çır ıı, 1. cidalci; çabuk kızan; 2. huysuzluk, hırçınlık; kavga; nizalı; çırsal- : kavga aramak, direnerek münazaa etmek; çır-çatak : niza, münazaa; bır-çır bk. bır ; çır çıkpay turgan kıluu kerek : niza cıkmayacak tarzda yapmalı; eç kandayçırçatak çıkan çok : hiçbir kavga ve münakaşa çıkmadı.
çırak, f. mum, kandil, çırağ ; şeytan çırak : camsız lamba; çıragım okş. : nurum; atınğ cakşı bolsa – coldun ıraagı, uulunğ cakşı bolso- könğül çıragı ats. : atın iyi olursa - uzun yol (hoştur) ; oğlan iyi olursa can rahattır (harfiyen : gönül nurudur).
çırayluu, güzel, sevimli; ay çırayluu kız : ay çehreli kız, dilber; kan çırayluu : açık al (yüz hakkında).
çırga, tuzağa veya oltaya konulan yem; karakuş için yem; çırga tart- : karakuşu çağırarak, yemi sürüklemek; çıp çırgası koroboy, barı esimde : bütün tafsilatıyla birlikte hepsi hatırımda; çıp çırgasın kororotpoy, saktap cürdüm : hepsini bütün olarak ve el sürmeden muhafaza ettim.