kılkanduu, kılçıklı; kılkanduu kıroo: ufak oklar şeklinde donan kırağı.
kılkılda-, 1. (mayi hakk.) bılk-bılk etmek; 2. süzülürek yürümek; süzülerek dalgalanmak; sallanmak (mes. su üstünde sandal hakkında); ak balıktay kılkıldap folk. ak balık gibi süzülerek, sallanarak; kün kılkıldap batuuğa az kaldı: güneşin süzülerek batmasına az kaldı.
kılkıldat-, et. kılkılda-‘dan; kılkıldatıp cut-: ağır ağır yutmak; kılkıldatıp suudan süzdürüp çıktı: sallansallana suyu yüzerek geçti.
kılmınğda-, sahte tavırlar takınmak, oynak olmak (zarif kız ve kadın hakkında).
kılmış, cinayet; ağır cezayı mucip olan cinayet; kılmışı bar: mücrim; kılmış kılğan: cinayet işlemiş olan; kılmış işi: cinayet davası; kılmış niyzamı: ağır ceza kanunu.
kımışker k-f. cani; ağır cezayı mucip olan cinayeti işlemiş olan.
kılmıştal-, ağır cezayı mucip olacak bir cürümle itham edilmek.