kıl ιι, f. nevi, çeşit; ar kıl: her neviden, muhtelif; bir kıl: 1) aynı neviden; 2) bir nevi.
kıl ιιι, yapmak, kılmak; munu emine kılamın?: bunu ne yapayım? azdık kılat: az gelir, yetişmez; bul üymağa kenğdik kılat: bu oda benim için çok geniştir; kaçıp ketti kılıp: kaçıp gitmiş süsü vererek.
kılaa, sahil, kıyı, kenar; köldünğ kılaası: göl kıyısı, kenarı.
kılaala-, sahilden, kenardan gitmek; köldü kılaalap: göl kenarı boyunca giderek.
kılaan, su karıştırılmış süt.
kılabdan, a-f. para, iplik, iğne v.s. saklamak için kese.
kılağar, dönen (ölmekte olan adamın gözleri hakkında)
kılak, 1. sun’î, sahte tavır ve hareketler; 2. hızlı, çevik hareketler.
kılakta-, 1. sun’î ve sahte tavır takınmak; 2. hızlı, çevik hareketler yapmak.
kılaktat-, et. kılakta-‘dan; kılaktatıp tuu caydı: folk. dalgandırarak bayrak, sancak açtı.
kılamık, yahut kılamık kar: henüz yağan ince kar tabakası; bulamıkta tiş sınat, kılamıkta but sıbat ats. bulamaçta diş kırılır, kılamık karda ise, baçak kırılır.
kılamkta-: kılamıktap caağan kar: yeri hafif tertip örten kar.
Dostları ilə paylaş: |