42 yil öncesi



Yüklə 3,62 Mb.
səhifə28/38
tarix25.10.2017
ölçüsü3,62 Mb.
#12912
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   38

Pandora kutusudur ! DNA molekülü !

Atlantis yanıp battı ! Kalmadı bile külü !

‘Akıl her şey’ diyerek yıkma mâneviyâtı !

Akıl, ego demektir, vahşî kılar hayatı !

İnsânı o, kurt yapıp hemcinsini yedirir !

Zayıfı ayıklamak, doğal yasa dedirir !

Ön ayağı aradan bağlayan iptir, akıl !

Deve kaçmasın diye, Arapça, tefekkür kıl !

Aklın Lâtince kökü, ‘ratio’, yâni cetvel !

İki uç arasında hapsedilmiş bir pergel !

İki zıt ötesine hiçbir akıl geçemez !

Geçebilse bile o ! Gördüğünü seçemez !

‘“Ne sağa ! Ne de sola ! Kaydı gözü AHMED’in !”’

Tam eksene bakar rûh ! İşte budur doğal dîn !

Bu nedenle, ekseni bulanın adı ‘Kutup !’

Evreni döndürür mil, kendini sâbit tutup !

Titreşen milin sesi döndürür her âlemi !

İşte bu ses ‘“Sekîne !”’ HAKK’ın kudret kalemi !

‘Betül’dür Meryem, FÂTMA ! Nûrda rastlanmaz kire !

Bu yüzden SEKÎNE’nin burcu oldu ‘BÂKİRE !’

Evren AHMED, mil ise, merkez noktası ÂLÎ !

‘KUTUB YILDIZI’ onun göklerdeki timsâli !


M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ

ANKARA – 1996

RÛH ve CAN !
Özümüz HAK yanında sâbit ! İnemez bize !

Çünkü onda rastlanmaz maddeye âit ize !

ALLAH ile ne ayni ne de ayrıdır bu öz !

O, GAYB’a âit sırdır ! Anlatamaz hiçbir söz !

Bu öz kâlbe yansıyıp olur siyah bir nokta !

İşte budur Rûh veya Fuad denilen nükte !

Can, beynimize âit benlik bilincimizdir !

Rûh HAK bilinci olup ‘“Biz”’ denen incimizdir !

Ayni anda her iki bilinç işlem yapamaz !

Çünkü ‘iki kıble’ye kılmak imkânsız namaz !

Derin hipnoz hâlinde uyutulan bir kişi,

Yapabilir o anda bilmediği her işi !

Hiçbir şey hatırlamaz, uyandırıldığı an !

Çünkü Rûhtan farklıdır, beyine âit zaman !

Bu yüzden can unutur, Rûha verdiği andı !

Kelime-i şahâdet getiremeyen yandı !

Hatırlayana kadar andını ! Doğar tekrâr !

Her ölümünden sonra, Rûhuna âit karâr !

Canın Rûha tutunan kısmı, girer cennete !

Cine dost olan kısmı, sebep olur cinnete !

Kavuşur ‘“Sağ taraf”’ı, her tür HAK emeline !

‘“Sol taraf”’ ise, düşer ‘“Zebânî”’nin eline !

Kalıbı yok olana kadar yanar o, mutlak !

Medyumlara rûh rolü oynar cinle, bu hortlak !

Çağırılan ölünün sûretine bürünür !

Medyumun hep ‘Solundan’ çıkıp halka görünür !

Çünkü mâlzemesini solda dalaktan alır !

Cin istenen kalıba sokar ! Halk şaşa kalır !

Yine cin soru için tüm beyinleri tarar !

Sorana verilecek doğru cevabı arar !

Yüzünü göstermeye hortlak bir bulsa imkân ,

Her gören, dehşetinden çıldırır idi o an !

Hipnozda kalkar Rûhun koruyucu çemberi !

Hortlak ve Cin giren can, olur İblîs minberi !

