sol I, 1. sol; sol kol: sol el; 2. sol cenah (orduda); onğ sol: sağ ve sol cenahlar (orduda), yanlar; 3. (bu manayla sık sık: sol tüştük cak) kuzey, şimalî; sol celkelik cak; kuzey doğu; 4. yanlış, kötü; kılğan işi sol: yaptığı iş hata, fena hareket etti.
sol II, 1. biçilen ot yerinde açılan yol; sol sol kılıp çapat: tırpanla geniş yol açarak biçiyor; 2. haşhaş tarlasında, orada çalışan kimsenin geçmesine yarıyan dar yol; 3. bu gibi iki yolun arasında bulunan uzunca tarla kısmı; başkalar bir sol otoğonço, Abdiş bir carım soldon otodu: başkaları birer parçadaki zararlı otları ayıklamışken, Abdiş bir buçuk parçanın zaralı otlarını ayıkladı.
solbu-: at butun solbup turat: at kâh bir ayağına, kâh öteki ayağına basıp duruyor.