caya, atın but eti (burası lezzetli parça sayılır).
cayan, bk. cayın; kızıl cayan: kana bulaşmış; murdu kızıl cayan bolup ketti: burnukan içinde; kar kızıl cayan bolup kaldı: kar kandan kıpkızıl oldu.
caybarakat, f-a. rahatça: kendi zevkine; mesut olarak.
caybarakattan-, mesut yaşamak, rahat geçinmek.
caybarakattanuu, rahat geçinme.
caybarakattık, saadet, rahat.
cayça, bk. cay ııı.
cayçı, gûya cay taş yardımıyla havayı değiştirebilen yakarışçı: (bk. taş 1).
cayçılık, sükûn, huzur; boş vakit: cayçılıkta cazarbız: bir fırsatta yazarız.
cayçılıktuu, rahat, sâkin.
caydak, (süvari hakkında): eğersiz; caydak min- yahut caydak atka min-: ata eğersiz, atın sırtına hiçbir şey sermeden binmek; caydak töş: açık döş, ğöğüs; caydak tam: boş (mobilyasız, mefruşatsız ve gayri meskûn); eşiği çok caydak tamda catkamın: kapısız, boş evde oturdum.
caydakta-, at caydakta: atın eğrini ve teğreltisini çıkarmak, almak.
caydaktan-, fazla giyimi ve yükü çıkararak hafiflemeka; beşmantçan bolup, caydaktanıp algan: yalnız bir beşmet (palto) ile kalarak kendini hafifletti.