‘“Mübîn imâm !”’ ‘“Bu şeffaf imâmdır !”’ ‘“Etme inkâr !”’
Bu halîfesiyle ! RAB kanıtlayıp kendini,
Açıkladı ümmete ! Ne idi ‘“HANÎF DÎNİ !”’
‘İçindeki Âdem’i, ölmeden gördü ilk kez !
Anladı Âdem imiş ! ‘“Kaşlar arası merkez !”’
‘“İki taş ve iki kaş !”’ ‘“Arasındadır mîrâç !”’
Titret iki noktayı ! Üçüncü gözünü aç !
‘İpofiz’ ve ‘epifiz !’ İki noktanın adı !
Kimse ‘üçüncü göz’e ! Dışardan bakamadı !
Beyninde görürsün bak ! Dıştaki şeyi bile !
Evren içimizdedir ! Tüm yıldızları ile !
Eski Rusya da vardı ! Bu sırdan kopya âdet !
İster bunu boş inanç ! İstersen gerçek addet !
Olunca dokuz Ocak gece yarısı sene !
Kız, RABB’e derdi ;‘Bana eşimi göstersene !’
İki ayna koyardı ! Karşılıklı ve eşit !
Arasında iki mum yanardı ! Ayni çeşit !
İki mum arasına ! Kız sürekli bakardı !
Heyecândan ! Ter basıp vücûdunu yakardı !
Aynalar arasında ! Bir hayâl görünürdü !
Hayâl yaklaşıp bir bey hâline bürünürdü !
Ama bu bey öpmeden kızı ! Mumlar sönmeli !
Yoksa ! Kızın elini sıkar ! Bir cinin eli !
Bırakıp burda kızı ! İlerdeki beyine !
Dönelim biz ! ‘“Sekîne sandığı”’mıza yine !
‘“Dört halkası !”’ ‘“Dört kolu !”’ ‘“Vardı kutsal sandığın !”’
Toprak, su, hava, ateş adlı beden sandığın !
‘“Dört kolla taşınırdı !”’ ‘“Çölde”’ bu minik Kâbe !
‘“Dört kol çıkarılırdı !”’ ‘“Dinlenirken sahâbe !”’
Yâni terk edilince ölümle ! Fizik beden !
‘Sandığını yeniden taşı !’ Derdi halk eden !
‘“Vaad edilen yurda !”’ ‘“Varıldığında ancak !”’
RAB dedi : ‘“Taşıyıcı dört kol çıkarılacak !”’
O yurdun adı ; ‘“Selâm”’ ve ‘“Süleyman mâbedi !”’
‘“Çekiçsiz inşâ olmuş !”’ ‘“Yâni şeffaf ebedî !”’
Bu yüzden ‘Sekîne’nin tâbûtu !’ Öbür adı !
Işık bedene sâhib ! Gerçek Âdem evlâdı !
Kâbe sâbit bir sandık ! Zîrâ dört kollu değil !
Tâbût gibi mezara gitmez ! Bu farka eğil !
Sensin, ahdin sandığı ! Onun örtüsü tövbe !
Tövbe et ! RABB’in ‘Nokta’ ile üstündeki ‘B !’
Yoksa ! Olursun çağlar boyu ! Sandık hamalı !
Hâs evlât ! Hâs anne ve babasını bulmalı !
Tövbe bak ! Tâbût ile iki melek arası !
‘“Yüze secde etmeyen !”’ ‘“İçindir yüz karası !”’
Kâbe’nin bulunduğu beldenin adı ‘“Emin !”’
Taşa ‘MUHAMMED ÂLÎ’ yazdı ! RABB-ÜL-ÂLEMİN !
Âdem ‘“RABB’imsin”’ diye HAKK’a verirken ahit !
‘Bu iki taş !’ Âdem’in sözüne oldu şâhit !
Bu nedenle sandığın adı ‘“Ahit sandığı !”’
Herkesin her nefeste ‘“HÛ !”’ ‘“HÛ !”’ Diye andığı !
‘“Yüce melekler gibi !”’ ‘“Başında taşı arşı !”’
Yoksa ! Olursun İblîs gibi ! ‘“RAHMÂN’a karşı !”’
M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ
ANKARA – 19.06.1999
SU ve ATEŞ !