Rûhu onu terk eder ! Kalb gözü olur yırtık !

Gözbebeği ne büyür ! Ne de küçülür artık !

Bütün gerçek medyumlar gece titrer sâ’rayla !

Kurt adam gibi ulur ! Dolunay olan Ay’la !

Ne medyum ! Ne de hipnoz ! Olmayı etme kabûl !

‘Kara büyü’ye çıkar ! Asla değildir makbûl !

‘“İBRÂHİM’e üç melek göründü ! Tam öğleyin !”’

Gündüz görünemezse Rûh, ona ‘Hortlak’ deyin !

‘İki bin yıl’ sonra Rûh, yeni bir can indirir !

Arzda da bilinçlenmek arzusunu dindirir !

Yâni can, role göre ayrı maske aktöre !

Aktör ise değişmez ! Ayni Rûh kader öre !

Sahnedeki Hamletin, hamlet değildir ismi !

Perde insin ! Hamlete benzemez onun resmi !

Bu yüzden hatırlamaz can eski hayâtını !

Süvârî, her hayâtta değiştirir atını !

Her atı hatırlayan, at değil ! Süvârîdir !

At seçmek, süvârîye âit ! İhtiyâridir !

Hangi can rûhuna tam girse alır ödülü :

Görür Rûh albümünde her eksik canı, ölü !

Bu amaç için canlar, Arz gibi dönüp durur !

Ermezse, kıyâmette kâlbi son defa vurur !

Beyin uykuda iken, HAK bilinci uyanır !

Rûh dışarı çıkarak Arşa kadar dayanır !

Arşta oturana, sen ‘Annem ve Babamsın’ der !

Kendisini fışkırtan RAHMÂN’a secde eder !


İç evreni dolaşıp görür her hakîkatı !

Çünkü onun RAHMÂN’a benzer özde hilkatı !

HAK der :‘“Her gece sizi biz ettiririz vefât !”’

Derin uykuda kalır, ne benlik ! Ne de sıfat !

‘Zîrâ o vakit yalnız HAKK’ın kimliğindeyiz !

Asla teslim olmuşuz ! İslâm denen dîndeyiz !

Rûh rüyâ görmez ! ‘“Hemen olur, her ne şey derse !”’

Hiç uyanmak istemez ! Herkim bu sırra erse !

Rûh ‘“Hep selâm der !”’ Yâni can gibi ‘“boş lâf etmez !”’

‘“Ne emretse o olur !”’ Cennete tarif yetmez !

Can gibi, düşünmeye yok yani ihtiyâcı !

Hâlâ hayvân sesiyle konuşmamız ne acı !

Boğaz dokuz boğumdur ! Dokuz toplamı ÂDEM !

‘“İsimler”’ yaratıcı ses ! Rûh üflendi mâdem !

HAK kimliğinde iken evrene hükmederiz !

Beynimize gafletten uyan artık sen deriz !

Geri döndüğü anda Rûh, tende uyanırız !

Rüyâ denen hayâlin rengine boyanırız !

Zavallı beyin sabâh kavrayamaz durumu !

Aptal izlenimlerin rüyâ olur yorumu !

Zîrâ yorumlayamaz akıl Rûhun işini !

Bebek, nasıl kavrasın Dünyâya gelişini !

Kelebek ne ? Ne yapar ? Bilmez tırtıl, kozada !

Robensondan habersiz ! Düştüğü ıssız ada !

Uykuda yarı baygın akıl, Rûhu seyreder !

Bomboş izlenimini hatırlayıp rüyâ der !

Rûh, Fuad’a girince uyanmaktayız güyâ !

Aslında görmekteyiz gözü açık bir rüyâ !

Çünkü Rûhun gördüğü vizyondur tek hakîkat !

‘Vizyonu hatırlamak ermek’ der, HAK tarîkat !

‘“Kendindeki RABB’ini zikret”’ demekte âyet !

‘Zikret’, hatırla demek ! Bu emre et riayet !

