sıyak, 1. yüz, çehre, surat (insanın); sıyağına karasa, közü eskirgen oroodoy folk.: suratına bakarsan, gözleri eski hububat sarponu gibi (batmış); 2. misil, benzeyiş, müşabehet.
sıyaktan-, benzemek, andırmak; çonğ kişi sıyaktanıp: büyük adama benziyerek, büyüklük taslıyarak; mağa kereksiz sıyaktanat: bana luzümsüz gibi gözüküyor.
sıyaktanış-, müş. sıyaktan-‘ dan.
sıyaktaş, mümasil, misli olan.
sıyaktaştık, benzeyiş, müşabehet, ayniyet.
sıyaktat-, benzetmek; benzer hale komak; özünün ömür bayanı sıyaktatıp: kendi tercemei haline benzeterek.
sıyaktuu, müşabih, benziyen, mimasil; cok sıyaktuuday: yok gibi, mevcut olmadığına benziyor.
sıyaz, kon. = syezd.
sıyda, düz, pürüzsüz; sıyda otun: budaksız odun, dalları etrafa dağınık bie surette durmıyan yakacak; sıyda sakal: küçücük ve derli – toplu sakal; sıyda cal; düz yele.