında İnternet. Ona biz salt teknoloji olarak bakmıyoruz ve İnternet diğer teknolojilerden farklı olarak gayri merkezî bir teknoloji. Yani işte, isteyenin eklendiği, isteyenin bağlandığı, işte, altyapısını İnternet’e ekleyip kendi altyapısını uydurabildiği, işte, kimseden izin almak zorunda kalmadığı, gayri merkezi, tarafsız ve sınır aşan, yani uluslararası bir teknoloji, bir ağ. Dolayısıyla, düşünce, ifade ve bilgi edinme ve haber alma özgürlüğünün asli bir parçası bu anlamıyla.
Biz İnternet erişiminin hak olarak tanınmadığı durumda, birinci kuşak insan hakları, düşünce, ifade, bilgi edinme ve haber alma özgürlüğünün artık korunamayacağını düşünüyoruz. Yani İnternet’i çekip aldığınızda, bu hakların kullanılması artık eksik kalacak, tam anlamıyla gerçekleşmeyecek diye düşünüyoruz. Hatta bu hakların kullanıldığı ve gerçekleştiği öncelikli iletişim alanı hâline gelmiştir İnternet. Aynı şekilde müdahale edilmeden, sansürlenmeden bilgi edinme ve haber alma hakkının özgürce kullanılabildiği en önemli platform hâline gelmiştir.
Sadece ifade etme değil ya da öğrenme, haber alma değil, İnternet herkesi yayıncı hâline getiriyor, iletişimi demokratikleştiriyor, dolayısıyla bir kamu yararı ortaya çıkıyor.
Yine sadece bir iletişim alanı değil, aynı zamanda bir etkileşim alanı, yani sosyalleşiyoruz, örgütleniyoruz, aynı zamanda örgütlenme özgürlüğünün de önemli bir parçası hâline gelmiş durumda.
Demokratik katılımın, yine tepki protestolarımızı yaptığımız, orada gerçekleştirdiğimiz bir ortam hâline gelmiş durumda, dolayısıyla bu anlamıyla örgütlenme hakkının da, örgütlenme özgürlüğünün de temel bir parçası.
Artık seyahat özgürlüğü gibi, haber alma özgürlüğü gibi, basın alma özgürlüğü gibi bir özgürlük hâline gelmiş durumda, dolayısıyla nasıl bunları yasakladığımızda birtakım başka hak ve özgürlükler yasaklanıyorsa, kullanılmaz hâle geliyorsa, İnternet’in de hak olarak tanımlanmaması ve işte, engellenmesi, bu hak ve özgürlüklerin kısıtlanması anlamına geliyor.
Biz üçüncü kuşak insan haklarının arasında olmasını istiyoruz İnternet’in ve bu sebeple evrenselliğinin ve bütünlüğünün ve açıklığının -birazdan bu konulara değineceğiz- korunması gerektiğini düşünüyoruz ve temel haklar gibi, diğer temel haklar gibi anayasada mutlaka yer bulmalı diye düşünüyoruz.
Uluslararası metinlerle ilgili birkaç şey söylemek istiyoruz. Uluslararası metinlerde de giderek bir hak tanımlanmasına rastladık. Birleşmiş Milletlerin 4 Haziran 2011 oturumunda kabul edilen bir rapor var, Frank La Rue Raporu. Bu raporda İnternet temel bir insan hakkı olarak tarif ediliyor ve bu hakkın kullanılması için devletlere birtakım, kamuya birtakım görevler yüklüyor. Raporu yine o bağlantıdan edinebilirsiniz, sunumlarda da var bağlantı.
Yine, Avrupa Konseyinin 18-19 Nisan 2011 tarihleri arasında yaptığı “İnternet’in Evrenselliğini, Bütünlüğünü ve Açıklığını Korumak ve Geliştirmek” başlıklı kararı var. Bu kararın 10’uncu maddesi “Bir görevin taşıyıcıları olarak temel hakların ve vatandaşlarının özgürlüklerinin korunması ve birincil katılımcıların İnternet’in kritikliğine ilişkin meşru beklentilerine ilişkin, devletlerin ulusal ve uluslararası alanda İnternet’le ilgili kamu politikasında kamu yararını koruma sorumluluğu vardır.” diyor ve karar, İnternet erişiminin her türlü devlet iradesinden uzak tutulmasını tavsiye ediyor.