Tespih ile yapılan, eğer olsaydı zikir,

‘“Her zerre zikir eder”’ dermiydi HAK ! Et fikir !

Yine HAK der : ‘“Her gölge bile bana secdede !”’

Rûhsuz namaz geçmez ! Sen istersen ‘bin âmin’ de !

Çekirdeğini tavaf eder hep elektron !

Kabûl edilmez haccı ! Bilinçsiz ! Ve monoton !

Rûh kalbde yatarken de, beyni uyarır her an !

Cibril’in en alt tondan sesine denir ‘VİCDÂN !’

VİCDÂN sesi, hem sessiz ! Hem sâkin ! Sen dikkat et !

‘Senden başkası duymaz !’ Der ‘lütfen itâat et !’

Bu sestir, HAKK’ın bize uzatılmış tek ipi !

Güneşin ışığının, güneşle ayni tipi !

O ipi tutarak çık ! ‘“Şah damar”’ değil uzak !

Başka her ip şeytanın kemendi olan tuzak !

Yoksa, can kurtulamaz ! Çünkü şeffaf ateştir !

Kendinden daha yoğun ateş, İblîse eştir !

İblîsle birleşirse kalıbı olur heder !

Tevrât :‘“Tozdan geldi o ! Toza gidecektir”’ der !

Toz, yâni atom denen zerrelere ayrılır !

İpine tutunan can, cennet için kayrılır !

‘“RÛH”’ ilk güneşten ışın ! Yâni ‘“RAB’den emirdir !”’

Onu almayan, ‘“İblîs”’ denen soğuk demirdir !

Aklı tam uyuşturup uyur gece evliya !

Gerçek vizyondur onun gördüğü ! Değil rüyâ !

‘“Gözü açık uyuyan mağaradaki erdir !”’

‘“Bekçi köpek Sekîne !”’Artık aklını erdir !

RÛH ve can arasında yargıç siz ! Karar sizin !

Daha açıklamaya Uluğ’a yoktur izin !


M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ

İZMİR – 05.10.1996


RÜBÂİ
Ölmemek ister isen İblis ile,

Bul bir “AHMET” kâlbe bir “Aşk” eyle zerk !

Tanrının bâbında vardır üç eşik :

Terk-i dünyâ, terk-i ukbâ, retk-i terk !


M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ

ANKARA – 04.08.1959


Kartal ki gökten görür dünyânın her yerini !

Nice uçurumlardan geçer ! Bakıp derbeder !

Bir kabirin üstünden geçerken ürperip der :

‘Bu işte çukurların en korkunç, en derini !’


VİKTOR HUGO’dan çevirim
‘“ S A A T ! ”’

‘“SAATİN zelzelesine ‘Can’ dayanmaz !”’ “Ölen ‘Canın kıyâmeti kopar !”

KUR’AN-I KERİM Hz. MUHAMMED s.a.v.

1.Bölüm “ Ö L Ü M !”


Saatin zangoç’ u çaldıkta çanı,

Canlının ağzına gelmekte canı !

Zemberek, çarkı çevirmez artık !

O nabız atmaz olur tık,tık,tık !

Kâlb denen şems tutulur, yüz sararır !

Beyne kan gitmez olur, AY kararır !

Yaşanır tende büyük zelzeleler !

Hücrelerden duyulur velveleler !

Gökte yıldız gibi her bir meleke,

Sönerek düşmededir bir feleke !

Başta ‘VU’ ‘VU’ diye bir ses duyulur,

Sese ‘“HÛ”’ ‘“HÛ”’ diye en son uyulur !

‘“Sûr”’ denen sûrete üfler birisi !

Dirilir bir ölü, yırtıp bir isi !

Ölünür, ölmeye yokken istek !

Can ne yapmışsa anımsar tek tek !

O zaman ‘“Bazı cemâller parlar ,

Bazı yüzler kararır”’, ses hırlar !

İnleyip kendine der ‘Geldi sonun !’

