uyutku, 1. yoğurt mayası; 2. faal, aktif unsur; 3. sis. nüve; cetekçi uyutku; rehberlik eden nüve.
uyutkuluu, birleşmiş, kaynaşmış; yekpare; esas nüve etrafından birleşmiş olan; uyutkuluu el: kuvetli, sağlam, teşkilatlanmış olan halk.
uyutuluu, işs.. uyut-’tan.
uz, usta. eli uz, elişiyle uğraşan kadın, mahir, becerikli; az bolso da uz bolsun: az olsada iyi olsun!
uza-, 1. uzaklaşmak; uzağa gitmek; köp uzağan cok atam öldü: çok bir zaman geçmeden babam öldü; 2. muvaffak olmak; terraki etmek; kılmışı cok kıynağan Kedeykan kantip uzasın folk.: şuçsuzları azaplayan Kedeykan nasıl terakki etsin ve nasıl muvaffak olsun?; e, uzabağır!: iyilik yüzü görmeyesin!
uzak, uzun (zaman); uzakka sozulup ketti: uzun sürdü.
uzakta-, uzun sürmek; uzaktabay: uzun süemeksizin, çok geçmeden.
uzan-, çalışmak, bir zanaatla meşgul olmak (başlıca, demirci hakkında); usta uzanıp atat: demirci çalışıyor.