daldanğda- dim – dik, yana çıkık duran (mes. büyük kulaklar hakkında).
daldanğda- dim – dik, yana çıkık durmak (mes. büyük kulaklar hakkında).
dalday-, 1. yatıp uzanmak, serilmek (kocaman ve biçimsiz birisi veya bir şey hakkında); catkan eken daldayıp folk. : (uzun boylu ve hantal adam) serilip yatmış 2.biçimsiz, hantal ve şaşkın bir görünüşte olmak; tüşünö albay daldayıp turdu da kaldı: hiçbir şey anlamayıp, afallayıp durdu.
daladayt-, et. dalday-’dan; kuş kanatın daldaytıp catır: kuş kanadını yayarak yatıyor.
daldıra-, 1. gevşemeş; 2. tembelleşmek.
daldırat-, et. daldıra-’dan.
daldıy-= dalday-; daldıyğan kağaz: büyük kağıt yaprağı.
dale= degele.
dalı, 1.kürek kemiği (anat.); dalı küygüz yahut dalı cak- es. kayun kürek kemiğine bakarak çnceden haber vermek (fal açmak) (bu iş harb seferine çıkarken yapılıyordu); kara dalı kız (17 – 18 yşında olan) olgun kız; kuu dalı bk. kuu ıv 2, : dalısı küzgüdöy:«kürek kemiği ayna gibi» sıhhat fışkırıyor; 2. omuzlar (onların genişliği - eni): dalısı bir kez kelgen cigit: omuzları bir arşın genişliğinde olan delikanlı.