‘“Gözü keskin ! Dili tutkundur”’ onun !

Simsiyah el uzatır son kadehi !

Gülerek, ağlayana, hi hi hi !

Öyle bir el ki bütün tırnaktır !

Kan kokar ! Uçları hep ıslaktır !

Büyüyüp her biri binlerce asır !

Çengel olmuş ! Dibi mosmor ve nasır !

Et yolar ! Ot gibi her an, bu cadı !

Başkadır herkese sîması, adı !

Arzda kim ahrete olmuşsa gebe !

Çağırır baş ucuna böyle ebe !

O kadeh sırça değil ! Topraktır !

Kurumaz toprağı ! Hep ıslaktır !

Yıkanır gözyaşımızdan o kadeh !

Oyulur can taşımızdan o kadeh !

İçi hicranlarımızla doludur !

Dibi loştur ! Ebedîyet yoludur !

Her kenarında dudak yerleri var !

Her cidârında ecel terleri var !

Daha ağza götürürken dokunur !

İçilirken, ne duâlar okunur !

Reddedilmez bu mübârek sâki !

İçiyorken denir ‘“ALLAH bâkî !”’

İlk yudumunda çeker can bir iç !

Son yudumunda olur ten bir hiç !

Tövbenin geçmediği tek andır !

Sâde bir rüşvet alırlar ! Candır !

Korkudan bin kez eder secde, sücûd !

Ölü kalkar ! Yarılıp kabri vücûd !


2.Bölüm “ İLK ŞOK !”
Dürülüp Arz, dönüşür bir ovaya !

İşte ten döndü susuz bir kovaya !

Bir hayâlmiş o denizler dağlar !

Rûh çırılçıplak oturmuş ağlar !

Bir rüyâdan uyanır dehşetle !

Saldırıp leş tenine vahşetle !

Donmuş etlerde arar kendisini !

Kopmuş ellerle sarar kendisini !

Dolaşır tende o şaşkın şaşkın !

Bağırır herkese taşkın taşkın !

O ne ! Hiç kimse cevap vermemede !

Bu ne sır ! Aklı onun ermemede !

Biri, ibrik ile bir şey yıkıyor,

Biri, birkaç yere bir şey tıkıyor !

Biri, tutmuş çeneden, bağlamada !

Durmadan eş ile dost ağlamada !

Guslederler gibi zîfaf edeni,

Suyla pak etmededirler bedeni !

O beden kendine benzer ! Lâkin,

Kendi haykırmada ! Ten hep sâkin !

Cismi yatmış uzanıp tahta rafa !

Can dinelmiş ! Soruyor etrafa :

‘Dışta bir ben görürüm ! Ben nerde ?

Şaşı olmuş gibiyim makberde !

Ben mi gerçek ? Ya bu cismim mi yalan ?

Kılıfım mı bu çıkan ? Ben mi yılan ?

Bir yılansam ! Neye var bin bacağım ?

Bir örümcek gibiyim, yok bir ağım !

Bir elim var ! Tutamaz bir yakamı !

Şu elim, gölge ! Tenim, bir şakamı ?

Sis veya is gibiyim ah bu biçim !

Bir dumansam, neye yanmakta içim ? ’


3.Bölüm “ KABİR AZABI !”
Gitti herkes kalakaldı yalnız !

Durumundan bakıp ibret alınız :

Her taraf buz kesilip basmış kış !

Dem çeker selvide yalnız baykuş !

Simsiyah bir gece ! Parlar taşlar !

Bu diyarı sular ancak yaşlar !

Burda hep sapsarıdır yapraklar !

Zerre zerre bağırır topraklar !

Herkesin aynı desenden kumaşı !

Yelkovan, akrebe sormakta yaşı !

Bir gelinlikle yatar ! Yok yakası !

Ve gelin gittiği yer, sandukası !

Bir yatış var ki yürekler yaralar !

Bir sükût var ki kulaklar paralar !

Bir çelenk bahçesi dıştan mezarı !

