salpıy-, 1. sarkmak; erdi salpıyıp turat: dudağı sarkık duruyor; 2. gevşek ve sünepemsi olmak; salpıyğan: sünepe.
salpıyt-, et. salpıy-‘dan.
salt, (krş. salıt) 1. adet, itiyat, maişet, yaşayış; ata saltı: ata saltı menen: dedelerin adetlerine göre; salt sanaa: ideoloji; cakelik mülk salt sanaası: hususî mülkiyet ideolojisi; salt sanaalaş bk. sanaalaş; 2. ehemniyet, kurum, güzellik, parlaklık, şa’şaa, 3. mâna; sözünğdün saltın karağın: sözünün manasına dikkat et.
salt II, yüksüz, ağırlıksız (atlı hakkında).
saltanat, a. 1. liyakat, itibar; 2. şa’şaa; debdebe.
saltanattuu, dabdebeli, parlak, tantanalı; saltanattuu çoguluş (ciynalış): mutantan toplantı.
saluu I, işs. sal- IV’ten; kol saluu, bk. kol I; bala saluu bk.
saluu II: oozunun saluusu bar: yemek hususunda çok hassastır (her ziyaretinde ziyafete tesadüf eden adam hakkınada söylerler).
saluuluu, konulmuş, sokulmuş, serilmiş; kilem saluuluu töşek: serilmiş yatak.
Dostları ilə paylaş: |