Kenğkilde- , kesik-kesik ve yüksek sesler çıkarmak; kenğkildep ıyla- : hıçkırıkla ağlamak.
kenğri = = kenğiri.
kenğsalar, r. kançılarya, yazıhane, büro.
kenğsen- , kurulmak; caka satmak.
kenizek, f. folk. hizmetçi kız.
kent, f. Oturaklık yeri, meskûn mahal, şehir.
kep I, f. söz, kelime; konuşma; ciddi söz: kep ur- yahut kep uruş yahut kep sal-: sohbet etmek, çene çalmak; kep uruşup olturduk: kep ce-: söz dinlemek; başkasının sözüne hörmet etmek kep cebey ele aytışa beret: söylenen söze kulak asmadan boyuna münakaşa ediyor; kepke kel-: uyuşmak, nasihatlere kulak asmak, uysal almak; kep calgız anda emes: işin özü yalnız onda değil; ooz menen aytuu eş kep emes, kep kol menen birdey iştööçülüktö: yalnız lâfla olmaz; işle göstermek lâzımdır; kepten kep çıgıp: söz sözü çekerek; şıldınğdı koyup, kebinğdi ayt! : şakayı bırakıp, ciddî konuş!: al emi kep-kenğeşte çok mec. onun lakırdısı bile yok: papucu dama atılmış.
kep II, şekil, giyim, libas, maske; üydün kebi cakşı: evin şekli iyi; kep cığaç: kunduracı kalıbı; bürküt kep yahut kep baştık: keçeden bir torbadır, ki onun içine yakalanan yırtıcı kuşu koyarlar; kep takıya, bk. : takıya; kep çaç: eleçek’in (bk) aşağı, yani baş üzerinekonulan kısmı.