|
|
səhifə | 881/1828 | tarix | 03.01.2022 | ölçüsü | 6,96 Mb. | | #48112 |
| karan ı, = karaan.
karan ıı, 1. felâket, belâ; karan sal: felâket göndermek; künü karan boldu: ağır vaziyete düştü; karan kün: 1) felâketllli bir gün; 2) mel’un hayat; 2. bakımsız, yardımcısız kalan; 3. fakir düşen; künü (yahut ookatı) karan aldı: büsbütün fakir düştü, çok fakir yaşıyor; karan kal: sığınaksız, yersiz yurtsuz kalmak.
karan- ııı. bakınmak; kendi kendini bakmak; eki cağınğdı karanıp bas: etrafa bakınarak, ihtiyatla yürü.
karanday, halis, tamamiyle bir iftiradır, hayasızca bir yalan; kaarnday çay: sütsüz çay; karanday suu: hiçbir şey katılmayan su: karanday şamal: (karsız, yağmursuz) rüzgar; karanday ışık: hiçbir şeyle ihlâl edilmiyen (mes, rüzgârsız) sıcak; karanday buzup: büsbütün yıkarak (bozarak, baştan çıkararak kötü yola sevkederek).
Dostları ilə paylaş: |
|
|