kölçöyünğkü, bir parça biçimsiz, biraz büyük (çizmeler hakkında); kölçöyünğkü tartkan ötüktü kiydi: kocaman ve biçimsiz çizmeleri giydi.
kölçük, küçük göl, gölcük; su birikintisi, çöngül.
köldö- , mebzûl olarak akmak, bol olmak; ayran köldödü: ayran çok oldu; közümdün caşı köldödü: iki gözüm iki çeşme.
köldölönğ I, kuzu postlarından sergi.
köldölönğ II, enine olan, arzanî.
köldöt- , bir şeyi bol vermek yahut üretmek; tamaktı köldötüp saldı: nevaleyi bol bol verdi; köldötüp çonğ toy kılıştı folk. : muhteşem bir ziyafet çektiler.
kölkü- , 1. dalgalanmak; gul-gul etmek (mes. bir tulumdaki mayi) ; ötügümdün içi kölküldöp tolup ketti: çizmenin içine su dolmuş.(o kadar, ki gul- gul sesleri çıkarmaya başladı).
kölküldök, 1. titreyen, bıngıldayan (mes. pelteden daha mayi olan nesne hakkında) ; 2. mec. değişken (devamsız, kararsız); köküldök turmuş: çok değişiklikler (takallüpler) ile dolu hayat.