ışın-, 1. (yatakta, kalkmak istemeyip) tenbelce bir yandan o bir yana dönmek; 2. tereddüt etmek işınbay: tereddüt etmeksizin; katiyetle; ışınbay cooğo tiyip bay folk. : cesaretle düşman üzerine saldır.
ışıncaak, 1. bouyna yatıp duran, uykycu (zor boyanan ve yatağından güç halle kalkan adam hakkında) ; 2. mütereddit; cesaretsiz.
ışıncaaktık, tereddüt; cesaretsizlik.
ışkı I a. sevgi; aşk; arzu: ışkım tüştü; pek hoşuma gitti ve bunu arzu ediyorum.
ışkı-II, sürmek; sürtmek; cığaçtı cığaçka ışkısa, ot cığat: ağaç ağaca sürüştürülürse, ateş çıkıyor.
ışkıbos, a- f. bir şeyi iptilâ derecesinde sevsn; teatrğa ışkıbos: tiyatroyu seven, tiyatro aşıkı (bu söz «aşkbaz» dan bozulmuş olsa gerektir; M).
ışkıl-, pas. ışkı- II- den.
ışkıluu, bir şeyi iptilâ derecesinde seven ve onu candan arzu eden; bala kezde mıltıkka ışkıluu boldu cürögüm folk. : (daha) çocukluğumda tüfeğe hevesim vardı.
ışkır-, ıslık çalmak, ışkırmak; suuk cılanday ışkırat: soğuk yılan gibi ıslık çalıyor (yani, dehşetli soğuk) ; çılkınğa karap ışkır ats. yorağanına gör ayağını uzat! (harfiyen.; at sürünün büyüklüğüne göre ıslık çal!).
şkırık, ıslık.
ışkırıkçı, ıslık çalan; ıslıkçı.
ışkırt-, et. ışkır- dan.
ışkıruu, işs. ışkır- dan.
ışkızar, a-f. aşık; ışkızar bol- . aşık olmak.
ışpala, kon. = şpala.
ışlom, kon. = şlem.
ışta-, tütsülemek; ise tutmak (deriyi).
ıştal-, tütsülemek; islenmek.
ıştampul, kon. = ştempel.
ıştan, kadın pantalonu; donu; ıştanı meni başıma; folk. o kadın beni rezil etsin; o kadın beni kahretsin! (harfiyen: o kadının donu benim başıma dolansın;).
ıştap, kon. = ştap.
ıştarap, kon. = ştraf.
ıştat, kon. = ştat.
ıştatnıy, r. kon. kadroluk: kadroya dahil olan.
ıştık, tütsüleme yeri (dereyi tütsülemek için kullanılan yer) ; kol ıştık: toprakta açılmış olan tek bir delikli tütsüleme yeri.
ıştırap, kon. = ştraf; ıştırap sal- : ceza kesmek.
ıştoo, işs. ışta- dan.
ıştuu, isli, islenmiş; tütsülenmiş; tütsülenmel suretiyle işlenmiş olan (deri).
ıyğılık: ıyğılığım çıçkılık boldu: içinden çıkılmaz bir duruma düştüm; işin hangi tarafından tutmasını bilmiyorum (hiçbir işim gereği gibi yürümüyor).
ıyık 1. kutsal, mukaddes; uğurlu, talih getiren; koom mülkü- ıyk mülk: cemiyet malı mukaddestir; ıyık mildet: mukaddes vazife; ata mekenin saktoo- Sssr grajdanğdarının ıyık mildet; vatanı korumak- Sovyet Birliği vatandaşilarının mukaddes borcudur; ıyık kötör-tar. 1) sevilen bir hayvanı, binilmemek ve kesilmemek şartiyle sürüye katmak; 2) hastanın sürüdeki sevgili hayvanını yakalamak ve hasts istediği zaman kesmek; 2. cıdağı yağır (bu manayla daha ziyade: ıyık cal).
ıyıktaş-, birbirine sokularak sıkışmak; bir biribizge ıyıktaşıp, iyrilip catıp uktap kaldık: birbirimize sokulup sıkışarak, toparlanarak uyuya kaldık.
ıyın-, ıkınmak; kendini zorlamak; ıyınıp- ıçkınıp: ıkınarak kendini zorlayarak.
ıyla-, ağlamak; kan ıyla- : kan ağlamak; ıylabağan balağa emçek cok ats. ağlamayan çocuğa meme yok.