İçi et sergisi ! Bir can pazarı !

Göz oyulmuş ! Dönerek fal taşına !

Ders verir ibret için tek başına !

Dökülür her oyuğundan kurtlar !

Parça parça o göğüsler sırtlar !

Deri yer yer akıtırken yağını !

Haşarat emmede pis barsağını !

Nerde her gün öpülen gül boynu !

Nerde hep iç çekilen dik koynu !

Nerde tel tel bele düşmüş saçlar !

Nerde altın küpe ! Elmas taçlar !

Küpe yok ! Var o irin damlaları !

Her kulak kurt peteği, ağlar arı !

Ya yılandır, ya çıyandır bilezik !

Dişliyor ! Her kolu mosmor ve ezik !

O canım pembe beyaz baldırlar !

Kapkara, kupkuru bir daldırlar !

Bir zaman göklere çıkmış burunu,

Yere düşmüş, kemirir akrep onu !

Her dudak bir böceğin ağzında !

Her yanak bir solucan bağzında !

Sırıtır hep aralanmış çeneler !

Cirit atmakta içinden hep keneler !

Buna vermişti o yüksek pâye !

Şimdi yok ondan daha yok pespâye !

Aslına dönmüş olan pis enkaz !

Cana der ‘aslını bul !’ Son ikaz !

Can, o gafletzede, hâlâ şaşkın !

Cisminin aşkı içinden taşkın !

Hıçkırıklarla döner Kâbe’sini !

Kâbe sanmakta kemik mahbesini !

Yalvarır: ‘Hücrelerim hep tutunun !

Sihridir bu, tabut olmuş kutunun !

Zorlu bir el bize yapmış tılısım !

Bozmadan tılsımı sönmez hırsım !

Çiğnenip, toprağa olsan da sakız !

Beni gel sar yine ey kalbur kız !

Böyle bir çiftten utansın yaratan !

Bu figanımdan uyansın yaratan !

Şah iken, şimdi tamâmen âh’ım !

Ne benim ben ! Ne senim ! Berzahım !’

Ten der : ‘Ey can ! Bu ne rağbet eşine !

Düşmüşün sırtlan olup leş peşine !

O güzelliklerim ah bir andı !

Hepsi borçtu ve senin damgandı !

Hem acır ! Hem gülerim ! Ben yasına !

Diri tapmaz ölünün mumyasına !

Sanma seccadeni birkaç arşın !

Yere son secdesidir bu Arş’ın !

Ayağa kalktığın an, bitti nazın !

Bak ayakta kılınır son namazın !

Bil ! Kıyâmet ayağa kalkmaktır !

Bedeninden koparak akmaktır !

Söyleyim anlaşılır bir tarzda :

‘Ölü’ derler sana artık Arzda !

Bu leşin, toprağa âit bir et !

Sende var RABB’ine âit sûret !

Kirletip sen o ilâhî ârını !

Hırsla deldin o bekâret zarını !

O duvak kanlı iken, gök almaz !

Piçini vermez isen, yer salmaz !

Sancılar çek de doğur şimdi onu !

Gel sıyır haydi şu son kanlı donu !’


4.Bölüm “ SIRAT KÖPRÜSÜ !”
AY’dan Arza uzanan bir uçurum !

Canı yutmakta ! Değişmekte durum !

‘“Arş-ı A’lâ”’ya çıkılmaz hasta !

Ölen, ölmezse eğer ihlâsta !

Ateş ikrâmıdır en son ilâcı !

Panzehirdir ! Ne kadar gelse acı !

Kangren olmuş olan bir âzâ ,

Kesilir, her ne kadar verse ezâ !

Bu cehennem de bir ahret yasası !

Tanrının son ameliyyat masası !

Sop soğuk bir bodrum ! Mum isli !

Yatırırlar canı, hayvân misli !

Huyunun zincirine bağlarlar !

İyi duysun diyerek yağlarlar !

