moyunça, iki yaşına basmış ve meme emmeyi bırakmış olan buzağı, dana.
moyunda-: at moyunda: kamçı ile atın boynuna vurmak ve bu suretle onu bir yana çevirmek (bu hareketiyle atlı protestosunu ifade ediyor ve çekilip gidiyor) ; keçeği sözün bugün boyundabay tanat: dünkü sözünübugün üzerine almayıp inkâr ediyor.
moyundaş-, biri-birinin boynuna sarılmak; eköö moyundaşpay koydu: ikiside kabahatini itiraf etmedi (yahut kendilerine karşı sürülen iddiayı üzerine almadı.)
moyunturuk, boyunduruk.
möbörö = memire 1.
möç, köç sözünün tekidir; köç-möçü menen bütün göçü ile.
mögdö-, bacakları pek fazla yormak.
mögö = mömö; mnögödöy salbıra folk. : tezellül ederek, yalvararak eğilmek.
mögöçüktö- = mögdö.
mökü, bir çeşit ayakkabı.
möl 1. möl-möl = mölt-mölt (bk. mölt).
möl II, f. çok yavaş; çok nemli; mlö otun: büsbütün yaş odun:
mölçör, tayin edilen nokya, muayyen hat, sınır.
möldür = möltür.
mölt: mölt-mölt et-: yıldırmak; mölt et: parlamak; közünön mölt etip caşı agıp ketti: gözlerinden parlayıp, yaşları akıverdi.
möltüldö-, parlamak, yalabılmak.
möltüldöt-, et. möltüldö-‘den.
möltür-, 1. yalabıyan, parlayan; 2. temiz, şeffaf; möltür bulak: temiz pınar.
möltürö-, 1. parıltı ile hafifçr titremek; sımap möltüröp turat: cıva yıldırıyor; cüzüm möltüröp turat: üzüm parlıyor; möltürögön kelinçek: güzel gelin, genç kadın; almaday möltürögön suluu kız: elma gibi parlak kız; 2. şeffaf, temiz olmak (başlıca, damla hakkında) ; möltürögön bir tamçı suu: şeffaf bir damla su.
mölüy-, yalvararak, rica ederek bakmak.
mölüyt-, et. mölüy-‘den.
mömö ö-, f. meyva, yemiş; mömö çığaçtarı: meyva ağaçları.
mömö ö-, meyva vermek (bitki hak.)
mömölöş-, müş. mömölö-‘den.
möndü, (destanda) kalmuklar ve çinliler tarafından bir savaş parolası gibi kullanılan söz.
möndülö-, “möndü” diye bağırmak (bir savaş parolası olmak üzere)
möndür-, dolu.
möndürlöö-, (dolu) yağmak.
möngü, gağ cemûdiyesi, ebedî kar; mönğgünün karınday: dağ cemûdiyesi karı gibi (ak).
mönğgülüü, cümûdiyeler ve ebedî karlar ile (dağ hakk.) ; mönğgülüü toolor: cümûdiyeli dağlar.
mönğkü-, 1. sıçramak; 2. gürlemek, çağlamak.
mönğküt-, et. mönğkü-‘den.
mönötay, r. şahit, yardımcı.
möntöğöy, küçük minnacık.
möntöy-, küçük görünüşte bulunmak.
möön, kırkbayır bağırsağı; möödünğ tuyuk uçu: kör bağırsak.
möönüt, a. vade, müddet, mühlet; kıska möönöt: kısa mühlet, kısa vadeli; möönötü uzatılğan karız: mahleti uzatılmış borç: möönöttön murda: vadesinden önce.
möönötsüz, müddetsiz, vadesiz; möönötsüzpasport: müddetsiz pasaoport.
möönöttüü, vadeli; ızak möönöttüü: uzun vadeli: kıska möönöttü: kısa vadeli.
möör, f. mühür, kendi aduı yazılı olan mühür; möör bas-: mühür basmak, mühürlemek.
möörö-, böğürmek.
möörök, çok böğüren inek yahut öküz.
mööröt, et. möörö-‘den.
möösül, tar. 1. kırgız memurlarının yahut kabile ulularının nezdinde usta atlı; 2. harp ganimetinin hanın yahut derebeyinin nefine ayrılan kısmı.
möp, mö hecesiyle başlıyan kelimelerin önüne takviye içi getirilir; möp-möldür; büsbütün şeffaf, tertemiz.
mörö- =möörö-
möröy, 1. kazanılan zaferin neticesi; zaferle tatmin edilmek (maddi neticeler olmıyabilir); 2. öndül, mükâfat; möröy al-: bahsi kazanmak, müsabakalarda yenmek; möröy aldır-: müsabakalarda kaybetmek, bahsi kaybetmek; möröyün aldırdı: müsabakada kaybetti; 3. = ordo 3; möröy at-: ordo oyunu oynamak.
möröylöş-, yarışmak (başlıca yaya ve at koşularında).
mramor, r. mermer
mubarek = maarek
muda, kuda sözünün tekidir; kudamudalar: dünür-filânlar.
mudaa = müdöö; mudaağa cet-: maksada, arzu edilen şeye ermek.
muğalim, a. muallim, öğretmen.
muğalimdik, muallimlik, öğretmenlik, muallimlik vazifesi yahut vaziyeti.
muhit, a. es. = okean.
mukaba, f. cilt, kitap cildi (‘)
mukabbat = makabbat
mukam, a. makam, ahenk (rhytme), ahenklik; aytkan sözün mukamına cetkiret: rabıtalı ve ahenkli konuşuyor; mukam sözdüü: tatlı sözlü.
mukamduu, ahenkli, mevzun; mukamduu ün: ahenkli ses.
mukakta-, (manaca) = mukaktan-; mukaktap coop bere alğanı cok: rabıtalı bir cevap veremedi.
mukaktan-, kekelemek, duraklamak, söz bulamamak, şaşırmak; “ men… meni ” dep mukaktanıp kaldı: şaşalayıp “ ben… beni “ diye mırıldandı ve kekeledi.
muktac, a. muhtaç.
muktacdık, muhtaçlık, ihtiyaç; eldinğ muktacdığı cönünde partiya menen ökümöttün kamkorduğu: parti ile hükümetin ahalinin ihtiyaçlarını düşünmesi.
muktasar, a. şeriat hükümlerini içine alan bir kitabın adıdır (muhtasarul-vikaye; m.)
mukum, büsbütün, tamamiyle.
mukur, 1. kör, körlenmiş (kesmez olan); mukur şibege: kısa (aşınmış) biz; ayağı
mukur: topal; mukurmunduz: bir hastalıktır, bununla musap olanın bütün vücudü karhalarla kaplanır; 2. filorcin kuşu: fringilla montifringillia.
mukuranğda-: mukuranğdap basalbay kaldı: aksayarak, ayağına basamadı.
mulcuy-, düm-düz olmak, pürüzleri kalmamak; sakal-murutu cok mulcuyğan abışka: sakalsız; bıyıksız ihtiyar.
multunğda- = moltonğda.
multuy-, moltoy.
muluk, 1. kesik, küt (diyelim, parmağın bir hayut birkaç tane boğumu kesik bulunduğunda); muluk kulak: kesik kulak; 2. çoc. küçük kızcağızın ferci.
muluke= muluk 2.
mumuş, cumuş sözünün tekidir; cumuş-mumuş bolup kalsa: iş-filân olursa.
mun, munu, mununğ, bk. bul I.
munabu= mabu.
munacat, a. yakarış, münacat (Allaha).
munar I = munara.
munar II, serap, karanlık, havanın hafifçe beyazımsılığı.
munar III, (destanda) kocaman bir ağacın adıdır.
munara, a. kule, minare.
munardan-, hafif karanlıkta, hafif sisle örtülmek; keçinde munardanıp kün batkan: akşam güneş hafif sis içinde batıyordu; munardanğan too: hafif sisle kaplanmış olan dağ.
munardaş-, (manaca) = munardan.
munarık = munar II.
munarıkta-, = munardan-.
munayım, a. yumşak mülayim, nâzik, halim, sâkin; sakimday çüzünğ munayım folk. : yüzün serap gibi mülâyimdir.
munça = mınça.
munçalık. mınçalık.
munçu (karş, sal I ) 1. sakat, (bir kolu yahut heriki kolu, bir bacağı yahut her iki bacağı olmıyan) ; 2. malûl, çalışma istidadını kaybeden; uruş muncusu: harp malûlü; emgek muncusu: emek malûlü (iş esnasında malûl olan).
munday = mınday.
munduz, mukur sözünün tekidir.
munet-, mint-, münt- (munu+et) ; öyle yapmak; münetip yahut mintip yahut müntür: öyle, şöyle, bu suretle; munetpe yahut mintpe: öyle yapma, böyle hareket etme.
munğ I, keder, can sıkıntısı gidermek; közdön munğ çeç-: can sıkıntısını gidermek; közdön munğ boldo: bir lâhzada gözden kayboldu.
munğ- II = munğay-; munğbay: kederlenmeden, tasalanmadan.
munğay-, II kederlenmek, hasret çekmek, tasalanmak.
munğayıkı, bir parça kederli; munğayıkı tart-: tasalanmak; cüzü munğayınkı: yüzü kederli.
munğayım, keder, tasa; munğayım tart-: kederlenmek, somurtmak.
munğayt- et. munğay-‘dan; köz munğayt-: hasretle bakmak, acıklı bir surette bakmak,.
munğda-, kederlenmek, merak etmek; kedeydin munğun munğdabadı: fakirlerin kaygılarını paylaşmadı, onları düşünmedi.
munğdan- = munğday.
munğdant, kederlenmeyi mucip olmak.
munğdaş, keder ve tasayı paylaşan.
munğduk, dert, keder; kımızdan eki kese içken-munğduk, ayrandan eki kese içken-şumduk ats. : iki kâse kımız içmek derttendir, iki kâse ayran içmek hayâsızlıktandır.
munğdur-, kederlenmeti mucip olmak.
munğduu, kederli, dertli, kaygılı.
munğduula-: munğdulup süylö: kederlenerek söylemek.
munğkan- = munğay-; munğkangan ün: hazin ses; munğkanıp ıylat: acı-acı bağırıyor.
munğkat- et. munğkan-‘dan; ırın munğkantıp brıp toktottu: kederli bir eda ile şarkı söyledi ve birden-bire şarkısını kesti.
mutn, (r. “bunt”) isyan (1916 yılında kırgız kıyamı); munt cılı: kıyam senesi (1916 yılı); munt cılı törölgön bala: 1916 yılında, yani kıyam senesi doğmuş olan çocuk.
muntur, tantır sözünün tekidir.
munu, munun, bk. bul I.
muptu, a. müftü, fetva veren kanunşinans(bk. batıba)
mura = murat.
murakır = mırakır.
murap I, f. köyde veya kasabada sulama tevzii işlerine bakan memur, mirâb.
murap II = mıras.
muras II mıras.
murat, a. gaye, arzu, murad; baylıkmurat emes, coktuk uyat emes ats. : zenginlik-gaye değil, fakirlik ayıp değil.
muraz I = mıras.
muraz II = murat; sen emne murazğa cettinğ? : sen ne muradına erdin? .
murç, f. siyah biber. (*)
murça, serbest zaman, boş vakit; murçam cok yahut murçam tiybeyt: vaktim yok meşgulüm.
murçu-, elden kaymak (aşık oyununda çelik hakkında) .
murçuy-, somurtmak; (memnuniyetsizlik ifade ederek) dudak bükmek; murçuyup kabağın tüyüp kuydu: dudak büktü ve kaşlarını çattı; ırancığan tüs menen murçuyup bir karap aldı: somurtarak ce muğber bir tarzda bir baktı; asımay tartkanda murçuyup kalat: enfiyeyi dil altına atarken dudakları iğritiyorlar.
murda, önce, daha evvel; mınadn murda körülbögön türdö: bundan önce görülmemiş şekilde; baarınan murda: her şeyden evvel; elden murda: 1) herkesten önce; 2) her şeyden önce; kün murda: vakti zamanında, önceden, münasip zamanında,; möönöttön murda: vadesinden önce, müddeti gelmeden.
murda = murda.
mursdağı, eskideki, evvelki; murdağı künü: evvelki gün.
murdu, bk. murun I.
murşap, f. tar. (kokand hanlığında) bir polis memuru, miri şeb.
murun I, 1. burun; murdu (bazan murunu) : burnu; it, murduna suu kirgende, süzöt ats. : köpek, burnuna su girdiğinde yüzüyor; eki kolubuzdu murdubuzga tığıp kala berdik: (iki elimizi burnumuza sokarak kaldık; murdun cenğine katıp, baş kötörö albayt; kuyruğunu kıstı, başını iğdi, kibiri gerildi (harf. : burnunu yenine saklayıp, başını kaldıramıyor) ; kündünğ murnu çıkkanda (yahut cayılganda sonğ yahut cayıları menen) : tam güneş doğmaya başlarken, sabah erken; açuusu murdunun uçunda: çabuk kızıyor; it murun: yabanî gül ağacı; 2. burun deliği; eki murdu dardaktap folk. : burun delikleri kabarıyor.
murun II, daha evvel, eskiden; kün murun: vakti zamanında; murunuraak: bir parça erkenden.
murundan-, (birisine. bir nesneye) burun hususunda benzemek; at baskan munundan: burnunu at çiğenim gibi basık.
murunduu, burunlu; kır murunduu, bk. kır I.
murunku, evvelki, eski.
muruntan, eskiden; öteden beri.
muruntuk, (develer, öküzler için) burunsalık.
muruntuka-, 1. burunsalık geçirmek; 2. mec. gem vurmak, zaptetmek.
muruntuktat-, et. muruntukta-‘dan.
murut I, a. mürid.
murut II, bıyık; murut al-: bıyığı kırpmak; muz murat: bir çeşit kara kuştur, ki gagasının iki yanında bıyıkları olur; murutunan küldü: bıyık altından güldü.
muruttu, pala bıyık.
murza = mırza.
musaapır, a. gezginci, yersiz-yurtsuz; musaapır gol-: aciz bir durumda bulunmak, yalnız ve ev-barksız bulunmak; musaapır tart: acizlik göstermek.
musaapırçılık, gezginci, garip kimsenin hali, yersiz-yurtsuzluk, acizlik.
musaldas, musallas, a. üzümden yapılan şarap, müselles (başlıca, evde imal edilen) .
musapır = mussapır.
muskul, r. adale.
mustak, 1. cumûdiye; 2. yüksek yazlık dağ merası, otlağı, yayla; mustakka tuuğan: yüksek dağ yaylasında doğmuş; 3. buz kesilmiş, soğuk.
mustapa, a. dn. seçilmiş (muhammed peygamber’in sıfatıdır) , mustafa.
mustaraf, a. mustarap kılba! sövme tabiridir.
musulman, a-f. musulman.
musulmançılık, bir müslümana lâyık olan hareketler ve işler.
musurman = musulman.
muş, f. yahut muşt yahut muştu yahut muştum, 1. yumruk; muş tüy-: yumruk sıkmak; muştumday: yumruk gibi, küçük, küçüçük; kök muş: 1)pek fazla morarmış; 2) aşırı hiddetlenmiş, kudurmuş; suunu talaşıp, kök muş bolup caykan: su için adamakıllı çekiştirdiler; muştum cıttat-: yumruğu burun dibine yaklaştırmak, yumrukla burnuna vurmak; 2. kuvvet.
muşt, bk. muş.
muşta-, vurmak, dövmek, yumruklamak; bıçak menen muşta-: bıçakla vurmak, bıçak saplamak.
muştağıla-, it. muşta-‘dan; üstöldü muştağılap: yumruğiyle masaya vurarak.
muştat-, et. muşta-‘dan.
muştek = muştuk.
muştu, bk. muş.
muştuk, alıcı kuşu elden koyuverme.
muştum, bk. muş.
muun I, 1. boğum, mafsal; muunu cok yahut munu boş: kuvvetsiz gevşek; muun-cüün, bk. cüün; kırk muun: 1) bir otun adıdır; 2) bilek; 2. nesil; 3. gıram. hece; tuyuk muun: kapalı hece; açık muun: açık hece.
muun- II, boğulmak, nefes alamamak; muunup öldü: asılıp öldü.
muuna-, 1. (kesilmiş gövdesini parçalarken) kemiği kemikten ayırmak; 2. azaları biri-birinden ayırmak suretiyle dağıtmak.
muunak, 1. mafsal, boğum yeri; 2. (bir nesnenin çevresindeki) çentik, oyun.
muunçul, gram. hece teşkil eden.
muundur-, boğmak.
muunduu, 1. boğumlu, mafsallı; 2. gram.
hecelerden teşekkül eden; eki muunduu: iki heceli (kelime) ; 3. (etrafında) çentiği olan.
muunt-, = muundur; cakasın muunta karmaştı: biri-birinin yakasına sarıldılar.
muuzda-, boğazını kesmek, boğazlamak.
muuzdal, pas. muuzda-‘dan.
muuzdoo, 1. boğazlama; 2. boğazlama yeri (boğazlarken bıçağın geçeceği yer) .
muyru, iyri sözünün tekidir; iyri-muyru: eğri-büğrü, şaşı, yılankavî.
muyu-, 1. inanmak, kanaat hasıl etmek; güvenmek; 2. ehemmiyet vermek; 3. peşinden takip etmek; 4. bir şeye, bir işe gönül bağlamak.
muyuş-, muyu-‘dan müş. (= muyu) .
muz, buz; muz carğıç: buzkıran (gemi) ; cürögünö muz boldum folk. : “yüreğine buz oldum” : ben om da nâhoş hisler ve hâtıralar uyandırdım.
muzda- buz kesilmek, donmak, pek fazla soğumak; cüröğüm muzdadı: hayal kırıklığına uğradım, soğudum, küstüm; muzdadı senden soğudum.
muzdak, buz gibi, soğuk, donmuş; muzdak suu: soğuk su, buz gibi su.
muzdat-, buza çevirmek, dondurmak; cürögömdü muzdattı.beni hayal kırıklığına uğrattı, soğumaklığıma sebeb oldu.
muzdoo, buvzlaşma, donma, pek fazla soğuma.
muzey, r. müze.
muzika, r. musiki.
muzikalaştır-, musikileştirmek.
muzikalık, musikiye mensûp, ait, müteallik; musikalık aspaptar: musiki âletleri.
muzoo, bir yaşında olan buzağı; muzoo tiş örülgön kamçı: hususî bir nakışla örülmüş kamçı.
muzoobaş, 1. kök kurdu, halkalı; 2. zehirsiz büyük örümcek: phalangina.
muzooçu, buzağı çobanı.
muzoolo-, buzağılamak.
müçö I, 1. bedenin bir kısmı, uzuv, organ, aza; anık müçö: hakikî aza; çetki müçö mat. : kenardaki had; okşoş müçö mat. : müşabih had; ortonğku müçö mat. : ortadaki had; söz müçösü gram. : aksamı kelâm; aytuu müçölörü db. : telaffuz uzuvları; süylöm müçölörü gram. : cümlenin uzuvları; süylöm dünğ cay müçölörü gram. : cümlenin bayağı uzuvları; süylömdünğ kurama müçölörü gram. : cümlenin katmerli uzuvları; 2. es. ölünün evinde, cenaze merasimine gelen kabile mümessillerine verilen şey; elge müçö ber-: ölünün istirahatı ruhu için sadaka, hediye dağıtmak.
müçö-, II, hayvan devri takvimine göre, kendisinin doğduğu seneye ermek (bk. müçöl) .
müçöl, 1. on iki senelik hayvan devri takvimi; 2. bu takvimin bir yılı; 3. doğum senesi (her oniki senede bir defa gelir: bu yılın başı insan için muhataralı sayılırdı) ; meninğ bugün üçüncü müçölöm: ben bugün otuzaltı yaşımı doldurdum; 4. yıldönümü; on cıldık müçöl: onuncu yıldönümü.
müçölö-, parçalnamk, uzuvları biri-birinden ayrılmak; car aar kaysı cerine müçölöp çıktı: yaralar her azasında peyda oldu; müçölöbös söz gram. = senek söz (bk. senek) .
müçölömö, 1. taazzi eden, 2. gram: değişen; müçölömö söz: değişebilen söz.
müçölöt-, parçalamak, uzuvlara ayırmak.
müçölötüü, uzuvlara ayırmak.
müçöüü: alp müçölüü: bahdır biçimli.
müçöö = müçö I.
müçü-, muvaffak olmamak (maksada yaklaşıpta, ona mulaşmamak) ; müçüp karmay albay kaldım: yakalıyamadım (hâlbuki bu maksada çok yaklaşmıştım) :
müçülüş, kifayetsiz, az miktarda olan; akçam müçülüş bolup, palto alamadım: param yetişmediğinden, palto alamadım.
müçülüştö-: müçülüştöp: azar; azacık, güç hal ile.
müçülüştük, kifayetsizlik; eksiklik; akçanın müçülüştügönön mıltık alalbaldım: paranın kıtlığından tüfek alamadım.
müdöö, a. arzu, gaye, menfaat; emine mündöönğ bar? : ne istiyorsun?
müdür, a. es.müdür, direktör.
müdürüktö-, homurdanmak, mırıldanmak.
müdürül-, sürçmek.
müdürült., et. müdürül-‘den; coldoş bolbo ayğakka, müdürültöt tayğakka ats. : koğucu ile yoldaş olma. o seni attan düşürür.
mük, cüz sözünün tekidir; cük-müğü menen: yükleri-filânları ile beraber.
mülcü I, kolu-botu mülcü-şalkı: bacakları elleri gevşemiş.
mülcü- II, kemirmek; kono catpay, kepke toyboyt; söök mülcüböy, etke toyboyt ats. : gecelemeden lâra doyulmaz, kemiğini kemirmeden ete doyulmaz.
mülcün-, müt. mülcü- II’den.
mülcünğdö-, dudaklara çiğnemek.
mâlcünğdöt-, et. mülcünğdö-‘den; ooz mülcünğdöt- = mülcünğdö-.
müldö, büsbütün, tamamiyle, genelce; müldö bezip ketti: büsbütün kayboldu, battı; müldö ködör üzdü: büsbütün umudunu kesti; müldö deyerlik: umumiyetle denildikte.
müldü, hep, hepsi (herkes) .
mülk. , a. 1. mülk, emlâk (başlıca, kıymetli malü-mülk) 2. mal, servet; koom mülkü: cemiyetin malı.
mültüldö-, gizlice, sinsice hareket etmek; mültüldöböy, bul cergele süylöşsöng: fısıldamadan, açıkça konuşsun ne olur sanki?
mültüldök, 1. yavaş-yavaş kendi işlerini beceren kimse; 2. şahsi rabıtalarından istifade ederek, gizlice hareket etmek suretiyle başkalarının işlerini takip een kimse.
mültüldöö, işs. mültüldö-‘den.
mültüldöş-, fısıldaşmak; başkalarından gizli olarak, müzakerelerde bulunmak; hep beraber ufak-tefek işleri becermek.
mültüldöşüü, işs. mültüldöş-‘den.
mültüldöt, et. mültüldö-‘den.
mültürö-, yıldıramak, parlamak.
mültüy-: tilegim mültüyüp kalsın! : bütün arzularım mahvolsun! iyilik yüzü görmeyim!
mülük I = mülk.
mülük II, dert, keder.
mülüsker = münüskör.
mümkün, a. olabilen, caiz, yapılabilen, mümkün kabil.
mümküncülük, imkân, cevaz, yapılabilirlik.
mümkündük = mümkünçülük.
mğmkünsüz, imkânsız, caiz olmayan, yapılabilmeyen.
mümkünsüzdük, imkânsızlık, caiz görülmezlik, yapılabilmezlik.
mün, kusur, sakatlık, eksiklik; eç bir münün tappadı: hiçbir kusurunu bulmadı.
münğkülönğ, müşkülât, içinden çıkılmaz duruma koymak.
münğkür, 1. bacaklarını ve kollarını kaybeden; münğkür-şorduular: sakatlar ve zavallılar; 2. aciz ve içinden çıkılmaz vaziyette bulunan.
münğkürlük, 1. bacaksız ve elsiz kalmaklık; 2. aciz, içinden çıkılmaz durum.
münğkürö-, gayet zor ve içinden çıkılmaz vaziyette bulunmak; acizlik göstermek.
münğküröt-, (birisine) gayet müşkül ve içinden çıkılmaz bir duruma sokmak.
münöt, (r. “minuta”) dakka.
münöz, yahut kulk-münöz: ahlâk, tabiat, seciye; münözü cakşı: iyi ahlâklı, tabiatı iyi: tap münözü: sınıfa mahsus karekter.
münözdö-, tasvir ve teşhis eylemek.
münözdöl-, rasvir ve tavsif eylemek.
münsüz, kusursuz, eksiksiz.
münt-, bk. munet-.
münüşkör, münüşker, f. doğancıbaşı (avcı kuşları çıkarma, onları talim etme ve onlarla avlanma mütehassısı) .
münüşkörlük, münüşkör (bk.) mesleği.
mür, ker II sözünün tekidir.
mürdö I = mürzö.
mürdö- II (bacaklar ağırdığı zaman) gevşek ve korka-korka basmak.
mürgü-, 1. her iki ayakla basmak; kuvvetten düşmek; mürgüp bas-: ayakları güç hal ile sürüklemek; 2. mec. sık-sık ve küçülerek selâmlamak, iğilmek.
mürgüt-, et. mürgü-‘den.
mürök, mit. dirim suyu, âbı hayat; müröktün suusun içtinğbi? : âbı hayat mı içtin? (hiç ölmeyeçeğini mi sanıyorsun? )
mürt, ansızın ölüm; cığılğan cerde mürt ölüptür: düştüğü yerde ölmüş.
mürtöz, a. : kara mürtöz: muzır, gaddar, taş kalpli, amansız.
mürü, omuz mafsalının öne doğru çıkık duran kısmı, omuz.
mürüt = murut I.
mürzö, f. medfen, kabir, mezarlık, kabristan.
mürzölük, mezarlık; mürzölük cer: kabir yeri.
müşkül, a. güç, ıstıraplı, üzüntülü, mişküldö kal-: güç durumda kalmak.
müşküldük, güçlük, ıstırap, üzüntü.
Dostları ilə paylaş: |