I AY DEVRİ !
Melek ve Şeytan harbi ! Arz’dan önce başladı !
Bu ateşten kürenin Arz değil ! Aydı adı !
Bugünkü Ay sanmayın ama sakın siz onu !
Arz’ın bundan önceki o, reenkarnasyonu !
RAHMÂN ! Rûhudur bil ki ! O dönemdeki ayın !
Tevrât’taki Yehova işte odur ! Anlayın !
Mâden bilincindeydik orda ! Trans hâlinde !
Ordaki insânlara şimdi sen‘“Yüceler”’ de !
Sulu kabuk bağladı bu Ay, soğuk uzayda !
Su merkeze yağınca, savaş başladı Ayda !
Ateş çekirdek, kovdu buharlaştırıp suyu !
Düşmandı birbirine su ve ateşin huyu !
Ateşi söndürür su, bak kaynatılsa bile !
Ateş, Şeytan ! Su, Melek simgesi ! Herkes bile !
Kabuktaydı melekler ! Şeytanlar çekirdekte !
Buna, ‘su ve ateşin vatan paylaşımı’ de !
RAHMÂN, meleği sevdi ! ‘Rahmet’ olduğu için !
Şeytan da kin besledi RAHMÂN’a için için !
‘“Şeytan, RAHMÂN’a düşman !‘“ALLAH’a değil ! Niçin ?
Oksijensiz yanamaz ateş de ! Onun için !
Alev dik başlı üçgen ! Su, yerde yüzey dörtgen !
İnsânda var ! Doğuştan üç düşman ! Ve dört dost gen !
II ARZ DEVRİ !
Ay devrinde hayvândık ! Rüyâ bilinçli yâni !
Uyanıp insân olduk ! ‘“Arz cenneti”’nde âni !
Buraya kadar gerçek ! Asla efsâne değil !
Efsâne burda başlar ! Ona dikkatle eğil !
Şeytan ! Arz döneminde intikamını aldı !
Havvâ cennette ondan ! Kâbil’e gebe kaldı !
RAHMÂN ! Çocuk doğmadan, şeytanı kovaladı !
Ve Kâbil’in ‘dul karı evlâdı’ oldu adı !
Şeytandan sonra Havvâ da bu Dünyâya indi !
Kâbil doğdu, Âdem’den de Hâbil’i edindi !
İşte budur ! Arzda, su ve ateşin mîlâdı !
Hâbil, Tanrı evlâdı ! Kâbil, şeytan evlâdı !
‘“Hâbil, kurbân ! Ve Kâbil, buğday etti hediye !”’
‘“Kurbânı kabûl etti RAHMÂN !”’ Oğlundan diye !
Kâbil dedi RAHMÂN’a ‘Kutsaldır alın terim !’
‘Mâdem senin adın HAK ! Ben hakkımı isterim !’
‘Lânetlediğin hâlde toprağı ! Ürün aldım !’
‘Tercih ettin çobanı bana sen ! Şaşa kaldım !’
‘“Sonra kızıp Hâbil’in kanını döktü Kâbil !”’
HAKK’a dedi ‘Hakkımı yemene bu mukabil !’
‘Ateş iken ! ‘“Babama dedin çamura eğil !”’
‘Suda da oksijen var !’ ‘O da bağımsız değil !’
‘O, suyla vaftiz yapıp kilisede yatacak !
‘Irkımı şeytan’ diye ! ‘Hep ateşe atacak !’
‘Cennet yapacak ırkım bizi kovduğun arzı !’
‘Düşünürken evlâdın, yalnız beş vakit farzı !’
Şeytanın sözlerinden, RAHMÂN çok duygulandı !
İkisinin de RABB’i olmaya içti andı !
III KIYÂMET DEVRİ !
‘Süleyman’ı gönderdi o zaman RAHMÂN ! Niçin ?
Melek ile Şeytan’ı barıştırması için !
Tüm ateş cinlerini, onun emrine verdi !
‘“Hikmet’i her şeyden çok çünkü RAHMÂN severdi !”’
RAHMÂN dedi : ‘Süleyman ! ‘“Hikmet”’ özümsün ama ,
‘Usta’ olduğu için ! Sipariş ver Hiram’a !’
Hiram, cin hükümdarı ! Kur’an ona ‘“İfrit”’ der !
