dıbıra-, 1. takırtı yapmak (diyelim, bir sert nesne üzerine dökülen taneler hakkında) 2. çisemek, sepelemek; kün dıbırap caap turat: yağmur sepeliyor; sicim gibi yağmur yağıyor.
dıbırat-, et. dıbıra-dan.
dıbırla= dıbıra-.
dıbırtta-= dıbıra; kün bürkölüp, kiçine dıbırtap turat: hava kapanıktır ve yağmur sepeliyor.
dıbış, ün; ses.
dıbışsız, sessiz.
dıbıştuu, sesli.
dıdaar= dıdar.
dıdar, f. çehre, sima: didar; ak dıdar: beyaz yüzlü; dıdarı suuk yahut dıdarı buzuk yahut dıdarı caman: nâhoş, sevimsiz çehreli.
dığdıy-, 1. pek tıknaz olmak; kan Kurmanbek dığıyıp, colborstoy catat mıkıyıp folk. tıknaz han Kurmanbek kaplan gibi büzülerek yatmış. 2. ileriye doğru çıkık durmak; iyni dığdıyıp kötörülüp turat: omuzları kalkık duruyor.