A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3


üçülük, üçlük, üç parçadan ibaret olan (daha bk



Yüklə 6,96 Mb.
səhifə89/90
tarix29.10.2017
ölçüsü6,96 Mb.
#19558
1   ...   82   83   84   85   86   87   88   89   90

üçülük, üçlük, üç parçadan ibaret olan (daha bk. ilik I).

üçün, (gaye yahut sebeb ifade eden sonek) için; sen üçün: senin için; bilbegenim üçün: bilmediğimden dolayı, bilmediğim için.

üçünçü, üçüncü.

üdöö, f.: üdöösünön çığamın: hakkından gelirim; yapabilirim.

üdüröy-, karmakarışık olmak (saçlar hakk.).

üdüröyt-, (saçları) karmakarışık etmek.

üdüröytüü, işs. üdöröyt-’ten.

üdüröyüü, işs. üdüröy-’den.

üf! (buradaki f yalnız iki dudağın iştirakiyle çıkan bir sestir) 1. of! (sıkıntı veya kederle bir iççekme nidası); 2. dervişlerin âyin sırasında soyledikleri bir sözdür; kurulğan kündö alkanğız, tanğ atkança <<üf!>> degen folk.: sizde zikir merasimi her gün tertip ediliyordu ve sabaha kadar <> çekiliyordu.

ügül-, mut. ük-’ten.

ügündü, demir tozu, eğinti.

ügüt, 1. öğüt, nasihat; 2. propaganda; ügüt nasihat bölümü tar.: propaganda şubesi; ügüt kazağı: beyanname.

ügütçü, propagandacı.

ügüttö-, 1. öğütlemek, nasihat etmek; 2. propaganda yapmak.

ügüttöö-, 1. nasihat, öğüt; 2. propaganda.

ügüttööçü, propagandacı.

ük-, övütmek, ufalamak.

ükök, erzak muhafazası için kullanılan küçük sandık.

üköl = ukol.

üköz r. (<<ukaz>>) kararname, ferman; üköz moldo tar.: nahiye müdürlüğünde kâtip.

üksögöy, saçları karmakarışık olan, kıllı, tüylü, saçarı uzamış olan.

üksök = üksögöy.

üksönğdö-, 1. saçı kılı birbirine karışmak; 2 mec. kızgınlık ve hırsla atılmak (uzun saçlı erkek hakkında).

üksmöy-, sarkık durmak (herhangi bir lifli nesne hakkında), tüyleri, ve saçları karışık ve kalkık durmak, ör. bk. ünğüldö-:

üksöyt- et. üksö-’den.

ükü, 1. puhu kuşu; mıkıy ükü: baykuş, (bazan da Nyctala kuşu); kırğıy ükü: atmaca baykuş; ükünün uyasın taaptır: basına devlet kuşu kondu (harfiyen.: puhu yuvası buldu); 2.puhu yahut bayukş tüylerinde süs; ükü tağınıp yahut ükü sayınıp: (kalpağına) puhu (yahut baykuş) tüyü takarak.

ülbüldö = ülbürö-.

ülbürö-, 1. nârin, ince tüylü, zarif olmak; 2. gevşemek, sölpümek, keyfi kaçmak.

ülbüröt-, et. ülbürö-’den.

üldö: üldö menen büldögö orop asrağan bala: üzerine titremek suretiyle terbiye edilmiş, nazlı büyütülmüş çocuk.

üldürö-, 1. kuvvetsiz, gevşek, aciz olmak; üldüröp süylö-: gevşek konuşmak pısırıklık etmek; 2. eskimek, örselemek, yırtılmak, lime lime olmak.

üldüröö, işs. üldürö-’den.

üldüröt-, et. üldürö-’den.

ülgü, 1. örnek misali 2. biçki kalbı, model.

ülgülüü, nümunelik, örneklik; ülgülüü ustav: örneklik, talimname.

ülgür-, yetişmek (vaktinde gelebilmek yapabilmek).

ülöş, hisse, pay, üleş.

ülöştür-, üleştirmek, tevzi etmek.

ülöştürüü, tevzi, üleştirme.

ülpöt, a. dostlaşma, ülfet, dost geçinen üzümre, dostluk.

ülpüldo- 1. pamuk gibi yumuşak olmak; ülpüldögön katın: nazik, nârin zarif kadın; 2. azacık alevlenmek, yıldıramak; 3. mec. yaltaklanmak, sokulmak.

ülpüldök, 1. gayet tüylü, havlu olan nesne; 2. mec. yatak, sokulgan.

ülpüldöt- et. ülpüldö-’den; üstünön ültüldötüp öt-: bir konuya şöyle sathice temas ederek geçmek, bir şey hakkında ciddî olmayarak veya etraflıca düşünmeyerek fikrini söylemek.

ülpünçök = ülpüldök.

ülük, 1. boyunuzun dibini teşkileden kemik; 2. kamçının pürüzlerini gidermek için kullanılan boynuz safha.

ülül, salyangoz.

ülünğdö-, gevşemek, sörpümek(bk.ülüy-).

ülüröy-, bulanmış ve hayat eseri kalmamış olan gözlerle bakmak, gözlerini yarı yapatmak; ülüröygön: dar gözlü, sönük gözlü: ülüröygön ılampa: çok zayıf ışık veren lamba.

ülüş, (karş. şerne, coro,denğgene) tar. zengin adamın civarındaki halka yahut bir kabilenen diğer bir kabileye yahut bir bölge ahalisinin diğer bir bölge ahalisine verdiği ziyafet.

ülüy- = ülünğdö-; ılanpa ülüyüp (yahut ülünğdöp) canat: lamba çok zayıf ışık veriyor.

ümöt, a. ümmet, (dinî) cemaat; Mahkanbettin ümötü: ümmeti Muhammet, Müslümanlar, müslüman.

ümtöt- = ümüt et – (bk. ümüt); munun baarın menden ümtötpönğüz, men aytpaym: bunun hepsini benden beklemeyin, ben söylemiyeceğim.

ümüt. f. umut; ümüt kıl- yahut ümüt et -; I) güvenmek (ablatif ister) caman it cayloodoğu carmadan ümüt kılat ats.: kötü köpek yaylakta pişirilecek olan tiride güvenir; 2) (çocuk emziren kadın hakkında) hediye umut etmek (boşa çıkan umut, inanca göre, göğüs iltahabına sebep olurmuş); ümüt üz-: umudu kesmek.

ümütkör f. ümitli, ümit eden; ümütkör kıl-: umut vermek umutlandırmak.

ümütsüz, ümitsiz ümidi olmıyan; bedbin.

ümütsüzdön-, umutsuzlanmak, umudu kesmek, bedbin olmak.

ümütsüzdük, umutsuzluk, bedbinlik.

ümüttün-, umutlanmak, umut etmek, kendini umutlarla avutmak.

ün, ses, sada, eda (ton); ünü basıldı: sesi kesildi; ünün bastı; sesini kesti (sustu); ünün bastırdı: sesini kestirdi (susturdu); ün kat- yahut ün koş-: bağırıp çağırmak; ün katpastan: ses çıkarmadan; ünbiğiktigi: sesin yüksekliği yahut tonu (edası); ün-tün cok: çıt yok, tam sükûnet; bulbul üngö saldı: bülbül ötmeye başladı.

ündö-, 1. çağırmak (başlıca alıcı kuşu): :2. bağırıp çağırmak; seslenmek.

ündök çağırış (alıcı kuşu); ündökkö kele elek kuş: henüz çağırışa alışmayan, çağırıştan anlamayan (alıcı) kuş.

ündön-, ses hususunda benzemek; bulbuldunğ ünü ündönöt folk.: sesi bülbül sesine benziyor.

ündöö, çağırış, hitapname, hitabe: müravaat; ündöö kağazı: beyanname.

ündöştük, 1. sesçe benzerlik; 2. db. seslerinin ahengi (synharmonizme); ündöştük zakonu yahut ündöştük zanğı: ahenk kanunu.

ündüstür = industriya.

ündüü 1. sesli, sadalı, iyi ses veren; ündü komuz: iyi ses çıkaran kopuz; 2. db. sadalı (ses); arktı ündüü yahut coon ündü: artdamaksıl sadalılar; erin ündüü: dudaksıl sadalıları; kısık ündüü: dar sadalılar; kenğ ündü: geniş sadalılar; 3. sesli; ündüü filma: sesli fim.

ünğkügüy, kamburu çıkık olan.

ünğküldö-, ağzını açmadan boğuk ses çıkarmak.

ünğkür-, mağara.

ünğküy-, başını iğmek (kederden) kamburunu çıkarmak; üğnküyüp cat-: hiç kalkmadan yatmak.

üğünküyüü, işs. ünğküy-’‘den.

üngşüy- = üngküy-.

ünğü-, bir şeyin içine saklanmak, bir şeyi delmek, delik açmak.

ünğül-, mut. ünğü-’den; ünğülüp kara yahut ünğülö kara-: var dikkatiyle aşağı bakmak; dikkatle aşağı bakmak (mes. kuyunun içine yahut yüksek bir kayadan); gözünü dikerek bakmak, aşırı dikkatle bakmak; ünğülö karay kaldı: dikkatle bakmaya başladı.

ünğüldö-, boğuk ve hazin bir ses vermek; Elemandan al ketti, ünğüldögön ün kaldı, üksöyüp sakal cün kaldı folk.: Eleman kuvvetten düştü, sesi kısıldı, seyrek sakalı sivrilip kaldı.

ünğülüş-. müş. ünğül-’den.

ünğürököy, ap açık duran; mağara görünüşünde olan.

ünğüröy-, ap-açık durmak, mağara görünüşünde bulunmak; mıltıktın ünğüröygön oozu: tüfeğin ap açık duran namlu ağzı.

ünöm, 1. tasarruf; bu kançağa ünöm bolmok ele!: bundan ne tasarruf edersin! (bunda tasarruf edilecek birşey yoktur); may dalağa çeyin ünöm boldu: yağ epey zaman dayandı; 2. es. = ekonomika; çanğı ünöm sayasatı: yeni iktisadî politika.

ünömdö-, tasarruf etmek.

ünömdöö, tasarruf; ünömdöö üçün: tasarruf etmek için.

ünömdük, tutumluluk; ünömdük menen: tutumluluk ile.

ünsüz, 1. sessiz, iyi ses çıkarmayan, sadasız; 2.db. sadasız (consonne).

üp I. ev eşyasının, elbisenin en kıymetli (en iyi) kısmı, mücevherat.

üp II, hava sıkıntısı; en küçük rüzgâr bulunmaksızın şiddetli sıcak; kün üp bolup turat: hava sıkıntılıdır.

üpçü, giyİme düğme yerine dikilen şerit.

üpçülö-, üpçü’leri bağlamak (bk. üpçü).

üpçün, 1. karakuşun ayaklarına giydirilen kılıf-eldiven; 2. (Destanda) savaş giyimlerinin birinin adıdır.

üpsüy-, sivrilip durmak (kıllı veya saçları karmakarışık olan hakkında).

üpülmalik, a. bir bitkinin adıdır.

üpüp, yahut sasık üpüp hütüt (kuş).

ür I. = ur II.

ür- II. havlamak; it ürgön cerge coloboyt: <> (meskûn yerlerden sakınıyor); ürörgö iti cog ele: <<ürecek köpeği bile yok>> (yani, hiçbir şeyi yok).

ürgülö-, uyuklamak, pineklemek (yarı uyumuş adam hakkında).

ürgülöt-, uyuklatmak, uyuklamaya mucip olmak; közün ürgülötüp, karye kekeyip turup alat: kâh uyuklamış gözlerini kapatıyor, kâh gene dik duruyor.

ürgülötüü, işs. Ürgülö-’ten.

ürgüz-, havlatmak, havlamaya mucip olmak; itterdi ürgüzüp ayıldan ayılğa çapkılap cüröt: köpekleri havlatarak köyden köye dolaşıyor.

ürk-, ürkmek, korkarak bir yana atılmak; koy ürktü: koyunlar ürktüler; el Kıtaydı karay ürktü: halk korkarak Çine doğru kaçtı; Tekeske ürkkön el; Tekese kaçan halk; el ürkkön cılı = ürkün cılı (bk. ürkün).

ürkör, ülker (yıldız topu).

ürkün I. 1. telaş panik kargaşalık; intizamsız bir şekilde kütle şeklinde kaçış (gerek konuşma dilinde, gerekse edebiyatta 1916 yılında gaddarca tenkil edilmiş olan Kırgız isyanının sonu ve Kırgızların Çine kaçması <<ürkün>> tesmiye edilmektedir); ürkün cılı: (1916) panik senesi; 2. kaçanlar (korkarak ve şaşırarak); ürkün Kırgız eli: (1916 yılında) kaçan Kırgız halkı.

ürkün, türkün sözünün tekidir: ürkün-türkün: türlü-türlü.

ürkünçök, ürkek, korkarak kendisini bir yana atan.

ürküt- ürkütmek, korkutarak bir yana sıçratmak.

ürkütüü, isş. ürküt-’ten.

ürkü, isş. ürk-’ten.

ürö-, iptal etmek (borcu: ancak alacaklı tarafından değil de, aracı tarafından); alasamdı üröp ciberdi: o (yani üçüncü şahıs) beni alacağımı iptal etmeye zorladı; can ürö-: hayatına acımamak; canla-başla verilmek; küç ürö-: kuvvet esirgememek; cumuştu üröp saldık: çok çalıştık; işi bitirdik; san kazına, köp maldı, sarıp kılıp ürönğüz folk.: hesapsız hazneyi ve çok hayvanı, esirgemeden, sarfediniz!; üröp-küröp: büyük miktarda.

ürön, tohum, hububat, tohumluk; ürön-pürön: hernevi hububat: her hangi bir tohum.

üröndük, tohumluk; üröndükkö: tohumluk olarak, damızlık olarak, üretim için.

üröt-, et. ürö-’den.

üröy, ruh; üröyü uçtu: ödü patladı (korktu); üröyün uçurdu yahut üröyün aldı: onu pek fazla korkuttu; atkılap, eldin üröyün aldı: ateş ederek halkın ödünü kopardı (aşırı derecede korkuttu): üröyü suuk: cehresi menfûr nâhoş.

ürp, 1. tulumun cidarında kalan kımız posası (ki kımız mayası olarak kullanılır); ekşiyip bozulan kımızın koyu maddesi; 2. ihlil erkeklik aygıtının deliği).

ürpök, ürpermiş; ürpök çaç: kabarık saç, kabarık saçlı; ürpök baş = ürpökbaş.

ürpökbaş, dağ keçisi yavrusunun dişisi.

ürpönğdö-, horozlanmış, hiddetlenmiş görünüşte bulunmak.

ürpöy- = ürpüy-.

ürpöyt- = ürpüyt-.

ürpüy-, horazlanmak, hırslanmak, kızmak.

ürpüyt-, ürpüy-’den; cün ürpüyt-: tüy ürpertmek, kılları diken diken olmak.

ürpüytüü, işs. ürpüyt-’ten.

ürpüyüü, işs. ürpüy-’den.

ürtük, çul, örtü.

ürtüktö-, çulla veya örtü ile örtmek.

ürül, bürül sözünün tekidir.

ürüldö-, gümbürdemek, hırlamak, horuldamak.

ürünğ: ürünğ-baranğ: şafak, fecir; ürünğ-baranğda yahut ürünğ-baranğınan: şafak sökerken; ürünğ-baranğdan turuşup: şafak sökerken (hep beraber) kalkarak.

ürüp I = ürp.

ürüp II, a. ürüp-adat: örf ve adet.

ürüş, havlama.

üs = üst.

üsön, a. asan-üsön = kök cele (bk. kök II.2).

üst, (daha çok bitişik zamir ile kullanılır); üst; üstödünğ üstündö: masa üstünde; üstöldünğ üstünö koy (masanın üstüne koy! üstünğön arız berem: ben senden sikâyet edeceğim; anın üstünö: onun üzerine, ona ilâveten ondan başka; üst astına tüşüp calınat: aşırı derecede ve yaltaklanarak yalvarıyor; astın üstünö katın al-: bir karısı varken daha bir karı almak; künü üstünö ber- tar-: bir kızı karısı olan adamla evlendirmek; üst-üstüne: tekrar tekrar; papirostu üst-üstüne tarttı: sigara üstüne sigara içti; kündür tündür iştöönünğ üstündö: geceli-gündüzlü çalışıyor; tamaktın üstünön çıktım: tam yemeğe rastgeldim; cumuştun üstünön çıktım: tam iş zamanına rastladım; dal üstünön çığıpsın: tam gerekli nokaya parmak basmışım; okuyanın üstünö basıp keldi: vakanın cereyan ettiği yere yanaştı; üstü baş: üst-baş; üstü başı durus: üst başı düzgün; kardıbız tok, üstübüz bütün: karnımız tok, üst başımız tam; üstübüz dögü cıl: içinde buluduumuz sene; üstübüzdögü door: bizim devir: (bitişik zamirsiz kullanıldığında kelimenin sonrasındaki t düşer); üsköbü, askabı?: yukarıya mı, aşağıya mı?.

üstö-, katmak , ilave etmek (hububatı mayii ve s. yi döküp tamamlamak).

üstök, ilâve, üstelik; kança üstök berdinğ!: ne kadar üstelik verdin verdir:; üstök bayda: aşırı kazanç, fazla kâr.

üstökö, üstökö-bostok(yahut bostoktop) ele içe berdi: boyuna içti, durmadan içti; kat üstökö-bostok kele baştadı: mektuplar biri ardınca biri gelmeye başladı.

üstöl, r. masa.

üstöm, üstün, hâkim olan; üstöm tap: hâkim sınıf; üstöm kel-: üstün gelmek, kuvvetce üstün olmak, muzaffer olmak.

üstömdük, üstünlük, hâkimiyet.

üstömö, ilâve, zam, katım; üst kat.

üstömön, yüz üstü, yüzü koyun; üstümönünön cakızdım: yüzü koyun yatırdım.

üstümöndö-, yüzüstü yatmak.

üstübaş = üst baş (bk.üst).

üstük- = üzdük-.

üstünğkü, yukarıdaki, üstteki.

üstürt = üstürtön.

üstürtön, üst taraftan, üstünkörü, ciddî olmayarak.

üsür = üzür-

üş f. his, şuur; üşü cok: bayılmış, kendinden geçmiş; üşün ketir-: korkutarak bayıltmak; üşünö keltir-: ayıltmak.

üşkü, delik açmaya mahsus burgu; matkap; uuk’larda (bk. uuk I) delik açmaya mahsus biz.

üşkür-, fışnamak, ıslık çalar gibi ses çıkarmak; derinden ve hışıltı ile nefes vermek, iççekmek.

üşkürt-, et. üşkür-’den.

üşkürük, fışnama, ısılığa benziyen ses, iç çekiş.

üşkürüktüü, 1. iççeken; 2. mec. kederli, kederlenen.

üşkürün-, iççekmek.

üşö-: cer üşö-: vatanı özlemekten erimek; cer üşödüm: gurbet beni bitirdi.

üşönçük, üşönçük baştık; alât edavatın muhafazasına mahsus ufak torba, kese.

üşş, derin ve ağır iç çekmek sesini taklittir (ş sesi şiddetli dudaklaştırmayla telafuz olunur).

üşü- I, burgulamak.

üşü- II, üşümek, donmak.

üşük, soğuk, ayaz; üşükö aldır-: üşümek; üşük aldı (yahut urdu yahut çaldı): soğuk vurdu, kırağı çaldı; butundu üşük çalıp ketti yahut butundu üşükö aldırdım: bacağımı dondurdum; üşükkö aldırgan but: donmuş (soğuktan sakatlanmış) bacak.

üşünt-, (uşunu + et) öyle yapmak, öyle hareket etmek; üşüntüp: öylece; o tarzda üşüntö bersek: böyle yapmaya devam edersek.

üşüntül-, mut. üşünt-’ten.

üşüt- I .burgulatmak.

üşüt- II. üşütmek, dondurmak.

üt, dar delik; kulaktın ütü: kulak deliği.

üttüü, dar deliği olan; üttüü monçok: delikli boncuk; üttüü monçok cerde catpayt ats.: delikli boncuk yerde sürünmez.

ütük, r. *) ütü.

ütürdüü, örteli; ütürdüü çekit: noktalı virgule;

ütürököy, çirkin, gösterişsiz.

ütürönğ: ütürönğ et = ütürönğdö-.

ütürönğdö-, hırslanmak, dövüşe kalkışmak, kızgınlıkla üzerine atılmak.

ütüröy-, 1. somurtmak; 2. miskin, nâhoş kıyafette bulunmak; ütüröygön üy: perişan oba.

üv = üf.

üy I, oba, keçi ev, ev; mesken; boz üy: oba; kara üy: fakir obası; ak üy: 1) beyaz oba : 2) zengin, muhteşem oba; üy tik-: oba kurmak; üy kötör-: muayyen bir maksatla oba kurmak (mes., şayanı hurmet misafirlerin gelmesi dolayısiyle); çalğız üy: 1) köyden ayrı bir kenarda duran oba: 2) köyden ayrı oturup bir adam; kızıl üy: kırmızı oba; çonğ üy: 1) büyük oba: 2) miras kalmış oba, baba obası; en küçük oğlun kaldığı oba; cer üy: toprak ev (kulübe); tam üy: bakçık ev, daimî ev (keçi evden farkı olarak); baldar üyü: çocuk evi, kireş; üygö kayt-: eve dönmek; üydögü: 1) evde bulunan şey; 2)mec. koca; üygö çık-: kocaya varmak; üy içi yahut üy-bülö: aile; üy-bülöçülük: ailecilik; üycay: ev-bark; üy cay şeriktiği: mesken ortaklığı; üy-cay soyuzu: mesken birliği.

üy II,küme halinde yığmak; caman buka öz başına çöp üyöt ats.: kötü boğa kendi başına ot yığar.

üylö- I, üflemek, nefes vermek; kol üylö-: eline üflemek; ot üylö-: ateşi üflemek.

üylö- II, üy üylö-: evde yaşamak.

üylön-, evlenmek (aile sahibi olmak).

üylönt-, evlendirmek.

üylönt-, et. üylö- I’den; köörük üylöt-: körükle demirci ocağını körüklemek.

üylüü, 1. obası, evi olan; 2. evli, aile sahibi; üylüü-cayluu kişi: aile ocağına malik olan kimse.

üymök, yığın, küme, ot yığını.

üymökçö, küçük ot yığını, küçük tınaz.

üymöktö-, 1. küme haline koymak; 2. kuru ot yığını yapmak.

üymölöktö-, yığın şeklinde toplanmak.

üymölöktöş-, müş. üymölöktö-’den.

üymölön-, yığılmak, kümelenmek.

üyölö-, kümelenmek, yığılışmak, kalabalık halinde toplanmak, yığın şekline girmek.

üyör 1.dağdan sel gibi akan çay; 2. ilkbahar buz parçaları akıntısı.

üyörlön-, şarıldamak, kaynamak (coşkun sel hakk.).

üyöz, tar . r. 1.kaza, sancak; 2. kaymakam, kazanın yüksek mülkiye memuru; 3. kaza müdürlşüğü (kaymakamlık dairesi).

üyözdük, tar. kazaya müteallik; üyözdük kümitet: kazanın işleriyle mesgul komite.

üyrön-, öğrenmek, talim görmek (Acc.ile); men traktor aydoonu üyrröndüm: ben traktör sürmesini öğrendim; kılğanınğ kişi üçün bolso, üyröngönünğ özünğ üçün ats.: yaptığın () başkası için ise, öğrendiğin içindir..

üyrönçük, talebe, öğrenici, müptedi (mes. bir muharrir)

üyrönüş- müş. üyrön-’den.

üyrönüü işs. üyrön-’den.

üyröt-, öğretmek [birisine (Dat.) bir şeyi (Acc.) ]; mağa traktor aydoonu üyröt!: bana traktör sürmesini öğret!; uuluna temirçilikti üyröttü; oğluna demircilik zannatını ömğretti.

üyröttü, öğretme, talim.

üyrül-, evrilmek, dönmek, deveran etmek; üyrülöyün = aylanayın (bk. aylan-) ; üyrülüp üstünö tüşö kaldı: sevinç yahut acıma coşkunluğuyle onun yanına sıçradı.

üyül-, yığın halinde ığılmak yahut toplanmak, kümelenmek.

üyülüü, işs. üyül-’den.

üyür I, at sürüsü (birkaç kısrak ve bir tek aygırdan ibaret olan), üğür üyür bol-: dostlaşmak; üyür al-: alışmak, muhite ısınmak; baldarğa az kündö üyür alıp kettim: çocuklara pek çabuk alıştım, ısındım; koşkonğo üyür emes, süygöngö üyür ats-: zorla güzellik olmaz (harfiyen.: verilen adama değil, sevilen adama ısınılır); üyürünğ menen üç toğuz!: üç dokuzluk olun! (yırtıcı hayvan inine yaklaşırken avcı böyle söyler).

üyür-, II, evirmek, döndürmek (başlıca hububat elerken eleği); kamçı üyür-: kamçı sallamak; töbösönö kamçı üyürdüm: üzerine kamçı salladım; mağa kamçı üyürdü: benim üzerime kamçı salladı.

üyürdüü: üyürdüü ayğır; kendine has üğürü (kısrak sürüsü) olan aygır.

üyürsök 1. kendi sürüsünden ayrılmıyan (at hakkında); 2. mec. başkalarına çabuk ısınan, munis.

üyürüü, işs. üyür- II’den.

üyüz = öyüz.

üz-, koparmak, kesmek; plan üz-: plânı akamete uğratmak; mından arı üzböy cazip turam: bundan böyle kesmeden (mutazam surette uzun ara vermeksizin) yazacağım.

üzdük-, şiddetli açlık hissetmek, açlıktan ölüm halinde bulunmak.

üzdüksüz fasılasız, arasız.

üzdüktüü, fasılalı.

üzgültük kopan; fasıla; düşüklük; üzgültük kılbay berip tur!: muntazam surette fasılasız ver!; üzgünlükkö uçuradı: düşüklüğe uğradı (plânı yerine getiremedi).

üzgültüksüz, fasılasız, kesilmeksizin.

üzmö, bir çeşit yemek.

üzönğgü I, üzengi; üzöğü boo: üzengi kayışı; üzönğü booğo sal-: üzengi kayışına takmak; üzönğü coldoş: süvarilik arkadaşı; yaşdaş; silâh arkadaşı: üzönğü kagışıp kir: (koşularda) atbaşı beraber gelmek.

Yüklə 6,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   82   83   84   85   86   87   88   89   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin