surayıl, hilkat garibesi, korkunç şey.
surça, kül rengi (at donu).
surdan-, korkunç bir çehre göstermek, tehevvüre gelmek, (hiddetten) yüzü sararmak.
surdant-, et. Surdan-‘dan.
surğult, bozumtrak kır rengine çalan; surğult tart-: boza çalmak.
surlan- = surdan-.
surma, 1. sürme; surma tart-: sürme çekmek; 2. atın suratına, yakmak suretiyle, vurulan damga (karş. bışanğ II, tamğa) ; 3.üst göz tabağındaki güzel bükümler.
surmanluu, 1. sürmeli; surmaluu köz:1) sürme çekilmiş göz; 2)ü üst göz tabağında güzel bükümleri bulunan göz; 2. suratında yakmak suretiyle vurulan damgası bulunan; surmaluu at: bu gibi bir damgası bulunan at.
surnay, f. zurna,flavta, flüt.
surnayçı, flavtacı.
surnayla-, flavta çalmak.
surnaylat-, et. Surnayla-‘dan.
suroçnıy, (r. ) müstacel, acele.
suroo, soruştuma, sorgu ,sorma, talep; suroo sal-: soruşturmak; çiyki buyum suroosu: ham maddeler talebi.
surooluu, sualli, istifhamlı; suroolu süylöm: gram. İstifham cümlesi.
surp, f. kaba kalikot (kumaş).
sus, f. sukuti, abus, akşi yüzlü, kapalı tabiatlı, muzlim, sus çöl: muzlim sahra, çöl; irenği sus kişi: muzlim çehreli adam; sus tarta tüştü: kaşlarını çattı, somurttu; sabırı sus bk. sabır I.
sustay-, düşünceli, somurtkan ve sukuti olmak; sustayıp kara-: hazin ve somurtarak bakmak.
Dostları ilə paylaş: |