ıylaak, 1. çok ağlayan, ağlayık 2. içi su ile dolu olan kabarcık (diyelim, koyunun, ineğin mide civarı yağında, yahut tendeki yanık yerinde) : sulu nasır.
ıylaakta- ciltte, vucudun ensacinde kabarcık, nasır peyda olmak.
ıylaaktat-, et. ıylaakta- dan; kolun ıylaaktatıp küygüzüp alıptır: elini yakmış ve bu yüzden kabarcıklar peyda olmuş.
ıylakta-, bir işi istemiyerek yapmak; ıylaktabay kozu bayla! : çok düşünüp durmadan, çabucak kuzuları bağla!.
ızğaar, 1. iliğe işliyen soğuk, ayaz; 2. ruzgâr; cıluu ızğaar cel arğı folk. hafif ılık rüzğar.
ızğaarduu ayaz; don; ızğarduu cel: iliğe işliyen soğuk ruzğâr; ızğaarduu suuk! şiddetli soğuk, ayaz.
ızğaarla-, fena suretle tahkir etmek; azarlamak.
ızğar= ızğaar.
ızğı-, hızla dönmek; acı ses çıkararak dönmek; buroolor ızğıdı: vidalar ses çıkararak döndü; çanğ ızğıdı: buramburam toz kalktı.
ızğıt I, kız kuşu: Vanellus capella.
ızğıt II, (konuçun arka tarafındaki dikiş yerine dikilen deri şeridi.
ızğıt-, III, et. ızğı- dan; çanğ ızğıt: toz kaldırmak.
ızğıtuu, işs. ızğıt- tan.
ızı: ızı- çuu: gürültü, gürültü- patırtı, şamata yaygara; ızı- çuu tüştü: herkes bildiği gibi yaygara kopardı (k,m, bağırdı, kimi ağladı; kimi yüksek sesle konuştu, ve s.) ; ızı- çuula-: yaygara koparmak; bağırıp- çağırmak; ızı çuulağan ündör: gürültülü sesler.
ızıçuu= ızı- çuu (bk. ızı).
ızıçuula- = ızı- çuula- (bk.ızı).
ızılda-, acı acı sesler çıkarmak.
ızıldat-, et. ızılda- dan.
ızıldatuu, işs. ızıldat- tan.
ızıldoo, işs. ızlda- dan.
ızınğ, ıslık.
ızınğduu, ıslık çalan; ızınğduu ok ünü: ıslık çalan ok sesi.
ızırıl- = ızırın- : ızırılgan cel: şiddetli ruzğâr.
ızırın-, hiddetle üzerine atılmak; yumruklarla saldırmak; dövüşe hazır bulunmak; hiddetlenerek kendinden geçmek; kabaktarın tüyüp, ızırındı: kaşarını çattı ve aşırı derecede kızarak, kendinden geçti.
icara, a. icar, kira; icarağa koy- : kiraya vermek.
iç I, 1. her şeyin içerisi; iç kısmı; içinde: birisinin, bir nesnsnin iç tarafında (mekân ve zaman hususunda) ; üydünğ içinde: ev içinde; üstöldünğ içinde: masa içinde; beş kün içinde: beş gün zarfında; içine; üydünğ içine: obanın içine; iç küydü yahut iç küydülük: tehevvür, aşırı hiddet; garaz; gizli düşmanlık, kin; alardıng iç küydüsü bar: onların kini vardır; iç küydülük menen; garazla; kızgınlıkla, hiddetlenerek; iç arasınan: (onlar) kendi aralarında, gizlzce; içi buzuk: ahlakça bozuk, namussuz; içi kenğ: iyi kalplı; cömert; içi tar: bethah; kıskanç hasis; iç bışır- : iç sıkıntısını mucip olmak, gücendirmek, başa dert olmak, bıktırmak; içi bışat: canı sıkılıyor, iççine bıkkınlık gelmiş; aytkan sözünö içim cılıp kaldı: söylediği söz hoşuma gitti; onunla mutabık kaldım; iç arabızda bk. ara 1; içinğe sakta! : sır olarak sakla! soğumun cüygün bolso, içinğe sakta ats. : kestiğin hatvanların (bk. soğum) semiz olursa sır olarak sakla! ; içimen tap kişi: ketûm, ağzı pek adam; caman cakşı içte bolsun: iyi- kötü her ne ise, içte kalsın: kötülükle anmayın! ; 2. karın; kursak; mide; içim ooruyt: karnım ağrıyor; içi ötöt: içi sürüyor; midesi bozukmuş; içi ooruyt: karnı ağrıyor; içi al- : mideyi bozmak; açı bağan saamal içti alat: elşimemiş kımız mideyi bozuyor; 3. ters taraf, astar (giyimde); çapandın içi: kaftanın astarı.
iç- II, 1. içmek; çay iç- : çay içmek; 2. yemek; sorpo iç : çorba içmek; tamak iç- : yemek yemek; aştık köp bolup, eki cıl içpeyt ats. ekin ne kadar çk olursa- olsun, iki sene yetmez; içerdin aşın içpes keçet ats. : başkasınınki için acımaz (harf. : yemesi mukadder olmayan kimse, yiyecek adamın her heesabına imtina ediyor) ; iççip çıçar avm. tufeylî, uyuntu.
içe, bk. içegi.
içegi, içek, bağırsak; içek- kardı yahut içe- kardı: karnı- bağırsakları; içegibizdinğ karındısına çeyin kaltırbay süylöştük: her şey hakkında konuştuk; bol- bol görüştük, sohbet ettik; bir içek bolup kalıptır: çok yemek yiyemiyor (mes, uzun zaman et yememiş olan kimse, çok et yiyemez) ; bittinğ içegisine kan yutan: bitin bağırsağina kan akıtıyor.
içek bk. içegi.
içik, yüzü kumaştan olan kürk; kiş içik: samur kürk.
içil-, mut. iç- II’den.
içim: bir içim: bi rdefa içecek kadar mayi.
içir-, içirmek.
içirken- ürpermek; ihtiyarsız irkilmek.
içirkent-, et. içirken- den.
içirtki, yahut içirtki duba: deva olmak üzere, içmek için kâseye yazılan üfürükçü duası.
içiş-, hep beraber içmek.
içke 1. ince; ip- içke: incecik, çok ince; 2.db. ön sıradaki, yumuşak, palatal (sesler hakk.).
içkele- : içkelep bil- : gizlice öğrenmek.
içkelik 1. incelik; 2.db. ön sıraya ait olmaklık; palatal’lik; yumuşaklık (ses hakk.).
içker-, incelmek.
içkereştir- :ot içkereştir- : henüz yanıp bitmemiş olan odunların ortaya atmak suretiyle ocaktaki ateşi düzeltmek.
içkeri, içeriye, içeride.
içkerki, içerideki; içerki orus es. iç vilâyetlerden gelen Rus (Türkistanlı olmıyan).
içkeret-, inceltmek.
içkertil-, incetilmek.
içki I. içerideki, dahilî; iiçki oorular dahilî hastalıklar.
içki II= içkilik 1.
içkiç, 1. çok içen; kan içkiç: kan içen, hunhar; 2. ayyaş.
ile, a. hile; çeviklik; ustalık; atiklik; kurnazlık; çaresazlık; bara kelde ilenğe! : maşallah ustalığına!.
ilebbay= ılabbay.
ileele-, çok yavaş, gevşek ve tenbelce yürümek.
ileelet-, et. ileele-‘den.
ileendi, sünepe; pis.
ileendilik pislik; intizamsızlık.
ileeş-, takılmak, çam sakızı gibi yapışmak; ilişmek, peşini bırakmamak; etek- ceğinğe ile eşip, köp köndör östüm: senin eteğine yenine takılarak, uzun zaman büyüdüm; Açbuudan mağa karmatpayt, üç kündön beri ileeştim folk. Açuudan (at) kendisini yakalatmıyor, üç günden beri peşinden dolaştım: ileeşkeni bar: aklını oynatmış, köz ileekençe: iki göz rarsında, bir anda.
ileeştir-, et. ileeş-‘ten.
ileeşüü, işs. ileeş-‘ten.
ilegen, f. tabak, leğen; çnı ileğen: porselen, fayand tabak.
ileger, a-f. = ilelüü.
ilegilek, beyaz leylek; kara ilegilek: siyah leylek.
ileki= eleçek.
ilekilek= ilegilek.
ilelüü, a.- k. hilekâr, atik, becerikli; ilelüü balban: usta pehlivan; güreşin türlü türlü usullerini bilen güreşçi.
ilenğ: ilenğ- salanğ: yavaşça, ağır, gevşekçe, istemiyerek; oorusu ayıkpay, ilen- salanğ bolup cüröt: hastalığı aynı durumdadır; ne daha iyi, ne daha kötü; cumuştu bütürböy, ilenğ- salanğ kılıp cüröt: işi birirmeyip, boyuna sallıyor.
ilep, 1. sıcaklık, sıcak hava; ısıktınğ ilebi kaytkanda: sıcaklık inerken; ottun ilebi: ateşin verdiği sıcaklık; ilep tart: havayı içeri çelmek; bıçak ile tartıp tutar; bıçak çok iyi kesiyor; korkunç ilebi alğan cüröğü bir az es alğanday boldu: korku almış kalbi birparça sükûnet bulmuş gibi oldu; ilebine dan bışpayt: yanına yanaşılamıyor 2. seslenme, nida; ilep belgisi gram. haykırış, nida işareti.
ilepay= ılabbay.
iletüü, 1. sıcak, yakıcı; ileptüü cel: cıcak ruzgâr; 2. haykırışlı, nidalı; ileptüü süylöm: nidayı içine alan cümle.
iles: ak iles= ağiles.
ilgeç, çengel.
ilgeri, 1. ileri, ileride; ilgeri bas- : ileri basmak; mec. iyileşmek; başarılar yapmak, ilerlemekj; katardan ilgeri- kiyin turgandar: (sırayı bozarak) ileri- geri duranlar; 2. daha önce; evvelce; kün ilgeri; evvelden, evvelce, zamanında; 3. daha iyi; ilgeri ket- : ileri gitmek; başarılar yapmak; iş ilgeri- : kolay gelsin! (çalışmakta olan kimse için iyi dilek) ; caman- kişiden kiyin, itten ilgeri ats. kötü adam- insandan fena, köpekten iyidir.
ilgerile-, ilerlemeki, iyileşmek, muvaffak olmak, başarılar yapmak, terakki etmek; okuusu kündön- küngö ilgerilep kele atat: okuması günden- güne ilerlemektedir.
ilgerileş-, müş. ilgerile-‘den.
ilgerilet-,ü ilerletmek, iyileştirmek; muvaffakiyet, terakki sebebi olmak.
ilgeriletüü, ilerletme; ilerlemeye yardım etme.
ilgerilöö, ilerleme; terakki etme.
ilgerki, 1. evvelki; eski zamandaki; ilgerki zamanda; eski zamanlarda; 2. ilerde bulunan; ilgerki köçkö cettik: ilerde bulunan kafileye yetiştik.
ilgiç, 1. tokasiyle birlikte kemer; ilgiçin kurçandı: kemerini taktı, kuşandı; 2. kendisine bir şey yahut nunla bir şey takılabilen ayğıt, ilmik; kimiy ilgiç: elbise askısı; 3. = ilgir.
ilgir, alıcı kuş hakkında) iyi kapan, çabuk kapan, takılan; kırgıydan ilgir bol! atmacadan daha iyi kapıcı, usta ol!
ilik I.1. kanca; beş ilik: beş parmaklı yaba (anazıt) ; üç ilik (üçülük şeklinde söylenir) üç parmaklı anazıt; ilik salbağan cılkı: hiç binilmemiş at, hiçbir zaman sırtına eğer vurulmamış at; 2. haber, salık; iligi cok coğuldu: nam- nişan bırakmadan kayboldu.
ilik II, 1. hısım, akraba; bul kişi menen ilikbiz: bu adamla biz akrabayız; ilik cöndömö gram. genetif; 2. cilik sözünün tekidir.
ilki-, ağır, gevşek, tenbelce hareket etmek, yürümek;ilkip aranğ ele basam: güç hal sürünüyorum; zor çok zahmetle gidiyorum; ilkibey: durmadan, çabuk, gecikmeden; ilkip- salkıp: tenbelce; sallana sallana.
ilkit-, et. ilki-‘den; ilkitip ele bastırıp keldim: (at üzerinde) gayet yavaş geldim.
imiş, gûya, diyorlar ki (bu söz, söyliyenin haber verdiği şeyden tamamiyle emin olmadığı;yahut başkalarından naklen söyladği, ve mes’uliyeti kendi üzerine almak istemediği takdirde kullanılır) ; kerek imiş: gerkmiş; kelet imiş: gelecekmiş; bul işti uşul kıldı değen imiş- imiş bar: bunu o yapmış diye lakırdılar var.