saramcal, f. 1. teçhizat, alet-edevat, muhimmat, iğelik (ekonomi); saramcalın şaylatıp: teçhizatın yolunu koyarak; 2. uğraşma; saramcal ce-: meşgul olmak, uğraşmak.
saramcalduu, her işle bizzat meşgul olmayı seven, mezbut kimse.
saranğ, hasis, cimri; sözgö saranğ, özünün kereginen artık unçukpayt: söz için hasistir; kendisine lâzım olandan fazla tek bir kelimeyi söylemez; kesken cerinen kan çıkpağan saranğ: kesilen yerinden kan çıkmıyan hasis; daha ör. bk. beren.
saranğdık, hasislik, hırs.
sarap, a. sarraf.
saratan, f. 1. yazın aşırı sıcaklığı; caydın saratan künü: sıcak yaz günleri; 2. mayıs böceği.
saray, 1. han; srayğa tüşöm: hana ineceğim; 2. saray (hükümdarın yaşadığı ev); saray törölörü: saray heyet ve erkânı.