kırtıldat-, et. kırtılda-‘dan.
kırtış, satıh, yüzey, üst tabaka, zemin; cerdin kırtışı: derinin yağı şeffaf olan üst tabakası, beşere, epiderme; menin kırtışım süygön cok: hoşuma gitmedi, sevmedim; men barsam anın kırtışı süygön cok: ben gittim, ancak o, beni soğuk kabul etti.
kırtışta-, üst tabakasını almak; teri kırtışta-: (yağdan ayıklarken bıçakla) derinin üst tabakasını almak.
kırtıştat-, et. kırtışta-‘dan.
kırtıştuu, kırtış (bk.) i çıkarılmamış nesne; kırtıştuu cer: saban girmemiş olan toprak.
kırtıy-, alınmak, küsmek.
kırtıyt-, et. kırtıy-‘dan.
kıruu, kenar, kumaşın kenarı, dikiş yeri.
kıs-, sıkmak, sıkıştırmak, basmak, kısmak; koltukka kıs-: koltuk altını kısmak; kolunğuzdu kısamın: elinizi sıkıyorum; köz kıs: göz kırpmak, köt kıs-: rahat oturmak; kötünğdü kısıp otur: rahat otur! (otur ve kıpırdama!); aytkan sözümdü kötünö kıspayt: söylediğim söze asla ehemmiyet vermiyor; ben ona diyorum, o ise aldırış etmiyor.
kısa, a. hisse, pay; kısa cok: zarar yok; bir şey değil; başka bir şey yok; kelişse boluptur, kısa cok: mademki geldiler, mesele yok; 2. intikam; karşılık.
kısap, a. hesap; esep-kısap: hesap-kitap, verilen hesap.
Dostları ilə paylaş: |