kılçay- = = kılçakta-: kılçaybay ketti: arkasına bir kere bakmadan gitti; kılçayıp karap koybodunğ: bir kere bakmak lütfunda bile bulunmadan; kılçayarım cok: dayanacak kimsem yok.
kılçayuu, işs. kılçay-‘dan.
kılçık, kılcağız.
kılçılda-, titremek; sallanmak.
kılda- ι, kılları seçmek (mes. yünden); ki-yizin appak kıldağan folk. keçesi bembeyazdır ve kılları ayıklanmış yünden yapılmıştır.
kıldat, f. ι, 1. mahir usta (başlıca, ufak-tefek şeyler yapmak hususunda); 2. takt sahibi, patavatsız olmayan.
kıldat- ιι, et. kılda- ι, ιι’den.
kıldattık, 1. ustalık; ince ustalık; süsle-mekteki zarafet; 2. dirayet sahibi ol-maklık.
kıldı: kıldı başında yahut kıldı çokusunda: tam ucunda; nayzanın kıldı başında: mızrağın ucunda; şaardın kıldı başında: şehrin en ucunda; kıldı çokusuna: en tepesine.