A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3


(harf.: sofuluk taslıyan hocanın evinden yedi yaban domuzunun kafası çıkmış)



Yüklə 6,96 Mb.
səhifə72/90
tarix29.10.2017
ölçüsü6,96 Mb.
#19558
1   ...   68   69   70   71   72   73   74   75   ...   90
(harf.: sofuluk taslıyan hocanın evinden yedi yaban domuzunun kafası çıkmış).

sopusunuu, işs. sopusun-‘ dan.

sor, emmek; çekirt kenin alın kör da, kanın sor: ats. çekirgenin halini gör de, kanını em.

soratnik, r. silah arkadaşı.

sordur-, et. sor-‘ dan.

sordurt-, et. sordu-‘ dan.

sorğop, obur, doymaz.

sorğuç: kan sorğuç: kan emici, kan içici (humhar).

sorğuz-, et. sor-‘ dan.

sormo, dibine çeken bataklık.

soroğoy, sivrilip, dikilip duran, uzun boylu ve ince olan.

sorok, çıkık duran; sivrilip duran; sorok et-: çıkık durmak, suyun altından çıkıvermek.

sorokko- = soronğdo-.

soroktoş- = soronğdoş-.

soronğ: soronğ et-: ansızın dışarıya çıkmak, sarkmak.

soronğdo-, 1. sivrilip durmak; yukarıya doğru çıkı durmak; 2. kütlenin içinden temeyyüz etmek (başlıca, menfi sıfatlarla).

soronğdoo, işs. soronğdo-‘ dan.

soronğdoş-, müş. soronğdo-‘ dan.

soronğdot-, 1. yukarıya doğru sivrilmek; 2. kütlenin arasından temeyyüz ettirmek (başlıca, memfi sıfatlarla).

soronğdotuu, işs. soronğdot-‘ tan.

soroy- = soronğdo-; tam üydün töbösünön soroyup çıkkan kermey: ev çatısından sivrilip çıkan baca.

soroyt-, et. soroy-‘ dan.

sorpo, çorba, et suyu; emine sonumsorpo bar?: ne var, ne yok? anlat, bakalım; sorp - morpo: çorba morba; sorponun teskeyinen tep kılat: 1) eski azametiyle övünüyor; 2) hep asıl meselenin dışında konuşuyor, kök sorpo: yavan, yağsız çorba.

sort, r. nevi; taza sort: temiz soydan.

sortto-, tasnif etmek, çeşitlere ayırmak.

sorttol-, tasnif edilmek, çeşitlere ayrılmak.

sortto, tasnif, çeşitlere ayırma.

sortot-, et. sortto- ‘ dan.

sorttuu, seçme; sorttuu dan: seçme tane (hububat).

soruk-, bir parça kurumak.

sorul-, emilmek.

sorun I, aç- gözlü, haris, kazanç düşkünü.

sorun- II, emmek temayülüne malik olmak, boyuna yemek istemek, yemeğe düşkün olmak; sorunğan: yemeğe düşkün.

sorunduk, aç gözlülük, kazanca düşkün olmaklık.

soruş, müş. sor-‘ dan.

sostav, r. 1) terekküp; 2) heyet, kadro.

sot. (r. mahkeme; hakim; açık sot: açık mahkeme; ibretli mahkeme; başkı sot: baş mahkeme: kıdırma sot: bir yere muayyen bir zaman için gelen mahkeme; coğorku sot yahut uluu sot: yüksek mahkeme.

sotke = sötkö.

soto, (krş. mardek) mısır başağı; kiyimden sotodoy bolduk: giyimden mısır başağı gibi olduk (giyimle biz tamamiyle temin edildik; bol bol elbisemiz vardır).

sotsial, r. sosyal; sotsial – demokrat: sosyal – demokrat; sotsial kelişkiç: uzlaşıcı sosyalist.

sotsialçıl, es. = sotsialistik.

sotsialdık, 1. sosyal; sotsialdık kamsızdandıruu: içtimaî teminat; 2. = sotsialistik; sotsialdık koom: sosyalist cemiyet: topluluk.

sotsialistik, sosyalistliğe ait; Sovettik Sotsialistik Respublikalar Soyuzu: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği; sotsialistik melde (bazan: (carış) sosyalist yarış; sotsialistik koom: sosyalist cemiyet, topluluk; sotsialistik revolyutsiya: sosyalist inkilâp.

sotsializm, r. sosyalizm.

sotsiologiya, r. sosyoloji, içtimaiyat.

sotto-, mahkemeye vermek.

sottol-, mahkemeye verilmek.

sottoluu, işs. sottol-‘ dan.

sottoluuçu, mahkemeye verilen sanık, maznun.

sottoş-, (birisiyle) mahkemede duruşmak, davalaşmak.

sottoştur-, mahkemede duruşturmak; mahkemeye başvurmıya sebep olmak.

sottoşturuu, (üçüncü şahısları) mahkemeye kadar götürmek; dava açılmıya sebebiyet vermek.

sottoşuu, dâva; mahkemelerde dolaşma.

sottuu, tahkikat altında bulunan; zan altına alınan; sottuu kıl-: kon. mahkemeye çekmek.

sovet, r. sovyet; sovetter ökömötü: Sovyet hükümeti; SSSR- dın Coğorku Soveti: S.S.C. Birliği Yüksek Sovyeti.

sovhoz, (r. ) sovyet ekonomisi.

sovnarkom, halk komiserleri heyeti.

soy I, toy sözünün tekidir.

soy- II. deri yüzmek; kesmek (hayvanı); soyup kaptağanday: burnundan düşmüş gibi, tıpkısı; balası atasına soyup kaptağanday: oğlu babasının burnundan düşmüş.

soya, r. alakarga.

soydur-, et. soy- II’ den; cer soydurup kelişet: folk. gayet çokolarak geliyorlar.

soyğok, 1. kaydırıcı; sarı soyğok: güzün sık bitmiş, yatmış ve saramış olan ot; çöp sarı soyğok boluptur: ot saramış ve yatmıştır (yaz başında dağlardaki otlaklarda); 2. yassı uçlu değnek ( deriden yağı ayıklamak, kürkü tıkamış ottan temizlemek ve s. için yarar).

soyğolokto-, yukarıdan aşağıya doğru kaymak.

soyğuz- = soydur-.

soylo-, sürünmek (yılan hakkında), karnı üzerinde sürünmek (insan hakkında), içeriye süzülerek girmek, içeriye çekilmek; cılan çeptün arası menen soylodu: yılan otların arasında süzüldü.

soylok: karasoylok: yabanî yulaf (Bromus secalinus).

soylokto- = soymonğdo-.

soylot-, et. soylo-‘ dan; biröön soylotuu: onlardan birini öldürdü.

soymonğdo-, kıvrılmak.

soymonğdot-, et. soymonğdo-‘ dan; tıl soymonğdot-: dilini çıkarmak (yılan hakkında).

soyo: soyodoy: dikili olarak, dikili duran; soyodoy ele bolup kaçıp berdi: arkasına bakmadan sıvıştı.

soyolon-, şiddetle ileri atılmak (kütle hakkında).

soyul-, sopa; duşmandın soyulun soktu: düşman tarafından muharebe etti, düşmanın menfaatlarını müdafa etti; kök soyulun kötörüp çıktı: sopasını kaldırarak ortaya çıktı; mec. kudurmuşçasına karşı çıktı (muhalefet gösterdi).

soyul- II, pas. soy- II’ den.

soyulda-, sopa ile dövmek.

soyuldaş I, mec. müşterek menfaatları müdafaa etmek.

soyuldaş- II, biri birini sopa ile dövmek; sopa ile dövüşmek.

soyult-, et. soyul- II’ den; cer soyult = cer soydur – (bk. soydur-).

soyuş I, 1. kesilmek üzere hediye edilen hayvan (eve veriliyor); 2. tar; memurun sofrası takdim edilmek için ehaliden toplanan beleş koyun ve s.

soyuş- II, müş. soy- II’ den.

soyut, kesilmek için ayrılan hayvan.

soyuz, r. birlik, ittihat; kesipçiler soyuzu: meslekdaşlar birliği daha ör bk. sotsialistik.

soyuzdaş-, ittifak akdetmek.

soyuzduk, müttefik; bütkül soyuzduk yahut calpı soyuzduk: bütün ittihada ait; soyuzduk respublika: ittihada giren cumhuriyet, birlik cumhuriyeti.

soz-,uzatmak, çekmek.

sozduk-, uzamak uzun sürmek; ün sozduğup uğulup turdu: ses uzayıp işitilip durdu; iş sozduğup ketti: iş uzadı.

sozduktur-, et. sozduk- ‘ tan.

sozdur-, et. soz-‘ dan; tizgin cayıp ciberip, atının arışın sozdurup ciberdi: atını dolu dizgin bırakarak, onun adımlarını hızlattı.

sozğula-, it. soz-‘ dan.

sozğunçuk, uzatma, sürünceme.

sozğunda-, bir parça uzamak, sürüncemede kalmak; iştin ayağı sozğundadı: işin sonu uzadı.

sozmo, 1. uzamış, çekilmiş; 2. sallama (müddeti geçiktirme).

sozolon-, çekilmek, uzamak, uzayıp gitmek, tütün sozolonot: duman uzuyor; sozolonup ırda-: monoton ve uzatarak ırlamak, şarkı söylemek.

sozolont-, et. sozolon-‘ dan.

sozol I: sozul- sıpaa = sıpaa.

sozul- II, uzayıp çekilmek, uzamak; sozulup ele olturat: rahat ve sesiz oturuyor.

sozulma, çekilmiş, uzun, süren, uzayıp kısalan; sozulma ündüü gram. uzun vokal.

sozulmaluu, uzama istidadınalik olan; elâstikı uzatma; sozulmaluu un düü = sozulma ündüü (bk. sozulma).

sozult-, et. sozul- II’ den.

sozulunğku, hafifçe uzamış; sozulunğku ün: uzun ses.

sozuu, uzatma, çekme, geciktirme, sürünceme.

sögöl: çöl sögölü: en kuvvetli karakuş.

söğül-, sökülmek (dikiş yeri hakkında); tigişinen sögüldü: dikiş yerinden söküldü; tanğ sögüldü: şafak söktü.

sögün-, sövüp – saymak.

sögüş I, tevbih; tekdir; katuu sögüş: şiddetli tevbih; sögüş al-: tekdire uğramak; katuu sögüş carıya kılanat: şiddetli tekdir ilan ediliyor; mırza sögüş: iğneli söz.

sögüş- II, müş. sök- II’ den.

sögüş- III, biri birini sövmek; sövüp saymak.

sök I, sövmek, azarlamak; sögüp- sağıp Manastı folk: Manası sövüp sayarak.

sök- II, sökmek; (dikiş yerinden) ayırmak.

sököt. 1. tevbihe uğramış, tasvip edilmemiş, kötü; 2. kusur; noksan; 3. sövüş; könğülü çögöt bolor dep, köp sököt bizge koyor dep folk. muber olur ve bize sövüp sayar diye düşünerek.

söksööl, saksavul (latince adı Haloxylon ammodendron olan bir ağaç).

söl, 1. yaralardan çıkan irin; plazma; 2. kad. kan.

sölböt, manzara, şekil.

sölbürö-, çelimsiz, yoluk, nahif olmak.

söldöy-, biçimsiz olmak (arık ve uzun boylu adam hakkında).

söldöyt-, et. söldöy-‘ den.

sölköbay, r. 1, bir ruble ve elli kapil kıymetinde olan gümüş para; 2. bu gibi paralardan yapılan kadı ziyneti.

sölököt, şekil, dış görünüş; sölökötünö karasam, Manaska okşoş emessinğ folk. görünüşçe sen Manas’ a benzemiyorsun; attaş sölököt mat. adaş şekiiller; dene sölököt mat. cismanî şekil; calpak sölököt mat. yassı şekil; san sölökötü mat. adedî şekil.

sölököttön-, kurulmak, nazlanmak, kırıtmak; attan tüşür dep, sölököttönüp turbadı: nazlanmadı ve attan indirsinler diye bekleyip durmadı.

sölpönğdö-, atı yeldirerek gelmek (kötü giyinmiş ve ata binmiş adam hakkında).

sölpör, 1. topuz kabilinden bir silah, 2. çok mor’ un (bk.) sapı.

sölpöt = sölböt.

sölpöy- = sölpüy-.

sölpü, pürüzlü olan (yuvarlaklık hususunda: çarpık çanak, bozuk şekilde olan kafa ve s.).

sölpük, pürüzlü, yamrı yumru olan.

sölpüy-, sölpük olmak, sölpümek.

sölpüyt-, et. sölpüy-‘ den.

söltük: sözgö söltük bolobuz: folk. bizim sözümüze inanılmaz.

sönğgök, 1. uzun ve ince; 2. bot. sapsak.

söödürö = döödürö.

söök 1. kemik; söök ağart: toplamak (şişmanlamak); söök – saak kemikler; söök – saağı coon yahut söök – saaktuu: geniş kemikli; söök – saağı içke: çelimsiz bünyeli söök saağım oorup turat: kemiklerim ağrıyor;say sööktön ötkön suuk: iliğeişliyen soğuk; söökkö cet-: iliklerine kadar işlemek, tedip etmek; say – söögüm sızladı: 1)bütün kemiklerim sızladı; 2) gayet müteessirim; say – söögümdü sızdattı: beni gayet incitti; ak söök: beyaz kemik, asilzade; ak sööktör: aristograsi;ırğıtkan söök başına tiybeyt: mec. perişan olmuş, iflas etmiş olan; 2. dünür, evlenme yoliyle akraba olan; kuda söök: dünür; 3. na’ş, ölü, ceset; söögü kömüldü: ölüsü defnedildi;söök çığar-: ölüyü evden çıkarmak.

söökçülük, akrabalık; kabiledaşların biri birine karşı olan tutumları.

sööktö-: sööktöp ooruyt: kemiğine kadar ağrıyor ( ağrı kemiğe işliyor).

sööktöş I, akraba, hısım.

sööktöş- II, dünür olmak nikah yoliyle akraba olmak.

sööktöşüü, işs. Sööktöş-‘ ten.

sööl, 1. siyil; 2. nasır

söölcan, toprak solucanı.

söölöt, 1. kurum (kuruluş), vekar; 2. teşrifat.

söölöttön-, ciddi, vakur bir tavır takınmak.

söölöttönt-, ciddi, azametli bir tavır takınmak.

söölöttü, vakur, heybetli.

sööm, ( krş. Karış I, ukum II ) açılmış şehadet parmağiyle başparmağın uçları arasındaki mesafeden ibaret olan uzunluk ölçüsü.

söömöy, şahadet parmağı; söömöy menen sayı: parmağiyle göstermek, dürtmek.

söömöt, a. sohbet.

söön- = süyön-.

söpöt: söögüm söpöt bolğuça: son nefesime kadar, son damla kanıma kadar.

sörö = sürö II.

söröy ( mustakil kullanılmaz ) gibi, benzer; kiyim söröy kiyinip;elbise gibi bir şey giyerek; erkek söröy: erkeklik taslıyarak; erkeğe benzemiye özenerek; al mağa ağa söröy: o bana ağa yerine; ata söröy: baba kılığında; baba yerine.

sötkö, ( r. < sutki >) gece – gündüz: 24 saat

söykö- I, büyük küpeler mahrut şekilnde olup, kulağa takılır, gerdana ve göğse sarkar.

söykö- II, sürtmek; sürüştürmek;söyköy-söyköy söz aytat: sözle dokunuyor, dokunaklı söz söylüyor.

söykön-, sürtünmek.

söykönüş-, müş. söykön’ den; sen mağa söykönüşpö: sen bana takılma, ilişme.

söylö- = süylö-.

söylömpoz; konuşkan iyi söz söyliyen, beliğ.

söyülcan = söölcan.

söz kelime, kelam, konuşma; cel söz: (< yek söz>) boş sözler; kara söz: mukaddime, önsöz; sözünen tındı: sustu; attınğ sözün kılat: at hakkında konuşuyor, at hakkında anlatıyor; sözdön çık-: emirleri yerine getirmemek; sözünön çıkpaymın: onun dediği gibi yapıyorum; sözdön kal-: dilden kalmak,dilsiz olmak; söz baylaş-: , sözleşmek, karşılıkça söz vermek;cok söz: yok söz, manasız söz; koysonğçu cok sözdü: bırak şu yok sözü.;sözmö – söz: kelimesi kelimesine,harfiyen; söz cügürtüp catat: müzakere ediliyor;sözüm söz: benim sözüm sağlamdır,ciddi vadediyorum; sözgö ak-: değerli, dikkataalınabilir saymak ( insan hakkında); sözüm eki bolboyt: sözümü değiştirmiyorum; sözünö kibre: onun sözüne kulak asma, dediklerine kapılma; söz tiygiz-: paylamak, azarlamak; keler keter söz: yahut kelgen söz: söylenilmesi gerekli, lazım olan söz; keler söz kelin aytat ats.: lüzümlu sözü gelin bile söyliyebilir; sözgö caraşa söz aytpasa, sözdün atası ölöt ats.: söze karşı münasip sözle cevap vermezse, sözün babası ölür (sözün hatırı kalır); müçölömö söz: gram. başarıcı kelime; başarıluuçu söz: gram. değişebilen söz; başkaruuçu söz: gram. başarılan söz; başarıluuçu söz: gram. başarılan söz; kömök söz: gram. yardımcı kelime; karatma söz: gram.hitap; toluk söz: gram. tam yahut müstakil manalı kelime; tuurandı söz: gram. taklitlik kelime; manalaş söz: gram. müradif; söz özgörtküç calğoo: gram. kelimeyi değiştiren ek; 2. davayı halletmek, hüküm vermek hakkı; aydınlığa kelgen böz arzan, astınğa kelgen söz arzan: ats. Ayağına gelen bez ucuz, söylenmesine müsaade edilen söz kolaydır.

sözdö- =süylö-.

sözdük, sözlük, luğat kitabı.

sözdü: eki sözdü: sözünde durmıyan, yalancı; eki södüü onğubu? folk.:iki sözlü (yalancı) hayır görür mü hiç?

sözmör, söz ustası, beliğ.

sözsüz, itirazsız.

sımartakiata, r. sparta oyunları (olimpiyat gibi).

spetsialist, r uzman.

spırapke, kon. = spravka.

spirt, r. spirto

spiska, (r. <<spisok>>) liste, müfreda cetveli.

sport, r. Spor.

sportsmen. r. sporcu.

spravka, r. malümat, ilmühaber.

stacı = staj; kandidat satıcısı: namzetlik staj.

stahanovçu; (rusça<
stahanovçul = stahanovduk.

stahanovduk, stahano’a mensup stahanovduk kıyımlı: stahanov hareketi; stahanovduk metod: stahanov usülü.

staj, r. staj.

stakan, r. bardak.

stal, r. çelik

stan,r. 1) ordugah, 2) mec. saflar.

stanok, r. tezgah.

stansa = stansiya.

stansiya. r. istasyon.

starancik, r tar. birnevi jandarma rusca şekli < starajnik> tir; M.)

starşi,r. üst (rütbe itibariyle), amir; starşi komandir: en kıdemli komutan; starşi leytenant: üsteğmen

start,r. start (spor terimi.

statya, r. madde, bent (bk.)makale (ed.).

stipendiya, r. burs (mektepte talebeye verilen harçlık).

stapa, r. kağıt topu.

sterelke, (r. ) saat sterelkesi: saat akrebi.

student, r. talebe ( yüksek tedrisat).

studiya, r. atelye

subağay, müstatil, söbü, uzunca.

subay, yavrusuz ( hayvanlar hakkında); subay cılkı ( yahut subaylar): içinde taylar yavrular bulunmıyan hergele (sürü); subay saltanğ barabız: biz büyükler çocukları almadan gideceğiz.

subyekt, r. şahis

suflyor, r. suflör

suğalak, haris,doymaz, obur.

suğaktan-, haris olmak (yemek hususunda).

suğar 1. içirmek, sulamak; 2. tavlama demiri, çeliği); kumğa suğar-: kuma batırarak tavlamak.

suğarıl-, iska ve irva edilmek

suğarıluu, işs. Suğarıl-‘dan

suğarma, sulanmış (ıska ve irva edilmiş); sugarma cer: sulanan, iska ve irva edilen toprak.

suğart-, sulamıya bırakmak yahut zorlamak.

suğaruu, 1. sulama, su verme; 2. tavlama (demiri, çeliği).

suğat, 1. hayvanlara su içirilen yer; 2. sulama ,iska ve irva; suğat malı: sulama zamanı; 3. tavlama ( kızgın madeni suya batırarak soğutma).

suğatçı, sulayan.

suğum, 1. koyu ormanla örtülen (ve mutat olduğu üzere otlak vazifesini gören) dağdaki basık mahal; 2.mec. kon. bir suğum et miktarı ( bir parçayahut bir avuç).

suğun-, büyük yiyecek parçasını ağzına koymak; yutmak; suğunup iy-: büyük bir parçayı birden yutuvermek.

suğunuu, işs. Suğun-‘dan.

suk, 1. kıskanç; hasetçi; 2. kıskançlık, haset.

sukan, f.: sukanı uçup kalıptır: ölüm halindedir.

sukar, (r. ) gevrek, peksimet.

sukna = süknö.

suksur, 1. aras tadorna denilen ördek (kara ördeği); 2. mergus mergenser denilen iri ördek.

suktan-, imrenerek bakmak; hırs ve haset uyandırmak.

suktandır- = suktant-.

suktant-,imrendirmek, haset uyandırmak.

suktanuu, haset, imrenme, hayranlık.

suktuk, hırs, haset.

sula-, 1. uzamak, uzanmak, uzanmak, uzanıp yatmak. yan gelmek, yayılmak; 2. mec. takattan düşmek, kuvvetten düşmek; 3. mec. hareketten kalmak, ölmek.

sulat, 1. devirmek, yere sermek, yaymak, 2. mec. bitap düşürmek; 3.mec öldürmek.

sulk: sulk cat-: büsbütün hareketsiz yatmak; çağan atar sulk catat: yorulmuş atlar hareketsiz yatıyorlar.

sulkuy-:sulkuyup cat- = sulk cat-(bk. sulk).

sulp, halis, mahlut olmıyan; sulp et: lop (kemiksiz) et.

sultan, a. hükümdar, sultan.

sulu I, yulaf; kara sulu: yabani yulaf.

sulu II, güzel; sulu sulu emes, süygön sulu ats.: güzel görünür.

suluula-, bezemek, süslemek, güzelleştirmek.

suluulan, bezenmek.

suluulat-, et. Suluula-‘dan.

sululuk, güzellik.

sumbat = sımbat.

sumbattuu = sımbattuu.

sumsay-, ciddi.vakur bir tavır takınmak; sumsayğan sulu: vakur dilber.

sumsayuu, işs. Sumsay-‘dan.

sumtur-, samtır sözünün tekidir.

sun-, uzatmak sunmak; kol sun-: el uzatmak.

sunal-, 1. uzanmak, suanlıp cat-: yan gelip yatmak, serilmek (yatmak) yayılıp yatmak; 2. uzun boylu ve endamlı olmak.

sunalınğkı, bir parça çekilmiş hafifçe uzamış.

sunaly-, uzatmak (diyelim, ayakları) sunaltıp ayaklarını uzatarak.

sundak-, uzamak, ( uzun olmak), uzun sürmek; oorosu sundağıp ketti: hastalığı uzadı.

sundur-, öne doğru uzatmak; bir hedefi gözlemek.

sundurğuç: moyun sundurğuç: boyun iğmiş, muti.

sunduy-, kas katın olmak (uzamış çekilmiş durumda).

sunduyt-, et. Sunduy-‘dan; betine bir ak nemeni caap, sunduytup, mınday alıp koyuptur: (ölünün) yüzünü beyaz bir şeyle örterek, kas katı olmuş halde bir yana çekti

sunğula-, it. sun-‘dan.

sunul-, uzatılmak, sunulmak.

sununğkura-, bir parça çekmek; hafifçe uzatmak.

sunuş I, teklif, sunma.

sunuş- II, müş. sun-‘dan.

sunuu, uzatma; sunma.

sunuuçu, teklif edici, sunucu.

sunuuluu, sunulmuş; sunuuluu kol: uzatılmış el.

sup I, = surp.

sup II, bu hecesiyle başlıyan kelimelere takviye için katılır;sup sur: büsbütün boz; suluu: çok güzel.

supa a. tanğ supası: şafak; tanğ supası bilingende: şafak sökerken; tanğ supası carıktay: şafak ziyası gibi.

supat, a. sıfat, hassa; işi supatı cok onda) insan sıfatı yok.

supra =supura.

supsak, mayasız (tuzsuz) , tatsız; supsak carma: tatsız tutsuz carma(bk.); sözü supsak: sözü tatsız. rabıtasız.

supu, a: supu sandık a. = tanğ supası (bk. supa).

supura, a. hamur için sergi ( ki, sepilenmiş olan koyun ve keçi derisinden yapılır).

sur I 1. gök kır (at donu); sur at: gök kır at; sur kulak bk. kulak I, 1; 2. kır; sur bulut: kurşuni renkli bulutlar; sur kişi: benizi toprak renginde olan adam; kara sur: kara yağız (insan hakkında).

sur II: sur, sal-: mağrurca ve hasmane bakmak;surun salıp turat: mağrur bakışla bakyorı.

sur III, ruh, can; suru kaçtı: ödü koptu: korktu; suru kaçıp kubarıp: folk. Korktu ve benzi attı.

sura-, 1. sormak; rica ermek; 2. hükmünü yürütmek, idare etmek.

suraançak, suraak, sırnaşık.

suraba, (destanda) pala, kılıç; murundarın karasanğ, murasanın kabınday: folk. burunlarına bakarsan, kılıcın kını gibidir.

Yüklə 6,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   68   69   70   71   72   73   74   75   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin