1 - Cumhuriyetin ilk yıllarında ölen bazı sanatçılar dışında Milli Edebiyatçılar, Beş Hececiler ve Ba-ğımsızlar olarak ele aldığımız şair ve yazarlar sa- nat hayatlarına Cumhuriyet dönemi Türk edebiya-tında da devam etmişlerdir.
2 - 1923’ten 1940’a kadar devam eden dönemde Kurtuluş Savaşı’nın yarattığı birliğin, yapılan inkı- lâplar ve reformların etkisiyle sanatçılar “ memle- ket edebiyatı” anlayışıyla Anadolu’ya yönelir. (Ahmet Kutsi Tecer, Halide Nusret Zorlutuna, Ömer Bedrettin Uşaklı, Kemalettin Kamu, Nec-mettin Halil Onan….)
3 - Anadolu’ya yönelme hareketinin bir uzantısı olan “memleket edebiyatı” anlayışının temelleri Ziya Gökalp ve Mehmet Emin Yurdakul tarafından atıl-mıştır.
Kurtuluş Savaşı başlı başına bir konu olarak sıkça işlenmiştir. Kurtuluş Savaşını konu edinen başlıca romanlar :
Kurtuluş Savaşı başlı başına bir konu olarak sıkça işlenmiştir. Kurtuluş Savaşını konu edinen başlıca romanlar :
Ateşten Gömlek ……..H. Edip Adıvar Vurun Kahpeye ……. H. Edip Adıvar Yaban ……………… Y. Kadri Karaosmanoğlu Yorgun Savaşçı ……. Kemal Tahir Küçük Ağa …………. Tarık Buğra
4 - Özellikle 1930’lu ve 1940’lı yıllarda yeni akım-lar ve topluluklar oluşmuştur: Yedi Meşaleciler, Birinci Yeniciler (Garipçiler), Maviciler, İkinci Yeniciler, Toplumsal Gerçekçiler, Hisarcılar…
5 - Milli Edebiyat döneminde başlayan dilde milli-leşme hareketi başarıya ulaşmış, bu dönem eserlerinde genel olarak açık ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır.
6 - Konuşma dili ile yazı dili arasındaki kopukluk giderilmiştir.
7 - Anadolu, doğal güzellikleri, insanı, sosyal ha- yatı ve folkloruyla edebi eserlere yansımış, Türk tarihi ve Atatürk’le ilgili konular ağırlık ka-zanmış, 1940’lı yıllardan sonra ise bireysel duy-gu ve sorunlar da ele alınmıştır.
7 - Anadolu, doğal güzellikleri, insanı, sosyal ha- yatı ve folkloruyla edebi eserlere yansımış, Türk tarihi ve Atatürk’le ilgili konular ağırlık ka-zanmış, 1940’lı yıllardan sonra ise bireysel duy-gu ve sorunlar da ele alınmıştır.
8 - Dünyaya açılma ve çağdaşlaşma çabaları ede- edebiyatı da etkilemiş; dünya edebiyatı daha yakından takip edilmiştir.
9 - Dünya edebiyatıyla kurulan bağlar sonucunda; toplumsal gerçekçilik, varoluşçuluk, dışavurum-culuk, gerçeküstücülük, gelecekçilik gibi akım-ların etkisinde ürünler verilmiştir.
10 - İlk yıllarda genellikle Halk edebiyatı nazım şe-killeri ve hece ölçüsü kullanılmış; 1940’lı yıllar-dan sonra ise serbest şiir yaygınlaşmış, aruzu sürdürenler oldukça azalmıştır.
11 - Roman ve hikayelerde toplumsal ve kültürel farklılıklar, ülke ve toplum sorunları, Kurtuluş Savaşı, eski-yeni çatışması, köy ve kasaba in- sanın çelişkileri, tarihi konular, yanlış Batılılaş- ma konuları ağırlıkla işlenmiştir.
11 - Roman ve hikayelerde toplumsal ve kültürel farklılıklar, ülke ve toplum sorunları, Kurtuluş Savaşı, eski-yeni çatışması, köy ve kasaba in- sanın çelişkileri, tarihi konular, yanlış Batılılaş- ma konuları ağırlıkla işlenmiştir.
12 - Tiyatro, yeni Cumhuriyetin ilkelerini halka ak- tarmada bir araç olarak hızla yaygınlaşmaya başlamıştır; çocuk tiyatrosu çalışmaları yapıl-mış, kadınlar sahnede daha çok yer almaya başlamış, Devlet Konservatuarı açılmıştır.
13 - Deneme, eleştiri, edebiyat tarihi alanlarında Cumhuriyet döneminde büyük ilerlemeler kay- dedilir, önemli eserler verilir.
14 - Yeni kurulan devleti ve yapılan inkılâpları hal- ka tanıtmak ve benimsetmek görevi bu dönem sanatçılarına düşmüştür.
15 - Düz yazı türlerinde büyük bir atılım gerçekleşmiş, gerçekçi bir anlayış güdülmüştür.
15 - Düz yazı türlerinde büyük bir atılım gerçekleşmiş, gerçekçi bir anlayış güdülmüştür.
16 - Psikoloji ve psikiyatri alanında yapılan ilmî çalışmalardan fay-dalanılmıştır.
17 - I. ve II. Dünya Savaşı arasında Batı dünyasında ortaya çıkan bireyin bunalımını esas alan edebi hareketlerden faydalanılmıştır.
18 - Toplumun her kesiminden yazarlar çıkmış, yerli bir edebiyat başlamıştır.
19 - Özellikle hikâye ve roman türlerinde toplumsal gerçekçilik an-layışı hakim olmuş, edebiyatta gerçekçi bir anlayış öne çıkmış-tır.
20 – Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında yıllar içinde, memle-
ket edebiyatı zevkiyle Batı’dan gelen anlatma biçimleri birleş-
miş, milleti oluşturan değerler farklı yönleriyle edebî eserlerde
ele alınmış, millî kimlik ve millî değerler çevresinde edebiyat,
Batı düşüncesindeki gelişmelere göre yeni görünümler kazan-
mıştır.
SEZGİCİLİK ( Entüitionizm )
SEZGİCİLİK ( Entüitionizm )
Soyut düşünmede, akıl ve zihin karşısında sezgiye
hem öncelik hem de üstünlük tanıyan felsefe akımıdır.
Henri Bergson, akımın kurucusu olduğu için sezgici- lik felsefe tarihinde “ Bergsonculuk “ olarak adlandırı- lır.
Rasyonalist ( akılcı ) görüşe tepki olarak ortaya çıkar, sezgiye önem veriri.
Bu akıma göre bilginin kaynağı ve temeli sezgidir. Felsefi anlamda sezgi, bir tür açılma, doğrudan doğ- ruya keşfedebilme, dolaysız, aracısız, birdenbire kav- ranılmadır.
Sadece felsefecilerin ve sanatçıların oluşturdukların- dan değil, mistik deneyimlerden de faydalanmayı ön- görür.
Edebiyatımıza Cumhuriyet döneminde giren bu akım Ahmet Hamdi Tanpınar, Necip Fazıl Kısakürek ve Asaf Halet Çelebi gibi şairleri-mizi etkilemiştir.
Edebiyatımıza Cumhuriyet döneminde giren bu akım Ahmet Hamdi Tanpınar, Necip Fazıl Kısakürek ve Asaf Halet Çelebi gibi şairleri-mizi etkilemiştir.
Henri Bergson : 1859-1941
SÜRREALİZM ( Gerçeküstücülük )
SÜRREALİZM ( Gerçeküstücülük )
20. yüzyıl başlarında Fransa’da doğan, bunalım ede-biyatı olan dadaizmden bazı etkiler taşıyan ancak da- ha çok aklın kontrolünden kaçan bilinç dışını, tesa-düfe bağlı ruh durumlarını, düzensiz hayalleri, sayık-lamaları, rüyaları sanata aktarma amacını güden bir akımdır.
Kurucusu, Fransız şair Andre Breton’dur. (1896-1966 )
Breton, 1924 yılında Gerçeküstücülüğün Manifestosu adlı kitabıyla akımın bildirisini açıklamıştır.
un derinleştirdiği bilinçaltı araştırmalarından faydala-
nılmıştır.
Psikanalize dayanan sürrealizmde, insan istekleri, hiçbir yasaklama ve ayıplamaya maruz kalmadan ger-
Psikanalize dayanan sürrealizmde, insan istekleri, hiçbir yasaklama ve ayıplamaya maruz kalmadan ger-
çek yüzünü rüyada ortaya çıkarır. İnsanın gerçek kim-liğini tanıyabilmek için bilinçaltına gizlediği duygula-rın açığa çıkarılması gerekir. Bu yüzden akıl ve man-tık değersiz görülmüş, düş gücüne, bilinçaltına önem verilmiştir.
Hipnotizma seanslarına, rüyalara önem verilmiştir.
Ruhsal otomatizm ( düşünmeksizin yazma ) den, soru-ce-
vap oyunundan faydalanılmıştır.
İç akışı engellediği için noktalama işaretlerine karşı çıkılmıştır.
Şiire kaynak olarak; rüyayı, bunalımları ve sayıklama-ları almışlardır.
Düşünmeden, duraksamadan akıllarına ne gelirse yazmayı yöntem kabul etmişlerdir.
Düşünmeden, duraksamadan akıllarına ne gelirse yazmayı yöntem kabul etmişlerdir.
Dünyayı, toplumu ve olayları mizahî bir üs-lûpla anlatmışlardır.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra yerini egzistan-siyalizm ( varoluşçuluk ) e bırakmıştır.
Türk edebiyatında Garipçiler’i ve II. Yeni şairlerini etkilemiştir.
VAROLUŞÇULUK ( EGZİSTANSİYALİZM )
VAROLUŞÇULUK ( EGZİSTANSİYALİZM )
Alman filozof Martin Heidegger ( Haydeger ) tarafından oluşturulmuş; Danimarkalı Filozof Kierkegaard ( Kirki-
gard ) tarafından temeli atılmış; Fransız Jean Paul Sartre ( Jan Pol Sartr ) tarafından edebiyata uygulanmış bir akımdır.
II. Dünya Savaşı yıllarında gelişmiş ve bir bunalım edebiyatı oluşturmuştur.
Akımın temeli Descartes’ın “ Düşünüyorum, öyleyse va-rım. “ felsefesine dayanır. “Kendini tanı, seçimini yap, so-rumluluğunu üstlen.” biçiminde ifade edilir.
Akıma göre “ varoluş “, “ öz “den önce gelir. İnsan önce dünyaya gelir, daha sonra özünü ve bilincini meydana getirir.
Seçim yapmakta hür olan insanlar, kendi özlerini oluştururlar.
Seçim yapmakta hür olan insanlar, kendi özlerini oluştururlar.
İnsan, her işinden kendisi sorumludur, sorumlulu-ğunu başkasına yükleyemediği için bu durum insan-da bunalım oluşturmaktadır.
Yazar çağına katılmalı ve yaptığı seçim ile yaşadığı topluma ve zamana yön vermelidir.
Eserlerde karakter yoktur.
Albert Camus, Simone de Beavoir ( Bovuar ) , Andre Malraux ( Malro ) diğer sanatçılarıdır.
Cumhuriyet döneminde edebiyatımıza giren bu akım-dan Edip Cansever ve Yusuf Atılgan etkilenmiştir.
NURULLAH ATAÇ ( 1898 – 1957 )
NURULLAH ATAÇ ( 1898 – 1957 )
Türk edebiyatında modern anlamda dene-
me türünde örnekler veren ilk yazardır.
Çeviri, deneme ve öznel eleştirileriyle Cum-
huriyet dönemine damgasını vurmuştur.
Özellikle deneme ve eleştiri türünde usta bir
isimdir.
1940’tan sonraki yazılarında Türkçeyi özleş-
tirme çabası öne çıkar.
Devrik cümleye dayalı bir anlatımı benimse-
miş, devrik cümlenin yazı dilinde yaygınlaş-masında önemli rol oynamıştır.
usta ismidir. ( Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Bir Tered-düdün Romanı )
Roman tekniği oldukça gelişmiştir.
Eserlerinde doğu-batı sentezi, ahlak çokün-tüleri, genç psikolojisi, toplum sorunlarını derinlemesine işlemiştir.
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu ( edebiyatımızda psikolojik romanın zirvesi ) hasta bir gencin psiko-lojisini anlattığı otobiyografik romanıdır.
Çıkardığı Yirminci Asır adlı gazetede Asrın Hikayeleri başlığı altında yazdığı hikayelerle adını duyurdu.
Sanat kaygısıyla yazdığı eserlerinde Peya-mi Safa, ekonomik sebeplerle yazdıklarında ise Server Bedii takma adını kullanmıştır.
Sanat kaygısıyla yazdığı eserlerinde Peya-mi Safa, ekonomik sebeplerle yazdıklarında ise Server Bedii takma adını kullanmıştır.
(Cingöz Recai adlı polisiye romanlar yazmıştır. )
Sözde Kızlar’da bir toplum yarasını deşmiş,
Mahşer’de I. Dünya Savaşı’nın ahlâk çökün-tülerini incelemiş, Fatih-Harbiye’de Doğu ve Batı arasında bocalayışları ele almış, Bir Tereddüdün Romanı’nda I. Dünya Savaşı sonrası ahlâk zayıflığını, bezginlik ve çökün-tüyü sebep ve sonuçlara bağlamış, Matma-zel Noraliya’nın Koltuğu’nda evren ve varlık muammalarını çözmeye koyulmuştur.
ROMANLARI
ROMANLARI
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
Fatih-Harbiye
Mahşer
Sözde Kızlar
Şimşek
Bir Tereddüdün Romanı
Matmazel Noraliya’nın Koltuğu
Bir Akşamdı
Yalnızız
Canan
Biz İnsanlar
Cumbadan Rumbaya
Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü
Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü
İNCELEME – DENEME: HİKÂYE:
-Hikâyeler
Eğitim-Gençlik-Üniversite
Türk İnkılabına Bakışlar
Doğu-Batı Sentezi
Yazarlar-Sanatçılar-Meşhurlar
20. Asır-Avrupa ve Biz
Sosyalizm-Marksizm-Komünizm
Osmanlıca-Türkçe-Uydurmaca
Din-İnkılap-İrtica
1- ÖZ ŞİİR ANLAYIŞINI SÜRDÜREN ŞİİR:
1- ÖZ ŞİİR ANLAYIŞINI SÜRDÜREN ŞİİR:
Her türlü ideolojiden uzak olarak sadece saf şiiri sürdüren ( özellikle 1940-1960 arasın-da) şairlerin oluşturduğu bir kuşaktır.
Sanat sanat içindir, anlayışına bağlıdırlar.
Şiirde iç ahenk çok önemlidir. Şiir ritim sa-natı olarak değerlendirilir.
Fransız sembolist şairlerin ( Paul Verlaine, Paul Valery, Baudelaire, Mallarme ) dili her şeyden üstün tutan görüşünden ve Divan şi-irinin şekilci yapısından oldukça etkilenmiş-lerdir.
Bu kuşak üzerinde önceki dönemlerin saf şiir savunucuları Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’in ciddi anlamda etkisi vardır.
Bu kuşak üzerinde önceki dönemlerin saf şiir savunucuları Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’in ciddi anlamda etkisi vardır.
Şairler, şiirlerinde şiire has düş ile ilgili bir alemi anlatırlar. İmgelerle dilde rüya alemi kurulur.
İşlenen temalar, sıradan okuyucunun anla-yamayacağı kapalılıktadır.
İç ahengi ( mûsiki ) sağlamak için söz sa-natlarından, kafiye, redif ve ses benzerlik-lerinden faydalanılır.
Temalarda bireysellik belirgindir.
Şiirde şekle, şekil güzelliğine, özgün ve ya-ratıcı imgeye önem vermişlerdir.
Günlük dilden farklı bir şiir dili kurmuşlardır.
Günlük dilden farklı bir şiir dili kurmuşlardır.
Simgelerle yüklü kapalı bir şiir dilleri vardır.
Bireyin iç dünyası, insan duygularının sonsuz-luğu, yalnızlık, aşk, çocukluk özlemi, ölüm gibi insanın evrensel duygularını anlatırlar.
Milli Edebiyat Dönemindeki şiir hareketleri ve faaliyetleri bu dönemin şiirini oluşturmuştur.
Gelenekle moderni birleştirmeyi, hece vez-nini modern şiirle bütünleştirmeyi başarmış-lardır. Daha çok hece vezni ve serbest na-zım kullanılmıştır.
Şiirlerin yapısında mükemmellik anlayışı ön plândadır. ( İyi ve güzel şiir )
Aruzun yanında ( Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Haşim ) hece vezni de ( Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Hamdi Tanpınar , Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas ) başarıyla kullanılmıştır.
Aruzun yanında ( Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Haşim ) hece vezni de ( Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Hamdi Tanpınar , Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas ) başarıyla kullanılmıştır.
Öz şiir anlayışını devam ettiren şairler daha çok Batı edebiyatındaki gizemcilik ( misti sizm ) akımından etkilenmişlerdir.
Necip Fazıl Kısakürek, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Haşim, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas gibi şairler, bu şiir anlayışına uygun şiirler yaz-mışlardır.
NECiP FAZIL KISAKÜREK (1905 - 1983)
Din, tasavvuf, politika, ekonomi, hikâye, roman, tiyatro, şiir gibi birçok alanda eserler vermiştir. Daha çok şiirleri ve ti- yatrolarıyla ün kazanmıştır.
Büyük Doğu ve Ağaç dergilerini çıkarmıştır.
İlk dönem şiirlerinde ferdi ıstırapları ve aşkı dile getiren şa- ir; daha sonra insan, kâinat, madde-ruh problemlerini, iç çatışmalarını, tutku ve duygularını felsefi görüşlerini , mis- tik İslâmî değerleri dile getirmiştir.
Modern Türk şiirinin mistik şairi olan N. Fazıl, materyalist şiirin karşısına tasavvuf düşüncesinden aldığı İslâmî de- ğerleri işleyen şiirleriyle çıkmıştır.
Esrarlı iç âlemini, felsefî görüşlerini, İslâmî değerleri sağ- lam bir teknikle, etkileyici bir anlatımla ifade eder.
Tasavvuf düşüncesini Fransız sembolizminin ve Halk şiiri- nin ölçüleri içinde ele alır.
Fransız sembolistlerinden etkilenen şair, soyutu, “ metafi- zik ürpertiyi” anlatmakta çok başarılıdır.
Bütün şiirlerini hece vezniyle yazmıştır. Hece şiirini ölçü-leri aşan bir kudretle geliştirmiş, yepyeni ve garip ürperiş-ler dolu bir şiir üslûbu oluşturmuştur. Bu yönüyle Cahit Sıtkı ve Ahmet Muhip Dıranas gibi şairleri etkilemiştir.
Bütün şiirlerini hece vezniyle yazmıştır. Hece şiirini ölçü-leri aşan bir kudretle geliştirmiş, yepyeni ve garip ürperiş-ler dolu bir şiir üslûbu oluşturmuştur. Bu yönüyle Cahit Sıtkı ve Ahmet Muhip Dıranas gibi şairleri etkilemiştir.
N. Fazıl, kendisine, insanlara ve tabiata felsefi gözlerle ba-kan ve bir işkence halindeki aşk, azap, şüphe ve susamış-lık duygularını anlatan içe dönük, mistik bir şairdir.
N. Fazıl’a göre şiiri meydana getiren başlıca iki iç unsur vardır: His ve fikir. Şiir, bu iki unsurun esrarlı bir şekilde birleşmesinden doğar. Fakat teker teker bunların hiç birisi değildir; bir terkiptir.
Şaire göre, şiirin dış yapısı mananın iskeletidir. Bedenin iskeleti örtmesi gibi, şekil de mana tarafından örtülmeli, görünmemelidir. Şekil ve ana unsurları olan vezin ve kâfi-ye şiirde zaruridir. Ancak bunlar mananın önüne geçme-melidir.
“Kaldırımlar” şiiriyle geniş bir kesim tarafından tanınmış ve sevilmiştir.
Şiirlerini Çile başlığı altında bir kitapta toplamış ve bu kitap- ta şiir anlayışını düzyazı olarak anlatmıştır.
“ Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış
Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.” mısralarında belirttiği gibi şiir, varlığı çeviren sırların ve güzelliklerin yo- lundan giderek Allah’ı, yani mutlak hakikati arama işidir.
ESERLERİ:
Şiir:Çile ( Örümcek Ağı, Kaldırımlar, Ben ve Ötesi, Son-
suzluk Kervanı )
Oyun: Tohum, Bir Adam Yaratmak, Künye, Sabırtaşı, Para, Nam-ı Diğer Parmaksız Salih, Reis Bey, Yunus Emre, Ulu Hakan Abdülhamit Han, Ahşap Konak, Siyah Pelerinli Adam, Kanlı Sarık, Mukaddes Emanet
Hikâye: Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil, Ruh Burkun- tusundan Hikâyeler, Hikâyelerim
Roman: Aynadaki Yalan , Kafakâğıdı ( otobi-
yografik roman )
Anı: Yılanlı Kuyudan, Hac , O ve Ben , Bâb-ı Âli
Dinî – Tasavvufî Eserleri : Halkadan Parıltılar,
Çöle İnen Nur , Altın Zincir , Altı Halka , O Ki O
Yüzden Varız , Bir Parıltı Binbir Işık , Peygam-
ber Halkası , Başbuğ Velilerden , Veliler Ordu-
sundan , İman ve İslam Atlası , Batı Tefekkürü
Ve İslâm Tasavvufu
AHMET MUHiP DIRANAS (1908— 1980)
AHMET MUHiP DIRANAS (1908— 1980)
Şiirleriyle tanınmakla birlikte tiyatro eserleri de vardır.
Şiirde Fransız sembolizmiyle Türk halk şiiri geleneğini başarıyla kaynaştırmıştır.
Anadolu’yu , memleket manzaralarını , insanların iç
dünyasını, tarih , metafizik , tabiat temalarını , güzelliğe
olan aşkını , yaşama sevincini mecazlı , çoğunlukla desta-nımsı bir söyleyişle şiirleştirir.
Anadolu ağzına ait söyleyişleri de kullanmıştır.
Duraksız hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerde sese ve ahenge önem vermiştir.
Şiirde şekil kurallarına , vezin ve kafiyeye büyük önem ve- rir. Bu yüzden şekil mükemmelliği onun şiirinin vazgeçil- mez unsurudur.
Şiirlerinde sosyal konuları veya günün meselelerini değil, insan duygularının sonsuzluğunu dile getirir. Aşk, insanın iç dünyası gibi bireysel duyguları işler.
Asıl gücünü Olvido, Ağrı, Dağlara gibi destansı şiirlerinde gösterir. İlk şiirlerindeki ince, hayâlî kadınlar yerini zaman- la Fahriye Abla’ya bırakır.
Yaşayan, konuşulan, canlı ve zengin bir Türkçe ile yazdı-ğı şiirlerinde; samimi, rahat ve yalın bir üslûp kullanmıştır.
Yaşayan, konuşulan, canlı ve zengin bir Türkçe ile yazdı-ğı şiirlerinde; samimi, rahat ve yalın bir üslûp kullanmıştır.
ESERLERİ:
Şiir: Şiirler
Oyun: Gölgeler, 0 Böyle İstemezdi
YAHYA KEMÂL BEYATLI ( 1884 – 1958 )
YAHYA KEMÂL BEYATLI ( 1884 – 1958 )
Millî Edebiyat Dönemi bağımsız yazarlarındandır.
Modern Türk şiir dilinin oluşturulmasında en büyük isim-lerden olan Y. Kemal, şiirimize Batılı anlayışla ilk çekidü- zen veren şairdir.
Millî Edebiyat anlayışını dil bakımından desteklemesine rağmen konu seçimi, nazım biçimleri ve vezin yönlerin- den bu anlayışa uzak kaldı.
Mısra mükemmelliği ( “ Mısra benim namusumdur “ ) , hayallere uygun bir ritmi yakalayacak aruz kalıbı, ses uyumu, lirizm…Yahya Kemalin en belirgin özellikleridir.
Çağdaş Batı şiiriyle Divan şiirimizin bileşimini gerçekleş-
tiren “ neo- klâsik “ bir şairdir. Divan şiirini çağdaş bir yorumla veren şiirleri vardır.
Şiirde şekil mükemmelliği aramış, kelimeleri bir kuyum- cu titizliğiyle seçmiştir.
Şiirde şekil kusursuzluğu araması sebebiyle parnasiz- min edebiyatımızdaki önemli temsilcilerindendir.
Şiirde şekil kusursuzluğu araması sebebiyle parnasiz- min edebiyatımızdaki önemli temsilcilerindendir.
Şiir anlayışını “ öz şiir” , “halis şiir” tabiriyle ifade eder. Bu, Batı şiir akımlarının en seçkin özellikleriyle Divan şi- iri geleneğinin birleştirilmesinden çıkartılmış bir anlayış- tır.
Öz şiir, şekil ve manaca mükemmel, bir manayı noksan- sız ve fazlasız ifade eden, son derece dikkatle düzenlen- miş ahenkli, musikili mısralardan meydana gelen bir duygu ve fikir kompozisyonudur.
Sanat görüşü , “ Yalnız bizim olanı yazmaktır.” Türk mil-
letinin değerlerini, tarihini, duyuş ve sezişlerini halkın di- liyle anlatma çabasındadır.
Şiirlerinde toplum sorunlarına yer vermez. En çok işledi- ği temalar milli tarih, aşk, ölüm, sonsuzluk, rindlik ve İs- tanbul’dur. Milli tarihimize ve özellikle bu tarihin en muh- teşem safhası olan Osmanlı tarih ve medeniyetine hay- randır.
Şiirlerinde üzerinde durduğu tarihi dönem, 1071’ den son- raki dönemdir. Tarihi temalar üzerinde dururken, sanki o devirlerin ve olayların içinde bizzat bulunmuş gibi canlı bir üslûp kullanır.
Şiirlerinde üzerinde durduğu tarihi dönem, 1071’ den son- raki dönemdir. Tarihi temalar üzerinde dururken, sanki o devirlerin ve olayların içinde bizzat bulunmuş gibi canlı bir üslûp kullanır.
Osmanlı-Türk medeniyetinin en güzel eserlerini barındı-
ran İstanbul’u tarih ve medeniyetimizin bir özeti sayar. Bu yüzden İstanbul’a çok düşkündür.
İç ahengi her şeyden üstün tutar. “ Şiirin musikiden başka
bir musiki “ olduğu düşüncesinden hareketle şiiri nesir- den uzaklaştırır.
“ Ok “ şiiri hariç bütün şiirlerini aruzla yazmıştır. Aruzu “ Türk aruzu “ haline getiren şairlerimizdendir.
“ Türkçe ağzımda annemin sütüdür.” diyen şair, İstanbul Türkçesini başarıyla kullanmış, anlaşılır bir dille yazmıştır.
Eski Şiirin Rüzgarıyla ( Divan şiiri tarzındaki şiirleri )
Rübailer ve Hayyam Rübailerini Türkçe Söyleyiş
Nesir :
Aziz İstanbul
Eğil Dağlar
Siyasi ve Edebi Portreler
Siyasi Hikayeler
Edebiyata Dair
Çocukluğum Gençliğim Siyasî ve Edebî Hatıralarım
AHMET HAMDİ TANPINAR (1901 — 1962)
AHMET HAMDİ TANPINAR (1901 — 1962)
Hikaye, roman, deneme, makale yazarı, şair; bir edebiyat tarihçisidir
Eserlerinde Doğu-Batı çatışması, “rüya” ve “zaman” kavramları, “geçmişe özlem”, “mimari” ve “musiki” öne çıkar.
“Ne içindeyim zamanın! Ne de büsbütün dışında” mısraları onun zamanı kavrayışının özünü verir.
Bursa’da Zaman şiiri geniş bir kesim tarafından sevilmiştir.
Ahmet Haşim’in özellikle de Yahya Kemal’in etkisin- de kalmış, sembolizmden etkilenmiştir.
Romanlarında psikolojik tahlillere önemle eğilen ya- zarın; kendine has bir üslubu vardır.
Yazarlığı dışında İstanbul Üniversitesi’nde edebiyat profesörlüğü, milletvekilliği de yapmıştır.
“Beş Şehir” adlı önemli deneme kitabında Ankara,
Erzurum, Bursa, Konya ve İstanbul’u anlatmıştır.
Milli Edebiyat ile başlayan Türkçülük- Batıcılık gibi
anlayışlar içinde Doğu ve Batı’yı birlikte düşünmeye
çalışmış; bir bütünlük oluşturma çabası gütmüştür.
Estetik kaygı, biçim ve ses şiirlerinde önemli öğe-
lerdir.
Dilimize yeni bir ses, yeni bir deyiş getiren sanatçı,
hece veznini mısralarında en güzel uygulayan,ona
bir şiir bütünlüğü kazandıran şairlerdendir.
Eserlerinde insan ruhunun temeli saydığı bilinçaltı-
na ve rüyalara geniş yer vermiştir. Romanlarında
bu öğelerle birlikte tarihî ve sosyal konuları ele al-
mıştır.
Şiirlerini sade bir dille ve hece vezniyle yazmıştır.
Şiirlerini sade bir dille ve hece vezniyle yazmıştır.
“Huzur” romanı, aşkı, psikolojiyi ve Doğu – Batı kar-şıtlığını içerir; roman, kişilerinin adlarının verildiği dört bölümden oluşur : İhsan, Nuran, Suat ve Müm-taz.
Fecr-i Atî topluluğunun öncüsü ve en büyük şairidir. Topluluk dağıldıktan sonra sanat hayatını bağımsız olarak devam ettirmiştir.
Edebiyatımızda sembolizmden en çok etkilenen sa-natçıdır. ( mısranın müzik değerini anlam değerin-den öne alış, kapalılığa yer veriş, şiirin köklerini
şuur altında arayış, şiirde geniş ve müzikten doğma
bir telkin ( aşılama ) kabiliyetinin varlığını isteyiş, serbest nazıma yöneliş ) Buna rağmen sembolist şiirin temel unsuru olan semboller Haşim’in şiirle-rinde pek görülmez.
Bu etkiden dolayı şiirlerinde pek çok mecaz, istiare ve teşbih kullanmıştır.
Şiirlerini “ sanat için sanat “ anlayışıyla yazmıştır.
Hece veznini musiki bakımından yetersiz bulduğu için bütün şiirlerini aruz vezniyle yazmıştır.
Hece veznini musiki bakımından yetersiz bulduğu için bütün şiirlerini aruz vezniyle yazmıştır.
Haşim’in şiiri için en uygun sıfat “ empresyonizm “ ( izlenimcilik ) dir. Dış âleme ait gözlemlerinin, iç âlemde yarattıklarını, bu ruh halini, muhayyilesinde süsleyerek anlatır. Yani nesneyi değil, nesnelerin ruhunda bıraktığı izlenimleri anlatır.
Şiir ile ilgili görüşlerini Piyale adlı şiir kitabının ön sözünde Şiir Hakkında Bazı Mülâhazalar başlığı ile ortaya koymuştur.
Ona göre şiir “ duyulmak, hissedilmek “ için yazılır. Şiirde anlam kapalı olmalı, her okuyucu onu farklı biçimde yorumlayabilmelidir. Şiirde ahenk ve mu- siki anlamdan önce gelir. Şiirin dili, söz ile musiki arasında ve sözden ziyade musikiye yakındır. Şiir- de dil, bir açıklama aracı değil, bir telkin görevi gö-rür. Şiir, asla düzyazıya çevrilemez.
Asıl hayatını hayâlinin yarattığı âlemde geçiren Ha-şim, şiirlerinde hayâle büyük önem verir, içinde ya-şadığı gerçek âlemden kaçar, rüyâ ve hayâl âlemi-ne sığınmak ister. Bu yüzden şiirlerinde toplum so-runları hiç yer almaz.
Asıl hayatını hayâlinin yarattığı âlemde geçiren Ha-şim, şiirlerinde hayâle büyük önem verir, içinde ya-şadığı gerçek âlemden kaçar, rüyâ ve hayâl âlemi-ne sığınmak ister. Bu yüzden şiirlerinde toplum so-runları hiç yer almaz.
Fecr-i Âti dönemi şiirlerinde dili ağır, yabancı kelime ve tamlamalarla doludur. 1921’den sonraki şiirlerin-de ise daha sade bir dil kullanmıştır.
Haşim’in şiiri başlıca iki tema üzerine kurulmuştur : Aşk ve tabiat. İnsanların samimiyetine ve iyiliğine çok az güvenen şair, bu yüzden kadını da kendi hayalinin ülkesine uygun bir hüviyete bürüdükten sonra ona bağlanmak cesaretini gösterebilmiştir.
Çocukluk hatıraları, hâyal, yalnızlık, karamsarlık ve ölüm de ele aldığı diğer temalardır. Net aydınlıklardan kaçar, gurub vaktini, mehtâbı ve gece karanlığını se-ver. Sonbahardan, kırmızı, sarı, turuncu ve mâvi renk-lerden hoşlanır.
Şiirlerinde çeşitli nazım şekillerini deneyen şairin en beğendiği şekil, Fransız şiirindeki “ serbest nazım “ şekline çok yaklaştırdığı serbest müstezat’ tır. Dört-lükleri de aynı derecede beğendiği görülür.
Şiirlerinde çeşitli nazım şekillerini deneyen şairin en beğendiği şekil, Fransız şiirindeki “ serbest nazım “ şekline çok yaklaştırdığı serbest müstezat’ tır. Dört-lükleri de aynı derecede beğendiği görülür.
Hâşim’in bilgiye, görgüye, zekâya dayanan nesir yazıları da edebiyatımızın çok kıymetli nesir örnek- leridir. Nesir dili şiirlerine göre daha sadedir.
ESERLERİ :
Şiir :
Göl Saatleri
Piyale
Fıkra :
Bize Göre
Gurebâhâne-i Lâklâkan
Gezi :
Frankfurt Seyahatnâmesi
CAHİT SITKI TARANCI ( 1910 – 1956 )
Edebiyatımızda Otuz Beş Yaş şairi olarak tanınır. Desem Ki ve Gün Eksilmesin Penceremden adlı şiirleri de meşhurdur.
Cumhuriyet devri Türk şiirinin öncülerinden sayılır.
Hece veznini alışılmış duraklara bağlanmadan, yeni bir uyumla ve başarıyla kullanan şairdir.
Çoğunlukla hece vezniyle ve kâfiyeli şiirler yazmış, ses, şe-kil ve anlam bütünlüğüne önem vermiştir.Buna rağmen bu konuda önyargısı yoktur. Ölçülü veya serbest her türlü şii-rin güzel olabileceğine inanır.
Garipçilerin etkisiyle serbest şiirler de yazmıştır.
“ Güzel Türkçeyi “ şiirin baş meselesi olarak görür. Bu yüz-den şiirlerini sade, yalın, duygulu, canlı ve temiz bir konuş-ma diliyle yazar.
Şiirlerinin çoğunda kendi karamsar hallerini , iç sıkıntılarını, kuruntularını, korku ve özleyişlerini anlatır. Bunlar ölüm ile yaşama sevinci arasında gelir gider.
Sanat için sanat anlayışına bağlı olduğu için sosyal konu-lara birkaç şiiri dışında yer vermemiştir. Günlük tasalar, aşklar, mutluluklar veya gündelik olaylar şiirlerinin konu-sunu meydana getirir.
Sanat için sanat anlayışına bağlı olduğu için sosyal konu-lara birkaç şiiri dışında yer vermemiştir. Günlük tasalar, aşklar, mutluluklar veya gündelik olaylar şiirlerinin konu-sunu meydana getirir.
Romantizmden sembolizme ( Fransız şiirinden Baudleaire, Verlaine gibi sembolistlerden etkilenmiştir ) değişik akımla-ra açık, uyumu ve şekli önemseyen bir şiiri geliştirmiştir. Halk kültürümüzden de faydalanmış, şiirlerinde bol ve gü-zel halk deyimleri kullanmıştır.
Ölüm şairi denince akla gelenlerin başındadır.
ESERLERİ:
Şiir:
Otuz Beş Yaş
Düşten Güzel
Ömrümde Sükut
Sonrası
Mektup:
Ziya’ya Mektuplar ( Ziya Osman Saba’ ya yazdığı edebi mektup-