elestet-, et. eletse-den; köz aldıma elestettin: hayalmeyal göz önüme getirdim: köz adlına kelecek künün elestetti: geleceğini göz önüne getirdi; al kündördü tüşümdöy elesteten: o günleri bir rûya gibi hatırlıyorum.
elestetüü, işs. elestet-ten.
elestöö, işs. eletse-den.
elet I, (karş. Moğol. ölöt): göçebe ahali (oturak ahaliye karşı konuluyor); eleten kelgen: ucra meleketten gelmiş.
elet II, hayvanlara tevci edilen sövme sözüdür (=ölöt); kayda kurgur ketti elem elet!: nerede battı bu geberesi!
elet- III, 1. elekten geçirtmek: eletmek; 2. (hastalanmış eti, sarkıtıp tutarak) ufak doğramak.
eli, parmak genişliği (uzunluk ölçüsü); eki eli: iki parmak genişliği; anın kiri bir eli: üzerindeki kir bir parmak kalınlığındadır; kazısı üç eli çığıttır: (tabakanın kalınlığı hakkında)karın yağı üç parmak kalınlığındaymış.
elik, karaca: Capreolus; öödökaçkan elik murundanğan: ucu yukarıya doğru kalkık duran burunlu.