kene, 1. kene, sakırga; cer kene: toprak kenesi: aç kenedey ele cabışat: aç kene gibi yapışıyor; kenedey: küçücük; azıcık kenedey uyalbayt: zerre kadar utanmıyor; kenedey: çocukluktan beri; en küçük yaştan beri.
kene- , II dikkat etmek; görmek (farkına varmak), hissetmek, aksülamelde bulunmak, tepkimek; kenebes: aldırmayan, lâkayit, etrafına olup- bitenlere aksülamel bulunmıyan, tepkimiyen; hassas olmayan; açka tokko kene begen: açlığa tokluğa ehemmiyet vermiyen; kançalık azap körsö da bir kenep koyğon cok: ne kadar azp çekse de aldırış ettiği yoktur.
kenebegensi- , aldırmazlıktan gelmek, ehemmiyet vermez gibi gözükmek.
kenebestink, aldırmazlık, kayıtsızlık, dikkatsızlık, gamsızlık; sayası kenebestik: siyasî gamsızlık.