‘“Belkıs’ın sarayını, o bir günde nakleder !”’
Şeffafta yüzer her şey ! Bu nakli anlar ârif !
Sultan işi ustaya şu tarzda etti târif :
‘“Kristal bir havuz yap !”’ ‘Hep ışık saçan tarzda !’
‘Kamaştırsın her gözü ! Eşi olmasın arzda !’
Yâni Sultan mucize bir eser ısmarladı !
Her hâlde ‘“Rûh”’ olmalı ! Onun öteki adı !
Hiram her bir mâdeni, eritti dev kazanda !
Papaz su kattı ! Kazan da patladı bir anda !
Hiram kendini attı ! Ateş dolu kazana !
Arz merkezine indi ! Öptü ilk baba ana !
‘“Sînadaki ateş”’le vaftiz edildi yâni !
Şeytan’ın değil ! HAKK’ın evlâdı oldu âni !
Îsâ’yı vaftiz etti YAHYA ! O MESÎH oldu !
Hiram yâni ÂLÎ’nin ışığı ile doldu !
Vaftizde yeni adı oldu onun, ‘Gül !’ Ve ‘Haç !’
Gül, bâkire Meryem ! Ve haç Âdem ! Gözünü aç !
Doğdu ‘“Mesih”’ denilen ‘“Meryem’in oğlu”’ Âdem !
Alev, ‘alevî’ oldu ! Vaftizci, ÂLÎ mâdem !
Su ve ateş barıştı ! Bir oldu devlet ve din !
Kutsal Kitapta ‘“Son gün”’ işte bu ! Dikkat edin !
Lâik ve şeriatçı harbi, çünkü buldu son !
Denmedi hiç kimseye yobaz ! Veyahut Mason !
Melek : câmi önünde yem bekleyen güvercin !
Şeytan : kartal ! En yüksek uçan tek kuş ! Cin mi cin !
Ateş : savaş ! Sanayi ! Uygarlık ! Bilim demek !
Su : içi yıkayarak, sırf rûha verir emek !
Bu ‘“diriliş günü”’nün simgesidir gül ! Niçin ?
Gül, Arzdan su ! Güneşten ısı aldığı için !
‘“Vahiy alan arıdan”’ kalır ancak hâmile !
Selâm ! İçi dışı bir ! O İnsân-ı Kâmil’e !
Diken ile korunmuş ‘“Levh-i Mahfuz !”’ O ! Niye ?
Nâmahrem olan ! Ona el süremesin diye !
Gül ! MUHAMMED ÂLÎ’nin yani koalisyonu !
‘HASAN ! HÜSEYİN ! FÂTMA !’ Diye sen okşa onu !
Ay öncesi Güneş’in rûhudur ! Bil ki ÂLÎ !
ÎSÂ ! MESİH ! ELİON ! RAB ! O ! Bilmez ahâli !
Arz devrinde AY’ımız arz’dan ayrıldığı an,
ÂLÎ’den ışın Arz’a, Güneşten indi ! İnan !
Bu mesajı verenin ismi, bak ! MESÎH Gül-Haç !
MAX Heindel, ‘Hiram O’ diyor ! Kâlb gözünü aç !
Bunu şeffaf hocası verdi MAX Heindel’e !
EHL-İ BEYT açısından ! Fakir de aldı ele !
Şifresi çözüldü mü ! Masalın gelir sonu !
Gerçek bir ‘“HANİF”’ ise ! Kucaklayın Masonu !
M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ
ANKARA - 29.12.2000
SUN’Î DESTANI !
‘Dr. Münir Derman’a !’
BEKTAŞ’ın radyasyonu bitti dersin !
Mevlâna’yla gizli alay edersin !
Sen nasıl ‘HAK dostu’, ne biçim ersin ?
Mahşerde çıkacak foyan olmalı !
Kızılbaş’a çatma ! Sen bir uyruksun !
Çünkü başın yoktur ! Sâde kuyruksun !
Büyüklük taslayan bir uyduruksun !
Temelsiz olan ev, kayan olmalı !
Kurulmuş bir robot kadar sun’isin !
Sünnet oldun diye sanma Sünnî’sin !
Dînle ne ilgisi vardır penisin !
Cennet kızı sarmak rüyân olmalı !
Gerçeği çarpıtıp meddâhlık yapma !
Ashâbı öğren de HAK yoldan sapma !
İblîs gibi kendi vehmine tapma !
Cennetten kovulan, üryan olmalı !
Öküz kutsal olmaz ! Tapsa Samiri !
Rûh inen seçkindir ! HAKK’ın emiri !
Ateş, kızıl yapar soğuk demiri !
Hamursan, pişerken mayan olmalı !
Radiyallahı da çıkardın nerden !
HAK hoşnut olur mu hiç hâinlerden !
Gün battı, Hazretler (!) Çıktı inlerden !
Postları lânete şâyan olmalı !
‘“SEKÎNE”’, Bekir’e niçin inmedi ?
FÂTMA’nın gözyaşı niçin dinmedi ?
Ayşe’nin öfkesi niçin sinmedi ?
Bu sırlar bilene ayân olmalı !
‘RESÛL saçmalıyor’ diyen, Ömer’dir !
‘GADİR HUM sözünü’ yiyen, Ömer’dir !
Muhsin’e rahimde kıyan, Ömer’dir !
‘“O korkunç nâra”’yı duyan olmalı !
MUHAMMED’in sürgün ettiği Mervan,
Danışman atandı ! Atayan Osman !
‘“RAHMÂN’ın huzurundan kovduğu şeytan !”’
Dünyâda kimlerdir, beyân olmalı !
Muaviye adı ‘Av Av’ demektir !
Av av’sa, Türkçe de havhava denktir !
Rızkı, kustuğunu tekrâr yemektir !
En iğrenç besinle doyan olmalı !
‘“Kadir”’de ağlayıp duâ edersin,
HÜSEYNİ keserler, ‘“Kader”’dir dersin !
Halkı aç bırakıp hacca gidersin !
Bu azgınlık ! Yâni tuğyan olmalı !
Yezîde sövmezsen ! Söven bulunur !
Cenâze namazın nârda kılınır !
‘“Elsiz ! Hem ayaksız ! Kör haşrolunur !”’
Gözünü her seher oyan olmalı !
Bunlar ne sahâbe, ne de hazrettir !
Ahsenden esfele düşmüş sûrettir !
‘“Kitablarda yasak edilmiş ettir !”’
Suçları, secdeye isyân olmalı !
Tapma ÂDEM’edir ! Aklını erdir !
Kur’an’daki ‘“Mel’un Ağaç”’ kimlerdir ?
İslâm’ı öldüren bu hekimlerdir !
Diriyi kefene koyan olmalı !
Âdem Sâlih Rûhtur ! Devesi tendir !
Özü RAHMÂN olup ! Arşı itendir !
En günâhkâr insân ! HAK incitendir !
Hesabı, en rezil bir an olmalı !
‘“Secde âyetleri !”’ Yüzden silinir !
Belinden kırılıp, sırrı bilinir !
Sürüne sürüne ŞAHA gelinir !
Alçak nikâhını kıyan olmalı !
Tersyüz edilirken müthiş ağlanır !
‘“Alnında saç biter !”’; ‘“Burnu dağlanır !”’
‘“Boynu yetmiş arşın iple bağlanır !”’
Ağır basan kefe, ‘“Sol yan”’ olmalı !
Kabirden karanlık rahme salınır !
Sırrını açamaz ! Dili alınır !
Nice kalıplarda tutsak kalınır !
Akrabası ! Yılan, çıyan olmalı !
Kıldan ince hem de kılıçtan keskin
Köprü, Zülfikârdır ! Ol orda mekîn !
HAKK’ın düşmanına duymaz isen kin,
HAKEREN rütbesi rüyân olmalı !
‘“KAF, HA, YA, AYIN, SAD !”’ Kimin ismidir ?
Aynada gördüğün ! Kimin resmidir ?
Mekke’de döndüğün ! Kimin cismidir ?
Perdesiz tapma ziyân olmalı !
ÂLÎ, kendi ‘“Rıza !”’ Ek rıza zâit !
Yüzü HAK ikrâmı ! RAHMÂN’a âit !
‘“RABB’ine verdiğin sözüne şâhit !”’
O, ‘en yüce isme’ uyan olmalı !
Toprağın överek her an der ‘Ya RAB’
Övdüğü, hem MAHMUD ! Hem EBÛ-T-TURAB !
Anmayı kavra, olmadan harab !
Öteki tespihler riyân olmalı !
Besmele çekersin, B’yi bilmeden !
Nokta ol da kurtul ! Her tür bölmeden !
Eren ona derler, daha ölmeden,
İçini dışını yuyan olmalı !
HAZRET, sende hazır nâzır Velîdir !
Elinden tuttu mu ! HAKK’ın elidir !
‘“RABB’in miyim ?”’Derse, cevap, ‘“Beli”’dir !
Ölünü dirilten ceryan olmalı !
‘“Meryem’e üflenen MESÎH !”’ Aşıdır !
O rûh yoksa ! Vücûd mezar taşıdır !
HIZIR’ın kestiği, benlik başıdır !
Diri diri deri soyan olmalı !
Neye mâliksin ki ! Pay edeceksin !
Zaman yok ki ! Neyi tay edeceksin !
Yer denen şey yok ki ! Sa’y edeceksin !
Buraksız yolculuk yayan olmalı !
Başka vücûd yok ki ! Yakınlaşasın !
Sen bak da ! Kendini sende aşasın !
Tohumunu dik ki ! Kökün yaşasın !
Gözbebeği, nûrla doyan olmalı !
‘“Hû”’, köklü ağaçtır ! Sîna’da biter !
‘EHLİBEYT’in ‘aşkı’ sineye yeter !
Derini kızartır ! Alevden beter !
Alevîysen ! Kızıl boyan olmalı !
ALLAH Hakerenle her an çevrili,
İlki Arş’ı tutar ! Evrenin mili !
Uluğ’u ! Mustafa Kızılkeçili,
Kendi özü bilip ! Sayan olmalı !
M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ
ANKARA- 20.08.1992
‘“SÜLEYMAN ve BELKIS”’
Hüdhüd, nerede olsa, Belkıstan alır haber !
Bu kuş rûhun simgesi ! Özdür ALLAHÛ EKBER !
Odur ‘“Ebâbil”’ kuşu ve insânın ‘“Fuadı !”’
‘“Arşa sağ çıkıp orda kalan İdris’in adı !”’
Hüdhüd ‘on sekiz’ yapar ! Sağ avuçta yazılı !
ALLAH’ın ‘“Diri”’ vasfı fıtratına kazılı !
HAK, ‘yüz sekiz’ ediyor ! O dur Hüdhüd’ün ismi ! (108)
MUHAMMED RESÛLULLAH, yorumdan çıkan resmi !
MUHAMMED RESÛLULLAH ‘“İki deniz kavşağı !”’
HIZIR orada bekler ! Bulan olur uşağı !
ÂLÎ ile FÂTMA’dır bilin o ‘“İki deniz !”’
Onlara and içmiştir ta ezelde bendeniz !
Süresiz bir süre var ! Bunun kıyâmet adı !
Sarayı naklolunca, bunu Belkıs anladı !
İçinde buldu ! Dışta taptığı o güneşi !
Hazret-i Süleyman’ın artık oldu o eşi !
Süleyman mâbedinin olarak sakinesi !
Efendisine verdi kendinin varsa nesi !
Mâbed, İbranîcede heykel ! Dünyâ ile denk !
Efendimiz O ! Verir rûhu ‘“Sekîne”’yle renk !
Süleyman ‘Bir tek güneş’ demektir Lâtincede !
Belkıs iki yüz iki, sen MUHAMMED ÂLÎ de !
ÂLÎ-ÜL-MURTAZÂ’dır bil Süleyman’ın tahtı !
Ayni sayı ikisi ! Kavuş ona ! Bul bahtı ! (1591)
İsmimin yorumu de aynı sayıya eşit !
ÂLÎ sözcüğü ile zîrâ özdeş bir çeşit !
‘B’ harfi bak ! Arapça iki boynuzlu gibi !
‘“Zülkarneyn”’ de bak demek,‘“İki boynuz”’sâhibi !
‘“Sûr”’ bir boru ! Art arda iki defa çalınır !
Bir bedenden çıkılıp başka beden alınır !
‘“Sûr’a üfleme”’ ile ‘“Zülkarneyn”’ eşittir bil ! (1147)
İki boynuz boruya o olmuştur mukabil !
Bu mesajın târihi bakın mevlit kandili !
Aydınlattığı kâlbin böyle çözülür dili !
M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ
ANKARA – 25.06.1999
Cuma - Mevlit Kandili
‘“SÜNNET !”’ I
Mü’min, HAK ! Gâvur, bir seks uğruna sünnet olur !
Kurbânca can vermeyen ! Kasaplara et olur !
Secde ederken, secde edildiğini gören !
Gerçek namaz kılmıştır ! Dünyâsı Cennet olur !
‘“Her güzel isim RABB’in !”’ Uluğ da güzel terim !
Güzeli soyan değil de ! Soyutlayan erim !
RABB’ine her el açan ! Ondan hep bir şey ister !
Ben RABB’imden ! RABB’imin kendisini isterim !
M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ
ANKARA – Ekim 1998
‘“SÜNNET !”’ II
Nikâh kıymak ! Söz kesmek ! Kurbân kokan bir deyim :
Kurbân etinin kökü Tevrât ! İzah edeyim !
‘“Kan ve yağ yasak !”’ Niye ? ‘“O Yehova’nın payı !”’
Söz kesmekle ilgili ! Öğren şu dört olayı :
‘“İbrahim’den şöyle söz aldı onu yaratan !”’
‘“Kurbân kes !”’ ‘“İkiye böl ! Ben geçeyim aradan !”’
‘“Öyle oldu ! Bir alev, et koklayıp yaladı !”’
Bu yüzden Yehova’nın ‘“Kitapta ateş adı !”’
‘“İbrahim koyun kesti !”’ Sözünü tuttuğu dem !
‘Zühal’ Tevrât’ta ‘“Keyvan !”’ Koyun o ! Kırk beş ! ÂDEM !
Zühal, Güneş, Ay, âyet ! Hep sana bir ip ucu !
‘Bunların hepsi sende’ der evreni kurucu !
Yakub HAKK’ı görünce, ‘şeyini’ kesti ! Niçin ?
Yaratanla sembolik kan kardeş olmak için !
‘“Mûsâ’yı bir Elohim az daha boğuyordu !
Ve bunun nedenini eşi ahite yordu : ”’
‘“Bir çakmak taşı ile oğlunu sünnet etti !
Mûsâ’nın hayâtını bu kurtarmaya yetti !”’
Yehova’nın yaratım simgesi edep yeri !
‘Kan sözlüsü ’ olurdu ! Onun sünnetli eri !
‘“Yehova’yı ilk defa Yakub gördüğü yere,
Ucu yontuk taş dikti !”’ Artık aklınız ere !
Kalküta’da dikey bir sünger taşı, zikirle
Gezdirilir törende ! Cenabet olma kirle !
Hint zürriyet tanrısı ‘Siva’ya simge o taş !
ÂLÎ’nin aynisinin seçtiği isim BEK-TAŞ !
İlk zürriyet tanrısı secde edilen Âdem !
O, ALLAH’tan, biz ondan kopyalamayız mâdem !
Harp tanrısı Mikail, Yehova ve de Siva !
Tevrât’ta o, elinde ZÜLFİKÂR olan diva !
Kâh Cibril ! Çocuk verir ! Kâh Azrail ! Can alır !
İşe göre farklı ad ! Kendisi RAHMÂN kalır !
M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ
ANKARA-23.02.2001
ŞADİYE PAKAKAR’A
Can bedenden bedene, şeffaf su gibi akar !
Kimi RABB’ini tasdik eder ! Kimisi inkâr !
Cennet ile cehennem ‘“ARAF”’ tan dağıtılır !
‘“Araf ehline”’ secde ! Dünyâda en büyük kâr!
Pak olarak akıp gitti Şadiye !
Şadoldu RABB’ine kavuştu diye !
Bol bol ikram edip, gönül alırdı !
Siz de bir fâtiha edin hediye !
M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ
ANKARA – 10.05.2002
Ablam ;
“ŞÂDUMAN ARI’YA” I
Can ateşten bir cin ! Yoktur hiç duman !
Cine hükmedenin adı Süleyman !
Rûh Îsâ’dır ! Ölmez ! Olur şâduman,
Fatihâ okusun ! Fatihâ uman !
M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ
ANKARA - 1995
‘Ablam’:
“ŞÂDUMAN ARI’YA” II
Kahrolası hastalık ! Vermediyse de aman !
Yine göçtün dünyâdan sen ! Olarak Şâduman !
İblîs, vücûttan alır ! Sırf kendi hissesini !
Bu yüzden çıkarmadın ! Ona sen hiç sesini !
Onun rızkıdır ancak ateş ! Yoksa da duman !
Ateş İblîse kaldı ! Nûru oldu Şâduman !
Ateş, hava, su, toprak ! Mâdde ! Ama nûrdur rûh !
Can başkadır ! Rûh başka ! Bunu bilmez hâm gürûh !
‘Kelime-i şahadet !’ Sana fazlaydı bile !
Her nefes beraberdin ! Zîrâ EHL-İ BEYT ile !
Yezîd artığı dîne ! Asla kıymet vermedin !
Dışını ve içini ! Aydınlattı ‘“HANÎF DÎN !”’
MUHAMMED ÂLÎ ile ! Her zerreni boyadın !
Bu yüzden olmuş idi ! ‘ARI’ senin soyadın !
‘“ALLAH’ın fıtratına !”’ Çevirmiştin yüzünü !
Özünü ALLAH bilip yumdun en son ! Gözünü !
Şad olmaz ! HAK’tan asla,HAK’tan başka şey uman !
Sormayın artık ! Neden onun adı Şâduman !
M.H. ULUĞ KIZILKEÇİLİ
ANKARA – 20.10.2001
ŞAH MESAJ !
ÂLÎ der : ‘Üstüme doğmaz benim asla bu güneş !
Her gecem çünkü kadîr ! Fecre kadar nûr ile eş !
Rûhumun çok azı yansır da bakılmaz Güneşe !
Bana ‘“Aç perdeni lütfen”’ dedi MÛSÂ kardeş !
Beş, değil elli vakit bil okunur tende ezân !
HAK müezzin çalıyor kalbde ilâhi borazan !
Yaşıyorken duyar ermiş ! Ölüyorken herkes !
Yâni İsrâfil’e, Azrâil’e nâram mîzân !’
M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ
İZMİR – 14.10.1998
Ş O K !
Kâlbi şoklamaya ilk, eren olur aracı !
İlk defa onsuz çıkma ! Cin yutar ! Sonun acı !
Kendi vücûdu idi Âdem’in ilk cenneti !
Omuriliği ise ‘“Yasak cennet ağacı !”’
Yedi boğumlu yılan, belkemiğinde yatar !
Dışarıya çıkınca her canavarı yutar !
Altmış altı lâzer tel bağlıdır bu direğe !
Bir kuru kafa resmi var ! Bu, ölüme ihtâr !
Bu ölüm iki çeşit : Biri, kâlbe şok ile,
Çıkarsın bedeninden ! Fark etmez eşin bile !
Uyuyor sanır seni ! İkincisinde ise,
Şok, kâlbini durdurur ! Ağlar bütün âile !
Bu ağaç için Tevrât : hem ‘“İyi”’, hem ‘“Kötü”’ der !
Yaklaşan ya uzaya, ya da mezara gider !
Hırsı yıka ! Beş vakit esnet belkemiğini !
Sonra ‘“Ayağa kalk !”’ Çık ! Olmasın ömrün heder !
M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ
İZMİR – 12.02.1997
ŞÜKRAN !
‘Yunus Ölmez’ Baba’dan el tuttuk ayni gece !
‘İki ismin’ sırrına ermek için bilgece !
Herbir özdeyişimi âyetmişçe okurdu !
İnternette ‘“ON DOKUZ”’ sitesini o kurdu !
Onun elinden geçti mesajda her sahife !
İnşâallah ! Olur o ! Özüne de ‘“Halife !”’
EHL-İ BEYT sevgisiyle zirâ dopdolu cismi !
‘Cafer Hürmen Suluvman’ bu âşığın üç ismi !
M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ
ANKARA - 19.11.2001
TABELÂ !
Bir isim yapan olur sokak ismi sâhibi !
Sağ iken ezildiği sanki yetmezmiş gibi !
İsim yapmayan gelip bütün sokağı alır !
