sadak ═ saadak.
sadakat ═ sadağa.
sağa bk. sen I.
sağak, 1. bir çift söyke’yi (bk. söykö 1) birleştiren gümüş köstek; 2. ═ saaldırık.
sağala-, göz atmak, gözetlemek.
sağalat-, et. sağala’-dan.
sağaldırık, çenenin altından geçen kayış (oynan’ın bir kısmı).
sağaloo, göz atma, gözetleme.
sağan, bk. sen.
sağana , aile türbesi, sanduka.
sağasa ═ çekende.
sağın-, özlemek.
sağındır-, et. sağın’-dan.ç
sağınt-, özletmek, düşündürmek.
sağınıç, özleme, hasret.
sağınıçtuu, ölemeye mücip olan, hasretli; sağınçtuu salamımdı ciberem: özleyerek, selamlarımı gönderiyorum.
sağınıl, mut. Sağın-‘dan.
sağınış-, müş. Küçük yaşta olan öksüz (bu, küçük manasına gelen “sagir” den bozulmuş olacaktır; M.)
sağız, sakız; sağız kuuray bk. kuuray.
sağızğan, saksağan (kuş).
sahna, a. sahne, sahnağa koy-: sahneye koymak, (bir piyesi) oynamak.
sak I, tetkikte bulunan, uyanık; sak bolğula: ihtiyatlı olun. gözünüzü dört açın. sak kulak it. kulağı hassas olan köpek.
sak II: bok-sak: çör çöp; döküntü.
sak III. sak saktap uktabay karap oturduk: uyumadık ve dikkatla gözetledik.
Dostları ilə paylaş: |