42 yil öncesi



Yüklə 3,62 Mb.
səhifə7/38
tarix25.10.2017
ölçüsü3,62 Mb.
#12912
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   38

‘Nüzûl’ edince, ‘ÂLÎ KERREM ALLAHU VECHE !’ (1558)

Boyar seni ‘“ALLAH’ın boyası !”’ İçin için ! (1558)


‘Mevlâmız, Meryem oğlu Îsâ’ İbranicede,

‘BEKTAŞ’ tır ! Ona ‘“KİTAB İLMİNE SÂHİB”’ zât de !

‘CÂFER BİN MUHAMMED-ÜS SADIK DENEN İMÂM’ bu !

Onu bul da kendinde ! Seni ‘CÂFERÎ’ ede !


‘“ALLAH’IN BOYASI”’NA KERBELÂ KANI DEYİN !

ZÎRÂ BEKTAŞ ÂLÎ’NİN OĞLU İMÂM HÜSEYİN (723)

M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ

ANKARA – 11.05.1997


NOT : ‘EBCED’ ilmine göre isimlerin açılımları :
Bektaş = Beş tak = Tek baş = Tek şab (tek genç) = B, tek aş = Şak et B (B harfini aç !

Ba + Elif olur ki 114 eder) = Bektaşi =Bak eşit = Beka Şit = Şeb akti (Gece sözleşmesi) Bektaş = 723 = Cemali bi emsal (Benzersiz şâhâne yüz) = Nefs-ülbeşer (insânın öz dokusu) = 723 = Bektaş

İsm-i ÂLÎ = 211 = Burc-u CEDİ (oğlak burcu)

Şabb-ı emret (bıyıkları terlemiş genç ) = 553 = Câfer bin Muhammed-üs Sadık (Altıncı İMÂM) Kerrem ALLAHU veche (‘ALLAH onun yüzünü ikramlı yapsın’demektir. Yüzünü hiçbir puta dönmediği için Hz.ÂLÎ’nin unvanıdır. Gerçek anlamı ‘ÂLÎ’nin insânda gizli yüzü, puta tapmak istemeyen insâna ALLAH’ın ikramıdır’ demektir.) =345 = El Miraç

Adni Yeşu ben Meryem (İbranice Meryem oğlu efendimiz İsâ) = 723 = BEKTAŞ = ‘“İndehu İlm-ül kitab”’ (yanında kitab bilgisi olan)

El Müddesir = 755 = El Kitab-ül kerim (İkram Kitab yâni Kur’an-ı Kerim)

En yüce = ‘“el Âlîyyül Azîm”’

En kuvvetli = ‘“el kavi”’

Âdem = 45 = 1+2+3+4+5+6+7+8+9=45= 4+5=9=1+1+1+1+1+1+1+1+1

Kaf = 20 + 1 + 80 = 218

Nun= 50 = 28 harf + 22 nokta

İMÂM HÜSEYİN EŞŞEHİD İBN-İ ÂLÎ = 723 = BEKTAŞ


BEŞ KELİME !

Hazret-i İbrâhim’in dînidir İslâm ! Niçin ?

İbrâhim putu kırmış,‘“HANÎF”’ olduğu için !

Puttu tapılan her şey ! Kendi rûhundan başka !

Yakmadı ateş onu ! Düştüğü için aşka !

‘“HAK’tan kelimeleri almadıkça İbrâhim ,

Onu imâm yapmadı bak ERRAHMÂNİRRAHÎM !”’

‘“Soyumu da imâm yap ya RAB !”’ Dediği zaman ,

HAK dedi : ‘“Zâlim ise hangisi ! Vermem aman !”’

Demek kimde yok ise ‘“Kelimeler !”’ O zâlim

Olsa da, İblîs gibi, dünyâ ilminde âlim !

Demek, imâm olamaz ! Rûh üflenmeyen kişi !

Yatırıp kaldırmak mı ümmeti namaz işi ?

‘“Emâneti âlem red ! Ve insân etti kabûl !”’

‘“O zâlimdir”’ der ALLAH ! Bunun nedenini bul !

Çünkü ‘“İsimleridir”’ insândaki emânet !

Zâlimdir ! Emânete eden ise ihânet !

HAKK’ın nitelikleri bizdedir ! Tohum gibi !

Çiçek açtırmaz isek ! Kovar bahçe sâhibi !