İsim yapana âit yalnız ‘tabelâ’ kalır !
Belediye değişir ! Ve değişir tabelâ !
İsim olur her seçim halkın başına belâ !
Gölge gibi, bil fânî sâhibi giden isim :
O ismi taşımazsa öz değil ! Sâde cisim !
ALLAH’ın fıtratıdır isimden amaç her dem !
Onu kalbinde bul da ! HAK desin sana ‘“Âdem !”’
Yâni HAK der: ‘“Yüzünü yüzümle bütünleştir !”’
Ancak ‘“Kitab ilmini”’ bilen fıtratla eştir !
Âdem’den başka yoktur ALLAH’a benzer model !
Ona bakıp yüzünü çizdi ! ‘“Kalem”’ denen el !
ON İKİ İMÂM ! FÂTMA ! MUHAMMED ! On dört eder !
Yüz de tam ‘on dört !’ ALLAH, fıtratına ‘“Yüzüm”’der !
‘RAB yüzünü gösterir Ayın on dördü gibi !’
Böyle söyledi, RABB’i gören mîrâç sâhibi !
ALLAH : ‘“Mahşerde hiçbir akrabalık kalmaz”’ der !
Bundan sırf EHLİBEYTİ hâriç tutmuştur Peder !
Nasıl hariç tutmasın ! O zaten kendi yüzü !
Güneş, Ay, on iki Burç, bütün sistemin özü !
Gökyüzünde apayrı onlar dururlar ama ,
HAK yüzünde bir tek nûr olurlar ! Parçalama !
Bize farz MUHAMMED’e borcumuzu ödemek !
Ehlibeyte aşk, HAKK’a îlân-ı aşkın demek !
ALLAH’ın fıtratına, deme sakın aracı !
Sende saklı ALLAH O ! ‘“RAB”’ denir ! Bulan, hacı !
Şirktir onu aramak kendinden başka erde !
Seni yargılayacak RAHMÂN, O’dur mahşerde !
Öldükçe ‘“Tek tek çıkar herkes”’ kendi önüne !
‘“Tek kişilik hesab”’ bu ! Aklan da ! Kavuş üne !
Çalış isim yapmaya orada ! Burda değil !
ALLAH desin, şeytana ‘İsmim o !’ Haydi eğil !
Unuttuğun ismini hatırla ! Bu, imtihân !
Doğmaktan kurtulursun ! İsmini bildiğin an !
İşte budur ! Doğmadan RABB’ine verdiğin söz !
Tutmayan kabuk kalır ! Tutan ise olur öz !
Kabuklar cehenneme ! Öz’ler cennete gider :
HAK : ‘“Bilenle bilmeyen, bir ve birlik olmaz”’ der !
‘“Bilen”’ olmak istersen ! İlk ve son şu adı bil :
O ad, Kâbe’nin siyah örtüsüne mukabil !
Taş da siyah ! Örtü de ! Her an mâtemde Kâbe !
RESÛL bir kez gülmedi ! Kahkahandan utan be !
Kıyâmet’e dek vardır ! Arzda bir tek tabelâ :
ON MUHARREM de yazdı ! Onu KANLA KERBELÂ !
M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ
ANKARA – 12.08.1999
“TAKDİMNÂME”
Bugün neşre başladım manzum külliyatımı,
Takdim ederken size sır dolu hayâtımı,
Kefenimsi biçimde ;
Mehtapta mezar soyan aç kalmış bir hırsızın,
Veya son görücüye çıkan yaşlı bir kızın,
Utancı var içimde !
Otuz yıllık ömrümde hep hakîkat aradım ;
Tek başıma beş lisan öğrenerek taradım,
Maşrıkı ve mağribi ;
Bütün insânlık için kanayan bir yarayım ;
Ne oğlum var seveyim ! Ne karım var sarayım !
Yalnızım ALLAH gibi !
Her nefes “EHL-İ BEYT”i kanlı yaşlarla andım ;
Bir kevser havuzunda şükür en son yıkandım,
Çıktı, o irsî kirim !
Ölülere rûhumdan yaparım sun’î ilkah !
Cibrîl gibi Meryem’e üflerim bilâ nikâh !
Yine de hep bâkirim !
Benden evvel RABB’imi görür bakan gözüme !
Dostları ilə paylaş: |