Vurulup iğne, olur can uyanık !

Hem tanık kendisine ! Hem de sanık !

Her bir uzvu, tutarak bir bıçağı !

‘Yalvarıp ağlama der geçti çağı !’

Eskisinden diri can hep terler !

O bıçaklar canı bir neşterler

Ki uzaydan duyulur feryâdı !

Ama hiç kale alınmaz yâdı !

Ona artık kanamaz başka yürek !

Makyajı bittiği an titreyerek ,

Masadan kalkar o Şeytan çekici !

Dışa çıkmış gibidir sanki içi !

Sürünüp inleyerek boşlukta !

Aranırken bir ışık loşlukta !

Kamer’in Arz’a bakan nûr yüzünü

Görüp, az çok dağıtır o hüzünü !

Yaklaşınca Aya bin mihnetle !

Haykırır can o vakit cinnetle !

Gördüğü Ay değil artık ! Ayna !

Çarpar alnı o Frankenştayna !

Aman ALLAH ! Bu ne müthiş büyümüş !

Canı bir dev gibi bin kat büyümüş !

Makatın cildi yamanmış yüzüne !

Mil çekilmiş dışa akmış gözüne !

Saçının her teli akrep olmuş !

Beyni iz iz sokulup kan dolmuş !

O ağız saçlara dek yırtılmış !

Sallanan dil diye, dev tırtılmış !

Bir alevden daha kızgın soluğu !

Burnunun içleri katran oluğu !

Öksürürken tükürür kursağını !

Yutuyor hep çıkarıp barsağını !

Bir lâğım küngüne dönmüş o vücûd !

Kokuyor leş gibi ! Her şey mevcûd !

Canavar baktığı anda, sırata !

Tükürüp ayna bu iğrenç surata !

Der : ‘Ey Âdem ! Bu ne sûret ! Bu ne hâl !

Bana hiç bakma, çekil git derhâl !

Serseri yolcuya açmam kapımı !

Ehliyetsiz ele vermem tapumu !

Sağ iken HAKK’a dönen arkasını !

Çalamaz hiç kapımın halkasını !

Sana gökten ne kadar göz kırptım !

Lâf atıp ‘Yirmi sekiz el’ çırptım !

Canının avlayarak kör gözünü !

Kopya verdim sana ! Tek bul özünü !

Her gece başka şekil raksettim !

Rahime, el ve yüze aksettim !

Benim ağzımda Zühâl’dir konuşan !

‘HİLÂL’ ismim yüce ALLAH’a nişan !

Bana ‘“Sîna”’ dedi Mûsâ, ‘“Tûr”’da !

Canınız bil bölünür ilk burda !

Pis yanın cin olup altımda kalır !

Ve melek yan aşarak hep yol alır !

5.Bölüm “ CEHENNEM !”
Firavun bohçası artık açılır !

Ve içinden canavarlar saçılır !

Can değil, cin oluyor her canavar !

Çıkıyor hep dışa, içten, ne ki var !

Bürünüp giysisine her bir şer !

Dikilir kendine ! Aynen mahşer !

Her günah, kendine artık zindan !

Şimdi, Münker Nekir olmuş VİCDÂN !

Soruyor nefsine tek tek hesabı !

Sayfa sayfa çevirip son kitabı !

Hırs ve şehvet ateş olmuş yakıyor !

Onu Îsâ haça germiş çakıyor !

Arzdakinden yedi misli avazı !

‘“Toprak olmak ! Buna her an râzı !”’

Madde yokken, acının yoktur eşi !

Maşasız tutmada zîrâ ateşi !

Acıdan bir bayılır bir ayılır !

Burda bir an, ebediyet sayılır !

Ne ümit var ! Ne şefâat , ne aman !

Böyle ortamda hiç işler mi zaman !

Haykırır can : ‘Bu ne tür işkence !

Sonu yok kâbusa daldım bence !

Böyle rüyâ mı olur ! Sâde gözüm !