‘“Irmak akan bahçe”’ ye Arapça ‘“Cennet”’ denir !

Onu kurutmak ! Ordan kovulmakla ödenir !

‘“Âdem birkaç kelime alınca bağışlandı !”’

‘“Halîfe”’nin, her ismi taşımak zîrâ and’ı !

Demek Bekir, Ömer ve Osman ‘“Halîfe”’ değil !

Onlardan davacıdır ALLAH ! Bu sırra eğil !

RESÛL’e ‘“YA SİN”’ yâni ‘“Ey S harfi”’ diyor HAK !

Her harf bir kelime ! Ve zâtın şifresidir bak !

‘“Îsâ, ALLAH’a göre ‘bir kelime’ ve rûhtur !”’

Ona ‘ALLAH’ın oğlu’ diyen câhil güruhtur !

‘“Bir kelime”’ yâni Rûh olan ! Diriltir ölü !

Zîrâ ‘“Meryem’in oğlu !”’ Değil zürriyet dölü !

İbrâhim’e ‘“İmâmlık”’ veren kelimeleri,

Bilir ! ‘“KİTAB İLMİNDE”’ her kimdir ki ileri !

Âdem’i kurtaran ‘beş ismi’ benden dinleyin :

MUHAMMED ! ÂLÎ ! FÂTMA ! HASAN ! İle HÜSEYİN !
M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ

İZMİR – 07.04.1998


BEYİN !
Tevekkeli dememiş Arap ! Çengele ‘beyin !’

Sırrı, doktordan değil de ! ‘Bilge’den dinleyin !

Beyinle ilişkiden yoksunsa şeffaf beden !

Bu, aptal doğmasına insânın olur neden !

Arzu bedenden kopmuş ise beyin kordonu !

Deli doktoruna siz hemen götürün onu !

Yok ise ! Beyin ile Rûh arasında çengel,

Manyak o ! Zekâsıdır ! Onu teşhise engel !

Manyakta hasta olan, beynidir ! Rûh’u değil !

Dokunulmaz zırhına ! Burada Rûh’un eğil !

Gelecek hayâtını ! Doğmadan görür herkez !

Rahimde vazgeçerse ! Cezalandırır merkez :

Örtüşmezse fizik ve şeffaf beden merkezi !

Saralı doğarak o ! Acındırır herkezi !

Üçüz Rûhu ! Bak ‘beyin’ bağlar ! Üçüz bedene !

‘Akıl’ verdiği için ! Sen şükret halkedene !

İlk sûre bak ‘“Fatihâ !”’ ‘“ALLAH’a şükür”’ ilk söz !

Aklın ile ‘Fetih’ yap ! Açılsın üçüncü göz !
M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ

ANKARA – 22.11.2001


B E Y İ T L E R
Milenyum mesnevisi ! Bu mesajların adı !

Açıklanacak, pek fazla şey kalmadı !

* * *

Dinler ve tarikatlar pazar kavgası oldu !



Dünyâ, şeyh ! Haham ! Papaz ! Ve İmâm ile doldu !

* * *


Şeyh ! Haham ! Papaz ! İmâm insânda saklı Âdem !

HAK‘“Halifeler yaptım insânları”’ der mâdem !

* * *

‘“Hanîf”’ denir bu Zât’a ! Yok başka tarikat, din !



Ölmeden, onu bulup görerek secde edin !

* * *


İçimden gelir, kimi sözlere can veresim !

İki kalem darbesi ile çizilir resim !

* * *

Sözlerde ses uyumu tam ! Ama şok edici !



Acı olduğu için ilâç, ambalaj cici !

* * *


Hak din vicdânın sesi, şov ibâdete karşı !

Öz ile iletişim, ayakta tutar Arşı !


M.H. ULUĞ KIZILKEÇİLİ

ANKARA - 2000


‘Aziz Mürşidim ; BÂKÎ Babaya’
‘“BİLEN ile BİLMEYEN !”’

Ben her an hesap verip terlemeyi bilirim !

Sense göbek taşında terlemeyi bilirsin !

Yarın sen leş ! Ben ise ‘“ZEBÂNÎ !”’ Olacağım !

Sana natırlık için ! Çünkü HAKK’ın kirisin !

Ben ‘üç yüz altmış beş !’ Gün açlık nedir ! Bilirim !

Sen sâdece ‘üç öğün !’ Açlık nedir ! Bilirsin !

Benim midem de ‘safra !’ Seninkinde ‘sofra !’ Var !

Ben ‘Ahrette’ iriyim ! Sen ‘Dünyâda’ irisin !

Ben Âlemde ‘acıya’ yönelmeyi bilirim !

Sen Âlemde ‘hacıya’ yönelmeyi bilirsin !

Sen ‘namazı !’ Ben ise ‘“Dosdoğruyu”’ kılarız !

Ben ‘“ESED”’ de diriyim ! Sen cesette dirisin !

Ben ‘rahmet’ indiririm ! Sen ‘yağmur’ indirirsin !

Ben ‘Hilâl’i bilirim ! Sen ‘mehtâb’ı bilirsin !

Sende ‘ünvan !’ Bendeyse ‘ummân’ var ! Kıyâmette !

Ben ‘“Kürsü”’ye yakınım ! Sen ‘sıra’dan birisin !

Sen ‘Boğaz köprüsü’nü ! Ben ‘“Sıratı”’ bilirim !

Ben ‘BÂKÎ’nin yüzünü ! Sen ‘suratı’ bilirsin !

Ben hem ! ‘Bir el tutan’ım ! Hem ! ‘Eli tutulan’ım !

Sense, ‘“Eli kurusun”’ âyetinin pîrisin !

Bilen ile bilmeyen kim imiş ? Belli oldu !

Ben ‘“Beli”’yi bilirim ! Sen ‘bel’ini bilirsin !

Ben ‘Yunus’ ile yandım ! ‘Nesîmi’yle yüzüldüm !

Sen ise, ‘“Her yandıkça değişecek derisin !”’
M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ

ANKARA – 27.11.1994


BİLGE ve BİLGİN !
‘Düşmanı kovdum !’ Derken açıklamadı adı !

ATA’nın mesajını yalnız bilge anladı !

Halk karşı olabilir ! Ama düşman olamaz !

O basmayıp bayrağa ! Kaldırdı ! Ne dense az !

Ancak iki düşman var zîrâ onun indinde : !

Birincisi cehalet ! Bir de irtica dinde !

Barış özlemi hâlâ hayâl ! Gâlip, karanlık !

Cihâd, toplu intihar ! Savaş, cinnet bir anlık !

Onun ‘Çağdaş uygarlık’ sözü ! Coğrafi değil !

‘“Ne doğu ! Ne batı da !”’ Kendi özüne eğil !

‘Özgür ol’ der ! Bu senin özün ile ilgili !

Özünü bilen, bilge ! Başka aydın, bilgili !

GAZÎ MUSTAFA KEMÂL ATATÜRK ! HAK dost bilge !

Her ismi ! Sayısalca buna en somut belge !


M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ

ANKARA- 02.04.2001


BİR DİYALOG !
RESÛL sordu : ‘Benimle açıkça geldin neden ?

Her nebînin içinden ! Sen iken hitab eden !’

ÂLÎ dedi : ‘Her nebî zîrâ senin kopyandı !

Aslı gelince ! Dışa çıktı ! Seslenen beden !


Sensin ilk ve son nebî ! Benim ‘“İlk ve son”’ Velî !

Tohumdur ! Her ağacın sonrası ve evvelî !

Son yanan mumu gören ! İlk yakan mumu görür !

Noktadan başka bir şey yazmaz ! Kâtibin eli !


ALLAH’tan başka yalnız ‘“BİZLER”’bilir ! BİZ kimiz !

Herbir özün çıktığı ‘“İlk ve tek öz”’ ikimiz !

‘Baba ve anne hakkı !’ Vardır üzerimizde !

‘“RAHÎM olan ERRAHMÂN”’ ismidir buna remiz !


‘“Rûhtur”’ o ‘“İlk ve tek öz”’ denen ‘“Nefs-î vahîde !”’ (214)

Çünkü her ikisi de, ‘iki yüz on dört’ ede !

Bu yüzden her insâna, senin hakkında der HAK,

‘“Ona sen baba değil ! Babamdan da yakın”’ de !


Zîrâ biz kâlbde saklı ! ‘“ALLAH’ın fıtratıyız !”’

‘“Ahsen-î takvim”’ denen en güzel suratıyız !

GAVS ! ÎSÂ ! MEHDÎ ! HANÎF ! HIZIR ! İMÂM ! HÛRİ ! GENÇ !

RÛH ! NEFİS ! ÂDEM BİZİZ ! En doğru sıratıyız !


Biz her kabın renginde görünürüz ! Su gibi !

‘“ALLAH’ın her isminin”’ olduk çünkü nâibi !

Ancak kalbdir gösteren bizi öz şeklimizde !

O vakit ‘“Doğruluruz, olup Arş’ın sâhibi !”’


‘Yok senden başka Nebî ! Yok benden başka Velî !

Tutunuz ! Uzatmışken ALLAH dünyâda eli !’

Diye yazmıştı bunu ! İlk eserinde Uluğ !

Çünkü olmaz çemberin ne sonu ! Ne evvelî !

Senden alıp ‘MUSTAFA’, benden ‘ULUĞ’ adını !

Ne ilhâm etsek yazdı ! Hiç bozmadan andını !

Ayna sattığı için köre, ‘“Hüzünlü”’ oldu !

Yine bu ‘Kızılkeçi’, kesmedi inâdını !’


RESÛL dedi : ‘O da bil ! Senin kadar şakacı !

Dili de ! O çatallı kılıcın gibi acı !

FÂTMA’mı gördüğünden olmuş ‘“Güzel”’ delisi !

BEKTAŞ gibi ! Kâbe’ye gitmeden olmuş hacı !’

M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ

İZMİR- 10.04.1998


BİR HÂL TERCÜMESİ !
Roma hukuku dersi takrir ettiği zaman,

Profesör Scwartz’a, oldum fahri tercüman !

Asistan yapacakken ! Fakülteyi terkettim !

‘Öz’ olmayan hukuka kâlbimde yoktu iman !


Adalet Bakanlığı yine oldu kaderim !

İnanmadığım ilmi ! Çevirmekte enderim !

T.B.M.M. üç dilde tercümanlık önerdi !

‘Ateşelik sözüyle’ dedim kabûl ederim !


Bülbül gibi, değerim beni hapsetti mülke !

Dış ilişki müdürü olup gördüm çok ülke !

Ben ‘ateşe’ gitmedim ! Halkım gitti ateşe !

Sözü tutmamak zîrâ Meclis için bir ilke !


Bir gün grupta öptüm İnönü’nün elini !

Meclis başkanı dedi ! ‘Özledin ecelini :’

İstifamı yazınca ! Âmirim yırtıp dedi :

‘Milli Şef’in önünde o çok kırdı belini !’


Yabancı sefirlere ders verip,rekor kırdım !

Misâl değil ! Meseldi ! Türkçede her lâkırdım !

Gündüz başında idim görevimin Mecliste !

Gece darbeler görüp ‘ATA’ diye haykırdım !


Sonunda ‘ATA’m geldi ! Kabûl edildi niyâz !

Dedi ‘bilmeyenlere tüm bildiklerini yaz :!’

Açıkla ‘“ON DOKUZ”’ kim ? ‘“Kıyâmet ne ?”’ ‘Ne zaman ?’

‘Bayrak niçin kırmızı ?’ Neden AY YILDIZ beyaz !


Hayât hikâyesinin, ‘hâl tercümesi !’ Adı !

Yâni ne başı vardır onun ! Ne de mâbadı !

Hâli tercüme ettim : ‘şimdiki zaman’ çıktı !

HAK MUHAMMED ÂLÎ’den başka birşey kalmadı !


M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ

ANKARA – 19 MAYIS 2001

BİR MASON FANTEZİSİ !
Havvâ güyâ cennette şeytan ile ilk yatmış !

Tanrı şeytana kızıp onu cennetten atmış !

Havvâ’nın oğlu olmuş ‘Bir dul karı evlâdı !’

O da dünyâda doğup o ilk cenneti satmış !

*

Sonra Tanrı Âdem’i, tutup Havvâ’ya vermiş !



Ondan doğan oğlunu, Tanrı pek çok severmiş !

Şeytanın oğlu olmuş sanayici ! Mâdenci !

Âdem oğlu da çiftçi ! İmâm ! Yahut da derviş !

*

Şeytanoğlu çalışır ! Cennete dönsün bu arz !



Âdemoğlu içinse, hep tapmak ve dua farz !

Fizik ve metafizik arasında savaş bu !

