tuuğandık, akrabalık; bir tuuğandık salam: kardeşçe selam.
tuuğanduu, hısım akrabası bulunan; tuura biyde tuuğan cok, tuuğanduu biyde ıyman cok ats.: adil hakimde akraba yok, akrabalı hakimde ise iman yok.
tuuğuz- = tuudur-; tıynına som tuuğuzup: bir kapiğine bir ruble kazanarak.
tuul-, doğmak, doğmuş olmak; kayradan tuul-: yeniden doğmak, hayat bulmak; kayradan tuulğan: yeniden doğmuş, yeni hayat bulmuş olan.
tuulğa, tar. miğfer, tulga.
tuuluu, işs, tuul-‘dan.
tuuma: eneden tuuma bolup aldı: anasından doğduğu şekilde kaldı; üydö tuuma: evde oturan erkek veya kadın (erkekler hakkında daha ziyade alay edasiyle söylenir); calğız tuuma; biricik doğmuş.
tuur. alıcı kuşun oturduğu tünek.
tuura ı, 1.doğru dürüst, sahi, düz, adil, namuslu; tuuradan tuura yahut tupadan tuura: doğruca, doğrudan doğruya; tuura kel-: rast gelmek, münasip gelmek, tam zamanında olmak, hizaya gelmek; tuura emes: doğru değil; 2. en, genişlik; uzunduğu da, tuurası da: boyu da eni de: tuurası çıkkan: enine daha geniştir; tuurası coon, boyu bas folk.: geniş ve kısa boylu (insan hakkında); tuurası biyik çonğ korğon folk.: yan duvarları yüksek olan büyük kale; tuura çağımdan bir ün çıktı: yandan bir ses işitildi.