sılankoroz, zarif, şık kimse.
sılanğda-, kırıtmak.
sılanğkoroz = sılankoroz.
sılanma = sılankoroz.
sılık, 1. düz, pürüzsüz; 2. kırıtkan, kırılgan; 3. nâzik, nezaketli, zarif.
sılıktık, 1. çıt kırıldımlık; 2. nezaket, zerafet, incelik.
sıltı-, hafifçe aksamak; sıltıp basıp cüröt: hafifçe aksayarak geziyor; at bir butun sıltıp kalıptır: at bir ayağı ile hfifçe aksıyor.
sıltık, hafifçe aksayan.
sım, f. tel.
sımak, benzeyişi ifade eden sözdür; akıl sımak azırak sır aytayın: nasihatımsı bir parça söz söyleyim; kişi sımağı cok: insana bile benzemiyor.
sımap cıva, simap; kükürök sımap kim: mercure fulminant.
sımbat, endamlılık, biçimlilik, güzellik.
sımbattuu, endamlı, boylu poslu, güzel.
sımçı, arazi ölçen mühendis, kadastro mühendisi.
sımpat = sımbat.
sımpay-, sımpıy-, endamlı olmak.
sımsız, telsiz; sımsız telgraf: telsiz telgraf.
sın I, 1. imtihan, uzmanlar vasıtasiyle yapılan muayene (expertise); tenkit; sın cana öz özün sınoo: tenkit ve kendine tenkit (autocritique); sın tak-: tenkit etmek; sın cukpayt yahut sın tayğılat yahut sın takkıs yahut sın tağar ceri cok: tenkit edecek yeri yok, tenkide bir behana yok; her tenkitten üstün; 2. iç vasıf karakter, seciye; 3. sın atooç gram sıfat ismi, adjectif.
sın II: sınım tutaşıp turat: bütün vücudumda bir ağırlık hissediyorum; (ağrıdan) arkamı bile doğrultamıyorum; sın sööğü kalğan: yalnız kemiği kalmış, aşırı zayıflamış; kurumuş.
Dostları ilə paylaş: |