Devlet ve tapınağı paylaşır onlar bu tarz !

*

Devlet, dindar ! Ve dindar lâik olduğu vakit,



İmzalanır ebedî barış için bir akit !

Cennete döner dünyâ ! Önce o olduğu gibi !

‘Uzaylı’ olur herkes ! Ne çek gerek ! Ne nakit !

*

Kimse artık bilemez dindar kim ? Nedir Mason !



Tanrı ile şeytanın zıtlaşması bulur son !

Her bebek dâhi doğar ! Sorsan dindar kim ? Bakar !

Peki Mason ne ? O der ‘Bir fasulya ! Dermason !’

*

Böylece biter dindar ile Masonun tezi !



Gerçekleşir inancın ve bilimin sentezi !

Gece duâ ederler ! Gündüz işe giderler !

‘Dul karı evlâdı’na şimdi benden fantezi :

*

Mâdem ki Mason almaz kadını locasına,



O da ‘Ben ciddi dulum ! Git !’ Desin kocasına !

Aklı başına gelen koca locaya koşup,

‘Babam cin değil, Âdem idi !’ Der hocasına !
M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ

ANKARA-15.07.2001

BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ !
“İnsânlar uykudadırlar ölünce uyanırlar !”

HAZRET-İ MUHAMMED (s.a.v.)


I HAYÂL ÂLEM !

Hep ‘Bir varmış bir yokmuş’ diye başlar her masal !

Ben de sana bir masal anlatayım da ! Ders al !

RESÛL der : “Uyumakta her insân gözü açık, !

Ölünce uyanır o” ve HAK der ‘“Rüyâdan çık !”’

Platon der : ‘Kâinat üç duvarlı mağara !

Bu üç boyut dışında, sen kimliğini ara !’

Abbas dedi : ‘Hani var ya ‘“Nûr”’hakkında âyet,

Beni öldürürsünüz ! Yorumlar isem şayet !’

‘MUHAMMED bana onun sırrını açıkladı !

Söylersem, atarsınız bana kâfir isnadı !’

Şimdi onu ben size açıklıyorum ! Niçin ?

Öldürülmekten korkmam ! Hayâl olduğum için !

‘“ALLAH yer ve göklerin nûrudur”’ diyor âyet :

Yâni kâinat yoktur ! Aslı ‘“NÛR”’ ise şayet !

Zîrâ ‘“NÛR”’ görülemez ! Ne de olur gölgesi !

Cismin yok olduğunun, bu bilimsel belgesi !

Bu âlem, Yer ve Gökler, sen de dahil serabdır !

Zihninin içindedir ! Beynin ölsün, harabdır !

Bu Dünyâ, hayâlinin giydirdiği elbise !

İblîs hayâl gücündür, kökü elbise ise !

Rüyâyı, dışta olmuş gibi gösterir beyin !

‘Kurgu film’indir içte ! Gülersin sabahleyin !

Sabâhleyin gülerken, yine rüyâdasın sen !

‘Uyurgezer’den başka bir şey değilsin ! Bilsen !

Hiçbir şey gerçek değil ! ‘“Sembolik birer âyet !”’

Yorumlarsın ! Rüyâdan uyanır isen şayet !

HAK der :‘“Sembol âyeti yorumlar ancak velî !”’

VELÎ ismine sâhip oldu bu yüzden ÂLÎ !

“Perde kalksın ! Gördüğüm değişmez” dedi O ZÂT !

Gördüğün her şey perde ! Kaldır sen de ! Ol azat !

RESÛL dedi, ALLAH’a yaptığı zaman miraç ;

“Bana aslını göster eşyanın !” Gözünü aç !

Her bir olayın aslı, Rûhta cereyan eder !

Beyin onu yansıtır ! İnsân ‘Dışta gördüm’ der !

Her şeyin aslı ile dolu ! HAKK’ın vücûdu !

Aslın perdeye vurmuş hayâli gör mevcûdu !

Hızla geçse canlanır ! Bin kare ölü resim !

HAK’tan başka diri yok ! Cesettir her bir cisim !

Cisim ise zaten yok ! ‘“Dağ geçer bulut gibi !”’

Yâni ‘kâinat serab’ diyor ‘“Mülkün sâhibi !”’

Bir tek gerçek âlem var ! Nasıl ki HAK bir ise !

HAK der: ‘“O nasib olur sâlih olan vârise !”’

Sâlih, demektir içi dışı bir olan kişi !

Dış âlemi, kâlbinde tersyüz etmektir işi !

ALLAH der: ‘“Gerçek ile biz yarattık âlemi !”’

Hayâl dünyanı yık da ! Gerçeğini gör ! Emi !

‘“Kıyâmet günü her şey yok olur”’ diyor âyet !

Zaten yok olan şeye ! HAK verir mi nihâyet !

Yok olan, senin şeyi var sanan gafletindir !

Cehalet perdesini gözünden artık indir !

“Her şey bir şeydir ! Ama câhil hiçbir şey değil !”

RESÛL’ün bu sözüne, sen bu açıdan eğil !
‘“Her şeyin içi de HAK ! Dışı da HAK !”’ Şey nerde ?

‘HAK’tan başka şey yok’ de ! Olma kendine perde !

‘“ALLAH’tır her bir şeyin hem dışı ! Hem de içi !”’

Öyleyse her şey hayâl ! Var sanma sakın hiçi !

“’Her şey fânî ! Âlemde ! Bâkî, o şeyin aslı !”’

Bu âlem yok ! Aslı var ! Kalbin değilse paslı !

Gözündür ! Bil ki senin esas görmene engel !

Hayvânda da var bu göz ! Sen kalbindekine gel !

Gözün sınırı ufuk ! Seni merkeze koyar !

Beyin, ‘sen bir kutubsun’ deyip ! Altını oyar !

Bu âlemdir ! Körlerin târif ettikleri fil !

O âlemde fil de yok ! Neyi tutacak gafil !

“Kendini bilen !” Bilir RABB’ini ! Diyor RESÛL !

“Kendisini yok eden” demiyor ! Olma mes’ûl !

Zîrâ yok edemezsin kendini ! O zaten RAB !

Olmayan bedenine, çektirme boş ıztırâb !

Perdede oynadıkça filim, görünmez perde !

Perdeyi, HAK vücûd bil ! GAYB’ın sırrına er de !

Güneş kendini saklar ! Kendi ışığı ile !

Denizde yüzen balık, denizi görmez bile !

‘“NÛR”’ her şeyi gösterir ! Kendisini göstermez !

Ay değil,Güneş saklar yüzünü ! Akıl ermez !

Ay gölge yapmaz ! Yüzü açık ! Nûru âriyet !

Şems gölge yapar ! Yüzü açık ! Nûru variyet !

Işık madde ! ‘“NÛR”’ mânâ ! ‘“HAK”’ o ! Her şeye sızar !

‘“Ona bakar görmeden ! Nereye dönse nazar !”’

Bakar kördür ! Gözüyle bakan bil ki her insân !

Beyni değneği iken ! Sanır onu bir ihsân !

HAKK’ı görmek için bak ! Kalbinin gözü ile !

‘“Asâsını dev görüp şaşmıştır ! Mûsâ bile !”’

‘Yalan Dünyâ’ lâfının işte budur esâsı !

‘Hem dünyâ ! Hem sen yalan !’ Der Mûsâ’nın Asâsı !’

II HAK ÂLEM !
‘“İğnenin deliğinden geçtiği vakit deve !”’

RAHMÂN der ‘“Kâfir girer ancak bil bizim eve !”’

Soyun şu eğri büğrü bedeninden ! Ol ışın !

Kâlbdeki noktadan gir ! Rûha olsun varışın !

Bu hayâl âleminden geç hakîkî âleme !

Uyan da artık son ver ! Yapay zevk ve eleme !

‘“Bu rüyâ tâbirini, Yusuf’a HAK öğretti !”’

Ona, ‘senden başkası yok’ diye yemin etti !

Suçsuz girdi zindana ! Unutmadı ahdîni !

Ten zindanında, rûhu zikirdir ! İslâm dîni !

‘“YUSUF’a secde için yıldızlar”’ yere düştü !

Zîrâ hepsi Yusuf’un gözünde artık düştü !

Kâlb gözünün gördüğü, rüyâ değildir ! Rüyet !

Yusuf ‘hücre hapsi’nden çıkıp başlar hürriyet !

HAK âlem, yalnız HAKK’ın bilincindedir mevcûd !

Gerçekten vardır ! Zîrâ HAK’tan başka yok vücûd !

HAK âlemin çok adı var ! Birisi ‘Gâib’dir !

Kör kuyudan, körleri çıkarmak için iptir !

Hapsolduğunun bile, halk değil bilincinde !

HAK diyor :‘“Gayb’ı bilmez ! Ne insanlar ! Ne cin de !”’

Âdem için demiyor o gayb’ı bilmez ! Niçin ?

ALLAH’ın her ilmine ayna olduğu için !

Sıradan halkın çoğu, hem mahpus ! Hem gardiyan !

Bekler ! Azrâil gelip de ona desin ‘uyan !’


Doğar ! Korktuğu veya özlediği âleme !

‘“Burda kör,orda kör !”’ Düşsün kalksın ! Elleme !

Öldü sanıp ! ‘Cennete, cehenneme girdim’ der !

Bir hayâlden, başka bir hayâle sefer eder !

‘“Var yedi karabasan ! Sekiz keyif kapısı !”’

Korku ve özlemlerin hayâlidir ! Yapısı !

HAKK’a Rûh bile ‘“Elli bin yılda çıkar”’ ise !

Rûha çıkmana lâzım giymek nice elbise !

Gerçek âlemin kodu ‘“LEVH-İ MAHFÛZ”’ ve ‘“RÛH”’tur !

Onu ‘Hûri Cenneti’ sanan câhil güruhtur !

Zîrâ O, kâlbde mevcûd ‘“ALLAH’ın FITRATI”’dır!

‘“Elli bin yılda HAKK’a çıkan”’ Mîrâç atıdır !

HAK âlemin en doğru adı ‘hayret makamı !’

Zîrâ olursun orda, kendinin kaymakamı !

Kime baksan ! Kendini görürsün onda ancak !

Kalmamış ne öç alan ! Ne de öç alınacak !

Hem cennet ! Hem cehennem ! Dürülüp kalkmış rafa !

Aşka tapınmak için âşıklar girmiş safa !

‘“Safları sıklaştırın”’ emrini hepsi duymuş !

‘“RAHMÂN önünde saf saf dizilip”’ emre uymuş !

‘“Mülk yalnız ALLAH’ındır”’ sözüyle olmuş aşı !

Şeytan Müslüman olup ! Bitmiş sen ben savaşı !

Kendinin zannettiği irâde hayâl olmuş !

Beyin devreden çıkıp ! Kâlbi vahiyle dolmuş !

Artık unuttuğunu hatırlayan bir kişi !

Ezelî bilgisini, hep tazelemek işi !

Çevresi her yerde ! Ve hiç bir yerde merkezi !

Soyutta boyut olmaz ! Şaşırtır o herkezi !

‘“Yerden göklere kadar geniş olan cennet”’ bu !

Yer ve Gök hayâl olmuş ! Yalnız HAK’tır mensûbu !

Mekân yok ! Mesâfe yok ! Herkes olmuş bir vücûd !

‘Âdem’ denilen bu zât, kendine eyler sücûd !

Zîrâ mekân olmayan yerde, âlem olamaz !

Gerçek âlemin, ÂDEM olduğunu bilen az !

Kendinden başkası yok ki ! Ona etsin secde !

Ona ALLAH’ın aklı ! Veyahut ‘“KUTSAL RÛH”’ de !

‘“BİZ”’ ‘“BİZ”’ diye konuşan erenlere işâret !

‘“Kitab ilmine sâhib olanlar”’dan ibaret !

III Â D E M !
Saf saf herkes, ALLAH’ın aklında bir düşünce !

Kimliğini unutur ! Düş kurmaya düşünce !

Dünyâya geldiğini kendinin, hayâl eder !

Dîn bilgini geçinen, ‘Sen Cennetten düştün’ der !

Hâlbuki bir bilse ki ! Düşen orada hâlâ !

İki tane âlem yok ! Her yer Cennet-i Â’lâ !

Sonsuz âlemde ‘zaman’ mevcûd değildir mâdem !

Âdem’in öbür adı olmalı ‘şimdiki dem !’

Doğmak ! Ölmek ! Yok ! Herkes ayni Rûhun sâhibi !

‘Bir’den ancak ‘bir’ çıkar ! Buna hep tanık gibi !

Yâni doğmamızın ve ölmemizin nedeni ,

Taşıyor sanmamızdır üstümüzde bedeni !

‘Âdem düştü’ demez de ! ‘“O kaydı”’ der HAK ! Niçin ?

Yasağı düşünürken ! Aklı kaydığı için :

‘HAK’tan başkası yokken’ dedi ‘bu yasak şey ne ?’

‘Yoksa, ben değil miyim halîfesi yegâne ?’

İlk defa düşmeye başlar başlamaz bu tarz ,

Bildi düşünce yasak ! Ve çevresi oldu Arz !

Dekart ‘Düşünüyorum öyleyse ben varım’ der !

Kendi aklına uyan ! Onun peşinden gider !

Düşüncesi de bir düş ! Düşündüğünü sanır !

Rûh, ‘Madde yok ! Ben varım !’ Diye diye usanır !

Fizik ilmine göre düşünce de bir madde !

Madde, ‘varım’ diyemez ! Sen bu fikre saçma de !

Arşimet yıkanırken ‘Buldum !’ Dedi külhanda !

Bulmak istediğini, düşünmediği anda !

Newton yer çekimini buldu elma düşünce !

Kafasında yok iken o anda hiç düşünce !

Piyano düşüyorken balkondan kazâ ile ,

Aynştayn’ın kafasında formülü geldi dile !

Yâni bir an beynimiz çıktığında devreden ,

Devreye girer ! Kâlbden bize hep hitab eden !

Meselâ bu mesajı Uluğ yazdığı anda !

Kendini kaybederek belirir öte yanda !

İki yan yok ! Öte yan yine bu yandır ama ,

Bilmeyen, ‘Tayy-i mekân’ der ! Yâhut ışınlama !

Bir çelişki gelmesin sana böyle bir beyân !

‘Merkez nokta Kâbe’yi’ bulan için yoktur yan !

İşte ‘“Dosdoğru namaz”’ bu ! İmkânsız herkese !

Ama hep kulak verin ! ‘VİCDÂN’ denilen sese !

Bu öyle bir sestir ki ! Beyin de susturamaz !

Bunun ‘ALLAH’ın sesi’ olduğunu bilen az !

Rûh âleminde her şey ‘“Apaçık sağlam âyet !”’

Nasılsa hep öyledir ! ALLAH’a benzer gayet !

Bu yüzden onun adı ‘“Apaşikâr kitab”’tır !

‘“Ben senin RABB’in miyim ?”’ Bu âlemden hitâptır !

Bu âlem, bu kâinat gibi, uzayda değil !

Uzay sonlu bir hayâl ! Sonsuz gerçeğe eğil !

HAK der: ‘“İnsâna verdim rûh için bilgi çok az !”’

Yâni Rûh sonsuz ışın ! Sonlu beyin anlamaz !

‘Kimse bilmez ! Rûh nerden gelir ! Nereye gider !’

Böylece Îsâ da “Rûh her yerdeki sonsuz” der !

Hesapta iki tane sonsuz olamaz mâdem !

Birdir hem ALLAH ! Hem Rûh ! Hem Âlem ! Hem de Âdem !

İki ayrı âlem yok Dünyâ ve Ahret diye !

‘“Yanlış gider ! HAK kalır !”’ Kâlbe Rûh’tan hediye !

Ölmeden öl ! ‘“Çok çabuk hesab görür ERRAHMÂN !”’

Dünyâ Ahiret olur ! Sen hemen öldüğün an !

İki yok ! Hayâl ‘bir’i dönüştür gerçek Bir’e !

Yoksa, girersin beden denen kurgu kabire !

‘Hayâlden hakîkate dönmektir tövbe asıl !’

Bin kere pişman olsan, bir sonuç olmaz hâsıl !

Derin uykuda kimsin ? Neredesin ? Bir bilsen !

Hakîkat âleminde ! Hakîkî kendinsin sen !

Beynin devreye girer ve başlar rüyâ faslı !

Kimi, haz ! Kimi, kâbus ! Hiçbirinin yok aslı !

‘“RÛH RABB’in emri !”’Orda her işin RAB’den emir !

Onu zavallı beynin yorumlar ! Hayâl kemir !

Ağaç kurdu ne anlar ! Bahçıvanın işinden !

Bilir mi çok çekecek kemirici dişinden !

Meselâ çocuk için, aşk şöyle bir şey eder :


Yüklə 3,62 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   38




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin