A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3


mertem ,a. defa; eçen mertem; kaç defa, birkaç defa; birinci mertem: ilk defa. mertik-



Yüklə 6,96 Mb.
səhifə63/90
tarix29.10.2017
ölçüsü6,96 Mb.
#19558
1   ...   59   60   61   62   63   64   65   66   ...   90

mertem ,a. defa; eçen mertem; kaç defa, birkaç defa; birinci mertem: ilk defa.

mertik-, burkulmak.

mertin-, burkulmak; küçtüü küçönsö-kücünö kelet, küçü cok küçönsö-beli mertinet ats.: kuvvetli adam ıkınırsa kuvveti artar, kuvvetsiz adam ıkınırsa, beli kırıkır.

merttik, helâk, ölüm.

mesel, a. benzeş, benzeme, bemzetme.

meseldet-, kinaye ile söylemek; lâfını atalar sözleriyle, tekerlemelerle, vecizelerle süsleyip söylemek.

meskey, (r. «miska» ) çorba tası.

mestey- = misirey- 2.

mestkom, r. (rusça «mestnıy komitet» sözünün kısaltılmış şekilidir, ki bu da mahallî komite demektir; M.).

meş I, (r. «peç» ) soba; temir meş: demir soba.

meş II, 1. tulum kılığında çıkarılan keçi (teke) derisi; 2. bu gibi deriden yapılan tulum.

meşkey = meçkey.

meşşan, (r. «meşçanin» ): şehirli, burjuva.

meşşanke (r. «meşçanka» ) şehirli, kadın.

met, et I sözünün tekidir; et-metinğ barbı?: etin-filânın var mı?

metafizika, r. mêtafizik, tabiat ötesi.

metall, r. metal, maden; kara metall: siyah metal; cıltırak metall: renkli metal.

metalçı, metalci, metalurji sanayi amelesi.

meteorologiya, r. meteroloji; meteorologiya şartlaro: hava şartları.

meti. değirmen çekici.

metis, r. melez.

metisteştir-, melezleştirmek.

metisteştirüü, melezleştirme.

metod, r. usul.

metodika, r. usul fenni.

metr, r. metre.

metrepoliten, r. metropoliten.

meyil, a. arzu, meyil, temayül; meylim tartpay turat: canım istemiyor; arzum yoktur; meylinğ bilsin yahut öz meylinğ bilsin: canın istersen öyle öyle yap; meylinçe cesin: istediği kadar yesin;çın meyli menen kirişti: ciddiyetle,özenle girişti; meyli !. peki, hepsi bir!: meyli at, meyli öğüz bolsun: isterse at, isterse öküz olsun-hepsi bir.

meyirman, f. merhametli, nezaketli, halîm, mihirban.

meyirmançılık, şefkat, nezaket, mülâyemet.

meyiz, f. kuru üzüm.

metkin. ova, dün; kerilgen meykin tüz cayloo: geniş ve tamamiyle düz yayla; meykin talaa: düz sahra, step.

meyli, bk. meyil.

meylüün = melüün.

meyman, f. misafir, konuk, mihman.

meymandos, f. misavirperver, konulsever, mihmandost.

meymankana, f. misafirhane, misafir odası.

meynet = meenet.

meyrim = meer.

meyrimsiz = meerimsiz.

mezelen-, manalı ve özlü olmak.

mezgil, zaman, mevsim, ân; kışkı mezgil: kış mevsimi.

mezgilsiz, mevsimsiz, münasip zamanında olmıyan.

mıçğıla-, = mıçkı-.

mıçık-, 1. kazımak; tırmalamak; 2. mıncıklamak, sıkmak.

mıçkı-, mıncıklamak (elle) sıkmak, (pençe ile) kapmak.

mıçlık-, pas. mıçkı-`dan.

mıdır, hareket, kımıldamak; mıdır et-: hareket etmek, kımıldamak; mıdır etüügö darmanı cok: kımıldamaya dermanı yok; mıdır etken can cok: kimseler yok.

mıdırsız, hareketsiz, kımıldamaz.

mık, f. çivi; bir üydünğ mık-çeğeri: evin büyüğü (bütün evin mesnedi olan, bütün eve kumanda eden kimse).

mıkaaçı, 1. yamyam; 2. barbar.

mıkaçı = mıkaaçı.

mıkçı = mıçkı.

mıkçıl- = mıçkıl.

mıkçınğda-, tırmanmak, ıkınmak, elinden gelmeyecek işi yapmak teebbüsünde bulunmak.

mıkçınğdat-, et. mıkçanğda-`dan.

mıkçıy-, kamburunu çıkarmak, büzülmek büzülmüş ve boynunu içeriye çekmiş şekilde bulunmak, kısılmak (şişman ve kısa boylu adam hakkında); mıkçıyğan: kısa boylu adam şeklinde olan.

mıkın, yan, fileto.

mıkırakay, küçük ve tıknaz.

mıkıray-, küçük ve tıknaz şekilde bulunmak.

mıkıy I, yahut mıkıy ükü: baykuş (Nyktala).

mıkıy- II, büzülmek, kısılmak; colborostoy catat mıkıyıp folk.: kaplan gibi büzülüp yatıyor.

mıkıyt-, et. mıkıy-`dan.

mıkıyuu, işs. mıkıy-`dan.

mıkpaş, f.k bir şeye çivi tepesi şekli vermek için kullanılan aygıt.

mıkrız, hasis, cimri.

mıkta-, bir nesneyi sağlam ve dayanıklı olmak üzere yapmak; oyunğ mıktan oylo!: iyice ve sağlamca düşün!; mıktap toyup: adamakıllı doyarak; mıktap cep: gereği gibi yiyerek.

mıktı, 1. kuvvetli, sağlam, dayanıklı; 2. mümtaz, ileri gelen; respublikabızdın mıtkı kişileri: Cumhuriyetimizin ileri gelen adamları; ayıldağı mıktıbız: köyümüzün en hatırı sayılır şahsiyeti.

mıktıla-, mıktılap: sağlamca, muhkemce, esaslıca.

mıktılan-, sağlamlaşmak, muhkemleşmek.

mıktılık, sağlamlık.

mıktısı-, (manaca) = mıktısın-.

mıktısın-, kendini kuvvetli saymak; kuvvetlilik taslamak.

mıktuulan-, sağlamlaşmak, kuvvetlenmek.

mılcı-: gevezelik etmek.

mılcıma = mılcınğ.

mılcınğ, boş sözler söyliyen, geveze.

mılcınğda-, gevezelik etmek; bıktırmak.

mılcıy-, gözünü yarı kapamak ve yüzünü buruşturmak; kündün közünö mılcıyıp bir karap koydu: gözlerini yarı kapatarak, güneşe bir baktı.

mılğı-, içeri batmak, saplanmak; attınğ tuyağı cerge mılğıdı: atın tırnağı yere battı.

mılğıt-, et. mılğı-`dan.

mılk. taklitlik sözdür; nayza kirdi etip folk.: mızrak (yumşak bir nesneye) serbestçe girdi, battı; mıkını mılk etet, içi-kardı şılk etet folk.: yanları «mılk-mılk» ediyor, içi ise «şılk-şılk» ediyor.

mılmığıy, çekingen, mıymıntı.

mılmıy-, çekingen, mıymıntı olmak.

mıltık-, tüfek; mıltık at-: tüfekle ateş etmek; mıltık atılıdı: tüfekle ateş edildi.

mıltıkçı-, tüfekle avlanan kimes.

mıltıkta-, tüfekle ateş etmek; tüfekle öldürmek.

mıltıktuu-, tüfekle silâhlanmış olan.

mına-, işte,: mına bu: işte bu; ana-mına; öte-beri; özüldükü degende ana-mına işim bar ats.:kendi işin bahis konusu olursa, öküz kadar gücü var; eğer başkasının işi bahis konusu olursa benim öteberi (başka) işim var.

mınakey, işte.

mınala- mına-mına demek (bk.)

mınça o kadar, bunca.

mınçalık, o kadar.

mınçançı, mınça`dan tertibî şekildir.

mında, burada, işte burada; andamında: arada-sırada, şurada-burada, bazı yerlerde.

mından, buradan, bundan, bunun içinden, ondan; mından kiyin: bundan sonra.

mınday-, böyle, bu gibi; mındayın kaydan biz geldik? folk;bunun böyle olduğunu nerden bilelim?

mındayça, böylece, bu suretle; mındayça aytkanda: başka türlü söylersek, doğrusunu söylemek icab ederse, açıkçası.

mındayla-, mındaylap: böylece, bu suretle; mındalap aytkanda: başka türlü söylediğimizde, daha basit bir tarzda söylersek.

mınğ (Rad, V.) = minğ..

mınğkıl, bk. künğkül.

mınğkılda-, hımhım konuşmak, mırıldanmak.

mınğkıldat-, et. mınkılda`dan.

mıntık = mıltık.

mırakır, a-f. seyis (doğrusu ahulara bakan memur; M.)

mıramır = mramor.

mıras, a. 1. miras: 2. (Destanda) ölmekte olanın yahut ona tevcih edilen) vedalaşma sözü.

mırık, kenarı kırık olan, gedikli, rahneli; mırık çükö: kenarı kırık aşık; mırık kişi: hımhım adam.

mırınğda-, hımhım konuşmak.

mırınğdoo, işs. mırınğda-`dan.

mırşap = murşap.

mırtığıy = bırtığıy.

mırtıy-, şişmanlamak, (başlıca yüz hakkında); mırtıyıp alıptır: şişmanladı; yağ bağladı; suratı şişti.

mırtıyuu işs. mırtıy-`dan.

mırza, a-f. 1, cömert; 2, efendi. bay.

mırzalık cömertlik.

mısalı = misali (bk. misal).

mıskal, a. miskal.

mıskalda-, -: mıskalda: miskallayıp; batmandap kirgen ooru, mıskaldap çığat ats.: batmanla giren hastalık, miskalle çıkar.

mış! I, pist!

mış II: mış bol-: korkmak:, mış kıl-: korku salmak; took mışın debeyt, ats.: (bununla) tavuğu bile korkutamazsın; calpı barınğdı mış kılar folk.: hepinizi korkutur.

mışakat = maşakat.

mışakattuu = maşakattuu.

mışık, kedi; mışıkka oyun; çıçkanğa ölüm ats,: kediye oyun, sıçana ölüm.

mıtaam, mıtayım = mitaam.

mıtan, mayasız aş hasta için mahsus yapılmış soğuk yemek; mıtan carma; tahammur etmemiş ve bozulmuş carma (bk. carma2) yahut boza.

mtıt-, kalçadan çimdiklemek.

mıtkı- = mıçkı-,

mıy, çıy sözünün tekidir;

mıya, sarı çiçekli acı bir otun ismidir; kızıl mıya (lâtince adı Glyeyrrhiza olan ve kökü tatlı bulunan bir ottur, mayankökü, M.); ak mıya: lâtince adı Pimpilenna Saxifraga olan bir ot.

mıyat = miyat.

mıyattık = miyattık.

mıyba = mömö.

mıyık, = murut II; mıyığınan küldü emi folk.: bıyık altından güldü.

mıyırban = meyirman.

miyoloo-, miyavlamak.

mıyoo, miyavlama.

mıytıy-, minnacık olmak.

mıyzam, a. kanun, nizam; tüp mıyzam: anayasa, kanunu esasî; mıyzam cıynağı: kanun mecmuası, code; kılmış mıyzamı: ceza kanunu.

mıyzamçı, kanundan anlayan.

mizamduu, kanuna uygun, meşru.

mizamsız, kanunsuz, gayri meşru.

miyamsızdık, kanunsuzluk.

mif, efsane.

mikpob, r. mikrop.

milrofon, 1. mikrofon.

mikroskop, r, mikroskop.

mil, bildiğimiz mesafe ölçüsü.

mildet a. 1. vazife, ödev 2, taahhut; 3. görülen iş, fonksyon; mildet kat: taahhütname; başkaruu mildeti:idarî vazife.

mildetker a.-f. mesul, mesuliyetli; cılkıga özüm mildetker: atlar için kendim mesulüm,

mildetten-, taahhüt etmek, üstüne almak.

mildettendir-, vazife olarak verme, taahhüt ettirmek; mağa mildettendirdi: o bana yülletti; beni taahhüt altına kodu.

mildettendiril- taahhüt altına konulmak.

mildettendirüü, taahhüt altına koma; vazife olarak yükletme.

mildettenme, taahhüt; milddettenmelerin orundastı; taahhütlerini yerine getirdiler.

mildettenüü, işs. midetten-`den,

mildettüü, 1. mecburî, vazife olarak yükletilmiş; mildettüü toktom: mecburî kararname; 2. medyum olan; bul baktıluu turmuş üçün coldoş Stalinge mildettüübüz: bu mes`ut hayatı biz yoldaş Stalin`e medyûnuz.

milimetr, r. milimetre.

militsiya, r. milis.

miliyan = milliion.

miliyse, kon. 1. = militsiya; 2. polis memuru.

milliard, r. milyar.

million, milyon.

milte, 1. fitil; miltıktın miltesi: tüfeğin fitili; 2. geniş yakalı ve gocukların dikiş yerlerine konulan kaytan, zırh.

miltelüü, fitilli; miltelüü miltık: fitilli tüfek.

min-, binmek, ata binerek gezmek; ögüz min-: öküze binip dolaşmak; at min- yahut atka min- bk. at I; cöö cürgönçö, töö minger cakşı ats.: yaya gezmektense, deveye binmek iyidir; kayık min-: kayığa binmek; terezesi cerge minip oturgan cer üy: penceresi tam yere bitişik olan toprak ev (zeminlik).

mineral, r. maden; minarel semirtkiç: madenî gübre.

mingiz-, bindirmek; at mingiz-: 1) ata bindirmek, 2) at hediye etmek; kayısı attı mingizebiz?: onu hangi ata bindireceğiz?

minğ, bin.

minğde-: minğdeğen cılkı: binlerce at sürüsü; minğdep: binlerle:

minil-, mut. min-`den; minilbegen cılkı: üzerlerine eğer vurulmamış olan atlar.

ministr, r. vekil, nazır, bakan.

ministrlik, 1. vekâlet, nezaret, bakanlık; 2. vekile mensûp ait, müteallik; ministrlik portfel: vekâlet çantası.

mint = munet.

mintiş-, müş. mint-`ten.

minus, r. nakıs.

mis I f. bakır.

mis II = miz.

misal, a. örnek, misal; misali: meselâ.

misirey-, 1. şişkin, kabarık olmak; 2. dırenerek susmak.

misker, f. 1, bakırcı; 2. çilingir

miskerlik, 1. bakırcılık zanaatı; 2. çilinğirlik sanaatı.

mispildirik: mispildirik bol-: nam-nışan bırakmadan koybolmak; mispildirik kıl-: imha etmek.

missiya, r. ayrıca bir memuriyet (mission).

miste f. fıstık (piste).

mistika, r. tasarruf.

miston, r. piston.

miş = imiş.

mit, it sözünü tekidir; it-mit kaap albasın: köpek filân ısırmasın.

mitaam, a. dolandırıcı, açılgöz.

mitaamçılık, dolandırıcılık.

mitaamdık = mitaamçılık.

mital, kon. = metall.

mitayım = mitaam.

mite, 1. mit. koncoloz, vampire (12-13 yaşındaki çocuk kılığında olan bir varlıktır); 2. tufeylî.

miteçilik, tufeylîlik.

mitep, kitep sözünün tekidir; kitep-mitep: kitap-filân.

mitinğ, r. miting.

mitinğke, mitinğge = kon. = miting

miyat, taraftar, müdafi; sen ağa mıyat bolbo: sen onun menfaatlerini müdafaa etmek.

miyaz = piyaz.

miyiz, kiyiz sözünün tekidir; kiyiz-miyiz önğdöngön ğana bir demeklerdi kötörö kelgenbiz: keçe-filân gibi bazı şeyler getirmişiz.

miyna, f. mine; miyna tök- yahut miyne cögör: mine vurmak (başlıca süs olmak üzere).

miyri, iyri sözünün tekidir.

miysal = misal.

miz, sivri uç; keskinbir aygıtın yüzü; mizin kayra: yüzünü bilemek; bıçaktın mizi kayttı: bıçak körleşti; mizi kayttı: sâkinleşti; mizin kaytar-: 1) körleştirmek; 2) burnunu kırmak, kibrini gidermek; 3) bir işten soğutmak, hevesini söndürmek, gayretini körleştirmek; düşmandın mizin kaytaruuğa dayar bolodu: düşmana karşı koymaya hazır bulunalım; kılıçtın mizin cala-: folk. kılıcın yüzünü yalamak (destanlarda bahadırların antlarını pekitmek şekillerinden biridir),

mizbildirik = mispildirik.

mizde-, keskin bir aygıtın yüzünü bilemek.

mizdüü, keskin; eki mizdüü: iki yizli (her iki yanı keskin olan).

mizildet-, taklitlik sözdür: mitedey mizildetip sorup cattı: koncoloz gibi emdi.

mobilizatsiya, r. seferberlik.

mobu = mabu.

mocu I = bocu.

mocu II, çaydanlığı kaynatmak için sacayak.

mocula-, ata «tenbiye» (araba dizgini) takmak.

moda, r. moda.

moko-, körleşmek, kesmez olmak; orok mokosun!: orak körleşsin! (eli biçenler için iyi dilek); ak moko: nefret etmek; uruuçuluktan ak mokodu: kabile kavgaları onları bizar etti; men bara berip ak mokodum: ben tekrar-tekrar gitmekten biktım, usandım; kıraklılığı mokoğon: uyanıklığı körleşti.

mokoço, çoc. umacı hilkat garibesi; mokoço kele atat: umacı geliyor.

mokoğonduk, körleşmeklik, körleşme; kıraakılıktın mokoğonduğu: uyanıklığın körleşmesi.

mokok, 1. kör (bıçak hakkında); 2. kalın kafa, balık beyinli.

mokoş, körleşme; kıraakılıktın mokoşu: ıyanıklığın körleşmesi.

mokot-, 1. körletmek, kör yapmak; 2. korkutmakgöz dağı vermek; meni mokotup aytkan sözü: beni korkutmak maksadiyle söylediği lâfı.

mokotuu, işs. mokot-‘dan; kıraakılık mokotuu: tayakkuzu körletme.

mol, çok, bol, mebzûl; kenğ mol: 1) gayet geniş, bol; 2) gayet mebzûl.

moldo, a. 1. es. okur-yazar kimse; 2. heyeti runaniyeden bir şahsiyet, molla imam; akırın baskan moldodan saktan, ala çapan kocodon saktan ats. : yavaş basan (yani alçak gönüllü gözüken) molladan sakın, alaca cübbeli seyid’den sakın; üköz moldo bk. üköz; ak moldo mec: votka, imam suyu.

moldoluk, mollalık mesleği yahut durumu.

moldok, bolluk.

molo, 1. türbe, kabir; boordoş molosu: kardeşler kabri, müşterek kabir; 2. söv geberesi!

molok, yahut molok kulak (karş. çunak, muluk) : kesik kulaklı.

molotilka, r. harman makinesi.

moltonğ: moltonğ moltonğ et- = moltonğdo-.

moltonğdo-, hareketlerinde güdüğe benzemek (diyelim, kolun kesik parçası, tüysüz çene, kılsız kuyruk hakkında) ; soltobay kelet soltonğdop, sakalı cok moltonğdop folk. : soltobay soltabayca ve sakalsız çenesini öne doğru çıkararak geliyor.

moltoy-, tomruk, kütük şeklinde bulunmak.

momintip, işte böyle, işte bu tarzda.

momo, çin. 1. mayasız (tuzsuz) olarak buğuda pişmiş ekmek; 2. momo toğolok: balçıktan yuvarlaklar (yapı malzemesi) ; momo toğoloktop salğan üy; balçık yuvarlaklarından yapılmış ev.

momoloy, bk. çıçkan 1.

momopozi = mampazi.

momun I a. 1. kanaatkâr, sâkin, mütevazi; 2. müttaki, Allahtan korkan.

momun II, r. karo (oyun kâğıdının rengi) .

momunduk, 1. itidal, alçak gönüllülük; 2. takva, pehrizkârlık.

momura-, sâkin, sükûti, halîm olmak; momurağan: halîm, uysal; momurağan cumşak tün: sâkin ve yumşak gece.

mon, söykö (bk.) nün aşağı, geniş kısmı.

monarhiya, r. monarşi.

monarhist, r. monarşist.

monço, hamam.

monçoçu, hamamcı; hamam işleten.

monçok, boncuk; tamaktan ayağan monçok kurusun ats. : yememek-içmemek suretiyle satın alınıpda, taşına gerdanlık yok olsun! ; tamak monçuk, gerdanlık; çaç monçok: saç örgüsünün ucuna takılan ziynet; suu monçok 1) (kıymetli vwe ekseriya inciden olan) ufak taneler; 2) bu gibi tanelerden olan gerdanlık; monçoktoy: tıknaz ve endamlı, iri-yarı (insan hakkında).

monçokto-, bocuk taneleri görünüşünde bulunmak; közünön monçoktop caş ketti; gözünden iri iri gözyaşı döküldü.

monçoktot-, et. monçokto’dan.

monçoo = monço.

monizm, r. (bütün alemi tek bir unsurla izah etmeyi hedef edinen sistem; m.)

montonğdo- = moltonğdo-.

moolut, a. 1. keder; 2. arzu.

mookum = mook; mookumum kandı: tam manasiyle tatmin edildim; mookumunğ basılbadıbı? : bir parça ferahladın mı? ; ıylap mookumum basıldı: ağlayıp bir parça içim açıldı; mookum bas-: teselli vermek.

mookun = mook; mookunu kanğança: tam tatmin edilinceye kadar, alabildiğine, bol bol.

mor I, (karş. kariney 1) balçık veya tuğla baca; meştin moru: soba borusu.

mor II, 1. yarı yanmış koyun tezeği (ki bununla ufak-tefek işler için değnekleri yumuşatıyorlar) ; 2. bir nevi koyu-kahve renginde olan boya.

moral, r. ahlâk (morale).

moralsız, ahlâka aykırı (amoral).

moralsızdan-, ahlâksızlanmak.

moralsızdanuu, ahlâksızlanma, demoralizayon.

moralsızdık, ahlâksızlık, ahlâk mefhumuna ehemmiyet vermemezlik.

mordo-, mor’a koymak suretiyle doğrultmak (bk. mor II, 1. ) iyri çığaç tüz bolot, tezge salıp mordoso folk. : iğri değnek doğruluyor, eğer doğrultma ayğıtına koyarak düzeltilirse.

morpo, sorpo sözünün tekidir.

mort I, çort-mort dep sök, : şeytanı anarak sövmek.

mort II, çabuk kırılan, tez kırılmaya müsait olan; köynöğünğ mort bolsun, canınğ bek bolsun! (yeni gömlek giyen çocuk için iyi dilek) : gömleğin yırtılsın, canın pek olsun!

moskool, sağlam yapılı (insan hakkında) .

mostoy-, somurtmak; karabaysınğ mostoyup, kadırınğ menden kalğanbı? : folk. : somurtuyorsun ve bakmıyorsun, yoksa bana hatırın mı kaldı?

mostoyt-, -et. mostoy-‘dan; közdörün mostoytup: surat asarak, somurtarak.

motonğdo- = moltonğdo-.

motor, r. motör.

motorçu = motorist.

motorist, r. motörist.

motoy- = moltoy:

moturanğda-, hareket etmek (tombul ve sevimli çocuklar hakkında) .

moturay-, tombul ve sevimli olmak (çocuk hakkında) ; ata! kağılayındardı körçü! moturayıp turuşkanın! : vay, şu sevimli oğlanlara baksana, ne kadar tombuldurlar!

moyloo, f. bıyık.

moymol, güzel kadın, dilber.

moymolcu-, güzel görünüşte bulunmak, güzelleşmek, güzellikle parlamak; moymolcuğan: güzel kadın, dilber; moymolcuğan köz: güzel gözler.

moymolcut-, et. moymolcu-‘dan.

moymoldo- = moymolcu-; kara közü menen moymoldoy karap turat: güzel siyah gözleriyle bakıp duruyor.

moyno-, direnmek, inat güstermek, elden kaçmak, harınlamak; at moynop ketti: at harınlayıp, serkeşlik ediyor, bağlatmıyor (yakalanmış olmakla beraber durmuyor, kurtulmaya çalışıyor) ; moynop könböy kaldı: aksilik etti ve uzlaşmaya yanaşmadı.

moynok, 1. devenin boyun derisi; tönönün moynboğu: devenin boynuna ve başına atılan bayramlık örtü; 2. ak boyun (sık-sık tesadüf edilen köpek lağabıdır) ; 3. köpek, erkek köpek; 4. dik geçit; it cübös moynok colu bar folk. : köpeğin bile geçemediği bir geçit yolu vardır.

moynook, boynuna kement atılırken durmıyan at.

moyponğdo-: moyponğdo corğolo-: yorga yürümek; cüğörünün sabağın uy moyponğdop cakşı ceyt: mısırın sapını inek büyük bir iştahla yiyor.

moysapıt, f. aksaçlı, ihtiyar, muyu sefid.

moyso-, dövmek; moysop saldı: adamakıllı dövdü, patakladı.

moysoş-, müş. moyso-‘dan.

moytonğdo = moltonğdo-.

moytoy- = moltoy-.

moyul, salkım erik ağacı (prunus padus) , yabanî diken.

moyun, boyun; kolunğ menen kılsanğ, moynunğ menen kötörörsünğ ats. : elinle yaparsan boynunla kaldırırsın (mesuliyet hakk) ; moyunğa al-: üzerine almak, kabul etmek; canğılıştarın moynuna aldı: kendi yanlışlarını kabul etti, itirafı kusur etti; moynum alam: üzerime alıyorum, kabul ediyorum, deruhte ediyorum; moyunğa art-: (birisine) yükletmek, taahhüt altına koymak, vazife olarak vermek; moyunsun- = boysun-; moyun ber-:teslim olmak, yenilmek; moyun küçtükkö sal-: kuvvete güvenmek, kuvvete dayanmak; moynu tonğ: inatçı, dik kafalı; moyun alış-: boyunlarını sarmak suretiyle kucaklaşmak; moyunğa kur (yahut: boto-, yahut: çılbır) sal- (yahut salın-) es. : kendi boynuna kuşak (yahut: atkı, dizgin) atmak; mec. boyun eğmek, ran olmak, itaat etmek; moynum car berbeyt bk. car II.

Yüklə 6,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   59   60   61   62   63   64   65   66   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin