ookattuuluk, refâh, zenginlik.
ookun = ookam; bir ookundan kiyin: bir müddet sonra.
oola- = oo ı; bu toodan tiği tooğa oonlap ketti: bu dağdan öteki dağa geçtiler.
oolak, uzaktaki, uzak, uzakta; oolak otur!; oolak bol- : bir parça ötede bulunmak, uzak durmak; oolak co: yan yol, dolaşık yol.
oolakta- , uzaklaşmak bir yana çekilmek; oolaktap tur- : uzakta durmak.
oolaktat- , uzaklaştırmak.
oolaş- , değişmek, trampa yapmak.
oolaştır- , 1. değiştirmek, müadele etmek; 2. karıştırmak, karma karışık etmek.
oolat- , et- . oola- ‘dan; bul caktan bizde dağı bir cakka oolatat: buradan bizi daha bir tarafa göçürecekler.
oolcu- , dalgalanmak, yavaşça sallanmak, ağır ve kurumlu hareketler yapmak, kurulmak, caka satmak; on beşteği kız bolup, oolcuy basıp bardı ele folk. : ( o kadın) , onbeş yaşında olan kız gibi, süzülerek, sallanarak yürüyüp gitti.
Dostları ilə paylaş: |