ınğtay= ınğğay; ınğtayı kelbey turat: uygun zamanı gelmiyor; kırğızça kiteptinğ baarın bir ınğtay bölök koy! : kırgızça kitapların hepsini başkalarından ayrı bir tarafa koy! ; işteri bir ınğtay boldu: işleri yoluna kondu.
ınsan, a. 1. insan; 2. insan soyu (nevi beşer).
ınta, çalışkanlık, gayret, özen; bir işe şevkle atılış; heves; teşebbüs, inisyativ; öz ıntası menen: kendi teşebbüsü ile; kendisinin başlamasiyle; ıntanğdı koyup oku! : özenle oku! okuuğa ıntası cok: okumaya hevesi yok.
ıntala, midesini pek fazla dolduran ve ağırlıktan inliyen adamın hali; kımız içip, ıntala bolup oturat. midesini kımızla şişirerek inleyip oturuyor.
ınlatuu, pek fazla hevesi olan; ihtiraslı; alâka ve teşebbüs gösteren; ıntaluu top: müteşebbis grup, zümre.
ıntık- ağır solumak; nefes darlığından muztarıp olmak; ıntığıp süylö- : ağır soluyarak konuşmak.
ıntımak, a. ittifak; birlik; ıntımak koş- : fikirlerde uyuşmak; eköönun arasına ıntımağı cok. ikisinin arasında birlik yok; onlar uyuşamıyorlar; ırıs aldı- ınıtmak ats. : talihinin zamanı- birliktir.
ıntımaksızdık, ittifaksızlık; vifaksızlık; fikir ihtilâfı.