kırılış-, 1. hep beraber kırılmak, helâk olmak; 2. amansız bir surette kapışmak.
kırılıştır-, kütlevî bir surette biri-birini kırmaya sebebiyet vermek.
kırım, uzak, uzak yer, uzak memleket; kuş balası kırımğa karayt, it balası cırımğa karayt ats. alıcı kuşun yavrusu uzaklara bakar, köpek yavrusu ise (yemek düşüncesile)kayışa bakar; daha ör. bk. urum.
kırın- ιι, kazılmak: bir şeyin üst tabakası alınmak; kırınıp cuundu: kazıldı ve yıkandı.
kırındı, kazıyıp alınmış olan nesne; içek kırındısı: bağırsaktan kazımak suretile alnan şey.
kırış-, müş. kır- ιι’den.
kırk ι, 1. dört on: kırk; 2. çocuk doğurduktan sonra geçen kırk gün; kırk köynök: es. (annenin çocuğuna doğduktan kırk gün geçtikten sonra giydirdiği) gömlek; kırk çelpek: es. kırk yufka (bunlar çocuğa «kırk köynök» giydirilen günde loğusanın evinde pişirilir ve kırk çocuğa dağıtılır); 3. kırk çilten, bk. çilten.
kırk- ιι, kırpmak; kesip almak; koy kırk-: koyun kırpmak; çıbık kırk-, bk. çıbık.
kırka, sıra; dizi; kırka tikken üy: sıra ile kurulan keçe evler; kırka-kırka: sıra-sıra; kırka tartıp kon-: sıra-sıra dizile-rek konmak; too kırkası: dağın sırtı.