55-) Ve kâne ye'muru ehlehu Bis Salâti vez Zekâti, ve kâne 'ınde Rabbihi mardıyya; Ailesine salâtı yaşamayı ve sâfiyeti emrederdi. Rabbinin indînde mardiye (şuurunda - tecelli-i sıfat) idi. (A.Hulusi)
55 - Ve hanedanına namaz ve zekât ile emrederdi ve rabbinin indinde merdıyy idi. (Elmalı)
Ve kâne ye'muru ehlehu Bis Salâti vez Zekâ ve yakınlarına salâtı ve arınmak için ödenmesi gereken bedeli ödemeyi emredendi. Kim? Hz. İsmail.
Burada salât var. salât diye çevirmedim aynen kullandım çeviride de. Aslında salâtı şöyle tarif edebiliriz. Yani namaz salâtın bir simgesidir. Fakat bu simgenin simgeleştirdiği, sembolize ettiği hakikat şudur. Kulun Allah karşısında ki klas duruşu, esas duruşudur. Onun içinde salât sılm kökünden gelmiştir. Sılm; İnsanı dik tutan omurgaya denir. Yani insanın bel kemiği. O nedenle “Es salâtu imadüddiyn.” Buyurmuştur efendimiz ve böyle tanımlamıştır. Namaz dinin direğidir.
Salât Kur’an ın kimi yerlerinde çok zengin çağrışımla, ibadet, kimi yerlerinde de dindarlık biçiminde kullanılır. Bu anlamlarıyla bu çağrışımlarıyla kullanılır.
ve kâne 'ınde Rabbihi mardıyya dahası o da rabbi katında hatırı sayılan biriydi, Hz. İsmail için.
56-) Vezkür fiyl Kitâbi İdriys* innehu kâne sıddiykan Nebiyya; Gelen BİLGİ içinde İdris'i de hatırlat (zikret)... Hakikaten O Sıddık idi, Nebi idi. (A.Hulusi)
56 - Kitap da İdris’i de an, çünkü o bir sıddık, bir Peygamber idi. (Elmalı)
Vezkür fiyl Kitâbi İdriys bu kitapta İdris’i de an.
İdris ismi Kur’an da enbiya/85. ayeti ile birlikte sadece 2 yerde kullanılır. Bir burada bir de enbiya suresinde. Klasik tefsirlerimiz Tevrat’ta ki Hanok’la özdeşleştirirler. Hz. İdris’i. Fakat bunun din içinde bir delili yok. Kimi modern müfessirler ise Osiiris’in Arapçalaşmış biçimi olarak tefsir ederler bu İdris sözcüğünü. Ki Osiris eski Mısırlıların sonradan tanrılaştırdıkları hikmet sahibi, ilim sahibi bir bilge kral imiş. Fakat İbn. Mes’ud, Katade, İkrime; İlyas peygamberin ikinci adıdır derler Hz. İdris için. Ki bu da makul bir yaklaşım olarak görünüyor eğer Hz. İlyas ile ilgili gelen isimlerle, İdris peygamberin adının geçtiği ayetler yan yana konulursa.
Ama daha sonra okuyacağımız 58. ayette dikkate alındığında Adem’in neslinden gelen peygamberden söz ediyor 58. ayet. Allah’u alem, Adem’in neslinden gelen peygamber, Nuh ve Nuh’un neslinden gelenler ayrıca anıldığına göre, Adem’in neslinden gelen peygamberler içinde Hz. İdris’i saymak hiçte yabana atılacak bir düşünce olmasa gerektir. Bu durumda Hz. İdris’i, Hz. Adem’le Hz. Nuh arasında bir yerlere yerleştirmek mümkündür.
innehu kâne sıddiykan Nebiyya elbet o da doğruluk ve dürüstlük abidesi idi. Yani bir peygamberdi. Her peygamber sıddıyktır. Yine Kur’an ın tanıklığına göre böyledir.
57-) Ve refa'nahu mekânen 'aliyya; Biz Onu yücelik makamına yükselttik! (A.Hulusi)
57 - Ve biz onu yüksek bir mekâna refettik. (Elmalı)
Ve refa'nahu mekânen 'aliyya ve biz ona da yüce bir konum bahşettik.
58-) Ülaikelleziyne en'amAllâhu aleyhim minen Nebiyyiyne min zürriyyeti Ademe ve mimmen hamelna me'a Nuh* ve min zürriyyeti İbrahiyme ve İsraiyle ve mimmen hedeyna vectebeyna* izâ tütla aleyhim ayaturRahmâni harru sücceden ve bükiyya; İşte bunlar, Allâh'ın kendilerine in'amda bulunduğu Nebilerden, Âdem'in soyundan, Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail'in (Yakup) zürriyetinden hakikate erdirdiğimiz ve (ezelden) seçtiğimiz kimselerdir. Onlara Rahmân'ın varlığının delilleri okunduğu zaman (yakînî müşahede ile) secde ederler ve ağlarlar. (58. âyet secde âyetidir.) (A.Hulusi)
58 - İşte bunlar Allahın kendilerine inam eylediği Peygamberlerden, Âdem zürriyetinden ve Nuh ile beraber taşıdıklarımızdan ve İbrahim ve İsrail zürriyetinden ve hidayete erdirdiğimiz ve intihap eylediğimiz kimselerdendir. Kendilerine rahmanın âyetleri tilâvet olunduğu zaman ağlayarak secdelere kapanırlardı. (Elmalı)
Ülaikelleziyne en'amAllâhu aleyhim minen Nebiyyiyn Şimdi bu peygamberleri andıktan sonra sure toparlayıp şöyle bir sonuç veriyor bize ve diyor ki; İşte bütün bunlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerden sadece bir kısmıdır.
min zürriyyeti Ademe ve mimmen hamelna me'a Nuh* ve min zürriyyeti İbrahiyme ve İsraiyle ve mimmen hedeyna vectebeyna yani Adem’in neslinden Nuh ile birlikte taşıdıklarımızın neslinden ve İbrahim ve İsrail’in neslinden olup doğru yolu gösterdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerden bazılarıdır bunlar.
izâ tütla aleyhim ayaturRahmâni harru sücceden ve bükiyya Ne zaman o rahmet kaynağının ayetleri kendilerine okunsa hepsi de göz yaşları içinde yere kapanarak teslimiyetlerini sunmuşlardır.
Evet, sözün özü bu. Yani bütün bu peygamberleri anmasının sebebi, Allah’tan aldıkları vahye teslim olmuşlardır. O vahyi insanlığa ulaştırmışlar ve o vahyin gereklerini hayatlarında yerine getirmişlerdir.
Onun içinde hem bu vahyin ilk muhatabı olan Resulallah’a, hem de bu vahyin tüm muhataplarına ve son muhatabı olan bizlere bu peygamberleri örnek gösteren vahiy bunların yolunu izleyin. Onların ardına düşün. Bu kervanı terk etmeyin. Bu kervanı izlemezseniz eğer şeytanın kervanını izlersiniz mesajını vermiş oluyor.
59-) Fehalefe min ba'dihim halfün eda'usSalâte vettebeuşşehevati fesevfe yelkavne ğayyâ; Onların ardından bir nesil geldi ki, salâtı (hakikatlerine yönelişi) yitirdiler ve şehvetlere (kendilerini beden kabulünün dürtülerine ve boş heveslerine) tâbi oldular... Gayyayı (içinden çıkılamaz cehennem çukurunu) boylayacaklar! (A.Hulusi)
59 - Sonra arkalarından bozuk bir güruh halef oldu, namazı zayi' ettiler ve şehvetleri ardına düştüler, bunlar da «Gayya» yı boylayacaklar. (Elmalı)
Fehalefe min ba'dihim halfün derken,onların ardından öyle bir kuşak geldi ki eda'usSalâ ibadetin içini boşalttılar. Aslında lafzen anlamı salâtı zayi ettiler, ya da namazı zayi ettiler. Ama bu çok anlam daralmasına uğruyor böyle çevirirsek eğer. İbadetin içini boşalttılar, verilmeye çalışılan bu olsa gerek burada. Eda’usSalâ; İbadetin, dindarlığın içi boşalınca ne kalır geriye, gösterisi kalır. Dindarlık gösterisi. Kur’an ın; Feveylün lil musalliyn. (Maun/4) dediği, yani böylesine bir dindarlığa, gösterişçi bir dindarlığa yazıklar olsun dediği şey de işte budur aslında.
Vettebeuşşehevat daha ne yaptılar; sadece dindarlığın, ibadetin içini boşaltmakla kalmadılar, dünyevi zevklerin peşine düştüler. Yani ilahi vahyin ve hakikatin peşine düşeceklerine geçici ve yalan olanın peşine düştüler. Sahte olanın peşine düştüler. Aldatıcı ve yaldızlı olanın peşine düştüler. Gerçek altının peşine düşmediler. Altın yaldızla kaplanmış tenekenin peşine düştüler. Onun için gerçek değerlerin ardınca gitmediler. Sahte değerlerin ardınca gittiler. Onun için de kıymetleri olmadı. Fiyatları oldu.
fesevfe yelkavne ğayyâ işte bu yüzden gelecekte derin bir düş kırıklığı yaşayacaklar. Bir daha okuyayım değerli dostlar; fesevfe yelkavne ğayyâ işte bu yüzden derin, çok derin bir düş kırıklığı, hayal kırıklığı yaşayacaklar.
60-) İlla men tabe ve amene ve amile salihan feülaike yedhulunel cennete ve lâ yuzlemune şey'a; Tövbe eden, iman eden ve imanın gereğini uygulayanlar müstesna... İşte onlar cennete dâhil olurlar ve hiçbir şekilde haksızlığa maruz kalmazlar. (A.Hulusi)
60 - Ancak tevbe edip imana gelen ve Salih amel işleyenler müstesna, çünkü bunlar zerre kadar hakları yenmeyerek Cennete gireceklerdir. (Elmalı)
İlla men tabe ve amene ve amile salihan ancak hatadan dönüp Allah’a yönelenler, doğru ve erdenli davranıp bu davranışı bir ahlak ve yaşam biçimi haline getirenler müstesna. feülaike yedhulunel cennete ve lâ yuzlemune şey'a işte bunlar cennete girecekler ve en ufak bir haksızlığa da uğratılmayacaklar.
61-) Cennati adninilletiy veaderRahmânu ıbadeHU Bil ğayb* innehu kâne va'duHU me'tiyya; Rahmân'ın kullarına gayblarından vadettiği, ADN (tecelli-i sıfat) cennetleridir... Muhakkak ki O'nun bildirdiği yerine gelmiştir. (A.Hulusi)
61 - Rahmanın kullarına vaat buyurduğu Adin Cennetlerine, şüphe yok ki onun vaadi icra oluna gelmiştir. (Elmalı)
Cennati adninilletiy veaderRahmânu ıbadeHU Bil ğayb o rahmet kaynağının kullarına söz verdiği insanın kavrama kapasitesini aşan. Bu bilğayb’ı nasıl çevireceğim diye duraksadım. İnsanın kavrama kapasitesini aşan mutlak mutluluk ve güzelliğin merkezi olan cennetler onların olacak.
Evet, neden bu kadar çoğalıverdi söz demeyeceksiniz değil mi. Çünkü Kur’an eksiltili bir metindir.Çünkü Kur’an mucizdir, vecizdir. O nedenle biz zipli olan, sıkıştırılmış olan bu muhteşem metni açıyoruz. Aslında burada yaptığımızda budur.
Güzelliğin, mutluluğun merkezi çevirisini nereden getirdim? Cennati adnin daha önce farklı ayetlerde geçti ve oralarda ayrıntılı işlemiştim. Burada üzerinde durmayacağım ama Adn ile maden aynı kökten gelir. Maden bir şeyin çıktığı merkezdir, kaynaktır. Onun için madene maden derler. Cennetü adn, güzelliğin merkezi demek, güzellik merkezi değil. Öyle bu günkü çirkinlik merkezleri gibi falan değil. Sahte güzellikler değil. Bu kalıcı, daimi güzelliğin ve mutluluğun üretildiği yer demektir.
Mutluluğun üretildiği merkez. Cennet bu. Aklınıza mükemmel güzellik geliyorsa cennet o dur diyeceğim ama aklınıza, güzelliğin merkezi nasıl gelsin. Çünkü görmediniz ki. Sadece imana konu olması da bu yüzden işte.
innehu kâne va'duHU me'tiyya ve her halükarda O’nun sözü yerini bulacaktır, yani Allah’ın sözünü.
62-) Lâ yesme'une fiyha lağven illâ Selâma* ve lehüm rizkuhüm fiyha bükreten ve 'aşiyya; Orada lağv (dedikodu) değil sadece "Selâm" (Selâm isminin mânâsı açığa çıkar ve böylece kendi hakikatlerinden açığa çıkan kuvveleri konuşurlar) işitirler... Orada kendilerinin sabah - akşam, yaşam gıdalarıyla beslenmeleri söz konusudur. (A.Hulusi)
62 - Orada hiç boş söz işitmezler, ancak bir selâm, rızkları da vardır orada sabah, akşam. (Elmalı)
Lâ yesme'une fiyha lağven illâ Selâma orada mutluluk tebliği dışında asla boş bir söz işitmeyecekler. Yani ne mutlu size, gözünüz aydın olsun ve ..Tûba leküm..,(Rad/29) yani ne iyisiniz ya, ne nasibi bol insansınız dışında bir söz işitmeyecekler. ve lehüm rizkuhüm fiyha bükreten ve 'aşiyya ve onlar orada sabah akşam rızıklandırılacaklar.
63-) Tilkel cennetülletiy nurisü min ıbadiNA men kâne tekıyya; İşte kullarımızdan çok korunanları (yalnızca fiillerde değil, düşünsel anlamda korunanları) mirasçı yapacağımız cennet budur! (A.Hulusi)
63 - O o Cennettir ki kullarımızdan her kim korunur takıyy ise ona miras kılarız. (Elmalı)
Tilkel cennetülletiy nurisü min ıbadiNA men kâne tekıyya sorumluluk bilincine ermiş olanları mirasçı kılacağımız cennet işte budur. Yani Muttaki olan, Allah’a karşı takva sahibi olan, sorumluluğunun bilincinde bir hayat yaşayan müminlere mirasçı olarak kılacağımız, onlara miras olarak bırakacağımız cennet budur.
64-) Ve ma netenezzelü illâ Biemri Rabbik* leHU ma beyne eydiyna ve ma halfena ve ma beyne zâlik* ve ma kâne Rabbüke nesiyya; Biz sadece Rabbinin hükmüyle tenezzül ederiz (boyutsal geçiş)! Bilgimiz dâhilinde olan ve olmayan ve bunların ötesindeki her şey O'na aittir! Rabbin için unutma kavramı geçersizdir! (A.Hulusi)
64 - Bir de rabbinin emri olmayınca biz (rabbinin Resulleri) inemeyiz, önümüzdeki ardımızdaki ve bunun arasındaki hep onundur ve rabbin seni unutmuş değildir. (Elmalı)
Ve ma netenezzelü illâ Biemri Rabbik Burada bir üst ile sanki bağlantısız gibi tırnak içinde bir ayet geldi. Ve melekler der ki; Biz yalnızca rabbinin emri ile ineriz. leHU ma beyne eydiyna ve ma halfena ve ma beyne zâlik hem bize açık olup bilebildiğimiz, hem de bizden gizli olup bilemediğimiz, ya da bunlar arasında bulunan her şeyin sahibi O’dur.
Bu ikisi arasında bulunanla kasıt varlığını meleklerin bildikleri halde, gerçeğini kavrayamadıkları, mahiyetini kavrayamadıkları ara kategoriler. Meleklerin mahiyetini kavrayamadığı elbette çok şey olmalıdır. Yani sadece Allah’ın bildiği, meleklerin dahi bilmekten aciz olduğu. Ona bir atıf var.
ve ma kâne Rabbüke nesiyya ve senin rabbin asla unutacak değildir.
Yukarıdaki konu ile bağlantısız olan bu ayet ne anlatmak istiyor derseniz, Buhari, Tirmizi, Ebu Davud ve diğer hadis derlemelerinde yer alan meşhur bir habere başvurmamız gerekiyor, o habere göre Resulallah bunaldığı zaman vahiyle teselli olurdu. Bu surede er Rahman ismi çok geçiyor Adeta er Rahman suresinden sonra sanırım Kur’an da saymadım ama er Rahman isminin en çok geçtiği sure bu olsa gerek. Onun içinde bendeniz bu sure ile Er Rahman suresinin yakın zamanlarda indiğini düşünüyorum içeriğine bakarak.
Bunu anti parantez belirttikten sonra bu ayetin sebebi nüzulüne ilişkin anlatılan o meşhur haberde Resulallah teselli bulmak maksadı ile içi daraldığında vahyin bir müddet kesildiğini görüp Hz. Cibril’e; “Biraz daha sık sık gelsen, getirsen..!” der. Yani ister. “Buna bir mani mi var?” diye sorar. O da der ki; “Ben kendim getirmiyorum ki.” İşte bu onun cevabıdır. Bu aynı zamanda vahyin peygamberin kişiliğinden bağımsız kaynağına bir atıftır.
65-) Rabbüs Semavati vel Ardı ve ma beynehüma fa'budhu vastâbir li 'ıbadetihi, hel ta'lemu leHU semiyya; Semâların, arzın ve ikisi arasında olanların Rabbidir... O hâlde O'na kulluğunu fark et ve O'nun ibadetine sebat et... O gibisini duyup bildin mi hiç? (A.Hulusi)
65 - O bütün Semavât-ü Arzın ve aralarındakilerin rabbi, binaenaleyh ona ibadet et ve ibadetine sebatla sabreyle, hiç sen ona bir adaş bilir misin? (Elmalı)
Rabbüs Semavati vel Ardı ve ma beynehümao gün göklerin de, yerin de ve bunlar arasındakilerin de rabbidir. fa'budhu vastâbir li 'ıbadetihi, o halde yalnız O’na kulluk et ve O’na kulluk ederken dirençli ve sebatlı ol. hel ta'lemu leHU semiyya hem adı onunla birlikte anılmaya layık olan başka birini biliyor musun. Var mı başka biri? Adı O’nunla birlikte anılsın, O’na adaş olsun, var mı böyle biri? Hayır, haşa.
Mertebesi ne denli yüksek olursa olsun hiçbir ölümlü O’nunla eşit olamaz. Bu hassasiyete Kur’an da rastlıyoruz. Kur’an Hz. Peygamberin adını dahi aynı zamir içinde Hz. peygambere atıf yapmıyor. İkisini ayrı ayrı anıyor, Allah ve resulü diyor, ama daha sonra söylediği şeye zamir atfederken tek zamirle atfediyor. Çok ilginç. Onun için Tevbe/62. ayeti bu hassasiyete müthiş bir örnektir.
Fakat biz bu örneği aynı zamanda Resulallah’ta da görüyoruz. Bu hassasiyeti. Bir hatip Allah ve peygamberine atfen “hüma” zamirinde ki ikili zamirde kullanınca Allah ve peygamberini imaen; “Vay hat..!” diyor Resulallah. “Yazık sana, sen ne kötü hatipsin beni Allah ile beraber aynı zamir içinde kullanma.” Çünkü bir zamire girmesi için aynı varlık kategorisinde olması gerekir. Oysaki, Allah ve resul, insan ve yaratıcı, yaratılmış ve yaratıcı arasında mahiyet farkı vardır. İşte bu hassasiyeti biz Resulallah’ta da görüyoruz.
66-) Ve yekulül İnsanu eizâ ma mittü lesevfe uhrecü hayyâ; İnsan der ki: "Ben öldükten sonra ölümsüz olarak mı çıkarılacağım?" (A.Hulusi)
66 - Böyle iken insan diyor ki: her ne zaman ölürsem ileride mutlak bir zîhayat olarak çıkarılacak mıyım? (Elmalı)
Ve yekulül İnsanu eizâ ma mittü lesevfe uhrecü hayyâ Yeni bir konuya girdi. Tabii kiş yukarıdaki ile bağlantılı olmakla birlikte yeni bir pasaj. Buna rağmen insan kalkıp; “Ne yani” der, “Ölümümün ardından gün gelip tekrar mı diriltileceğim.”
67-) Evela yezkürul'İnsanu enna haleknahu min kablü ve lem yekü şey'a; O insan, daha önce o yok iken onu yarattığımızı hatırlamaz mı? (A.Hulusi)
67 - Ya o insan hiç bir şey değil iken bizim kendisini halk etmiş olduğumuzu düşünmez mi? (Elmalı)
Evela yezkürul'İnsanu enna haleknahu min kablü ve lem yekü şey'a Cevabını Kur’an verir bu nankörce sorunun. Çünkü nankörce diyorum zira her şeyini borçlu olduğu Allah’ı unutmaktır bu. Sanki kendi bedelini ödemiş gibi davranmaktır bu. Sanki iki gözün iki kulağın, dilin dudağın elin ayağın, aklın, kalbin ve tüm varlığının bedelini önceden birine ödemişte satın almış gibi konuşuyor bu. İşte onun için cevap geliyor.
Peki ama insan hatırlamaz mı ki kendisini hiçbir şey değilken dahi biz yaratmışızdır.
68-) FeveRabbike lenahşurennehüm veş şeyatıyne sümme lenuhdırennehüm havle cehenneme cisiyya; Rabbine yemin olsun ki, onları şeytanlarla beraber haşredeceğiz... Sonra onları elbette Cehennem'in etrafında dizüstü çökmüş hâlde bulundururuz. (A.Hulusi)
68 - Evet rabbine kasem ederim ki biz onları ve o Şeytanları muhakkak ve muhakkak mahşere toplayacağız, sonra onları muhakkak ve muhakkak dizleri üstü Cehennemin etrafına ihzar eyleyeceğiz. (Elmalı)
FeveRabbike lenahşurennehüm veş şeyatıyn madem öyle rabbine and olsun ki onlara, şeytanlarla bir araya toplayacağım onları.
Onları şeytanlarla bir araya toplamak, şeytani amelleri, şeytani duyguları, şeytani düşünceleri de bu ibarenin içine girer ki, iyiliklerin meleke haline gelmesi durumuna biz meleke diyoruz değil mi? Yani iyilikler insanda melek haline geliyor. Meleke kesp edince iyilik, melek oluyor onda. Kötülüklerin meleke haline gelmesi de insanda şeytana dönüşür. İnsan neyi meleke haline getirmişse huzuru ilahi’ye onunla çıkacaktır. Yani meleke haline getirdiği, artık melekleşmiş olan iyilikleri ya da meleke haline getirip artık şeytanlaşmış olan kötülükleri. İşte buradan o çağrışımları da algılamamız gerekiyor.
sümme lenuhdırennehüm havle cehenneme cisiyya ardından cehennemin etrafında diz üstü bir halde bekleteceğiz.
Buradaki cisiyya; diz üstü sürünmek anlamına gelir ama, bu belki şuna bir şeydir; Perişan bir halde, bitmiş bir halde, rezil ve rüsva bir halde.
69-) Sümme lenenzianne min külli şiy'atin eyyühüm eşeddü alerRahmâni ıtiyya; Sonra da her gruptan, onların azgınlık ve isyan itibarıyla Rahmân'a inkârda en katı olanlarını çekip çıkarırız (ateş için). (A.Hulusi)
69 - Sonra her zümreden rahmana karşı en ziyade serkeşlik eden hangileri ise muhakkak ve muhakkak nez' edeceğiz. (Elmalı)
Sümme lenenzianne min külli şiy'atin eyyühüm eşeddü alerRahmâni ıtiyya sonra her topluluktan o rahmet kaynağına karşı kimin daha azgın ve sapkın olduğunu seçip ortaya çıkaracağız. Kimin kötülük önderi, kimin onun ardına düşmüş olan artçı, kimin bilinçli ve inançtı bir biçimde inkarcı, kimin de böyle körü körüne taklidi bir biçimde inkarcı. Kimin Allah’a karşı savaş açıp küfründe direnen, kiminde küfründe direnip Allah’a karşı savaş açanların böyle propagandasına kapılıp, sele kapılıp giden olduğunu, yani içlerinde ayrım yapacağız diyor. Küfrün lokomotifleri ve vagonları.
70-) Sümme lenahnu a'lemu Billeziynehüm evla Biha sıliyya; Zira ateşte yanmayı kimler hak etmiştir biz iyi biliriz. (A.Hulusi)
70 - Sonra elbette biz o Cehenneme yaslanmaya evlâ olanların kimler olduğunu daha iyi biliriz: (Elmalı)
Sümme lenahnu a'lemu Billeziynehüm evla Biha sıliyya hem biz kimin cehenneme yaslanmayı en çok hak ettiğini elbet daha iyi bilir. Bilmez mi Allah. Yani hiç adaletinden kuşkunuz olmasın hiç. her şeyden şüphe duyabilirsiniz, Allah’ın adaleti hariç. Ondan kuşkunuz olmasın. Ondan kuşkunuz varsa Allah’tan kuşkunuz var demektir. Allah’tan kuşku duymak Allah’a küfürdür. Adalete iman ahirete imanla özdeştir.
71-) Ve in minküm illâ varidüha* kâne alâ Rabbike hatmen makdıyya; Sizden Cehennem'e uğramayacak hiç kimse yoktur! Bu Rabbinin kesinleşmiş bir hükmüdür. (A.Hulusi)
71 - Hem içinizden hiç biri yoktur ki mutlak ona varacak olmasın, ve bu rabbinin uhdesine vacip kıldığı bir kazıyyei mahkeme olmuştur. (Elmalı)
Ve in minküm illâ varidüha ve mutlaka sizin her biriniz oraya takdim edileceksiniz.
Variduha sözcüğünden yola çıkarak bazı ilk otoriteler oraya gireceksiniz biçiminde anlamışlar bu ayeti ve dolayısıyla her insan önce cehenneme girecek, bazıları yanacak, bazıları yanmayacak. Bazıları etkilenecek bazıları etkilenmeyecek biçiminde anlamışlar. Fakat varid ile dahil aynı şey değil. Yani vird ile duhul aynı şey değil. Bu manada Takdim edileceksiniz karşılığı en doğru karşılıktır. Takdim edileceksiniz, hepiniz. Fakat o, cehennemlik olanları tanıyacak. Zaten onun tanıyacağına dair ayetler Kur’an ın başka yerlerinde de var. Onun için hepiniz bir biçimde onu müşahede edeceksiniz. İyiniz ya da kötünüz onun dehşetini müşahede edeceksiniz. Göreceksiniz. GİRECEKSİNİZ DEĞİL tabii bu.
kâne alâ Rabbike hatmen makdıyya Bu rabbinin katında kesinleşmiş bir hükümdür.
[Ek bilgi;Hud/103 O, öyle bir gündür ki, bütün insanlar onun için toplanacaktır ve o, öyle bir gündür ki, mutlaka görülecektir. Hud/105; O gün gelince Allah'ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. Onların kimi bedbaht, kimi de mutludur. “İyi kötü herkes Cehenneme girer. Yalnız mümine, serin ve selâmet olur, İbrahim’e ateşin serin olduğu gibi. Allah takva ehlini kurtarır, zalimleri ise orada yüzüstü bırakır.”) (İbni Mace –Hadis)..!?...Allah’u alem]
72-) Sümme nüneccil leziynettekav ve nezeruz zâlimiyne fiyha cisiyya; Sonra korunanları (korunmanın getirisi, nûrânî kuvve sahiplerini) kurtarırız; nefsine zulmedenleri de dizüstü orada bırakırız. (A.Hulusi)
72 - Sonra muttaki olanlara necat veririz de zalimleri dizleri üstü bırakırız. (Elmalı)
Sümme nüneccil leziynettekav ve nezeruz zâlimiyne fiyha cisiyya en sonunda hayatta sorumluluk bilinci ile hareket etmiş olanları kurtaracağız.(?) Fakat kendilerine kötülük edenleri orada diz üstü bir halde, zelil ve rüsva bir halde bırakacağız.
73-) Ve izâ tütla aleyhim ayatuna beyyinatin kalelleziyne keferu lilleziyne amenû eyyül feriykayni hayrun makamen ve ahsenü nediyya; Onlara delillerimiz açık açık okunup bildirildiğinde, hakikat bilgisini inkâr edenler, iman edenlere: "İki fırkanın hangisi makam itibarıyla daha hayırlı ve meclisi daha iyidir?" dedi. (A.Hulusi)
73 - Âyetlerimiz kendilerine açık açık tecvit üzere okunduğu vakit da o küfredenler dediler ki iman edenlere: «bu iki ferikin hangisi makamca daha iyi ve meclis-ü mahfilce daha güzel?». (Elmalı)
Ve izâ tütla aleyhim ayatuna beyyinatin kalelleziyne keferu lilleziyne amenû Ne ki, hakikatin apaçık belgeleri olan ayetlerimiz ne zaman kendilerine ulaştırılsa küfürde direnenler, imanda sebat gösterenlere şöyle sorarlar. eyyül feriykayni hayrun makamen ve ahsenü nediyya bu iki gruptan hangisi konumca daha üstün, yani makam olarak daha üstün ve hangisi daha hatırlı bir çevreye sahip haydi söylesenize. Derler.
İki tür toplum. Yani burada ki eyyül feriykayn hangi grup. İki tür toplum. İki tür yaşam tarzı, iki tür hayat tasavvuru. Ona vurgu yapılıyor. Biri dünyevileşmiş berbat bir hayat tasavvuru. Cehennemle sonuçlanan dünyevileşmiş bir hayat tasavvuru. Diğeri ise dengeli bir hayat tasavvuru. İki dünyalı bir hayat tasavvuru. Biri iç güdülerinin kulu, diğeri Allah’ın kulu. Biri gücü hak bilen bir mantığa sahip, diğeri Hakk’ı güç bilen bir mantığa sahip. Onun için biri tüm varını yoğunu yer yüzüne, dünyaya, hayata yatırmış. Öbürü ise Ahireti de gören bir hayat yaşıyor. Onun için çift dünyalı. Biri ahlaki hiçbir kaygı gütmeden sırf çıkarlarını düşünüyor. Öbürü ise her yaptığında Allah ne der diye yapıyor.
İşte size iki ayrı hayat tasavvuru, iki ayrı dünya ve iki ayrı sonuç. Eğer iki ayrı hayat varsa. İki ayrı davranış biçimi varsa, iki ayrı bakış açısı varsa, iki ayrı hayat modeli varsa ve bunlarda birbirinin zıddı ise bu ikisinin akıbeti ve sonu nasıl bir olur. Sizin adaletinize sığar mı ki bu Allah’ın adaletine sığsın. Testiyi kıranla suyu getirenin bir tutulduğu bir dünyada kim su getirir. Kaldı ki testiyi kıranla suyu getirenin karşılığı verilecekse, bu suyu getirene zulüm olmaz mı?