Biz iki tane toplantı yaptık bu tartışmalarımızla ilgili. Bu toplantıların birincisi geçtiğimiz Aralık ayında, bir tanesi de yine geçtiğimiz Ocak ayında gerçekleşti. Bu toplantıya dernek aktivistlerimiz, ilgili uzman hukukçular, akademisyenler katıldı. Yaklaşık 20 kişilik toplantılardı ve bu toplantılarda İnternet’i tartıştık ve birazdan size göstereceğimiz bu metinleri hazırladık.
Yine bu hazırladığımız metinler, toplantı öncesi ve sonrası çevrim içinde, İnternet mecrasında İnternet kullanıcılarıyla paylaşıldı, onların fikirleri alındı, onların görüşlerine yer verildi. Özellikle Kullanıcı Hakları Bildirgesi, onu hazırladık, yine size verdiğimiz belgelerde var, o tümüyle kullanıcıların katkılarıyla hazırlandı, yani İnternet kullanıcılarının görüşleriyle hazırlandı.
Biz şöyle maddeler hazırladık:
İnternete erişim, bu arada İnternet hak değil, internete erişmek bir hak, öyle tarif ediyoruz.
İnternete erişim temel bir insan hakkıdır.
İnternet’in evrenselliği, tarafsızlığı ve bütünlüğü esas alınarak, bilgiye, İnternet ’e ve diğer elektronik iletişim ortamlarına erişim hiç bir şekilde kısıtlanamaz, şarta bağlı tutulamaz ve sansürlenemez. İnternet ve diğer elektronik iletişim teknolojilerine el konulamaz, işletilmekten alıkonulamaz.
İnternet’in yanı sıra, sadece İnternet değil, diğer elektronik iletişim ortamları da, çünkü İnternet’in geleceği ya da başka türlü ağlar da söz konusu, bunları da göz önünde bulundurarak “diğer elektronik iletişim ortamları teknolojileri” dedik.
Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunacak şekilde ve yargılama yapılmaksızın İnternet ortamına ve diğer elektronik iletişim ortamlarına erişim engellenemez veya kısıtlanamaz.
Bilgi toplumuna katılma hakkı, bu da ikinci önerimiz.
Herkesin eşit ve adil şekilde bilgi toplumuna katılmak ve e-devlet hizmetlerinden yararlanmak hakkı vardır.
Herkesin tüm bilgi toplumu hizmetlerine ve elektronik devlet hizmetlerine, kamusal belge ve kayıtlara, kişisel verilerin gizliliği korunarak -bunun altını çiziyoruz, özellikle çiziyoruz- elektronik ortamda ücretsiz olarak erişme hakkı vardır.
Devlet, iletişim ve ifade özgürlüğünü sağlamak ve geliştirmek için gerekli düzenlemeleri yapar ve bu özgürlüklerin kullanımını konusunda güvence sağlar.
Devlet, bireylerin merkezi ve yerel yönetimlere katılım sağlayabileceği, yönetim hakkında bilgi edinebileceği ücretsiz elektronik erişim ve iletişim ortamları sağlar. Bunlar da artık, yani İnternet’le birlikte insanların hak ettiği, ulaşması gereken haklar, özgürlükler. Artık demokratik katılımın önündeki engeller artık yavaş yavaş kalkmalı. İnternet bu konuda çok önemli kolaylıklar sağlıyor. Dolayısıyla devlete de bu konuda, bu özgürlüklerin sağlanması konusunda kolaylık sağlamak gibi görevler düşüyor.
Bizim anayasayla ilgili önerilerimiz bunlar. Biz bu önerileri hazırlarken -az evvel de söyledim- Kullanıcı Hakları Bildirgesi’ni hazırladık. Bu bildirgeyi önemsiyoruz, bu bildirgenin altına bizim gibi birçok sivil toplum örgütü imza attı. İşte, Elektrik Mühendisleri Odası, Linux Kullanıcıları Derneği, İnternet Teknolojileri Derneği gibi, işte, bazı baroların bilişim komisyonları gibi. Burada da kullanıcıların hak ve özgürlüklerini tarif etmeye çalıştık.
