ögöylük, 1. öveylik; 2. yabancılık.
ögönçörök, çoktan değil, daha yakınlarda.
ögünkü, bir müddet önceki, son günlerde vukua gelen, o günkü.
ögüntön, bk. kün 2.
ögünü, o gün, evvelki gün.
ögüz, öküz, boğa; kunan ögüz: üç yaşına basmış öküz; bışkı öğüz: dört yaşına basmış olan öküz; asıy ögüz: beşinci yaşına basmış olan öküz; koş öğüz: Yedigir( Dübbüekber) in sağ tarfında bulunan yıldıztopu.
ökçö I, ökçe;: topuğun arkası.
ökçö-II, (aşık oynarken) vuracak aşığını alçı (bk.) üzerine düşecek tarzda atmak.
ökmöt, a. 1. hükûmet; 2. hâkmiyet.
ökmötçü, kon. 1. devlet memuru; 2. hükûmet başında bulunan, devlet mümessili
ökmötsüzdük, hükûmetsizlik, başsızlık
ökmöttöş-, dava açmak, şikâyetlerle hükûmet kapılarında dolaşmak.
ököö = eköö.
ököz, o zaman, o defa, o sefer, bir müddet önce.
öksö-, ac-acı ağlamak, yüksek sesle ağlamak, hıçkırarak ağlamak.
öksöt-. et. öksö-‘den.
öksü I, zayıf, kifayetsiz; tokoçtan öksü bolğon cok: ekmeğe muhtaç olduğu yoktur.
öksü- II, gevşemek, yetişmemek; alınğan ıkçamdık öksüböskö tiyiş: alınan tempo (hız) gevşememeli; ezeli kar öksüböğön biyik aşuu: ebedi karı eksilmeyen yüksek geçit.
Dostları ilə paylaş: |