cıltıldat- , et. cıltılda- dan; balalardın ot cıtıldatıp catkandarın kördü: çocukların ateş tutuşturduklarını gördü; cıltıldatıp at mindi: ata binerek kurulmuş.
cıltınğda- , işve yapmak , kırıtmak gözlerle , yüzle) .
cıltıra- , parlamak , yalabımak.
cıltırak , parlıyan; cıltırak metaldar: renkli mâdenler.
cımcırt , tam sukûnet , sessizce; kulak murunu kesilgendey cımcırt: kulağı burnu kesilmiş gibi , hiçbir hayat eseri göstermiyor; kulak kesgendey cımcırt: tam sukûnet , tam sözsüzlük ve sessizlik.
cımcırttık , tam sukunet , tam sözsüzlük ve sessizlik; cımcırttıkka kömüldü: sukunete , tam sessizliğe daldı.