“İnternet’e erişim temel bir haktır”la başlıyor Kullanıcı Hakları Bildirgesi.
Devlet gerekli yasal düzenlemeler ve icra organlarıyla bu hakkı güvence altına almakla yükümlüdür.
İnternet'e erişim için gerekli olan altyapı teknolojilerinden, mümkünse ücretsiz ya da olabilecek en az bedeller karşılığında faydalanabilmek herkesin hakkıdır.
Burada bir örnek vermek istiyoruz. Finlandiya’da şu anda 1 megabit İnternete ücretsiz bir şekilde tüm yurttaşlar erişebiliyor, yani bu sağlanmış durumda. Biz de böyle bir hakkın bu ülkede de bir şekilde tanımlanması, işte, yurttaşların bundan faydalanmasını istiyoruz. Dünyanın en pahalı internetlerinden bir tanesini kullanıyoruz maalesef ve daha da kötüsü, çok kalitesiz bir İnternet bağlantısı ve altyapımız var. Bilgi toplumuna erişim hakkının sağlanabilmesi için öncelikle bu erişim sorunlarının çözülmesi gerekiyor.
Birkaç detay daha var.
Ulusal/fiziki sınırların olmadığı, evrensel bir ortam olan İnternet’te kullanıcılar hiç bir sınıfsal, ulusal, kültürel, cinsel, dinsel vb. ayrımlar gözetilmeksizin eşittirler.
İnternet'in etkin bir biçimde kullanılabilmesi için gerekli güncel bilgileri temel eğitim sisteminin bir parçası hâline getirmek bir kamu sorumluluğudur.
Bu konu da yine çok önemli. Yine, sadece teknolojiyi yaratmak değil, aynı zamanda o teknolojinin nasıl kullanılacağını yurttaşlara öğretmek, bunun olanaklarını sağlamak çok önemli. Artık temel eğitim sisteminin bir parçası hâline gelmek durumunda İnternet ya da dijital okuryazarlık diyoruz biz ona, yeni medya okuryazarlığı, dijital okuryazarlık. Dolayısıyla, sadece bir hak tanımlamak değil, aynı zamanda diğer hak ve özgürlükleri de buna uygun hâle getirmek gerekiyor.
İnternet için kurulan altyapılar şeffaf olmalıdır. Bu sistemler için kullanılan donanımsal/yazılımsal teknolojiler ile bu yapıları kuran/işleten, özel/kamusal kuruluşlar kullanıcıların denetimlerine açık olmalıdır. Şeffaflık yurttaşın temel hakkı, kamusal düzenleyici ve hizmet sağlayıcıların ödevidir.
Şimdi, bu konu bizim için önemli. Biz buna “net tarafsızlığı” ya da “ağ tarafsızlığı” diyelim. Teknolojinin, altyapının tarafsız olması gerektiğini savunuyoruz, bu, dünyada böyle kabul edilen ve tarif edilen bir kavram, çünkü altyapı sağlayıcıları çok kritik bir işlem yapıyorlar. Tıpkı posta işletmesi gibi düşünün. İşte, sizin mektuplarınızı, paketlerinizi dağıtıyorlar insanlara, bilgilerinizi dağıtıyorlar. Dolayısıyla, bu yapıların şeffaf olması, denetlenebilir olması, ne yaptıklarının biliniyor olması çok önemli. Maalesef biz böyle denetimlerden çok uzağız. Mesela şu anda TTNET altyapısını kullanıyoruz ve işte bazı sıkıntılar yaşıyoruz. Yani işte, mesela BTK biliyorsunuz düzenleyici ve denetleyici kurum. Biz DPI konusunda, yani Deep Packet Inspection, bu derin veri analizi, sizin o trafik üzerinde, bu konuda BTK’ya bir bilgi…
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ne analizi dediniz?
ALTERNATİF BİLİŞİM DERNEĞİ TEMSİLCİSİ ALİ RIZA KELEŞ – Derin Veri Analizi, paket analizi. İnternet’te veriler paketler hâlinde gidiyor, işte, alıcısı var, göndericisi var, bir de içerik var, tıpkı mektup zarfı gibi. Tarafsız olan ağ sadece üstteki o alıcı ve göndericiye bakar, yani içine bakmaz, mektubunuzu açmaz yani, ama derin veri analizi altyapıları bunu yapıyor ve biz Wikileaks belgelerinde gördük ki Türkiye derin veri analizi yapan sistemlerin alıcısı. Bu bunu BTK’ya sorduk “Böyle bir şey yapılıyor mu Türkiye'de?” diye, “Bize devlet sırrı, bu konu bizim alanımıza girmiyor.” gibi yanıtlar verdiler. Mesela biz bundan şüpheleniyoruz ve aslına bakarsanız şu anda TTNET’in altyapılarını çok istiyoruz. Yani bu altyapıyı denetlemek. Yani yurttaşın bunu bilmeye hakkı var sonuçta. Bunu istiyoruz, ama maalesef, bunun ne kanunda yeri var, herhangi bir şey yok yani. Dolayısıyla sadece İnternet değil, aynı zamanda tarafsız bir İnternet istiyoruz bir hak olarak.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çok önemli bu ya.
ALTERNATİF BİLİŞİM DERNEĞİ TEMSİLCİSİ ALİ RIZA KELEŞ – Evet.
Yani bir teknoloji değil sadece, dediğim gibi bir posta işletmesi gibi düşünebilirsiniz. Zarfınızın içini açıyorlar mı, açmıyorlar mı, bunu bilmek sizin hakkınız yani, bu şeyi yapıştırma gibi şansınız yok. Bu arada yapıştırma gibi bir şansınız var, kriptolayabilirsiniz, yani içeriğinizi şifreleyebilirsiniz. Bir tane Kriptoloji Yönetmeliği çıkarıldı. Şifreleyebilirsiniz ama şifreyi bana vermek zorundasınız diyor devlet size.
ATİLLA KART (Konya) – Yine tabi oluyorsunuz?
ALTERNATİF BİLİŞİM DERNEĞİ TEMSİLCİSİ ALİ RIZA KELEŞ – Evet, yani yine tabi oluyorsunuz.
Kriptoloji Yönetmeliği’ne bakabilirsiniz. Biz bunu sorduk, yani nasıl olabilecek böyle bir şey, yani ilgili insanlar gelip anlatmışlardı çeşitli toplantılarda. Cevap verilemedi tabii yine. Öyle.
Kullanıcıların seçimlerine saygı İnternet’in hem sosyal açıdan hem de teknik açıdan özgürce gelişebilmesi için ağ tarafsızlığı, altyapı ve hizmet sağlayıcılar için zorunlu bir ilkedir. Bu az evvel bahsettiğim konu. Ağ tarafsızlığı, altyapı ve hizmet sağlayıcılarının farklı içerik ve uygulamalar arasında ayrımcılık yapamayacağı anlamına gelir. Ayrıca kullanıcının her ekipmanı, içeriği ve hizmeti hizmet sağlayıcının herhangi bir müdahalesi olmadan kullanabilmesini mümkün kılar.
Şimdi, size bir soruşturmadan bahsedeyim ben. BTK TTNET hakkında bir soruşturma açtı. Herhangi bir yasal bir gerekçe, bir sebep olmadan Youtube ve Vimeo gibi bazı servislerin erişime engellendiği ya da kısıtlandığı bir soruşturmaydı. Sonucunu hatırlamıyorum ama şöyle düşünün, altyapı sağlayıcısı TTNET ve TTNET’in aynı zamanda başka servisleri de var, video servisleri falan var. İşte, içerik sunuyor, çocuklara birtakım ders programları falan filan.
Şimdi, altyapı sağlayıcısının altyapıyı sağlamaktan dolayı bir avantajı var, altyapıyla oynayıp trafiği kendi istediği gibi şekillendirebiliyor, yani Youtube’un trafiğini kısıp, Vimeo’nun trafiğini kısıp kendi trafiğini açabiliyor. Dolayısıyla kullanıcıların tercihlerine saygısız davranıyor, müdahale ediyor. Dolayısıyla, burada ağ tarafsızlığı yine bozulmuş oluyor. Biz bunun kesinlikle yaptırıma tabi tutulmasını ve her şeyden önce denetlenebilmesini istiyoruz.
Yani uzatmayayım, 8, 9, 10’da az evvel bahsettiğim ifade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü konularına değiniliyor. Yine evrenselliği, bütünlüğü, açıklığı ve çok sesliliğin korunması gerektiğini İnternet’in, bunu söylüyor.
Yine sosyal ilişki için temel platform hâline geldiğini söylüyor Kullanıcı Hakları Bildirgesi. Etkileşim alanı olduğunu söylüyor. İnternete erişim hakkı, örgütlenme hakkının asli bir parçasıdır ve kısıtlanması demokratik hakların ihlalidir diyor.
İnternet’in gayri merkezî, tarafsız, sınır aşan ve etkileşimli doğası, onu düşünce, ifade, bilgi edinme ve haber alma özgürlüğünün asli parçası kılmaktadır. İnternet’e devlet denetimi ve gözetimi, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki en büyük engellerdir. Özgür ve sınırsız bir İnternet her kullanıcının hakkıdır. İnternet erişim hakkının korunması, temel haklar olan düşünce, ifade, bilgi edinme ve haber alma özgürlüğünün korunmasıyla sıkı sıkıya bağlıdır. Dünyayı izleyebilen, kendi adına seçimler yapabilen geniş görüşlü fertler olabilmek için sınırsız ve özgür İnternet erişimi elzemdir. Yani artık İnternet’siz bir toplum kapalı bir toplumdur diyoruz. Daha geniş bakabilmek ve kendi adına seçimler yapabilmek için İnternet erişimi elzem hâle gelmiştir.
Bizim yine sıkıntı duyduğumuz bir konuya değiniyor 12’nci maddede. Düzenleyici yasalar, bugün İnternet’i düzenleyen yasalar var bu ülkede, işte, 5651 var, BTK Yönetmeliği var, filtreler konusunda yönetmelik var, az evvel bahsettiğim Kriptoloji Yönetmeliği gibi yönetmelikler var. Bunlar daha çok sansür ve yasakları tanımlıyor, ama biz sansür ve yasakları değil, hak ve özgürlükleri öncelemesi gerektiğini düşünüyoruz bu düzenlemelerin. İşte, suçla mücadele, çocuk ve aileyi korumak, terörizm gibi konjonktürel, yani o döneme ait, muğlak, evrensel olmayan sebeplerle gerçekleştirilen erişim engellemeleri, kelime yasakları, merkezî filtrelemeler ve yasak ve yaptırımlar sansürdür diyoruz. İnternet’e sansür, İnternet kullanıcısının bilgiye erişim hak ve özgürlüğünü ihlal eder, dolayısıyla sansürsüz İnternet her yurttaşın hakkıdır. Maalesef Türkiye'nin düzenlemeleri genelde sansürü ve yasakları önceliyor ya da oradan bir çözüm geliştirmeye çalışıyor, ama biz aksine hak ve özgürlükleri önceleyen çözümlerden yanayız.
Bunu çok önemsiyoruz. İnsanlar şeffaf yasal zorunluluklar olmadığı sürece İnternet ortamındaki faaliyetleri nedeniyle kimliklerini açıklamaya zorlanamazlar. Anonim olmak her kullanıcının hakkıdır. Temel bir hak olan mahremiyet hakkı İnternet üzerinde yasal güvence altında olmak zorundadır.Yani bunu çok önemsiyoruz. Anonim olma hakkı mesela İsrail’de bir hak, tanımlanmış, tanımlayan başka ülkeler de var.
Şu anda mesela yine yeni yönetmeliklerle ilgili her yaptığımız kayıt altında, sürekli datalarımız, girdiğimiz web siteleriyle, e-posta attığımız insanlarla sürekli eşleştiriliyor ve biz bu süreçlerin şeffaf olmadığını da biliyoruz ve işte, çeşitli yerlerde başımıza gelen, mesela ekşi sözlük yazarlarının başına gelenler, işte, web sitelerinden dolayı ceza alanlar, soruşturmaya uğrayan insanlar var ve bu yargı süreçlerindeki durumlar da çok şeffaf değil, yani insanlar şeffaf olmayan bir soruşturmanın içerisinde kendi isimlerini, adlarını buluyorlar, sadece bu web sitesiyle ilişkili, kayıtlı oldukları için. Dolayısıyla, insanların kimliklerinin açıklanması, kayıt altına alınması bu kadar kolay olmamalı diye düşünüyoruz, ancak yasal, şeffaf bir süreç varsa insanlar fikirlerini ifade etmelerinden dolayı kimliklerini açıklamaya zorlanmamalıdırlar, anonim olmak her yurttaşın hakkı bizce.
Ve son olarak kişisel bilgilerin gizliliği. Maalesef Türkiye'de hâlâ kişisel verileri koruma kanunu çıkmadı, Anayasa’da böyle bir şey konuldu, ama hâlâ bir kanunumuz yok. Dolayısıyla, kişisel verilerimiz şu anda özel şirketlerin ellerinde, cep telefonlarımıza sürekli reklam mesajları geliyor ve bunları düzenleyecek, bunları yönetecek… İşte, cep telefon listeleri satılıyor, e-posta listeleri satılıyor, işte, emlakçıların, atıyorum, yani özel, spesifik konularda insanların bilgileri satılıyor, son derece piyasanın ve devletin insafına bırakılmış durumda.
Kişisel verilerin gizliliği esastır. Kullanıcılar bu verilerin hangi amaçlarla toplandığı ve nasıl kullanıldığını bilmek, buna itiraz etmek, kişisel verilerin silinmesini, yok edilmesini istemek hakkına sahiptir diyoruz. Yani biz İnternet‘e bıraktık izimizi ya da kayıt altına alındık, bu kayıtların ne zaman silindiğini, ne amaçlarla toplandığını, nasıl kullanıldığını bilmek istiyoruz.
Evet, herhâlde bu Kullanıcı Hakları Bildirgesi de biraz durumu anlatmıştır.
Bizim söyleyeceklerimiz bu kadar. Teşekkür ederiz dinlediğiniz için. Sorularınız varsa…
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çok teşekkür ediyoruz.
Arkadaşlarımızın belki arzuları olabilir.
Atilla Bey.
ATİLLA KART (Konya) – Şimdi, şöyle, tabii, bu konu çok önemli, kişisel olarak da açıkçası çok hakim olduğum bir konu değil, ama çok önemli olduğunu biliyorum. Türkiye'nin iletişimi ve güvenliği bakımından da, temel haklar bakımından da çok belirleyici olduğunu görüyoruz.
Bu çerçevede, şunu ben özellikle paylaşmak istiyorum. Bu altyapıların denetlenmesi olayı. TTNET dediniz. Telekom yapısını da yine bu çerçevede düşünmek gerekir mi diye özellikle sormak gereğini duyuyorum ve kişisel olarak, Türkiye'nin Telekom üzerinden iletişim ve güvenlik bakımından kuşatıldığını, teslim alındığını görüyorum, gözlemliyorum ve bunun özellikle yasa dışı izleme, dinleme ve görüntüleme mekanizmaları yapılanmasında bir araç olarak kullanıldığını, acımasızca kötüye kullanıldığını, toplumu ayrıştırma pahasına, kutuplaştırma pahasına kullanıldığını görüyoruz.
Bu çerçevede, tabii bir diğer sıkıntılı nokta da şu: Bu bilişim teknolojisiyle bağlı olarak, aynı etkinlikte yargı sistemimizin olmadığını görüyoruz. Burada özellikle kolluk gücünün, o bilişim teknolojisine hakim olan kolluk gücünün yargıyı manipüle ettiğini görüyoruz. Yani bu konulardaki değerlendirmelerinizi ben açıkçası almak istiyorum. O tespitlerimiz ne ölçüde doğrudur? Ne diyorsunuz bu konuda? Bunu anayasal anlamda nasıl teminata alabiliriz?
ALTERNATİF BİLİŞİM DERNEĞİ TEMSİLCİSİ ALİ RIZA KELEŞ – Şimdi, kişisel verileri koruma kanunu yok hâlâ Türkiye'de, yani Anayasa’ya bir madde konulmuş durumda. Bu çok önemli bir konu. Bu kanunun bir an evvel çıkması gerekiyor, hem de AB standartlarına uygun çıkması gerekiyor, “ama”larla, “fakat”larla dolu bir kanun, istisnalarla dolu bir kanun olmamalı kesinlikle. Buna çok acil bir şekilde ihtiyaç var, yani bunun için anayasa yapımını beklemeye falan gerek yok bence.
ATİLLA KART (Konya) – Zaten anayasal altyapısı var.
ALTERNATİF BİLİŞİM DERNEĞİ TEMSİLCİSİ ALİ RIZA KELEŞ – Evet, bu çok önemli.
Yine buradan doğan bir boşluk var. İnsanların, az evvel söylediğiniz, işte, dijital datalarla, dijital bilgilerle, dijital delillerle bir şekilde manipüle edilip… Bu çok önemli bir konu, ama bu konuda da sanıyorum yeterli yasal düzenleme yok. Yönetmelikler olabilir belki bununla ilgili, işte, kolluğun bu işleri nasıl yapacağına ilişkin, ama orada insanların hakları, hukukları bile tam anlamıyla korunamıyor.
Mesela bize bazen insanlar soruyorlar bile, böyle sorular oluyor, Facebook’tan, oradan buradan, işte, CD’ler, hard-diskler, işte, onlar bunlar. Yani mevzuatı çok da iyi bilmediğimiz için çok bir şey söyleyemeyebiliyoruz.
Burada bizim temel argümanımız şu: Dijital veri, dijital data çok kolay manipüle edilebilen bir data, yani bu kâğıdın hangi fotokopi makinesinden çıktığını belki bulabilirsiniz, yani işte, bunu manipüle etmeniz çok zor, ama aynı dosyayı, işte, her yerde üretebilirsiniz, çünkü dijitaldir o, Her türlü değişikliğe açıktır.
Bizim adli konular özellikle temel savımız şu: Dijital datalar ya da dijital deliler yargı süreçlerinde temel bir delil olarak kullanılmamalı. Şimdi dosya paylaşmış, insanlar internetten bir arkadaşımızın başına gelmişti, film indirmek falan. IP’si tutuyorsa suçlu gibi hani IP bulmuşlar suçlu yani belki o indirmemiş olabilir, onun IP’sinden girip başka biri yapmış olabilir, bir sürü başka şey var. Hani bizim temel argümanımız dediğim gibi şey, hani buldunuz ama başka şeyler daha koymanız lazım ki bir yargı şeyine ulaşabilesiniz.
ATİLLA KART (Konya) - Somut verilerle desteklenmesi.
ALTERNATİF BİLİŞİM DERNEĞİ TEMSİLCİSİ ALİ RIZA KELEŞ - Tabii. Sadece dijital datalarla sonuca ulaşmak bizce doğru değil yani bizim bu da benim şeyim, ben hukukçu değilim ama hani hukukçularla genelde yaptığım sohbetlerde konuştuğumuzda bulduğumuz argüman yani bunu söyleyebiliriz ama tabii ki yani internet konusu suçları araştırırken bence kullanılmalı tabii ki, oradan da bir yere gidilebiliyorsa gidilsin ama tek interneti ya da dijital datayla, dijital veriyle insanların suçlamak da çok mantıklı değil.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Çok teşekkür ediyoruz. Size göre çok ciddi bir çalışma yapmışsınız, bize göre çok fazla da önem vermiyoruz. Şunun için önem vermiyoruz: Bütün bunların geçerli olduğunu sayarak Anayasa yapmaya kalkışsak sizin maddelerinizden başka koyacak madde olmayacak. Biz bunu istemiyoruz. Biz şunu istiyoruz: Bütün teknik imkânlarınızı da kullanarak, birikiminizi de kullanarak bu Anayasa’ya her şeyi içerisine alan hiçbir şeyi dışarıda bırakmayacak ama fazlalık da olmayacak iki tane madde nasıl sokarsınız? Biz bunu istiyoruz. Yani sizin amaçlarınız bizi pek ilgilendirmiyor. İlgi sahamızda da değil çünkü biz farklı bir konuyla uğraşıyoruz. Yani buraya gelirken keşke bunu dikkate alsaydınız bütün bu becerinizi, birikiminizi bu noktada kullansaydınız ki hâlâ da geçmiş değil, biz yazım aşamasına daha yeni geçiyoruz. Bundan önce