Neye bin şekle girer burda özüm !

Hangi huy baş çıkarırsa benden !

O huyun hayvânı hortlar tenden !

Bir canım, bin cana olmuş taksim !

Her birinden görünür bir aksim !

Hem değirmen gibiyim ! Hem tâne !

Eziyorken ezilen merdane !

Çiğnerim etlerimi yok ağzım !

Göğü sarsar avazım ! Yok boğazım !

Bir karanlık görerek bîtabım !

Bir geceysem, hani bir mehtâbım !

Bu ateş canda mıdır ? Tende midir ?

Ben mi ateşte ! Ateş bende midir ?

Yanarım kül, ölürüm yok olmam !

Parça parça olurum ! Çok olmam !

Nûr değil nâr, güle zıt lâle miyim ?

Ben karanlık mı saçan meş’aleyim ?

Nerdeyim ben ? Neciyim ben ? Hani RAB ?

Yeter işkence ! Ben oldum bîtab !

6.Bölüm “ TÖVBE !”
Yok ! Bu işkenceye ben lâyıkım !

Beni inşâ edecektir bu yıkım !

Bu cehennem de senin cilvendir !

Yok oluştan yine pek ehvendir !

Kahrının neşesi parlar nârda !

Bir sitem olsa da hoştur yârda !

Bir film misli sarılmış şeridim !

‘“Levh-i Mahfûz”’umu gördüm eridim !

Ben o Dünyâyı, alan sanmıştım !

Dirilip kalkma, yalan sanmıştım !

Ukalâ olmuş idim tahsille !

Para, şöhret idi gâyem ille !

Ne o şöhret, ne param ! Âh kaldı !

Yalınız elde haram ! Âh kaldı !

Bu nedâmetle geçer her anım !

Kanıyor şimdi bütün vicdânım !

Kapkara marsık edip bir ömrü !

Oldum en son bu cehennem kömürü !

Var olan HAK’mış ! O İblîs, gölge !

Tende vehmim ona vermiş bölge !

Her hayât ‘“BEZM-İ ELEST”’ten demmiş !

Demi kaybetmeyen er, ÂDEM’miş !

Her nefes sesleniyorken hû hû !

Arayıp dışta, kaçırdım Rûhu !

Zerrece zulmedemez Tanrı bize !

Gelelim sâdece secdeyle dize !

Olalım balçığı Ermiş teninin !

En sonunda da teli, anteninin !

Baş kesip Arş’ına başbuğ olalım !

O büyük miğfere ‘Beş tuğ’ olalım !

Merhamet çift yazılır Besmelede !

Sana şükran ile kul minnet ede !

Bir hayâtlık suça âit bu cezâ !

Ebediyyen süremez hakça ezâ !

Iztırâb vasıtadır ! Gâye değil !

Ebediyet ona hâs pâye değil !

Var mı bir mey, bir ömür içsem onu !

Gelmesin mestliğinin ardı sonu !

Her ateş sönmeye mahkûm ! Su serâb !

Göklerin nârı mıdır, nûru mu RAB ?

Anladım secde nedir ! Kıble nemiş !

İşte ! Ham meyve pişip oldu yemiş !

Arş’ına olsa bile mirâcım !

Her vakit rahmetine muhtacım !

Rahmetin, kahrına galip, rahmet !

Verme artık bana ‘n’olur zahmet !

Beni affet O MUHAMMED adına !

Ona âşık bütün ümmet adına !

Rahmet, ALLAH’taki tek gizli zaaf !

Bu günâhkârı nihâyet eder af !

‘Hadi gir Cennete, gör RABB’ini’ der !

Ve görüp Rûhunu can, secde eder !

Saat’in sırrı, YUSUF’ta saklı !

YUSUF’un sırrı, VELÎ’nin aklı !


M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ

ANKARA – 1956

SÂF RÛHLAR ÂLEMİ !
Erenler ilk uyanır ! Sâf rûhlar âleminde !

Onlara, ‘“ALLAH dostu !”’ ‘“İnsânlara rahmet !”’ De !

Ben bilinci’ne göre ! Üst, astı uyandırır !

Bu, ilk mumdan yakılan tüm mumları andırır !

Uyanma sırasına göre ! Girerler devre !

Bu devrelerin ilki ! ‘Zühâl’ denilen evre !

ALLAH’tan ilk kez çıkan sâf rûh O’nu seyreder !

‘“Herbiri ona tapıp yücelerden yüce der !”’

HAK uyarır : ‘“Âdem’e tap artık ! Bana değil !

Yâni Arz’a inerek kendi özüne eğil !”’

Zühâl devrine girer sâf rûh ilk ! Gaz hâlinde !

‘Ona, ‘trans bilinci’ yaşayan bir melek’ de !

Yedi sınıf hâlinde ! Birtek sâf Rûhtur ismi !

Kendini bilmek için ! Üç tarz yansır nûr cismi :

ALLAH üç perde ile ! Örter onun gözünü !

‘Artık seyretsin’ diye ! Yalnız kendi özünü !

HAK ! Hayât ! Ve insân Rûh ! Adları, üç perdenin !

Üç değil de ! Üçüzdür ! Kopyası ! Halk edenin !


HAK, ‘fizik tende !’ Hayât, ‘şeffaf bedende’ saklı !

‘İnsân Rûh’, ‘arzu tende !’ Onun ten bağı, ‘aklı !’

Üç Rûh perdesi soyut ! Üç Rûh bedeni madde !

‘Maddeyi süzüp ‘can’a çevirmeye !’ Amaç de !

‘Yedi çağ’ sonu ! Üç Rûh birer ‘can’a bürünür !

‘“İlk Âdem’” bilincine sahip ‘sâf Rûh’ görünür !

‘Sâf Rûh’u özümsemek artık ALLAH’a kolay :

Titreşimini keser ! İlk Âdem olur uzay !


M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ

ANKARA – 19.10.2001

‘“SAFLAR !”’
Bir an için açılıp kalbimde saklı gözüm !

Bana şöyle konuştu zâtım adına özüm !

‘ ‘“ALLAH dereceleri yükseltir”’ diyen âyet !

Senin ve benim sırrım olup derindir gayet !

Ben boş bir zât değilim, doluyum kendim ile !

Yâni yarattıklarım içimdeki âile !

Yaratım bir toplama değil ! Bölmedir ! Niçin ?

Sonsuzda başka işlem olamadığı için !

Her işim, içimdeki mevcûdları taksimdir !

Kâlbde uyandırdığın her ad benim aksimdir !

Ben bu isimler ile her şeye hükmederim !

Ve bu yüzden ismime ‘“RABB-ÜL-ÂLEMİN”’ derim !

Yâni başlı başına bir âlemdir her ismim !

Bu yüce erenlerdir benim cisimsiz cismim !

Her biri beni gören gözbebeği noktadır !

Maddeden âzâd olmuş ve varlığı yoktadır !

İçlerinden evvelâ ilk yedisi uyanır !

En sâf maddeyi giyip sûretime boyanır !

Bu ilk ‘7 erenler’, ‘7 sınıf ordudur !’

Her birinden bir kulun özü etmiştir sudur !

Mîrâç yapan, özünün çıktığı RABB’e bakar !

Anne ve Babasını öz evlât etmez inkâr !

Ama sırf şükran için o etmelidir secde !

‘“ALLAH”’ dememelidir ona ! Gelerek vecde !

İlk yedi uyandırır ikinci yedileri !

‘“Son sınırdır !”’ Ancak Rûh geçebilir ileri !

Bunlardan dördü yazar yaptığını herkesin !

‘“Yüce dîvânda şâhid” ‘olacakları kesin !

Ayrıca, benim evren ilânlarımı yazar !

‘“Kitabdan”’ sûreleri indirir azar azar !


Yüklə 3,62 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   38




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin