A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3



Yüklə 6,96 Mb.
səhifə5/90
tarix29.10.2017
ölçüsü6,96 Mb.
#19558
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   90

apsanğda- , hareketlerinde, sakalı, bıyığı uzamış olan ve kendisine gençlerin yaptığı işler yakışmıyan yaşlı adama benzemek; apsanğdap maa emine bar? : ben ihtiyara ne gezer? ; hayır bana artık bu yaşta yakışık almaz.

apsay- , 1. sakalı bıyığı uzamış adamın suratına malik olmak; 2. tüy ve kıl ile kaplanmış olmak.

apsıy- , fazla tüylü, kıllı olmak.

apsi, a. nefs, heves; apsisi caman yahut apsisi buzuk: harîs; apsinğdi tıy: nefsini tut, hırstan vazgeç.

apta, f. hafta; apta künü toy berip folk. : bir hafta süren ziyafet çekerek.

aptabuz, kon. = avtovuz.

aptama, f. yıkanmıya mahsus liğen, ibrik ve s. içine alan masa, lâvabo.

aptamabil, kon. = avtomobil.

aptap, f. güneş, afitap; güneşin şuaları; güneşin ılıklığı; aptapka cat- : güneşte yatmak; kün aptabı tiyerde folk. : güneş ısıtmıya başladığında.

aptarıyat, kon. = avtoritet.

apteek, f. dn. kuranın yedide bir kısmı; heft’yek (eski mekteplerde okuma öğretmek için bir ders kitabı olarak kullanılan kitaptır).

aptek, kon. = apteka.

apteka, r. eczane.

aptıguu, işs. aptık- tan.

aptık- , (heyecandan, şiddetli nefes darlığından) söz kesilmek; aptıgıp ayta albadım: (korkudan) tek bir kelime söyliyemedim.

aptıktır- , şaşırtmak; tek bir kelime söyliyemez derecede korkutmak.

aptoroy, hep; hepsi; kâffesi; baştanbaşa.

ar I, f. her; ar bir: her biri, herkes; ar kim: her kim; ar cerde: her yerde; ar dayım yahut ar kezde: daima; her zaman; her vakit; ar oyluu (adam) : sabit bi fikre malik olmıyan; ar türdüü: her türlü, mütenevvi; ar kıl- = arkıl; ar kim iç oorusun özü bilet ats. : herkes içinde nesi acıdığını kendisi biliyor; ar kanday: her türlü, muhtelif.

ar II, = nar.

ar III, a. vicdan; hayâ, âr; arı çok: arsız, vicdansız; hayâsız, utanmaz; ar kör- : haysiyet kıran saymak; ar keldi: utandı; arına keltirdi: utandırdı.

ar IV = arı I.

ar V, kaydagı ar koşkondon kurulgan: her ormandan birer çam; dermaçatma.

ara, 1. ara, fasıla; iki nokta arasındaki mesafe; öz ara: aramızda; öz ara cardam: karşılıklı yardım; öz ara uruş: dahilî harp, vatandaşlar savaşı; araga cür- yahut araga tüş- : hakemlik rolünü kabul etmek, barıştırıcı sıfatiyle ortaya çıkmak; arabızda (sıkı ve samimî bir muhit bahis mevzuu olduğunda) ; artel müçölörü arasında: zanaatçı birlikleri âzâları arasında; tez arada yahut tez (cakın) aranınğ içinde : yakın zamanda; aradan 45münütçö ötköndön kiyin: aradan takriben 45 dakka geçince; arabök = arabök; ara- çolo bk. çolo I ; iç ara bk.I 1. 2. münasebetler, ilgiler; arabız çakşı: aramız iyidir; aramızda tatsızlık yoktur; 3. zamanından evvel doğmuş; ara kuzu: zamanından önce doğan kuzu; ara tuu- : zamanından evvel doğurmak yahut doğmak; ara tuup koyuptur: vaktinden evvel doğuruvermiş: ara zat: arada (ne öteye ne de beriye) ne biizmki, ne sizinki; ara zat kal- : belirsiz bir durumda kalmak; mütereddit, şaşkın bir halde kalmak; 4. nişan, hedef; atıp cürsö, ak kelte araga cetpey tüşpögön folk. : tüfekten attığı zaman nişana muhakkak değdirirdi.

araa, f. testere.

araaçı, testereci.

araala- , testere ile biçmek.

araalat- , et. araala- dan.

araan I, oozun araanday açıptır: ağzını geniş açmış; araanı açılgan: doymaz, açgözlü; anğ ele araanı açılıptır: aşırı açgözlülük ediyor; başkasının mülküne pek fazla göz koyuyor; araan talaa: çöl.

araan II, tar. müfreze (ordu üç araan’a bölünüyordu: onğ aran : sağ; sol araan: sol ve orto araan: sol ve orta müfrezeler) ; araanı cürüp turat: işleri iyi gidiyor.

araanda- , şiddet kasbetmek; suuk ansayın araandadı: soğuk gittikçe şiddet kesbetti.

araandat- , şiddetlendirmek.

araandatuu, şiddetlendirme; büyütme.

araba, araba; ot araba: lokomotif.

arabaçı = arabakeç.

arabakeç, k- f. arabakeş araba çeken (yük arabacısı).

arabala- , (yalnız folklorda geçen zaman gerondifi şeklinde) : arabalap taşıyt: arabayla taşıyor; araba araba.

arabalat- , et. arabala- dan; arabalatıp taşıttım: arabayla taşıttım.

arabök, bir şeyden mahrum olan, aradığımda bulunmıyan kimse; “ne bizimki ne siiznki”.

araça, (dövüşenleri yahut kavga edenleri ayırma) ; araça, araça: ayır, ayır!

araçacı, (kavga edenleri veya dövüşenleri) ayıran kimse; araçaçıga altı tayak: aracıya altı sopa.

araçala- , (kavga edenleri veya dövüşenleri ayırmak) ; arasına düştü deyt folk. : barıştırıcı sıfatiyle ortaya çıktı ve (onları) ayırdı.

arçalat- et. arçala-dan.

araçaloo, (kavga edenleri veya dövüşenleri) ayırma.

araçı, iki kabiyle, avul veya ahali zümresi arasında aracılık eden (onun uhdesine barışma için bir zemin bulmak düşüyordu)

arak, votka, rakı; arak kaynat- yahut arak tart- : rakı yapmak; arak kanatuuçu: rakıcı, evinde rakı yapan.

arakeç, k- f. ayyaş.

arakeçtik, ayyaşlık.

araket, a., hareket; çalışma; teşebbüs; uğraşma; araket kılsanğ- berek ats. çalışırsan bereket bulursun; kıştın areketin kılıp atam: kış için ihtiyat (lâzım olan her şeyi) hazırlıyorum; araketke tüş- : işe başlamak; faaliyete geçmek; soguş areketi: askerî harekât.

arekette- , harekete getirmek; faaliyete geçmek; kolu- butum menen arakettep: ellerim ve ayaklarım ile harekete getirerk.

areketten- , hareket etmek; teşebbüs etmek; çalışmak; çabalamak; emine ele arekettenip atasınğ? : neyle uğraşıyorsun?

arekettenüü, işs. areketten- den.

areketteş, karşılıklıca hareket eden; hep beraber iş gören.

araketteştik, karşılıklıca hareket.

arekettüü, müteharrik; faal.

arakkeç, arakeç.

arakkeçtik = arakeçtik.

arakkor = arakor.

arakor, k- f. ayyaş.

arakorduk = ayyaşlık.

aral, ada; eki suununğ aralı; nehrin iki kolu arasındaki ada; carım aral: yarımada.

arala- , bir şeyin arasında gezmek; tokoy aralap: ormanda dolaşarak; tınçtık aralapturdu: sükûnet hüküm sürüyordu; sakal murutun ak aralap kalgan: sakalı bıyığına kır serpmiş.

aralaş I, karşık; karıştırmak suretiyle; uyku aralaş: yarı uymuş halde; yarı uykuda iken; cibek aralaş: yarı ipekli.

aralaş- II, 1. karışmak; mezcedilmek; bul işke men aralaşpaymın: bu işe ben karışmayacağım, bu işte benim iştirâkim yoktur.

aralaştır- , et. aralaş- II den.

aralat- , et. arala- dan; arak menen bozonu aralata aşagan folk. : kâh votka, kâh boza içiyordu.

aralattır- , et. aralat- tan.

aralcı, bir dereceye kadar başkasının yerini tutabilen; bedel; tamakka aralcı bolot: (bu) bir dereceye kadar yiyinti yerini tutuyor; carma togoçko aralcı bolot: övütülmüş arpa veya buğday çorbası (bk. carma) bir dereceye kadar ekmeğin yerini tutuyor.

aralık, el aralık: milletlerarası, beylemilel, enternasyonal.

araloo, bir şeyin arasında gezme; araştırma.

aram, a. (adal’ın karşıtı) pak olmıyan; necis; dince memnu olan, haram; aram öl- : 1) (hayvanlar hakkında) : gebermek (kesilmiş olmak; bu gibi hayvanın eti necis sayılır ve yenmez) ; 2) söv: tövbe istiğfarsız gebermek; moldo köp bolso, koy aram ölöt ats. : yedi dadının baktığı çocuğun gözü çıkmış (harfiyen: hoca çok olunca koyun haram geberir); aram kıl- : pisletmek; aram pööş bk. pööş; içi aram sinsi; içinde fena fikirler ve maksatlar saklıyan; aram oy: fena fikir; caniyane düşünceler; aram tamak: çalışmadan yiyip içen, tufeylî; aram peyil : bethah; suikast; desîse;aram peyildik: bethahlık; suikastlik; aram peyilden- : suikast tertibetmek; desîse kurmak; aram oyluu: fena fikirli; aram ter yahut aram terdik: iktidariyle mütenasip olmıyan ve faydasız uğraşma; kendini zorlama; aram sana: bozuk fikirli.

aramda- , pisletmek, telvis etmek.

aramdal- , pislenmek, telvis edilmek.

aramdık, 1. haramlık; necislik; fena fikirlilik; bozuk düşünce; saklanan bir fikir; aramdık kıldı: namussuzca, fena hareket etti.

aramdoo, pisletme, telvis etme.

aramı, a- f. = aramzaa.

arampööş, = aram pööş (bk pööş)

aramsınt- , bir şeyi haram saymak, haramsınmak (dince memnu saymak)

aramzaa, aranıza, a- f. necis; leş.

arancı = ancı.

aranğ, ancak, hemen; müşkülâtla; aranğ keldim: güç hal ile geldim; aranğ kutuldum: aranğ ele basıp cüröt: güç hal ile gezişyor; aranğ ele ünü çıgat: sesi zor çıkıyor; aranğ can: zayıf; bitkin; canlı cenaze; aranğ- aranğdan yahut aranğdan zorgo yahut aranğ degende: dar 8güç hal ile).

arapça, arapça; arap diliyle; arap alfabesiyle.

arapçalat- arapça okumak veya konuşmak; bir işi arapvâri yapmak.

arapçıl, arap alfabesi taraftarı.

araşan, şans. 1. şifalı memba, sıcak kaynak; 2. haşlanmış (et hakkında) ; araşan kaynatıp ber- : (eti) haşla!

araşanduu, şifalı membaları bulunan.

araşıt, bir efsanevî böceğin adıdır.

araz, a. 1. kavgalılık durumu; 2. kavgalı olan; biz arazbız: biz kavgalıyız.

arazdaş- , kavga etmek.

araşdaştır- , kavga ettirmek.

arazdaştıruu, işs. arazdaştır- dan.

arazdaşuu, kavga, husumet.

arazdık, ara açılma; kavga.

arba- , büyü yapmak; sihir yapmak; tazarru, niyaz etmek; cılança arbaby otur! : yılan gibi fısıldama, hışırdama! ; sövme; cılan torgoydu arbadı: yılan tarla kuşunu böğüledi.

arbak- a. ruh, ölünün ruhu; dedelerin ervahı; arbakka sıyın folk. : dedelerin ervahına sığınmak; onlardan istimdat etmek; arbak kongon kişi; 1) daima muvaffak olan adam; 2) es. muhterem insan; atababanğdın arbagı konsun! : sana başarılar dilerim (harfiyen: üzerine dedlerin ervahı konsun!) : arbak urgur! : kahrol!

arbaktant- , methü sen aetmek: göklere çıkarmak.

arbaktuu, her işinde m uvaffak olan; talihli.

arbalanğda- , it. arbanğda- dan.

arbanğ I, arbanğ- arbanğ : ürpermiş; apışık.

arbanğ II, bk. arı III.

arbanğda- , dimdik dikilerek yürümek (diyelim, arık, uzun boylu adam veya gayet yüksek tekerlekli araba ve s. hakkında).

arbap, a. efendi; hâkim (âmir).

arbaş- , 1. karşılıklıca büyü yapmak; tehsir etmek (meselâ yılan veya herhangi bir diri varlık) ; 2.kavga etmek; karşılıklıca husumet beslemek; boy ölçüşmek; arbaşpay oturgula: kavga etmeden oturun!

arbaştır- , et. arbaş- tan; ceti kara koydu cılan menen arbaştır- : (halk inanışı) (yılan sokmasınakarşı bir ilâç olmak üzere) bir yılana yedi tane koyunu karşı koymak.

arbay I = arbak.

arbay- II, ürpermiş kılığa girmek; cürgömüş adamdın közüne arbayıp körünöt: örümcek insanın gözüne ürpermiş giib görünüyor; arbayıp- terbeyip : ürpererk, apışarak.

arbayınğkı, bir parça ürpermiş, dimdik dikilmiş; kolu arbayınğı tartıp sunuldu: parmaklarını açarak, elini uzattı.

arbayt- , ürpertmek; kolun arbaytıp: elini dimdik dikerek.

arbı- , büyümek; çoğalmak; işim arbıbay kaldı: istediğim kadar ve istediğim gibi yapamadım.

arbın, çok; pek çok , ekseriyet, büyük kısım; plândı arbın orundatuu: plânı fazlasiyle başarmak.

arbış, büyütme, çoğalma.

arbıt- , büyütmek; kuvvetlendirmek; külüt at çapkan sayın arbıtat: koşu atı ne kadar uzak koşarsa, okadar (yürüyüşünü) arttırır; mitaamdık kılganınğ menen dele arbıtalbaysınğ: ne kadar dolandırsan da onunla hiçbir şey elde edemezsin; tün arbıtıp mol cürdü folk. : geceleyin çok gezdi; daha bk. ör. arzıt.

arbıtıl- , büyütülmek; koş aydoo planı arbıtılgan: ekim plânı büyütülmüş.

arbıtuu, işs. arbıt- tan.

arbitraj, r. hakem usulü, arbitrage

arbuu, büyütme, arttırma.

arcak (bk. arı I) : öteki taraf; arcakta: öteki tarafta; öte yanda; arcaktan: öte taraftan; oradan.

arça, ardıç ağacı.

arçaluu, ardıçlı; arçaluu cer: ardıç ağacı biten yer, ardıç ağacı mebzul olan mahal.

ardak, 1. nazlı; şımarık; ardagım: canım, sevgilim (annenin çocuğuna söylediği okşama sözü) ; 2. şeref; saygı; ardak kagazı: şeref hattı; ardak taktası: şeref levhası; “ardak belgisi” ; ordeni: “şeref alâmeti” nişanı.

ardakta- , ihtiram etmek; saymak; alâkadar olmak; attı baksanğ ardaktap, coogo berbes tar cerde folk. : ata alâka ile bakarsan, o seni zor dakkada düşmana vermez.

ardaktal- , sayılmak, ihtiram edilmek, araktaluu = araktuu.

ardaktoo, hürmet etme, sayma; alâka gösterme.

araktuu, muhterem, sayın; değerli; cardının canı ardaktuu, baydın malı ardaktuu ats. : fakirin canı kıymetli, zengini malı.

ardan- , 1. utanmak; arlanmak; küsmek; hırsalanmak; muğber olmak; süzgö ardanıp: sözden küserek.

ardanış, müş. ardan- dan.

ardant- , utandırmak; kepaze etmek.

ardanuu, utangaçlık; vicdanlılık, vicdan azabı; arlanma.

ardayım, f- a. her zaman, daima.

ardeme, f- k. her türlü şey; her ne; ardeme- birdeme : her türlü şey.

ardık- , utanmak, arlanmak.

arduu, vicdanlı; mahçup; vesveseli; kuruntulu.

arenda, r. icar, kira; arendaga ber- : kiraya vermek; icar; arendaga al- : kira ile tutmak, isticar.

arga = ayla, amal: kuvvet; çeviklik; çaresazlık; vaziyetten çıkabilme yolu; argam ketti (yahut tügöndü yahut kuuruldu) : çaresizim; müşkül durumdayım, vaziyetten çıkmak imkânını verecek olan bir çare bulamıyorum; argam ketti, ne kılarım bilbeymin: içinden çıkılmaz bir vaziyetteyim; ne yapacağımı bilmiyorum; argamdı ketirdi 1) beni müşkül, sıkı vaziyete koydu; 2) beni bıktırdı; arga- parga: her nevi vasıtalar ve çareler.

argamcı, kıldan veya yünden yapılmış ip.

argamcıla- , argamcıla bağlamak.

argamcılan- , argamcıla bağlanmak.

argamcılat- , argamcıla bağlamak, argamcıla bağlatmak.

arganday = ar kanday (bk. ar I).

argasız, çaresiz, zarurî; mecburî, muztar; argasız bol- : mecbur olmak; argasız kıl- : mecbur eylemek.

argasızdan- , zorluk, çaresizlik hissetmek.

argasızdık, çaresizlik, zaruret, ıztırar.

argen, r. yahut argen sandık: lâterna çalgısı; argendin ünü: hoş ses; aytkan sözünğ argendey folk. : sözlerin ahenklidir, hoştur; ününğ argen cez nayday folk. : sesin lâterna, bakır ney gibi (hoştur).

argı I, cel argı: hafif rüzgâr,nesim.

argı- II, hızlı koşmak (koşu atı hakkında).

argımak, argamak, (cins, asil at) ; argımaktın cakçısı çapsa- külük, satsa- bul ats. argımağın şusu iyidir, ki binilirse, koşu atı olur; satılırsa para eder.

argın, 1. Çin mandasiyle evcil inek melezi; 2. melez, metis, hybride.

argıt- , et. argı- II den; teltoru at menen argıtıp folk. : doru at üzerinde dolu dizgin koşarak.

arı I, ötede, öte yanda; arı tur: ötede dur! , öteye çekil! ; defol! ; bazardan arı: pazarın ötesinde; pazar arkasında; arı cak (talâffuzda arcak) : öte taraf; bazardın arcagında : pazarın öte yanında, pazarın arkasında; arı- beri : şöyle böyle; öteberi; arı oyloduk, beri oyloduk: öylede düşündük; aga arı ayttım, beri aytttım bolbodu: ben ona öyle de anlattım, böyle de anlattım, bir şey çıkmadı; arı- beri bastırıp cüröt: ileri geri geziyor; işsiz dolaşıyor; arısı eki, berisi bir ay: azamî iki, asgarî bir ay; arısı üç, berisi eki ere kün turamın: iki, azamî üç gün kalırım; mından arı yahut mından arı karay: bundan böyle; arı beri kıla saldı: şöyle böyle yapıverdi, baştan savma yaptı; şiliden (betten ve s.) tokat aşketmek, yapıştırmak.

arı II, al menim arı dosum, arı atam; o, benim hem dostum, hem babamdır.

arı III, yorulma, bitap düşmek; bitmek; zayıflamak; arıp- çarçap yahut arıpaçıp: bitâp düşerek, acıkarak; arıp- çarçap keldim: gelinceye kadar büsbütün bittim; attı arıganda kör, cigitti karıganda kör ats. : atı arıkladığında gör, yiğiti kocadığında gör; arbanğ! : çalışnalara verilen selâm tarzı (harfiyen: yorulma!).

arık I, zayıf; kurulmuş; açtın toktuğu bar, arıktın semizi bar ats. : aç doyabilir, zayıf semirebilir.

arık II, ark (sulama kanalı) ; arık çap- : ark kazmak, ark açmak; akkan arıktan suu agat ats. : para paraya koşar, para parayı çeker(harfiyen: su aktığı arktan akar).

araıkcı, (rad.) kanal, ark kazmakla meşgul olan işçi.

arıksı- , kendini zayıf addetmek; arık gözükmeye çalışmak.

arıksın- , (mânâ itibariyle) = arıksı.

arıksınt- , arık saymak; zayıflığını yüze vurmak.

arıksıntuu, işs. arıksınt- tan.

arıksınuu, işs. arıksın- dan.

arıkta- I, zayıflamak; kurumak; adam kursagınan aıktabayt, kulagınan arıktayt ats. : insanı iş kurutmıyor (harfiyen: insan miydeden zayıflamıyor, kulaktan zayıflıyor).

arıkta- II, (rad.) kanal, ark açmak.

arıktat- , zayıflatmak, arıklatmak.

arıktık, zayıflık kuruluk.

arıl- , 1. temizlenmek; yakayı kutarmak; 2. uzaklaşmak; cüröktön kaygı arıldı: kalb kederden kurtuldu; dartım arıldı: derdim geçti; kaygıdan arıldım: kederimden kurtuldum; tuman arıldı: sis açıldı, dağıldı.

arıla- , uzaklaşmak, çekilmek; arılap ketti: öteye gitti.

arılat- , uzaklaştırmak, öteye atmak.

arılattır- , et. arılat- tan; koydu arılattırıp caydırıp koy: koyunu öteye sürdür ve (o arada) güttür!

arılatuu, uzaklaştırma; öteye atma.

arılda- , ümüldemek; gürlemek; şamal arıldap turat: rüzgâr uluyor, ıslık sesleri çıkarıyor, kuduruyor; arıldap akkan suu: gürleyip akan su.

arıloo, uzaklaştırma; çekilme (kendisi).

arılt- , temizlemek.

arıltuu, 1. temizlemek; kurtarma; 2. uzaklaştırma.

arıluu işs. arıl- dan.

arım, iri adım; adım atlama; arım- arım cügürsö, atıın çeri cazılat folk. : iri adımlarla koşarsa, at canlanıyor, neşeleniyor.

arımda- , adımlamak; iri iri adımlarla yürümek.

arımdan- , et. arımda- dan.

arımsız, ağır; çolpa.

arın- , (rad.) 1. yorulmak; 2. sızlanmak; can sıkılmak; özlemek; arına = arna.

arınğkı, argın, yorgun.

arıp I, a. 1. harf; 2. bilgi; marifet (bir işi yapabilme) ; kırk bir arıbı bar: kurnaz; hiylekâr (harfiyen: 41 arıbı vardır: fal açılırken kullanılan 41 tane kürecikler kastediliyor).

arıp II, (karşılaştır: alpuruş) : arıp ur- : gayret sarfetmek, olanca gayretiyle çalışmak.

arıpta- , ustalıkla, çeviklikle hareket etmek, iş görmek.

arıs, yahut arıs çıçkan : as, kakım (hayvan) ; ör. bk. as. 1.

arısta, f. 1. genç; sabi; 2. masum, günahsız; arısta bala yahut arıstakı caş : masum çocuk.

arıstavayt, r. kon. arıstavayt et- : tevkif etmek, hapsetmek.

arıston = arıstoon.

arıstoon, r. kon. tevkif, hapis, mevkuf (tevkif edilmiş kimse) ; arıstoon kıl- : tevkif etmek; arıstoonsunğ: tevkif edildin!

arış, adım; adım atlama; arış kıskart- : yürüyüşü yavaşlatmak; arış kenğit- yahut arış uzart- : adımı genişletmek; arış ker- : geniş adımlar atmak; arış sal- yahut arış şilte- : adım atmak; arışı uzun: adımı geniş olan, uzun bacaklı; tört arış (rad.) : dünyanın dört ciheti.

arışta- , iri adımlar atmak; arıştap: 1) geniş adım atarak; 2) her mec. adımda.

arıştuu, geniş adımlarla.

arıt- I, 1. temizlemek; temizleyip bitirmek; silmek; murdunğdu arıt: burnunu sil! ; 2. baştan başa dolaşmak; her yerden tetkik etmek; araştırmak; koktunun için arıtıp kel: derenin içini eni konu araştır! ; köz cetken derdi arıttı: gözün görebildiği yere baktı, araştırdı; daha ör. bk arzan.

arıt II, yormak, bitirmek; ör bk. arzan.

arıtan, öteden, oradan ; o yandan.

arıttır- , et. arı I den; içegi karındı arıttır- : bağırsakları ve mideyi temizletmek.

arıtuu, yorma; bitirme (bitap düşürme).

arız, a. ar!ıza, istida; şikâyet; üstünğön arız berem: senden şikâyet edeceğim; dattuu arız: istinaf ( yukarı mahkemeye müracaat) ; arız ayt- , şikâyet etmek.

arızdan- , şikâyet etmek, şikâyetle müracaat etmek; arızdanıp kel- : şikâyetle, arîza ile gelmek; kimge arızdanasınğ? : kimden şikâyet ediyorsun? , kimden şikâyetle müracaat ediyorsun?

arızdanış- , mahkemede duruşmak; kavga etmek.

arızdanuu, işs. arızdan- dan.

arızdaştır- , birbirinden şikâyet ettirmek; işi mahkemeye, kavgaya kadar vardırmak.

arızdaştıruu, işs arızdaştır- dan.

arızdaşuu, karşılıklı davâ; kavga.

arip = arıp I.

ariste = arısta.

ariyne, f. elbette, şüphesiz.

ark = nark.

arka- , arka, art taraf, art kısım, geri, cephe gerisi; arka çaç: örgü (kadınların) ; arka çaçınğ örböy kal! folk. : dul kal!(harfiyen: sana örgü örmek nasip olmasın) ; arkamda 1) arka tarafımda, sırtımda; benim geri tarafımdan; peşimden; 2) benim yardımımla; arkanğmenen: sayende, senin yardımınla, senin muzaharetinle; seninğ arkanğ tiydi: senin yardımın dokundu; arka kıl- : istinadmek, ümit bağlamak; attay arka, tooday meder kıldım: seni zahîrim sayıyorum; taştan dağa güvenir gibi sana güveniyorum; oşonun arkasında: ondan dolayı, o sebepten; arka ber: arkasını dönmek, yüz çevirmek; arka beriş: arka arkaya oturmak veya durmak; arka beriş cer: sınırdaş toprak parçaları; kır arka: amudu fıkarî.

arkagay, çıkık durma; her yana çıkıntılı olma; arkagay müyüz ak bugu folk. : sarkık boynuzlu beyaz geyik.

arkak, argaç (mensucatta en ipliği).

arkala- , 1. sırtına almak, sırtlamak; sırtında götürmek; 2. arka (himaye) aramak.

Yüklə 6,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin